Sahte demokrasi ve gerçek demokrasi

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Hintli göçmen kökenli Rishi Sunak, Birleşik Krallık'ın ilk Asya asıllı başbakanı oldu / Fotoğraf: Reuters

Hintli asıllı, göçmen kökenli Rishi Sunak'ın Birleşik Krallık'ta başbakanlık koltuğuna oturmasıyla Müslümanların kullandığı sosyal medya ortamlarında lehte ve aleyhte tartışmalar alevlendi.

Kimileri Sunak'ın sermayenin adamı olduğunu, Rotschild ailesi ile Kraliyet arasındaki gizli bir anlaşma sonunda o makama geldiğini iddia ederken; bir başkası "Adamın kayınpederinin 4 milyar dolar parası var, parasının gücüyle o makama oturdu" diyor.

Daha başka bir sürü ipe sapa gelmez, abuk sabuk iddialar ileri sürülüyor. 
 

Rishi Sunak.JPG
İktidardaki Muhafazakar Parti'nin liderlik koltuğuna oturan Rishi Sunak, aynı zamanda ülkenin yeni başbakanı olmaya hak kazandı / Fotoğraf: Reuters

 

2021 Eylül'ünde Truva Yayınları'ndan çıkan 'Zamanın Gerisinde Kalanlar' adlı kitabımda bu konuda şöyle yazmıştım: 

Bugün Batı'daki birçok ülke krallıkla, İslam dünyasındaki birçok ülke ise cumhuriyetle yönetiliyor. Cumhuriyet rejimiyle yönetilen İran, Mısır, Pakistan veya Türkiye mi daha demokrat ya da krallıkla yönetilen Hollanda, Belçika veya İngiltere mi? şeklindeki soruya verilecek yanıtı tahmin etmek zor olmasa gerek. 

Günümüzde pek çok İslam ülkesinde azınlıklar, özellikle de gayrı-müslimler çeşitli baskılara ve kısıtlamalara maruz kalır ve hakları kısıtlanırken, Almanya'dan Hollanda'ya, Fransa'dan İngiltere'ye kadar birçok Avrupa ülkesinde yüzlerce Asya kökenli siyasetçi bakan, milletvekili, parti veya belediye başkanı gibi sıfatlarla görev yapıyor. 

Bugün için Istanbul, Tahran veya Kahire'yi Hıristiyan ve Avrupa kökenli bir belediye başkanının yönettiğini bırakın düşünmeyi, hayal etmeniz bile mümkün değil. Ama Batı medeniyetinin başkenti Londra'yı yıllardır esmer tenli bir Pakistanlı, Rotterdam'ı Faslı bir müslüman yönetiyor ve Berlin'deki Alman parlamentosu Bundestag'ta onlarca Türk, milletvekili koltuğunda oturuyor. Bu insanların hiçbiri o makamlara gelmek için kendi dillerinden, dinlerinden veya milliyetlerinden vazgeçmiş değil, aksine evlerinde kendi dillerinde konuşuyor, namaz kılıyor ve Ramazan'da oruç tutuyorlar. Onların o koltuklarda oturmasını sağlayan, Batı demokrasisidir. 

Zamanın_Gerisinde_Kalanlar.png

Öyleyse, İslam dünyasının da sahte demokrasi oyunu oynamaktan vazgeçip Batı'daki gibi gerçek demokrasiye sahip olması gerekiyor. Zira kalıcı siyasi istikrara, gerçek askeri güce ve ekonomik refaha kavuşmanın yolu, demokrasiden geçiyor. 

Ama Batı'daki demokrasi İslam dünyasında yanlış anlaşıldığından, Batı sık sık müslümanlar tarafından ikiyüzlülükle, çifte standart uygulamakla suçlanıyor. Bu suçlamalar tamamen yersiz olmamakla birlikte Müslümanların anlamaları gereken şudur: Batı, demokrasiyi sadece kendi coğrafyası için istiyor, kendi sınırları dışında ise devletlerin nasıl yönetildiğiyle pek ilgilenmiyor. Batı'nın dış dünya ile ilişkilerini demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerler değil, kendi çıkarları belirliyor. 

Bu yüzden ABD ve AB, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar gibi katı dinci krallıklar, Pakistan, Türkiye ve Mısır gibi yarı-demokratik ülkelerle işbirliği yapıyor, İsrail'in Filistin topraklarını işgal etmesine göz yumuyor. Ve yine Batı yeri geldiğinde El Kaide, Afgan mücahit partileri ve Taliban gibi aşırı dinci örgütlere el altından veya açıktan destek veriyor, onları düşmanlarına (Sovyetlere) karşı kullanıyor, sonra yolları ayrıldığında ise onları terör örgütü ilan edip peşlerine düşüyor. 

İslam dünyasında ise uzun zamandır sahte bir demokrasi oyunu sahneleniyor. Bu ülkelerde görünüşte demokratik bir ülkede olması gereken hemen her şey var: parlamento, yasama organları, siyasi partiler, medya ve sendikalar. Görünüşte var seçme seçilme, ifade özgürlüğü, sendikalaşma gibi haklar orasından burasından budanarak gittikçe kısıtlanıyor, dolayısıyla demokrasi giderek zemin kaybediyor. Buna karşın bu ülkelerde gerek toplumda gerekse yönetimde totaliter eğilimler giderek yükseliyor, zaman zaman ortaya çıkan karizmatik liderler de gücün zirvesine ulaşınca demokrasi yolundan sapıp totaliterliğin çıkmaz sokaklarına yöneliyorlar. 

Birçok İslam ülkesinin ise demokrasi diye bir derdi yok, her şey tek adamın veya tek hanedanın ağzına bakıyor. İktidardaki kişi koltuğu ömrünün sonuna kadar bırakmıyor, öldüğünde oğlu veya en yakın yardımcısı veya akrabası devralıyor. Bu ülkelerin yönetim şekillerinin cumhuriyet olması, durumu değiştirmiyor. Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan veya Kazakistan, bunun en somut örnekleri. 

Yarım yüzyıla yakın bir zamandır ülkelerini demir yumrukla yöneten Hüsnü Mübarek, Saddam Hüseyin veya Muammer Kaddafi kaderin cilvesiyle devrilmeseydi, Mısır, Libya ve Irak'ta da aynı şeyler olacak, bu ülkeleri onların oğulları veya en has adamları yönetiyor olacaktı. Tıpkı bugünkü Suriye'de olduğu gibi.


Batı'nın özellikle de İngizilerin sömürgeci geçmişi, herkesin malumu. Bu konuda binlerce kitap yazıldı, filmler çekildi.

Aztekler, Mayalar, Aborijinler ve Kızılderililer gibi eski uygarlıkların kökleri kazındı. Buna rağmen Batı her daim (ABD, AB, Kanada, Avustralya) geniş bir demokrasi adası olarak kalmayı başardı.

Bugün Afgan'ından Suriyeli'sine, Afrikalı'sından Asyalı'sına tüm göçmenlerin Batı'ya gitmek istemeleri, bu yüzden.

Aydan Özoğuz.JPG
Aydan Özoğuz

Batı'da sadece zenginlik yok, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi değerler de var.

Bu yüzden, işçi bir Türk ailesinin çocuğu olan Aydan Özoğuz, Federal Alman Meclis Başkan Yardımcısı olabiliyor, Hintli göçmen Rishi Sunak başbakanlık koltuğuna oturabiliyor. 

İslam dünyası, şu an içinde bulunduğu (açlık, kıtlık, iç savaş, ekonomik kriz gibi binlerce sorundan oluşan) kaos ve karmaşadan kurtulmak, kalıcı siyasi istikrara ve ekonomik refaha kavuşmak istiyorsa, sahte demokrasi oyununa bir an önce son verip gerçek demokrasiye geçmeli. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU