1986 yılında, Başbakan Turgut Özal iken halka mektup yazma alışkanlığı kazandırmak için bir kampanya başlatıldı.
PTT'nin ön ayak olduğu bu kampanyanın ayaklarından biri de "2000'e mektuplar" başlığı taşıyordu.
Buna göre insanlar, istediği kişiye mektup yazacak, 1986 yılında postalanan bu mektuplar alıcının eline 2000 yılında ulaşacaktı.
2000 yılına gelindiğinde PTT o mektupları depolardan çıkardı ve sahiplerine ulaştırdı.
Mektuplardan biri, 2000 yılının TBMM Başkanı'na yazılmıştı.
Mektubu gazetecilerin önünde açan başkan Yıldırım Akbulut, mektubun başörtüsü yasağından bir mağduru tarafından yazıldığını gördü.
Fatma Temiz isimli bir öğrenci tarafından yazılan mektupta şöyle deniliyordu:
"Bugün yeni bir zaman dönemine girmiş bulunuyoruz. 1 Ocak 2000. Milletimiz ve insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bu mektubu size, 22 Mayıs 1987 günü yazıyoruz. Bugün, bir grup üniversite öğrencisi, üniversiteden atılan 140 öğrenci, inancımıza uygun giyindiğimiz için okulumuzdan atıldık. Disiplin kovuşturmasına uğradık. Bir grup öğrenci arkadaşımız bu durumu protesto etmek maksadıyla açlık grevine başladık. Yurdun dört bir yanından yüzlerce kız ve erkek öğrenci destekleme grevi başlatmışlar. Halkımız bizi desteklemek için yüz binlere varan imza topladılar ve mektup gönderdiler. Bu mektubu yazdığımız gün açlık grevi 26. gününü doldurdu. Arkadaşlarımızın bazıları10 kg'ye yakın kilo kaybetti. Aydınlar ve halk bu kutsal direnişimizi destekledi. Çünkü, bizler sadece bir başörtüsünün insan temel hak ve hürriyetlerine, vicdan ve kanaat hürriyetlerine yapılan baskıları protesto ediyoruz. Aydınlık geleceğin, yüksek öğrenim gençliğinin bu sabır ve kararlı direnişinden doğacağına inanıyoruz. Saldırılara kalkışmadık. Bir inancı diri tutmaya, inandığımız bir şey için fedakarlıkta bulunmaya karar vermiştik. Ümit ediyorum ki, bu eylemimiz başarıya ulaşacaktır. Bu mektubu size yazıyorum ki; bu ülkenin yöneticisi olarak geçmişte yaşadığımız bu üzücü ve vicdanlarımızda izini taşıyacağımız olayı hatırlayasınız. Umarız, 2000 yıllarda ülkemiz uygar ve ileri ülkeler düzeyine ulaşmış olur. Toplumumuz refah ve barış içerisinde olsun. Dileriz ki; insanlar inanç ve fikirlerinden dolayı horlanmasın. Ülkemiz bağımsız, insanımız özgür olsun. Bu duygularla 13 yıl öteden sizlere sesleniyorum: Selam, saygı ve iyi dileklerimle, insanlar mutlu ve barış içerisinde olsun."
İktidar da muhalefet de "çözelim" diyor
O mektup yazılalı 35, muhatabının eline ulaşalı ise 22 yıl geride kaldı.
Türkiye, bir zamanlar başörtüsü yasağının en ateşli destekçisi olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, artık bu sorunu geride bırakma zamanı geldiğini ve kıyafet özgürlüğünün yasal güvence altına alınmasını istedi.
CHP, bunun için TBMM'ye bir yasa teklifi sundu. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP'nin bir dönemler yasağı savunduğunu anlattığı konuşmasının ardından bu teklifi bir adım öteye taşıdı ve "yasa yetmez, anayasa ile güvence altına alalım" dedi. Türkiye, tekrar başörtüsünü tartışmaya başladı.
AK Partililer de katı laiklik yanlısı CHP'liler de Kılıçdaroğlu'na cephe aldı, kimi muhalifler Kılıçdaroğlu'nu, "Erdoğan'ın eline koz vermekle" suçladı.
