İttihatçılık ve Ömer Seyfettin: İttihatçıların en büyük cinayeti fikir hürriyetine bile meydan vermemeleriydi

Ömer Seyfettin, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile kurduğu ilişkiler nedeniyle büyük bir hayal kırıklığı yaşar. 1919 yılından itibaren siyaset ile arasına mesafe koyan yazar, edebi faaliyetlerine ağırlık verir

Kolaj: Independent Türkçe

Türk edebiyatının önemli muharrirlerinden Ömer Seyfettin'in Ali Canip Yöntem aracılığı ile İttihat ve Terakki Umumi İdaresi üyesi Ziya Gökalp ile tanışması  sonrası edebi sahada "Yeni Lisan" (1911) makalesi ile büyük bir değişim rüzgârı başlar.

Müellif, hikâyelerinde kullandığı dili yabancı terkiplerden arındırarak akıcı ve anlaşılır bir edebi lisan tercih eder. Bu tercihin 1911 yılı sonrası nesirlerine de yansıdığı görülür. 

Ömer Seyfettin, "Yeni Lisan" (1911) makalesini yayımladıktan sonraki yazılarında edebi hadiselerle politik meseleleri birlikte ele alır.

Nesirlerindeki ve hikâyelerindeki değişimin en önemli nedenlerinden birisi yazarın İttihat ve Terakki Cemiyeti ile kurduğu yakın ilişkiler neden olarak gösterilir.

İttihat ve Terakki Cemiyeti ile 1911 sonrası müellifin bağları güçlense de cemiyete olan hayranlığı daha gerilere dayanır.

31 Mart Vakası meydana geldiğinde isyanı bastırmak üzere Rumeli'den sevk edilen Hareket Ordusu'nun neferleri arasında Ömer Seyfettin de bulunur.

1910 yılında yayın faaliyetine Hüsn ve Şiir (1910) olarak başlayan Genç Kalemler dergisinin (1911) başında bulunan İsmail Sübhü ve H. Hüsnü, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önemli isimlerinden Dr. Nazım Bey'i yeğenleridir.

Yine Ziya Gökalp'in katılımı öncesinde Hüsn ve Şiir dergisinin (1910) yazar kadrosunda bulunan ve derginin adının "Genç Kalemler" olarak değiştirilmesini teklif eden Akil Koyuncu, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önemli isimleri arasında bulunur.
 

 

Ömer Seyfettin, 1911 yılında askerlikten istifa ettiğinde ordu tazminatı İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ileri gelenleri tarafından ödenir.

Sivil hayata döndüğünde geçimini öğretmenliğin yanı sıra, yayın dünyasında neşrettiği hikâye ve nesirlerden sağlayan yazar, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin propagandasını misyon edinen Halka Doğru ve Türk Sözü gibi mecralarda yazar.

Yazarın İttihat ve Terakki Cemiyeti ile kurduğu ilişki bu kadarla sınırlı değildir.

Eşi Calibe Hanım'ın babası Doktor Besim Edhem Bey, cemiyetin ileri gelenlerinden birisidir. Bu izdivaca vesile olanlar da İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önemli isimleridir. 
 

Ömer Seyfettin 2 (2).jpg
Ömer Seyfettin, ailesiyle birlikte

 

Bu bağlamda yazarın politik nesirleri İttihat ve Terakki Cemiyeti ile örtüşen bir yol izler.

30 Nisan 1914 tarihinde kaleme aldığı "Halk Nedir?" (1914) yazısında çoğunlukla edebi sahanın uğraş alanı olan lisanı politik bir kavram olan "halk" tanımlaması ile birlikte izah etmesinin en önemli nedenlerinden birisi de bu gerekçe olduğu görülür. 

Müellif, eski şairlerin halkın his ve düşüncelerini önemsemeden meydana getirdikleri külliyatı bir çeşit "Enderun Lisanı" olmakla suçlar.

