Kahve sektöründe emek sömürüsü ve kahvenin ekolojisi

Dünyanın hemen her yerinde en yoğun tüketilen içeceklerinden birisi kahve. Aynı zamanda en çok ticareti yapılan ürünlerden. Bütün dünyayı saran zincir markaların ve ticaret ağının arkasındaki üretim süreçleri ne yazık ki hiç masum değil

 Fotoğraf: Tommy Takacs/Pixabay
 

Etiyopya'nın Kaffa kentinden getirilen yabani kahve bitkilerinin 15'inci yüzyılda Güney Arabistan'da ekildiği tahmin ediliyor

Kahve, uyarıcı etkisiyle kısa sürede popülerleşti ve Avrupa'ya yayıldı. 17'nci yüzyıl sonlarına doğru dünyadaki kahve talebinin büyük kısmı Arabistan'ın Yemen eyaletinden karşılanıyordu. 

Artan kahve talebi, bitkinin Java ve Endonezya takımadalarına ulaşmasına sebep oldu.


Kahvenin tarihi ve sanayileşmesi

19'uncu yüzyılın başlarında, Hawaii Adaları'nda dahi kahve üretimine başlandı. 

20'nci yüzyılla birlikte artık kahve üretimi de endüstriyelleşti. Üretilen kahvenin büyük çoğunluğu Güney Amerika'ya kaydı.

Öğütme makineleri ve vakumlu kaplar kullanılmaya başlandı. Hazır kahvenin popülerleşmesiyle, Afrika menşeili ucuz robusta çekirdeklerinin üretiminde artış yaşandı. 

Şimdilerde dünyadaki kahveyi en çok Vietnam, Brezilya, Endonezya ve Etiyopya gibi ülkeler üretiyor. Bu ülkeler; sömürüsünün normalleştiği, çocuk işçilerin fazlaca olduğu ve işçi haklarının yasalarla güvence altına alınmadığı ülkeler. 
 

1.JPG
 Fotoğraf: Rodrigo Flores/Unsplash ​​​​​​

 

Kahve, kârlılık oranı yüksek bir sektör. Öyle ki dünyada ticareti en fazla yapılan ürünlerden birisi. 

Bu ticaret zincirinde aslan payını büyük markaların alması elbette sürpriz değil. Çarkın en aşağısındaysa kahve yetiştiricileri; üçüncü dünya ülke yurttaşı çiftçi ve işçiler var.

Bir de kahvenin ekolojik arka planı var. Artan sıcaklıklar ve kurak alanların çoğalması, kahve üretimindeki istikrarı çıkmaza sokuyor. 

Endüstriyel kahve üretimi ormanları ortadan kaldırıyor ve biyoçeşitliliği doğrudan etkiliyor.
 

2.JPG
Fotoğraf: Pixabay

 

Kahve sektöründe emek sömürüsü

Kahve üretiminden elde edilen gelirin pek azı üretenlerin eline ulaşır. Topraktan fincana gelene kadar pek çok süreç olduğu için tam olarak oran vermek doğru olmaz.

Buna rağmen, emekçilerin payına düşen oranın yüzde 10'un altında olduğu değerlendirmesi yapılabilir.

Geleneksel kahve üretimi, biyoçeşitliliğin bir parçası olarak devam ediyordu. Yapay gübreye ihtiyaç duymuyordu ve çevreyi tehdit etmiyordu.

Tüm dünyada artan kahve talebi, daha fazla üretim için belli aksiyonların alınmasına sebep oldu. Mevcut kahve ekim alanları yeterli olmadığı için hektarlarca orman kahve ekimine ayrıldı. 

Artan talebi karşılamak için daha çok toprak gerekiyordu: Bu da daha çok işçi, daha fazla çalışma saati, yani daha çok emek anlamına geliyordu...


Kahve toplayan çocuklar

Kahve yetiştirilen ülkeler, çocuk işçiliğin oldukça yaygın olduğu ülkeler. 

Orta ve Güney Amerika'da sıradan bir kahve toplayıcısı, günlük yalnızca birkaç dolarlık asgari ücreti kazanabilmek için dahi saatlerce mesai yapmak zorunda. 

Bu durum, işçilerin geçinebilmek için bütün ailesini kahve toplamaya çağırmasına sebep oluyor. Henüz ilkokul çağındaki çocuklar okuldan ayrılıp kahve yetiştirmek üzere tarlada çalışmaya mecbur bırakılıyor. 

ABD Çalışma Bakanlığı'nın raporuna göre, Vietnam'da yaklaşık 35 bin çocuk işçi kahve yetiştiricisi olarak çalışıyor. Bunların yaklaşık 10 bini 15 yaşın altında.

Brezilya'da ise, 14 yaşın altındaki yaklaşık 5 bin çocuk kahve tarlalarında çalışıyor. Bu çocuklar sözleşmesiz ve kayıt dışı çalışıyorlar. 

İnsan kaçakçılığı da ne yazık ki sektörün öteki yüzünü ortaya çıkarıyor. Benin, Mali, Togo gibi fakir Batı Afrika ülkelerinden kaçırılan çocuklar, kahve tarlalarına naklediliyor.

Çocuklar burada birkaç yıl boyunca hiç ücret almadan ya da çok düşük ücretlerle çalışmaya mecbur bırakılıyor. Bu çocukların yeterli iş ekipmanına erişimleri olmadığını söylemeye gerek yok zannediyorum.

Hâlihazırda birçok Güney Amerika ülkesi, çocuk işçiliğini sonlandırmak için yasal düzenlemelere girişiyor. Fakat kahveye olan muazzam talep ve kapitalizmin sektördeki hâkimiyeti, çocuk işçileri bu üretim sürecinin ayrılmaz bir parçası kılıyor.
 

3.JPG
Fotoğraf: Pixabay

 

Kahvenin ekolojik yıkıma etkisi

Son birkaç on yıldır dünya, geri dönülemez bir ekolojik çöküşün eşiğinde. Bu çöküşü hızlandıran başat etmenlerden birisi tüketim alışkanlıkları.

Kahve de dünyada en çok tüketilen içecekler arasında yer alıyor.

Kahvenin tıpkı 40 yıl hatırı olduğu gibi, hatırı sayılır miktarda ekolojik ayak izi var.

Bir fincan kahvenin karbon salımını ölçmek son derece zor. Çünkü kahve üretim süreçleri oldukça parçalı. Tarladan bardağa süren yolculuk oldukça değişken olabilir.

Yine de bir fincan kahvenin ekolojik maliyeti, kabaca bir saat televizyon izlemekten daha fazla ama bir hamburger yemekten de daha azdır. 

Öncelikle bir fincan kahveyi dünyanın neresinde içtiğinize göre, kahvenin ekolojik etkisi de değişim gösterebilir. Lojistik aşamasında çevreye yüksek miktarlarda karbon salımı gerçekleşir.

Bunun yanı sıra, 20'nci yüzyılla birlikte kahve üretimi endüstriyelleşmiştir. Daha fazla kahve talebi için daha fazla tarım arazisine ihtiyaç duyuldu. Ormanlık araziler, kahve ekimi için yok edildi.

Buraya bir parantez açalım. Bir ormanın yok olması, atmosfere yüksek miktarda karbon salımına sebep oluyor. Doğrudan karbon tutma özelliğine sahip ağaçların bulunduğu orman yok oluyor çünkü.  

Ayrıca, WWF'in dikkat çektiği bir husus var. Dünyada ormansızlaşmanın en yüksek olduğu 50 ülkenin 37'si kahve üreticisi.
 

4.JPG
Fotoğraf: Quang Nguyen Vinh/Pexels

 

Zincir kahve mağazaları

Ne yazık ki emek sömürüsüyle yalnızca kahve üretim aşamasında karşılaşmıyoruz. 

Zincir kahve mağazaları; çalışanlarına baskı, mobbing ve düşük ücret tarifesi uyguluyor. 

Meşhur denizanalı şirketin işçileri, 2021'de dünya genelinde eylem ve greve başladı. Eylemlerin bir ayağı da Türkiye'deydi. 

Düşük ücret, iş tanımının belirsiziliği ve tuvalet molasının dahi göze batması gibi sebeplerden şikâyetçi olan işçiler dayanışma talep etmişti.

Söz konusu firmada ve birçok zincir kahve mağazasında rastlanan bir uygulama da dikkat konusu: Tüketilmeyen gıda ve içeceklerin doğrudan çöpe dökülmesi.

İşçiler, son kullanma tarihi yaklaşan ürünleri tüketemiyor, evlerine götüremiyor ya da sokak hayvanlarına veremiyorlar. Bu ürünler ‘kameraya gözükecek şekilde' çöpe dökülmeli. 
 

5.JPG
 Fotoğraf: Milo Miloezger/Unsplash

 

Sürdürülebilir kahve

Eğer "Ben kahvemi sütlü severim" diyenlerdenseniz içtiğiniz kahvenin karbon ayak izi katlanmaya başlar. Bu sefer, o sütün sağıldığı ineğin içtiği suyu bile hesap etmemiz gerekir. 

Bitkisel süt kullanarak, içtiğiniz kahvenin daha sürdürülebilir kılabilirsiniz. Bitkisel sütler arasında en sürdürülebilir olanıysa yulaf sütü.

Ayrıca yanınızda termos taşıyarak, kullan-at bardak tüketiminin önüne geçebilirsiniz. Evde yaptığınız kahvelerde de ihtiyacınız kadar su kaynatmak çok önemli.

Bu şekilde hem vakit, hem para hem de karbon salımından tasarruf edersiniz. 

Bana kalırsa kahvenin sürdürülebilmesi için yapacağınız en büyük iyilik kahve tüketmeyi bırakmak veya azaltmak olacaktır. 

"Kahvesiz yapamam" diyenlerdenseniz; adil, etik ve sürdürülebilir kahve markalarını ve kafeleri tercih edebilirsiniz. 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU