Soğuk Savaş'taki dengeler ve İran-Irak harbinin etkileri

Serbest Ferhan Sindi Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

İran, önemine binaen Soğuk Savaş esnasında Sovyetler Birliği ile Arap Körfezi'ndeki enerji ekseni arasında coğrafik bir barikat konumundaydı. Aynı zamanda Batı için önemli bir müttefikti.

şah pehlevi.JPG
İran Şahı Muhammed Rıza
Pehlevi /Görsel: Wikipedia​​​​​​​

İmparator konumundaki Şah Muhammed Rıza Pehlevi, İran'ın bu anlamdaki stratejik önemini kullanarak petrol servetini askeri gereçlerin inşasına harcadı.

Bu silahların arasında dev bir uçak filosu da vardı ki o vakitte bu uçaklar sadece ve sadece Amerika Birleşik Devletleri'nin hava kuvvetlerinde vardı.

O uçaklar İran'a Ortadoğu'da eşi ve benzeri olmayan bir hava kuvvetleri üstünlüğü veriyordu.

Fakat Şah, 1979 yılının ocak ayında uzun soluklu bir halk kıyamından sonra ülkeyi terk etti ve 54 yıllık Pehlevi Hanedanlığı yıkıldı. 


İran'da Humeyni ve Irak'ta Saddam aynı anda tarih sahnesine çıktı

Şii din adamı Ruhullah Humeyni, Fransa'daki sürgün yerinden İran'a bir Fatih gibi geri dönüş yapıp arkasına Şah rejiminden bedbaht düşmüş her kesimden halk desteğini alarak halk devrimini bir dini devrime dönüştürdü.

Böylece 1979 yılı Nisan ayının başında İran İslam Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ilan etti.
 

Devrimle birlikte İran'a dönen, sürgündeki Ruhullah Humeyni.jpg
Devrimle birlikte İran'a dönen, sürgündeki Ruhullah Humeyni / Fotoğraf: Wikipedia

 

İran Şahı'nın düşüşüyle Batı çok ciddi ve önemli bir müttefikini kaybetti ve zor durumda kaldı.

Şah rejiminin yerine şiddet yanlısı İslamcı bir rejim kurulmuştu ve söz icabı, ABD'ye karşı idi.

Artık Ortadoğu'da öyle bir devlet vardı ki Doğu sınırları, Sovyetler Birliği'ne bitişik, Batı sınırları ise dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip devletlere uzanıyordu.

Bu devlet, Amerika Birleşik Devletleri'ne karşıydı ve aynı zamanda Amerika'nın en iyi silahlarına sahipti.

İran İslam devriminin zafere ulaştığı aynı yılda Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Saddam Hüseyin de Cumhurbaşkanı Ahmed Hasan Bekir'i iktidardan istifaya zorlamış ve başarlı olmuştu.

Hasan Bekir, Baas partisi yönetimi altında Irak ve Suriye'yi tek bir devlet çatısı altında birleştirmeyi planlıyordu.

Bu da Saddam'ın iktidara gelme hayallerini suya düşürüyordu. Bunun nedenle Saddam, Cumhurbaşkanı'nı iktidardan uzaklaştırmak için adımlarını hızlandırarak rejim içindeki muhaliflerini tasfiye ettikten sonra Bağdat'ta tek başına iktidar oldu ve yerini de sağlamlaştırdı.
 

 

İran ile Irak arasındaki kronik sorunlar savaş için çok elverişliydi

İran, Irak'a karşı silahlı mücadele yürüten Kürtlere yardım ediyordu ancak 1975'te Cezayir 'de imzalanan antlaşma ile İran'ın Kürtlere sağladığı yardım durduruldu.

Antlaşmadan sonra iki taraf Cezayir aracılığı ile sınırın her iki yakasındaki ayrılıkçılara yardım etmeyeceklerine dair sözleştiler ve Şattul Arap mıntıkasındaki sınır ihtilafını çözmeye dair irade beyanında bulundular.

Böylelikle Irak ile İran arasındaki ezeli sorun çözüme kavuşuyordu ve Irak Kürt isyanını bitirme ve yok etmeye odaklanacaktı.
 

ap.jpg
1979'da İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin yönetimine son verip İslam Devrimi'ni gerçekleştiren Ayetullah Humeyni / Fotoğraf: AP

 

Diğer yandan ise Humeyni, Şii devleti kurmada başarılı olduktan sonra devrimci fikirlerini dışarıya ihraç etmeye başladı.

Nitekim bu fikirleri almaya en müsait yer Irak'tı. İran'a komşuydu ve Irak'ta bir Şii çoğunluğu vardı ki İran'ın genişlemesinde etkin bir rol oynuyordu.

Saddam bir korku içindeydi bu devrim ihracının hedefi olmaktan endişe ediyordu. İran ile batı arasındaki düşmanlığı bir fırsata dönüştürüp İran'a karşı kesin, hızlı ve yıkıcı bir askeri darbe amaçlıyordu.

Irak ile İran arasında geçen savaş birinci Körfez Savaşı olarak da kaydedilen 20'nci yüzyılın en uzun ve en büyük geleneksel savaşıdır.
 

 

Saddam'ın İran'a karşı başlattığı bu savaşın amacı Şattul Arap'ın her iki yakasında ve petrol zengini Huzistan bölgesinde de Irak'ın egemenliğini tesis etmekti.

Saddam'ın temel motivasyonu, Huzistan'ın Araplar'ın çoğunlukta olduğu bir bölge olmasıydı. Ebetteki geçmişten gelen ve çözümsüz kalan kronik sorunlar da buna elverişli bir zemin oluşturuyordu. 


Saddam zaman kaybetmeden devrim ihracı arayışındaki Humeyni'yi hedef aldı

Saddam Hüseyin, ömründe silahlı kuvvetlerde hiçbir görev yapmadığı halde İran'a karşı savaş planını üstlendi.

Önderlik ve planlama üslubundan anlaşılıyor ki Almanların dünya ikinci savaşında çok uzmanlaştığı yıldırım ve derin saldırı taktiğinin etkisi altında kalmıştı.
 

 

Saddam, İran hava kuvvetlerine karşı ani bir hava saldırısı yaparak onu erkenden savaştan çıkarmayı ve ardından askeri hamlenin hedeflerini gerçekleştirecek derin bir saldırı başlatmayı amaçlıyordu.

Sonrasında Irak kuvvetleri kendi kazanımlarını savunacak ve İran bu durumu kabul edene kadar böyle devam edecekti.

Irak hava kuvvetleri, 22 Eylül 1980'de İran'a karşı bir hava saldırısı başlattı ve hedefinde İran hava kuvvetleri silahları vardı. Toplamda 10 havaalanı bombardımanın hedefi oldu. 


ABD silahları İran'ı Irak'a karşı korudu

Irak hava kuvvetleri, İran'ın havalimanlarına karşı çok etkili saldırılar gerçekleştirdi, fakat İran'ın herhangi bir savaş uçağını imha edemedi.

Çünkü İran'ın savaş uçakları yüksek güvenlikli hangarlarda saldırıya karşı iyi korunmuşlardı. Böylece İranlılar Saddam'ın amaçladığı hava üstünlüğünü kaybetmediler.

İran'ın silah mühendisleri çok hızlı ve başarılı bir şekilde savaş araçlarını hizmete soktular ve aynı günde İran'ın savaş uçakları, İran semalarında uçmaya başladı ve Irak uçaklarına karşı koydular.

Sadece 24 saat içinde Irak'ın havalimanları İran'ın Grumman F-14 Tomcat, Mc Donnel F-4 Phantom ve General Dynamic F-16 Fighting Falcon savaş uçaklarının saldırıları ile karşılaştı. Çünkü bunlar ABD'nin en etkili silahlarıydı.

Karada Irak ordusu eş zamanlı olarak üç cephede altıncı kolordularla İran'ın içlerine doğru ilerleme kaydetti. Irak'ın kara harekatının dördüncü kolorduyla odaklandığı yer Huzistan bölgesiydi.

Harekatın birinci hedefi Şattul Arap geçidini kontrol altına almak ve ardından Huzistan'a yönelmekti. İkinci kolordu İran'dan gelecek olası bir saldırıya karşı bir savunma ekseni oluşturdu.
 

 

İlk çarpışma çok sertti ve Irak kuvvetleri zırhlı araçların büyük bir kısmını kaybetti. Fakat sonradan savunma yapan İran kuvvetlerini gerileterek onları özellikle Kirmanşah kenti etrafında hezimete uğrattı. Bu kent etrafında 7 bin den fazla İranlı öldürüldü.

Irak'ın hava üstünlüğünü kaybetmesi ve ilerleyişinin yavaşlaması İranlılara bir fırsat verdi. Onlar da bu fırsatı değerlendirerek kuvvetlerini hazırlayıp savaş durumuna geçtiler.


İran ambargolar nedeniyle silahlarına gereken bakımı yapamadı

1980 yılının sonlarında Irak ordusu, saldırıdan savunmaya geçti ve yedek güçlerini de kullanmaya başladı.

Böylece savaş ani saldırı taktiğinden uzaklaşarak birbirini ortadan kaldırmaya dönüştü. İran, çok iyi olmasına rağmen silahlarına gerekli bakımı yaptıramıyor ve yedek parça alamıyordu.

Çünkü devrim sonrası Batı dünyası İran'a ambargo uyguluyordu. Sovyetler Birliği tarafından verilen bir destek de yoktu.

İranlılar saldırı yapabilmek ve çok gelişmiş Batı menşeli silahlarını korumak için bazı silahlarını parçalayarak ondan çıkacak parçaları da yedek parça olarak diğer silahların tamirinde kullanmak zorunda kaldılar.

Örneğin bir uçağı parçalara ayırarak iki ya da üç uçak tamir ettiler. Bir tankı parçalayıp diğer tankların yedek parçasına dönüştürdüler. Böylece silahlarının aktif kalmasını sağladılar.

İran'ın izlediği yöntemin içinde bulunduğu şartlar nedeniyle sonuç verici olduğu söylenemez. Çünkü bu yöntem İran'ın silahlarının neredeyse yarısının olumsuz yönde etkilenmesine sebep oldu.
 

 

İran-Irak Savaşı esnasında İran'ın radar sistemleri ve uçaklarının yarısı yedek parça olarak kullanıldı ve hizmet dışı kaldı.

Buna karşın Irak ordusu Fransa ve Sovyetlerin en gelişmiş silahlarına sahip olabiliyordu ve asker kuvvetleri onu dünyanın en kalabalık dördüncü ordusu yapıyordu.

İçinde yetenekli ve seçkin generaller vardı. Ulusal inancı güçlü ve morali çok yüksekti. Saddam Hüseyin, çoğu liderin sahip olmak isteyeceği bir karizmaya sahipti.
 

 

Saddam'ın askeri liderliği böyle büyük bir savaş için yeterli değildi

Politik liderlik ile askeri liderlik farklı şeylerdir. Bazılarının zannettiği gibi askeri liderlik bir lütuf değildir. Askeri taktik ve planlama girift bir şeydir.

Askeri kaynakları bir çatışmada kullanmak ve düzenlemek teknik ve tecrübe gerektiriyor. Siyasi liderliğin fikir ve düşünceleri ne kadar zeki görünse de askeri alanda başarı sağlamayabilir. İran'a karşı başlattığı savaşta Saddam bunu yaşadı.

Saddam Hüseyin İran'a karşı 4 cepheden savaş açtı ve her cephe gereğinden fazla uzundu. Irak kuvvetlerinin İran'ın derinliklerine ilerlemesinde temel hatalar meydana geldi.

Bu taktiğin adı Aşırı Yayılma, Büyük Yayılma ya da gereğinden fazla hızlı yayılmadır. Bu taktikte saldıran kuvvetin sayısıyla cephe genişliği arasında denge gözetilmemişti.

Bu koşullarda Irak ordusu daha az hedefe baskı yapmalı ve ona odaklanmalıydı. Onu kontrol altına aldıktan sonra ikinci hedeflere yönelmeliydi.

Netice itibarıyla çarpışmadan önce ve çarpışma esnasında Saddam'ın görüşüne ikna olmuşlardı. Her kuvvet yetersiz bir sayıyla bir cephede savaşıyordu ve diğer kuvvetlerin desteğine muhtaçtı.

Bu arada diğer kuvvet de başka bir çatışmadaydı ve ona destek gönderemiyordu. Irak kuvvetleri o kadar zor durumda kaldı ki Irak'ın bazı kuvvetleri bazı cephelerde geri çekilmek zorunda kaldı.  

Böylece İran kuvvetlerini tekrar bir düzene soktu ve savaş durumu aldı.
 

 

Saddam geri çekilme emri veren her komutanını idam ediyordu. Bu da ordu içinde bir korku ve terör ortamı meydana getirdi ki hiçbir komutan Saddam'ın silahlı kuvvetlerle ilgili saçma sapan ters fikirlerine karşı gelemiyordu ve fikirlerini açıklayamıyordu.

Irak'ın ilkesel taktiği çok büyük abartılar içeriyordu. Örneğin ilk hava saldırısıyla İran'ın tüm hava kuvvetlerini yok edeceğini varsayıyordu.

Bunun için İran'ın bir karşı saldırısına karşı tedbir alma gereği duymuyordu ve haliyle olası bir İran saldırısına karşı koyacak savunma gücü yoktu.

Bu arada İran hiçbir direnişle karşılaşmadan Irak'ın petrol sahalarını vurdu.
 

 

Saddam'ın açtığı savaş yeni İran rejimi için "can simidi" oldu

Savaş, Irak'ı, İran rejimine stratejik bir düşman yaptı ve rejime öyle bir fırsat sundu ki İran halkı, dış saldırıya karşı yeni rejim liderliği etrafında kenetlendi.

Yani Saddam'ın saldırı başında stratejisini üzerine bina ettiği iç karışıklık faktörü ortadan kalktı.

Irak saldırısı neticesinde yüzbinlerce İran genci, savaş cephelerine gitme yolunda tren garlarına ve otobüs terminallerini doldurdular ve cephelere koştular.

Bu görüntüler Birinci Dünya Savaşı'nda Avrupa'da meydana gelen kalabalıkları andırıyordu.


İran, yerel askeri birlikleri teşkil etti. Her manganın askerleri aynı bölgenin, aynı köyün insanlarından oluşuyordu. Aynı yörenin gençleri omuz omuza yan yana savaşıyorlardı.

İranlılar hendek savaşı yürütüyorlardı. İran'ın savunma sistemi temelli bir şekilde büyük ve dev hendek şebekeleri kazmaya dayanıyordu. Bu da zırhlı birlikler alanında Irak'a karşı çok daha güçsüz olan İran için uygun bir çözümdü.

Netice itibarıyla hendek ve zaman aralığı savunma sistemleri İran için zırhlı silahlara karşı savaşmaktan daha kolay ve ucuz bir alternatifti.

1981 yılı ve ondan sonraki yıllarda savaş neredeyse durma noktasına geldi. Savaş iki devleti de yıprattı ve yordu.

Saddam, yerden yere fırlatılan Scud ve Sovyetler'in Topol 221 füzeleriyle İran şehirlerini vurma taktiğine başvurdu ve şehirleri füze yağmuruna tutarak İran'ı zor durumda bıraktı.

Başkent Tahran'ın sakinleri karanlık vakitlerde saldırılardan korunmak için evlerinden dışarı çıkıp şehrin etrafındaki tepelerin arkasına sığınıyorlardı.

Saddam'ın şehirleri vurmaktaki amacı İran halkının moralini bozmak ve iradelerini kırmaktı. Fakat neticesi tam tersi yönde oldu. Irak'ın füze atışları kin ve nefreti arttırıyor intikam arzusunu güçlendiriyordu.

İran uçakları da karşılık veriyor ve Irak'ın sivillerini vuruyordu. İran'ın hedef aldığı şehirler arasında başkent Bağdat da vardı. Buna şehirler savaşı adı altında göze göz, dişe diş savaşı deniliyordu.
 

 

İran ile İsrail'in Saddam'a karşı ittifakı ve işbirliği

Saddam, kuvvetlerine Irak'ın içlerine geri çekilme emri verdi. Daha önce çekilme emri verip talimatlarına karşı çıkan generalleri astıktan sonra kendisi de aynı şeyi yapıyordu.

Saddam, bir antlaşma yapmaya çalışıyordu ve 10 Haziran 1980'de tek taraflı ateşkes ilan etti. Saddam ateşkes yaparak ve İran'ın topraklarından çekilmesini sağlayacağını ve barışı kabul edeceğini sanıyordu.

Ancak bu gerçekleşmedi ve Humeyni, Saddam'ın ateşkes önerisini reddetti, Saddam'ın iktidardan giderek Irak'ın savaşta İran'a verdiği zararın tazmin edilmesini şart koştu.

Saddam bunu kabul etmedi ve hem Irak'a hem İran'a zarar veren ve dünya ekonomisi açısından çok önem arz eden savaş devam etti.