Şairlerin İstanbul Türkçesi ve halkın kullandığı lisandan uzak bir dil tercih etmesi sebebiyle "millet" mevhumu oluşmadığı gibi, Osmanlı coğrafyası dışındaki Türk halkları ile kültürel bağların kopmasına neden olduklarını savunur. 

Müellifin 30 Temmuz 1914 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin propaganda mecralarından birisi olan Türk Sözü dergisinin 15'inci sayısında yayımlanan "Sağlam Zemin" (1914) yazısında bu kez "lisan" ve "vatan" kavramını birlikte ele alır.

Yazar, daha önce halk nedir sorusunun cevabını aradığı "Halk Nedir?" (1914) yazsında millet mevhumunu oluşturan en önemli argümanın dil olduğunu söyler.

Bu kez vatan mevhumunun da ancak dil ile idrak edilebileceğini savunur. Yazara göre, halkın kullanmadığı dilde kaleme alınan eserler vatansız olmaları münasebetiyle ölüme mahkûm olur.  

Yazar bu bağlamda İstanbul Türkçesini esas lisan ve hece veznini milli ölçü olarak ele alır. 
 

 

Ömer Seyfettin'in 1914 yılında Matbaa-i Hayriye ve Şükerası'nda yayımlanan "Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset" (1914) çalışması İkinci Meşrutiyet sonrası siyasi olaylara genel yaklaşımını yansıtır. 

Müellif, "Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset" (1914) yazısında öncelikle hürriyetin ilanı ile ortaya çıkan bayram havasının aldatıcılığına işaret eder.

Meclis-i Mebusan'ın açılmasından sonra meclise gönderilen vekillerin Sultan İkinci Abdülhamid dönemi yönetiminden fikri anlamda bir farklarının olmadığını iddia eder. 

Müellife göre Meclis-i Mebusan'ı oluşturan kişiler Türklüğü yok sayan, gayri milli bir maarif ile yetişmiş ve Batı'nın kuklası kişilerden oluşur.

Bu bağlamda ilk meclisin "Osmanlıcılık" ideolojisine yaslandığını düşünür ve sert eleştiriler yöneltir.

Yazara göre; Osmanlıcılık anlayışı mefkûresiz ve dinsiz bir Türk yaratma projesinden ibaret tehlikeli bir ideolojidir.  

Ömer Seyfettin, "Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset" (1914) yazısında özellikle Balkan Savaşları sonrası bölgenin hızla el değiştirmesi ile "Osmanlıcılık" ideolojisinin çöktüğünü "Biz mefkûresiz Türkler Rumeli'de bir sabun köpüğü gibi eridik" sözleri ile ifade eder.

Milliyetçilik fikrini ise yalnızca "Türkçülük" ideolojisi üzerine inşa etmez, müellif İslam dinini de Türk kimliğinin önemli bir parçası olarak ele alır.

Bu bağlamda Türk'ün bir Arap yahut Kürt ile mefkûresinin çatışması söz konusu olamaz, ancak Batılı devletlerle mefkûre çatışmasını kaçınılmaz bir sonuç olarak değerlendirir.

Müellif yazının ilerleyen kısımlarında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni Türklük mefkûresini içtimai hayata tatbik etmek için çalışan bir cemiyet olarak ele alır.  

Yazar, siyasete mesafeli yaklaşımını "Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset" (1914) yazısında terk eder ve İttihat ve Terakki Partisi ile yollarını ayıran kişilerin Türklük'e ihanet ettiğini ve siyasi bir cinayet işledikleri suçlamasında bulunacak kadar siyasi atmosferin içerisine girer. 

Ömer Seyfettin, büyük bir inançla İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin politikalarını destekler ve sayısız yazı kaleme alır; ancak Cihan Savaşı, İttihatçı ileri gelenlerinin 1918 yılında ülkeden kaçmaları ve yabancı güçlerin Anadolu'yu işgal etmeye başlaması gibi gelişmeler, yazar için büyük bir hayal kırıklığına neden olur.

1919 yılında Diken dergisinin 2'inci sayısında "Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür" (1919) isimli kısa bir yazı kaleme alır.
 

 

Daha önce İttihat ve Terakki karşıtı olmayı "cinayet" olarak tanımlayan müellif, bu kez "İttihatçıların asıl en büyük cinayeti fikir hürriyetine bile meydan vermemeleriydi" sözleri ile asıl siyasi ve fikri cinayetler işleyenin İttihatçılar olduğunu itiraf eder.

Ömer Seyfettin, henüz İttihat ve Terakki Cemiyeti lider kadrosu ülkeden ayrılmadan önce partinin genel politikalarına sert eleştiriler yöneltmeye başlar; ama yazarın geçmişte cemiyetle kurduğu ilişki Ali Kemal gibi yazarların, müellif hakkında sert yayınlarda bulunmasına neden olur. 

Ali Kemal'in Ömer Seyfettin'i İttihatçı olmakla isnat ettiği yazılar sonrası, 1919 yılında Tercüman-ı Hakikat gazetesinde "Ali Kemal Bey Jurnalci Değil Midir?" (1919) yazısını kaleme alan müellif muhatabını Sultan Abdülhamid'e jurnal yazmakla itham eder. 

Ömer Seyfettin, İttihat ve Terakki mensuplarının birer birer yargılandığı günlerde Ali Kemal'i hala jurnalcilik ile isnat etmesi, cemiyete karşı cephe alsa da hala hürriyet taraftarı olduğunu gösterir.

Yazar, kendisine yöneltilen suçlamaları yapan gazetecinin nazırlık beklentisi ile bunları yaptığını savunarak kendisinin geçmişle hesaplaştığını ancak nedamet getirecek bir hata içerisine girmediğini savunur.

Nitekim müellif, bu tartışmalardan çok önce Diken dergisinin 1'inci sayısında kaleme aldığı "Siyasi İcmal" (1918) yazısında bir cadı avına dönüşen İttihatçılık ithamını sert bir şekilde eleştirir.
 

 

Yazar, "Geçmişe mazi, yenmişe kuzu derler" ifadeleriyle eleştirdiği devri sabık taraftarlarını samimiyetsiz olmakla eleştirir.

Müellif, Tercüman-ı Hakikat gazetesinde 1919 yılında neşrettiği "Bizde Fırkalar" (1919) yazısında siyasete olan ümidini tamamen kaybettiğini ifade eder.

İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne olan inancı ve mücadelesi iktidar oyunları nedeniyle sarsılan yazar, siyasi fırkaların yalnızca kendi menfaatleri etrafında örgütlenen yapılar olduğunu dile getirir. 

"Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset" (1914) yazısında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni Türkçülük mefkûresinin sarsılmaz bir kalesi olarak resmeden yazar, "Bizde Fırkalar" (1919) yazısında ne geçmişte ne de hali hazırda kurulan hiçbir siyasi fırkanın Türklük mefkûresine hizmet etmediğini beyan eder.

Ömer Seyfettin'in İttihat ve Terakki Cemiyeti ile yüzleştiği bir diğer yazısı Zaman gazetesinde 1919 yılında yayımlanan "Türkçülük Meselesi ve İttihat ve Terakki" (1919) olur.

Müellif, "Bizde Fırkalar" (1919) yazısında dile getirdiği görüşleri genişletir ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni hiçbir zaman "Türkçü" olmamakla isnat eder.

Yazara göre cemiyet, Türkçülük mefkûresini güçlendirmek yerine imparatorluk idealini güçlendirme hülyasına kapıldığı için ülkenin büyük felaketler yaşamasına sebep olur.

 
Yazar, bir yandan İttihat ve Terakki Cemiyeti ile yüzleşirken bir yandan devri sabık oluşturmak suretiyle tüm Türk milliyetçilerini hedef alan eleştirilere karşı 1919 yılında İfam dergisinin 51'inci sayısında "Türk Milliyetperverleri" (1919) yazısını kaleme alır.

Özellikle İstanbul'da bir cadı avına dönüşen "İttihatçı" paranoyasından en büyük zararı Türk mefkûresi görür.

Türkçülüğü, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin genel ideolojisi olarak değerlendiren İstanbul'daki yeni hükümet ve gazeteler peşi sıra Ziya Gökalp ile Türk milliyetçilerini hedef alır.

Müellif böylesi siyaseten karışık ortamda Türkçülüğün ne olduğu ve Türkçülerin kim olduğunu sert sözlerle tekrar okuyucusu ile paylaşır. 

Yazar "Türk Milliyetperverleri" (1919) yazısında Türk milliyetçiliğini/milliyetçileri kamuoyundaki bilgi kirliliğinin aksine ikiye ayırır.

İlki yalnızca lisan ve edebiyat sahasındaki çalışmalar ile öne çıkar. İkinci gruptaki Türk milliyetçileri ise siyasi çalışmalar yürüten kimseler olarak tanımlar.

İlk grupta bulunanları "Nazari"; ikinci grupta yer alanları ise "Ameli" Türkçüler olarak tanımlar.

Müellif, ilk grupta yer alan Nazari Türkçüler, Ziya Gökalp ile İttihat ve Terakki Cemiyeti ile olan bağı nedeniyle tam anlamıyla anlaşamadığını söyler.

Nazari Türkçülerin ise hükümetin ve gazetelerin yanlış yönlendirmesinin aksine İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne sonuna kadar karşı bir siyaset izlediğini belirtir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ömer Seyfettin yukarıdaki iddialarını somutlaştırmak adına Yusuf Akçura'nın Darülfünundan İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleri tarafından kovulduğunu ve Mustafa Suphi'nin Sinop sürgününü örnek olarak verir.

Gazetelerin Türk milliyetçilerinin birtakım yolsuzluklara bulaştığı iddiasını ise "zengin bir Türk milliyetçisi gösteremezler" sözleri ile cevaplar.

Yazara göre; İttihat ve Terakki Cemiyeti ne nazari ne de ameli Türkçü değildir, cemiyetin ideolojisi "İttihat-ı İslam" ideolojisine yakındır, bu bağlamda cemiyete yönelik suçlamaların Türkçülük ideolojisi üzerinden yapılması müellife göre kötü niyet taşır.

Bunun yanı sıra, Ziya Gökalp'in etrafında kötü niyetli birçok kimsenin bulunduğunu kabul eden Ömer Seyfettin, bu durumun ne Türk mefkûresi ne de Ziya Gökalp'in şahsına mal edilemeyeceğini söyler.

Ömer Seyfettin, 1919 yılından itibaren İttihat ve Terakki Cemiyet'i ile yüzleşmeye başlar. Yazar, bu yüzleşmeyi yeni siyasi ortamda kendisini güvene almaktan ziyade yaşadığı hayal kırıklarının hesabını sormak için yapar.

Nitekim Ali Kemal ile girdiği polemiklerden de anlaşıldığı üzere yüzleşmesini nedamet getirerek değil, hesap sorarak yapar.

Ayrıca, İstanbul İtilaf Devletleri tarafından 1919 yılında işgal edildiğinde İttihat ve Terakki Cemiyeti mensubu olması nedeniyle Malta Adasına sürgüne gönderilen Ziya Gökalp ile ilişkisini kesmez ve bu süreçte yazarın yanında durur. 
 

 

Sonuç olarak, Ömer Seyfettin, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile kurduğu ilişkiler nedeniyle büyük bir hayal kırıklığı yaşar.

1919 yılından itibaren siyaset ile arasına mesafe koyan yazar, edebi faaliyetlerine ağırlık verir; ama sağlık problemleri ve ailevi sorunlar bu sahada da istediği verimi almasını engeller.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU