Yeryüzüne en büyük zararı veren sektörler arasında tekstil var.
Tüketim alışkanlıkları, hızlı üretim, uluslararası pazarlama ve lojistik ağları moda endüstrisinin çevreye bıraktığı izlerin başlıca sebeplerinden.
Zira moda endüstrisi, küresel sera gazı salımlarının yüzde 8 ila 10'unu oluşturuyor
Moda endüstrisinin çevreye maliyeti
Moda veya tekstil endüstrisi, birçok ülkenin ekonomisinde büyük pay sahibi. 2016 verilerine göre, moda endüstrisinde yaklaşık 75 milyon işçi istihdam ediliyor.
Moda endüstrisinin hızlı gelişimi, endüstrinin sebep olduğu olumsuz çevre etkilerini de hızla artırdı.
Sektör, insanların sebep olduğu karbon salımının yaklaşık yüzde 8 ila yüzde 10'unu oluşturuyor. Bu oran, tüm uluslararası uçuşlardan ve deniz trafiğinden daha fazla karbon salımı demek.
Moda sektörünün dünyada büyük bir pazarı var. Bu da üretilen bir kıyafetin bütün dünyada satışa sunulması demek.
Söz gelimi Endonezya'da üretilen bir tişört İran'da satışa sunulabilir. Ya da Çukurova'da toplanan pamuk, yurt dışında işlenip, giysi hâline getirilip yeniden Türkiye pazarında satılabilir.
Bütün dünyayı dolaşan bir kıyafet parçasından söz ediyoruz. Lojistik aşamalar sırasında fazlaca karbon salımı gerçekleşir.
Tekstil ürünleri yalnızca üretim aşamasında doğaya zarar vermiyor. Satın alınan kıyafet veya yan ürünler çamaşır makinesinde yıkanırken, çözünen mikroplastikler atık sulara karışıyor.
Bu da akarsu, deniz ve okyanusları kirletiliyor. Bu durum, hızlı modanın çok fazla plastik ve kimyasal kullanmasından kaynaklanıyor.
İşin kötü yanı, satın alınan giysi ve yan moda ürünlerinin büyük bir kısmı her sene çöplüğe gidiyor.
Modanın su ayak izi
Su ayak izi (water pootprint), insan eylemlerine bağlı olarak harcanan su hacmi olarak ifade edilir.
Moda endüstrisi, dünyada en çok su harcayan endüstriler arasında.
Bunun sebebi, bir kıyafet üretilirken çok fazla suya ihtiyaç duyulmasındandır.
Özellikle pamuk, yetişme aşamasında çok fazla su ister. Ortalama bir pamuklu tişörtün üretilmesi için 2700 litre su harcanır.
Yetişkin bir insanın günde ortalama 3,5 litre su tükettiğini hesaba katarsak bu miktar, yaklaşık 700 kişinin bir günlük içme suyuna denk gelir.
Tekstil işçilerinin çalışma koşulları
Hızlı moda anlayışının bir sonucu olarak, işçiler uzun çalışma saatleriyle ve düşük ücretlerle çalışıtırılıyor.
Özellikle az gelişmiş ülkeler, küresel moda endüstrisinin yıkıcı sonuçlarıyla karşı karşıya.
Günümüz kıyafet fabrikalarında yaşanan insan hakkı ihlalleri, yetersiz kanunlarla destekleniyor.
2013'te Bangladeş'teki konfeksiyon fabrikasının yıkılması, tüm dünyada tekstil işçileri hakkındaki bir gerçeği açığa çıkarmıştı.
Bina yıkılmadan önce çatlaklar tespit edildikten sonra, alt kattaki dükkânlar ve banka kapatılmıştı.
Dakka Fabrikası ise işçilerine ertesi sabah işe gelmeleri söylemişti.
1134 kişinin hayatını kaybettiği elim kaza, moda sektörünün özellikle dar gelirli bölgelerdeki acımasız çalışma şartlarını gösteriyor.
Aslında dünyaca meşhur markaların üretim tesislerine bakarsanız birçoğunun az gelişmiş ülkelerde bulunduğunu görürsünüz.
Bunun pek çok sebebi var. Öncelikle bu ülkeler, işçi haklarının oldukça sınırlı ve yasal güvencelerle korunmadığı ülkeler.
Bu ülkelerde yasal asgari ücret ise yaşamak için gereken miktarın yarısından bile az.
Tekstil üretim fabrikalarınca kaza, yaralanma, hastalık ve yangınlar sıkça görülür.
Bunun yanı sıra yaşanan fiziksel ve sözlü taciz vakaları da işçilerle gerçekleştirilen çalışmalarla raporlaştırılmıştır.
Moda endüstrisine dair bir acı gerçek de ne yazık ki çocuk işçiler. Fabrikalarda çok fazla kalifiye elemana ihtiyaç duyulmaması ve ucuz işgücü aranması gibi sebeplerden, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çok fazla çocuk işçinin çalıştığına tanıklık ederiz.
Hatta Hindistan'da, kız çocuklarının 3-5 yıl gibi sürelerle tekstil fabrikalarında çalıştırıldığı Sumangali isimli bir çalışma sistemi bile var.
Moda endüstrisinde hayvan sömürüsü
Hızlı moda sektörünün korkunç yanlarından birisi de giyim için kullanılan hayvanlar.
Kürk, deri ve hayvansal aksesuarlara olan talep, dev bir hayvan kaynaklı moda pazarını beraberinde getiriyor.
Hayvanlar derileri için öldürülüyor ve kürkleri için çiftliklere hapsediliyor. Hassas canlılar kirli ve dar alanlarda yaşamaya mecbur bırakılıyor.
Modada hayvan sömürüsü üzerine düşünülürken, bütün bu hayvan endüstrisini; insan taleplerinin var ettiğini de hesaba katmak gerekir.
Modada yeşile boyama (greenwashing)
'Yeşil aklama', 'yeşil badana' veya 'yeşile boyama' olarak Türkçeleştirilen greenwashing; adından da anlaşılacağı gibi, esasında yeşil -yani ekolojik- olmayan bir ürünü, şirketi veya kampanyayı ekolojikmiş gibi gösterme durumuna deniyor.
Dev fosil yakıt şirketlerinin sürdürülebilirlik kampanyaları yürütmeleri buna örnek gösterilebilir.
Birçok sektörde olduğu gibi, moda sektöründe de bolca yeşile boyamaya maruz kalırız.
İklim krizinin etkileri hissedilince, büyük markalar sürdürülebilirlik çalışmaları yapmaya başladı.
Hâliyle, doğaya en çok zarar veren sektörler de en büyük kampanyaları yürüttü.
Bu sebepten; küresel pazarları olan, hatta dünyada hızlı modanın başlatıcısı ve temsilcisi olan moda markalarının 'sürdürülebilir' ve 'ekolojik' reklamlarıyla sıkça karşılaşırız.
Öncelikle, bir markanın gerçekten 'sürdürülebilir' olduğunu öğrenmek için o markayı bütüncül olarak değerlendirmek gerekir.
Geri dönüştürülmüş kıyafetler üreten bir marka, diğer yandan deri giysiler üretiyor olabilir.
Ya da merkez mağazasında yenilenebilir enerji kaynakları kullansa da daha az ziyaret edilen mağazalarında aynısını yapmıyor olabilir.
Bu nedenle markanın bütün tedarik zincirinin dikkate alınması önemli.
Bununla birlikte hızlı modaya alternatif olarak tercih edilen bir moda kültüründen bahsetmek de mümkün.
Hızlı moda karşısında yavaş moda
1980'lerde tüm dünyaya yayılmaya başlayan hızlı moda anlayışı ne yazık ki sürdürülemez.
Kısıtlı doğal kaynakların kullanılması, moda endüstrisindeki büyümeyi çıkmaza sokuyor.
Sürdürülebilir moda, tam olarak bu çıkmazdan kurtulmak üzerine yoğunlaşan bir moda hareketi.
'Ekolojik moda', 'sürdürülebilir moda' ya da 'yavaş moda' olarak bilinen anlayış, aslında hızlı moda anlayışının tam zıttını ifade ediyor.
Sürdürülebilir moda; modacıların, tasarımcıların, üretici ve tüketicilerin davranışlarında bir dönüşüm talep ediyor.
Bu dönüşüm; daha sade, adil, etik, sürdürülebilir ve sağlıklı bir tüketim anlayışını içeriyor.
Hızlı moda ekonomisi adil ticaret sistemleri üzerine kurulu değil. Üretim ve dağıtım aşamasında pastadan en az payı işçiler alıyor.
Hızlı modanın ürettiği bir giysi, yavaş ve adil üretilen giysiden muhtemelen daha ucuz olacaktır. Fakat bu maliyet oldukça yanıltıcı olabilir.
Kapitalist kıyafet endüstrisinde üretilen bir kıyafetin kullanım ömrü daha kısadır.
Bunun sebebi, markaların aslında sürekli yeni ürün pazarlamak üzere strateji geliştirmesi. Böylece tüketiciler kullan-at kültürüne teşvik edilmiş oluyor.
Tüketici, aslında hızlı üretilen kıyafetten kâr ettiğini düşünebilir. Bu kıyafetin geri planındaki çevre kirliliği ve insan sağlığı etkileri hesaba katılırsa, ürünün esas maliyeti bütün gezegene fatura edilmiş olur.
Etik moda, az üretimi ve uzun vadeli kullanımı teşvik eder
Sürdürülebilir moda, aslında muhafazakâr bir moda anlayışı. Sade, doğal ve eski olanı; yeni olana karşı muhafaza ediyor.
Geleneksel moda, on yıllık periyotlar hâlinde dönüşüm geçirirdi.
Örneğin, 70'ler, 80'ler ve 90'lar modası kavramları kullanılırdı. Dolayısıyla benzer tarzda ürünlerin yıllarca kullanılmasında beis yoktu.
Günümüzde, moda anlayışının çok hızlı değişime uğradığına tanıklık ediyoruz. Bir ürünün modası, bir sonraki mevsime kadar eskimiş olabiliyor.
Hâliyle, modanın sürdürübilmesi için tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi az üretim ve uzun vadede kullanım ilkesi benimsenmeli.
İkinci el ve sağlıklı ürünlerin kullanımı teşvik edilmeli.
© The Independentturkish