Oysa üzeri küllerle kaplanan bu sorun, bir dönem Türkiye'nin en can yakan meselelerinden biriydi. Kronolojisini ve süreç içinde insanların başına gelenleri yazmak için bir haber sayfasının yetmeyeceği büyük büyük bir meseleydi.
Başörtüsü yasağının kısa tarihi
"Sokaklardaki kapalı hanımların öncüleri cezalarını göreceklerdir…"
Takvimler 1965 yılını gösterdiğinde, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, yeni yeni filizlenmeye başlayan başörtüsü sorununda mağdurların görünen yüzleri için böyle söylemişti mesela. Ona yanıt, Yeni İstiklal gazetesinden Şule Yüksel Şenler'den geldi. Cumhurbaşkanı Sunay'ı özür dilemeye çağıran Şenler hakkında dava açıldı. Davadan 9 ay hapis kararı çıktı. Cumhurbaşkanı bu cezayı affetse de Şenler kabul etmedi ve hapse girdi. Toplam 7 ay hapis yattı.
1960'lı yılların sonları, başörtüsü meselesinin en hareketli zamanlarından biriydi. Şimdi Demokrasi ve Atılım Partisi'nin (DEVA) Genel Başkanı olan Ali Babacan'ın halası Hatice Babacan, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ndeki derslerine başörtüsüyle girdiği için okuldan atıldı, üniversitede boykot başladı. Fakültenin dekanı görevinden istifa etti. Olaylar ülke gündemine girmeye başlamışken üniversitenin yönetim kurulu ilahiyat fakültesinde 1 ay tatil ilan etti.
1970 ve 1980'ler de böyle geçti. Türkiye, 1990'lara da bu meseleyle girdi.
Anavatan Partisi, Yükseköğretim Kanunu'na ek madde eklenecek ve üniversitelerde kılık-kıyafetin serbest olduğunu ortaya koyacak bir madde hazırladı. Aynı anda üniversitelerde başörtüleri nedeniyle disiplin cezası alan öğrencilerin sicillerinin silinmesini sağlayacak bir madde de kabul edildi. Ancak Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP), düzenlemeyi AYM'ye taşıyarak iptal ettirdi. 1994'te İstanbul'da hemşirelik okuyan 53 öğrenci derslere alınmamaya başlandı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), odalar tarafından düzenlenen kimlik kartlarında başörtülü ve sakallı fotoğraf kullanılmayacağını bildiren bir karar aldı.
Yasağın dozu 28 Şubat'la arttı
Basının, rektörlerin, işçi sendikalarının ve muhalefet partilerinin "sefer görev emri" aldığı 28 Şubat sürecinin ardından başörtülülere baskı ağırlaştı. Kamusal alanın hiçbir köşesinde başörtüsüne tahammül edilemedi, yasak, üniversite hastanelerinde tedavi olmak isteyen başörtülü hastalara dahi uygulandı.
28 Şubat darbesini organize etmekle suçlanan Genelkurmay içindeki Batı Çalışma Grubu, subayların eş ve çocukları hakkında istihbarat toplamaya başladı. Eşleri başörtülü olan subaylar ihraç edilmeye başlandı.
Başörtüsü yasağı lojmanlara kadar sıçradı. Başörtülü asker yakınları orduevlerine de alınmamaya başlandı.
15 Kasım 1997'ye gelindiğinde, başı açık fotoğraf vermedikleri için okul kaydı yapılmayan İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin Beyazıt Meydanı'ndaki direnişleri 1 ayını doldurmuştu. Durum böyleyken, Refah-Yol Hükümeti'nin düşmesini sağlayan dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Fetullah Gülen'e "ulusal uzlaşı ödülü" veriyordu.
1998'in ilk aylarında, hükümetin memuriyetten attığı başörtülü öğretmen sayısı 337'ye çıktı.
Toplum artık başörtüsü yasağından sıkılmıştı.
En büyük sıkıntı ise üniversitelerde ve ordudaydı.
Dayanışma başlıyor
26 Şubat 1998'de İstanbul Üniversitesi'nde 25 bin öğrenci toplanarak kıyafet yasağını protesto etti.
Bu durum üniversitelerdeki çalışmaları da etkilese de İÜ Rektör Kemal Alemdaroğlu için kıyafet yasağı daha öncelikliydi. Alemdaroğlu, derslerin aksadığından yakınan hocalara, "gerekirse bilimsel çalışmalara ara verin" dedi.
Öğrenciler arasındaki dayanışma bu dönemde artıyordu. İstanbul Üniversitesi Ekonometri Bölümü birincisi Nuriye Yılmaz'a verilmesi gereken ödül, başörtülü olduğu gerekçesiyle okul ikincisine verildi. Ödülü alan okul ikincisi, bunu hak etmediğini söyleterek ödülü Yılmaz'a iade etti.
Uludağ Üniversitesi'nde okul birincisi olarak başörtülü Hatice Topçu yerine, ondan 5 puan gerideki erkek öğrenci okul birincisi ilan edildi. Yeni okul birincisi öğrenci ödülü mağdur edilen arkadaşına verdi. Okul yönetimi başörtülü öğrenciye destek veren öğrenciler hakkında soruşturma başlattı.
Başörtüsü yasağı, binlerce kadını ve ailelerini yakından ilgilendirdi. Okullarından ve işlerinden atılan kadınların bir kısmı yurtdışına gitti ve başka ülkelerde okudu.
Yasağın erkek mağdurları
Başörtülü öğrencilere destek veren erkek öğrenciler de yasağı uygulamada "gevşek" davranan eğitimci ve yöneticiler de bu yasaktan nasibini almıştı.
1998'de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi 5. sınıfta okuyan 4 erkek öğrenciye, başörtüsü yasağına karşı eylemlere katıldığı gerekçesiyle 6 ay uzaklaştırma cezası verildi.
Aynı üniversitenin Biyofizik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şefik Dursun, başörtülü öğrencileri sınavlara alıyordu.
Dursun, anabilim dalı başkanlığından alındı, İ.Ü Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, üniversiteden ihraç edildi.
Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Faruk Batırel, YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün baskılarıyla istifa etti.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dursun Odabaş ve 9 öğretim üyesinin de aralarında bulunduğu çok sayıda öğretim üyesi de başörtüsü yasağını uygulamadıkları için ihraç edildi.
Pamukkale ve 18 Mart üniversiteleri rektörleri Prof. Arif Akşen ve Prof. Abdurrahman Güzel'in yasağı tam olarak uygulamadıkları gerekçesiyle istifaları istendi.
Harran Üniversitesi rektörleri Servet Armağan ve Mahmut Sert ve Kırıkkale Üniversitesi Rektörü Beşir Atalay da aynı gerekçeyle görevlerinden alındı.
Eğitimcilere yönelik baskılar bu dönemde artmıştı.
YÖK, yüzbinlerce kişinin yurt genelinde başörtüsü yasağına karşı gerçekleştirdiği "Özgürlük İçin El Ele" eylemlerine katıldığı gerekçesiyle, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Dursun Odabaşı ve 19 öğretim üyesini meslekten ihraç etti. Tıp fakültesi dekanlığına bir veteriner atandı.
1999'da Marmara Üniversitesi'nde başörtülülerin kampüse alınmamasıyla ilgili tutanak tutmak isteyen avukatlar Mehmet Esen ve Osman Karahan polis tarafından darp edildi.
Bursa Valiliği'nin başörtüsünü yasaklayan genelgesini iptal eden Bursa 2. İdare Mahkemesi Başkanı Sabri Ünal Aydın başkanlıktan alındı, hakim Ali Ceren'in görev yeri değiştirilerek Gaziantep'e gönderildi.
Yeniden Doğuş Partisi (YDP) Genel Başkanı Hasan Celal Güzel, başörtüsü yasağına karşı bir konuşma yaptığı için hapis cezası aldı.
O yılın ilk aylarında kılık-kıyafet nedeniyle okuldan atılan öğrenci sayısı 637, eğitimci sayısı ise 25 olmuştu.
O dönem, Malatya'daki başörtüsü yasağını protesto eden 75 kişi hakkında "Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkmak" suçlamasıyla dava açıldı.
46 kişi hakkında idam cezası isteniyordu. İdam cezası talep edilenlerden biri 17 yaşındaki İntisar Saatçioğlu'ydu. 10 seneye kadar hapis cezası talep edilen 22 kişi arasında ise 16 yaşındaki Semra Öz bulunuyordu.
2000'de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), başörtüsü genelgesini iptal eden İdare Mahkemesi Üyesi 5 hakimin görev yerini değiştirdi.
Aynı gerekçeyle Kastamonu görev yapan hakimler Mehmet Şeran ve Birol Er de görevden alındı.
Adalet Başmüfettişliği, İstanbul 2. İdare Mahkemesi'nin üyesi hakkında açtığı soruşturma kapsamında savunma istedi. İstem yazısında "Sosyal ve ailevi yaşamınız ile eşinizin benimsediği çağdaş olmayan giyim tarzı itibariyle laiklik karşıtı düşüncelere yakınlık duyduğunuz bu konuda kanaat uyandırdığınız ileri sürüldüğünden…" ifadeleri yer alıyordu.
11 Şubat 2000'de, ANASOL-M Hükümeti'nin Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, 300 başörtülü öğretmeni görevden aldığını duyurdu. Öğrenci Seçme Sınavı'na başörtüsüyle girilmesinin önüne geçen karar da ANASOL-M döneminde alındı.
2002 yılında İstanbul Valiliği'nin yayınladığı genelge sonrası İmam hatip liselerindeki başörtülü öğrenciler okula alınmamaya başladı. Yasak yüzünden okula giremeyen öğrenciler ve onlara destek veren veliler cuma gününden itibaren gözaltına alınmaya başlandı. Protesto yapan öğrenciler okul kapısında kelepçelenip gözaltına alındı. Her hafta cuma günü yapılan eylemler polisin sert müdahalesiyle karşılaştı.
Aynı yıl İstanbul Üniversitesi öğretim görevlisi, Özcan Kılıç, dönemin Rektör Vekili Nur Serter imzasıyla bir yazı aldı. Yazıda: "Arabanızın arka koltuğunda 2 başörtülü bayanla üniversitemiz bahçesine girmeniz nedeniyle hakkınızda açılan soruşturmanın selameti açısından görevden uzaklaştırılmanız uygun görülmüştür" deniliyordu. Arabanın arka koltuğundaki iki türbanlı diye bahsedilen kişiler ise Kılıç'ın annesi ve kız kardeşiydi.
2005'te İstanbul Barosu 127. kuruluş yıldönümünü kutluyordu. Meslekte 25, 20 ve 35. yılını dolduranlara plaket verilmesi kararı çıkmıştı. Plaket alanlardan biri 68 yaşındaki avukat Dursun Elçi'ydi. Törene eşiyle birlikte katılmak istedi ancak başörtülü eşi İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde yapılacak törene alınmadı.
Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Başkanı Karayani, "irticacı" olarak fişlendi
28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu'nun Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Başkanı Dimitri Karayani'yi de "irticacı" diye fişlediği anlaşıldı. Karayani bu soruşturmayı eşinin Müslüman olması ve namaz kılması nedeniyle geçirmişti.
2006'da Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz, doçentlik ve profesörlük kadrosu vereceği öğretim üyeleriyle yapacağı görüşmelerde daveti eşli yaptı. Rektörün bu yöntemle kimin eşinin başörtülü olduğunu tespit etti.
2009'da Ayvalık'ta yapılan Cumhuriyet Bayramı törenleri sırasında, ödüle layık görülen başörtülü sporcu Nuriye Memiş'in ödül almak için kürsüye çıkmasına müsaade eden Milli Eğitim Müdürü Latif Korkmaz görevden alındı.
Aynı yıl, 30 Ağustos törenleri sırasında saçlarını kışlık bir bereyle kapatan TRT kameramanını görevlendiren şef Kasım Akkoyun görevden alındı.
© The Independentturkish