Irak-İran Savaşı anlamsız bir sahneye dönüşmüştü. Hiç kimse ne zaman biteceğini bilmiyordu. Bölgede nüfuzunu genişletmeye çalışan büyük kuvvetler için Irak cazip taraf idi.

Özellikle de Sovyetler Birliği ve Fransa için. Bu iki süper devlet Irak'ı silahlarla desteklediler. Ardından Fransa, Irak'ın nükleer tesisini yapmaya başladı.

Tesis etrafında propaganda dönüyordu sanki ilk Arap nükleer bombası için yolun başlangıcı idi. Irak'ın nükleer silaha sahip olacağı korkusuyla İran, 30 Eylül 1980'de ani bir şekilde Irak'ın nükleer tesisine karşı hava saldırısı yaptı.

Bu operasyona "Şimşir-i Suzan" yani "Yakan Kılıç" adını vermişti. Şimşir-i Suzan üç ay için bu nükleer tesiste çalışmayı durdurdu fakat tesisi tamamen imha etmemişti.

Bu görevi İsrail'e bırakmıştı. İran'ın büyük bir lojistik ve istihbarat desteği verdiği İsrail, 6 Haziran 1981'de bir hava saldırısıyla Irak'ın nükleer tesisini tamamen imha etti.
 

 

İran, Irak savaşında Kuzey Kore'nin yanı sıra ABD ve İsrail'den silah aldı

Fransa, İran'a karşı savaşında Irak'a verdiği silah ve mühimmat desteğini sürdürdü. Tabi Suudi Arabistan ve Kuveyt Irak'ın savaş maliyetini karşılıyordu.

Çünkü onların da İran'ın kendilerine devrimi ihraç etmesinden ya da bu ülkelerdeki Şii vatandaşları kendilerine karşı kışkırtmasından korkuyorlardı.

Tabi Irak, Sovyetler Birliği'nden ve Fransa'dan aldığı silahların yanında İspanya ve İtalya'dan da zırhlı, roket ve füze atışı yapabilen helikopterleri, Amerika Birleşik Devletleri'nden de az miktarda silah alıyordu.

Çin'den de Sovyetlerden taklit ettiği +55 tankları alıyordu. Çünkü Sovyetlerden aldığı tanklar savaş esnasında imha olmuştu.

Irak, Sovyetlerden T-72 tankları ve savaş uçakları da alıyordu. Bunlar İran'ın elinde bulunan o zamanki Amerikan uçaklarından daha etkiliydi.

Bu arada İran da desteksiz değildi. Kuzey Kore 600 59 Çin yapımı tankları İran'a vermişti. Ondan önce de her ne kadar Çinli yöneticiler inkar etmişlerse de gerçek şudur ki; Çin, İran'a silah veriyordu. İran'ın en büyük silah tedarikçisi İsrail ve Amerika'nın merkezi haber alma teşkilatı CIA'dır.

İsrail haliyle Irak ve İran'ı kendine doğal düşman olarak kabul ediyordu. İsrail'in çıkarı her iki tarafın da sürekli savaşı tercih etmeleriydi.

Bu arzusuna binaen İsrail kendi jeostratejik hedefleri için İranlılara eğitim ve mühimmat sunuyordu. İran da savunma sanayisinde çalışan İsraillilerin küçük şirketlerine yardım sunuyordu.

İran'ın ihtiyaçlarını karşılama her ne kadar İsrail'in çıkarına olsa da İsrail karşılığını alıyordu. Ayrıca İsrail'e göç etmeleri için İranlı Yahudilere güvenli bir koridor açılacaktı.

Aynı zamanda CIA da İran'ı, gizlice silah satılabilecek iyi bir müşteri olarak görüyordu. Ona silah satıp Nikaragua'daki komünizme karşı faaliyetlerini finanse edebilecekti.

CIA'nın Nikaragua'da desteklediği silahlı gruplar vardı, komünizme karşı savaşıyorlardı. Amerika'nın silahları ve yedek parçaları gizli bir şekilde İran'a satılıyordu.

Karşılığında Lübnan'daki Hizbullah savaşçılarıyla müzakere yapılıyordu ve onların elindeki Amerikan rehinelerin serbest bırakılması isteniyordu.

Silahlar, Amerika'dan önce İsrail'e sonra İran'a ulaşıyordu. Ardından İran'ın ödediği paralar Nikaragua'daki gruplara naklediliyordu ve o komünizme karşı olan eylemlerini finanse ediyordu.

Amerikan kongresi konuyu açığa çıkarınca Başkan Donald Reagan hükümeti için bir skandal oldu. Başkan, rehinelerine karşı silah vermekle itham edildi.

Bu olay, Amerika Birleşik Devletleri tarihindeki en büyük skandallardan kabul edildi ve "İrangate" olarak tescil edildi.


Ne Irak'a ne de İran'a alınan silahlar yetmiyordu

Büyük bir yıpratma savaşına dönüşen olayda silahlar yetmiyordu. Saddam, Fransa'dan büyük bir silah antlaşması talep etti. O silahların arasında Mirage Ef 1 markasından 89 adet uçak da vardı.

Aralarında 20 adet deniz savaşına ve gemilerine karşı korkunç füzelerle donanımlı olanlar vardı.

Hızlı kara saldırısı planı çökünce Saddam, bu uzun süreli savaşın İran'ın lehine olduğunu anladı. Saddam yeni Mirage uçaklarını İran petrol gemilerini ve İran petrolünü nakleden yabancı gemileri de batırma operasyonunda kullanmayı düşünüyordu.

Irak hava kuvvetleri bu amaç için helikopterleri kullanmayı denedi fakat başarılı olamadı. Mirage uçakların teslimatı gecikince, Saddam Fransa'dan süper standart 5 adet saldırı uçağı kiralama antlaşması talep etti.

Bu uçaklar Fransa deniz kuvvetlerinde kullanılıyordu. Irak, yeni Mirage uçakları eline geçene kadar bunlarla idare edecekti. 

Bu 5 adet uçak Irak'ın eline geçer geçmez 1984 Mayıs'ında İran petrol gemilerine füze atışları başlattı. Irak 1984'ün sonuna kadar değişik ülkelere ait tam 34 gemiye saldırı gerçekleştirdi.

5 adet uçağı düşürüp imha ederek İran'ı hem hava kuvvetlerinin hem de deniz kuvvetlerinin öncelikli hedefi haline getirdi.  

İran'da hem havada hem denizde Irak petrollerini taşıyan gemileri hedef aldı. Irak'ın elinde bu İran saldırılarını engelleyecek kuvvet yoktu.

Çünkü Irak deniz kuvvetleri, İran'dan aldığı güçlü darbelerle çok zayıf duruma düşmüştü. İranlılar savaş gemilerini Körfez'de mayın yerleştirmede kullanıyorlardı.

Bu durum petrolü bekleyen Batılılar açısından artık tahammül sınırını aşmıştı. Amerika, İngiltere ve Fransa savaş gemilerini petrolü korumak üzere Körfez'e yerleştirdi.

Başka ülkelerin gemilerine de saldırılara hedef olmamaları için ABD bandırası çekildi. Buna rağmen Irak ve İran'ın saldırıları durmadı. Tam tersine seksenli yılların ikinci yarısında saldırılar daha da arttı.


İran-Irak savaşında Kürtlerin rolü ve pozisyonu

Bu arada Kürtler savaşı kendi lehlerine kullandılar. Libya, Suriye ve İran'dan aldıkları yardımlarla Irak'a karşı mücadelelerini güçlendirdiler.

Türkiye'ye giden yolu kuşattılar ve karayolu vasıtasıyla Irak'ın petrol ihracatını durdurdular. Böylece Irak'ın ekonomisini vurdular. Irak, 1980 Mayıs ayı itibarıyla savaşın ilk haftalarında işgal ettiği toprakların çoğunu kaybetti. 

1983 yılının Eylül ayı İran kuvvetleri, Kürtlerin desteği ile Irak topraklarının 25 kilometre içlerine kadar ilerledi. Tabi Irak helikopterleri zehirli gazlarla karşılık vermeden evvel durum buydu.

Irak kullandığı zehirli gazlarla 7 bin 500 kişi öldürdü bunların arasında İran askerleri de vardı. Bundan sonra saldırı durduruldu ve bu olay bu savaşta kimyasal silahların kullanıldığı başlangıç olarak kabul edilir. Ve kimyasal silah kullanımı birden fazla tekrar edildi. 

Saddam kuvvetlerini topladı, silahlandırdı ve 1986 yılın başında kaybettiği yerlerin kontrolünü tekrar ele almak amacıyla geniş çaplı bir saldırı başlattı.

Irak kuvvetleri Mecnun Adası'nı 1984'te el-Ahvar çatışmasında İranlılara kaptırmıştı. Mecnun Adası önemli petrol sahasının merkezidir.

Mecnun Adası'nın toprağı kum ve çamurdan oluşuyor ve bu petrol borularının geçişi için çok verimlidir. Fakat Irak saldırısı fiyaskoyla sonuçlandı ve İran Devrim Muhafızları Ordusu'nu Fav Adası'na doğru hareket ettirerek Irak'a karşılık verdi.

Fav Şattul Arap'ın geçişinde bulunuyordu. İran kuvvetleri çok hızlı bir şekilde Fav'ı kontrol altına aldı ve artık Şattul Arap'ın her iki yakasında Çin yapımı Selk Worum füzeleriyle Irak'ın deniz ulaşımını tehdit eder hale geldi. Bu füzeler Fav'dan yerden yere fırlatılabilen füzelerdi.
 

 

Herkesi yoran savaşta tüm taraflar için "barış" en çıkar yoldu

Saddam Hüseyin, 1987'de sonunda savaşı yönetmekten biraz geri çekilmeye ikna oldu ve savaşı yönetme işini savaş uzmanları olan generallerine bıraktı fakat durum büyük bir dereceye kadar İranlıların lehindeydi.

Bu esnada İran'ın içi de çökme noktasına gelmişti. Her şey tükenmiş bitmişti. Silahlar, insani kaynaklar ve moraller. Petrol gemilerinin vurulması Batılı güçlere epey zarar vermişti ve artık ne Irak'a ne de İran'a yardım etme arzusu vardı. Çünkü savaş onları da etkiliyordu.

İran kuvvetleri güneyden Bağdat'a doğru ilerleyemeyince yönlerini kuzeye doğru çevirdiler ve Süleymaniye'ye yöneldiler. Irak, İranlıların Güneyde çok zayıf olduğunu anlayınca Fav'ı kurtarmaya çalıştı.

Fav'ı kurtarma operasyonuna Mübarek Ramazan ismini verdiler ve operasyon 17 Eylül 1988'de başladı. Mübarek Ramazan operasyonu 36 saat sürdü ve korkunç hedefleri gerçekleştirdi.

İranlılara çok ağır kayıplar verdirdi. Irak kuvvetleri Basra'da birçok yeri İranlılardan kurtardı. Bu şehirde İranlılar yine büyük kayıplar verdi.

Irak kuvvetleri üçüncü bir operasyon daha başlatarak Mecnun Adası'nı da tamamen kurtardılar. Bu operasyondan hemen sonra Irak kuvvetleri kuzeyde Kürt bölgelere de bir saldırı başlattı ve İran kuvvetlerini Irak'ın tepelerinden kovmayı başardı.

Bu İran kuvvetleri için bir fiyaskoydu. Bu fiyasko birçok İranlı komutanların istifa etmesine neden oldu. İstifa edenler arasında genelkurmay başkanı da vardı. 

Irak kuvvetleri Haziran ayı 1988'de Süleymaniye ilini tamamıyla kurtarmayı başardı ve İran kuvvetlerine karşı bir saldırı başlattı. İran'ın Mihran kentini işgal edebildi daha sonra Irak'ın içlerine geri çekildi. Aynı operasyonla İran'ın içlerine girip birkaç gün kontrolü sağladıktan sonra geri çekildi.

İran devleti 18 Haziran 1988'de 598 nolu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararını kabul ettiğini ilan etti, ateşkes yapıp Irakla savaşı durdurduğunu duyurdu.

Bu açıklamayı Ayetullah Humeyni bizzat yaptı. Humeyni açıklamasında sözünü şöyle sürdürdü:

İran halkının fedakarlığına karşı utanıyorum ve BMGK kararını kabul etmekle sanki bir zehir bardağını içiyorum.


Bu açıklamadan sonra top atışları durduruldu. Her iki taraf karşılıklı esirler değişimini yaptı ve savaştan önceki sınırlara geri çekilmek için müzakereler başladı.

Fakat Cenevre'nin ev sahipliği yaptığı bu müzakereler iki turda da başarısız oldu. Ancak Irak kuvvetleri 1989 Haziranı'nda kendi denetiminde olan 2500 kilometre karelik İran topraklarından ani bir kararla geri çekildi.

Irak ordusu 1 Ağustos'ta Kuveyt'e yöneldi ve yeni bir Körfez Savaşı başladı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU