Siyasetin vitrinine bakarak değerlendirme yapıldığında iki karşıt kutbun kıyasıya iktidar mücadelesi görülür.
Bir tarafta mevcut iktidar bileşenleri olarak Erdoğan ve destekçileri, öte tarafta Erdoğan'ı ve dolayısıyla 20 yıllık Ak Parti iktidarını sonlandırmaya odaklı karşıtlar.
Karşıtlar diyorum çünkü ortak siyasi tahayyülleri olmayan birden fazla parti ve hatta blok söz konusudur.
Erdoğan ve destekçileri, karşıtlar blokunun kendi içindeki zıtlıklar üzerine siyaset inşa ediyor.
'Benzemezlerin' ortak bir siyasi programda birleşemeyeceğini düşünüyor.
Bunu sadece düşünmüyor. Hem kendisi hem de etrafındaki destekçileri aleni bir şekilde bunun propagandasını yapıyorlar.
Ama sadece 'benzemezlerin çelişkilerine' bel bağlayarak iktidarlarını sürdüremeyecekleri de biliyorlar.
Bu noktada çoğu kişinin bildiği ama 'karşıt bloğa zeval gelmesin' diye dillendirmekten imtina ettiği bir başka gerçeklik devreye giriyor.
Nedir bu gerçeklik?
Sade bir şekilde söyleyeyim.
Erdoğan ve destekçilerinin 2023 tahayyülü şöyle:
Başkanlık seçimlerinde Erdoğan 6'lı bileşenin adayına karşı kazanabilecek durumda.
Hatta muhalefet kesimlerinin üzerinde ittifak kuracakları 'yetkisiz' ve de 'ihtirassız' adayın belirlenmesinde de ciddi gayret sarf ediyorlar.
Onların saklamadan söyledikleri ve de istedikleri aday Kılıçdaroğlu.
Burada bir parantez açarak söyleyeyim; Kılıçdaroğlu'nun aday olmaktan kaçınmaması gerektiğini savunuyorum.
Nitekim bu saatten sonra Kılıçdaroğlu 'ben aday değilim' derse, şıksız söyleyeyim Erdoğan kesin kazanır.
Peki, vaziyet böyleyse sorun nerde?
Bu sorunun cevabından önce, Erdoğan ve destekçilerinin alandan edindikleri izlenim ve yaptırdıkları anketlerin gösterdiği ikinci tabloya da değinelim.
İki ayaklı seçimde görülen o ki Erdoğan seçimi kazansa bile parlamentoda salt çoğunluğu elde edemeyecektir.
Yani yaygın tabirle 'topal ördek' durumuyla karşı karşıya kalacaklardır.
Sorunun cevabına gelebiliriz artık.
Ekim ayı içinde 6'lı bileşen, başkan adayını açıklayacak. Aday Kemal Kılıçdaroğlu. Aksi bir beklenti yok gibi.
Tabii ki Kılıçdaroğlu kendisine kaybettirme oyununun farkına varır da adaylıktan vazgeçmezse.
Bu ihtimalin söz konusu olması nedensiz değildir. Zira sokakta konuşulan Ankara kulislerini, birileri Kılıçdaroğlu'nun kulağına da fısıldıyordur elbette.
Daha açık söylemekte fayda var:
Ak Parti ile İyi Parti arasında süren derin bir pazarlık söz konusu.
Pazarlıktan da öte, üzerinde uzlaşılmış bir strateji var.
Malum Erdoğan, Akşener ve partisinin Cumhur İttifakı'nın bileşeni olması için aleni çağrılar yaptı.
Bu da yetmedi Bahçeli de devreye girdi ve davalı olduğu Akşener ve ekibini 'yuvaya' davet etti.
Sonra işin rengi değişti ve Akşener'e yapılan davetler kesildi. Çünkü Akşener ve partisine biçilen yeni bir rol ve misyon söz konusu.
Mealen şunlar söylendi:
İyi Parti'nin Cumhur İttifakı'na katılması durumunda Ak Parti ve MHP'den kopan küskün milliyetçi-muhafazakâr seçmen başka alternatif kalmayacağı için Erdoğan'ın hazzetmediği Davutoğlu ve Babacan'ın partilerine kayacak.
Bu da Cumhur İttifakı için ciddi bir riskti. Muhalefet içinde milliyetçi-muhafazakâr küskünleri tutacak bir hülle partiye ihtiyaç vardı. O da İyi Parti'dir.
Strateji yeterince anlaşılıyordur ama tekrar üzerinden geçelim.
İyi Parti ve Ak Parti, 2023 seçimlerinin parlamento ayağı için anlaşmış gözüküyorlar.
Erdoğan'ı yeniden başkan seçtirip, parlamento seçimlerinde Cumhur İttifakı'ndan kaçan milliyetçi-muhafazakâr seçmeni toplayan İyi Parti, Cumhur İttifakı'nın durumsal paydaşı olacak.
Tabi Akşener başbakan olamayacak ama kendisine 'yakışacağı' düşünülen koltuk belli. Meclis Başkanlığı.
Oluşturulan strateji mevcut haliyle işliyor.
Bundan sonra ne olacak bir de ona bakalım.
Bu aklın oluşturduğu 'implicit declaration' (örtük bildirim) çok yönlü olarak algı yaratıyor.
Strateji iki adaylı bir başkanlık seçimi üzerine inşa edilmiş. Önce Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arenaya çıkarılacak.
Amaç Erdoğan'a seçimi kazandırmak ve devamında parlamento aritmetiği devreye girecek.
İyi Parti, hem hükümette temsil imkânı bulacak hem de Akşener meclis başkanı seçtirilecek.
Böylelikle milliyetçi-muhafazakâr oylar da kısmı adres değişikliği olsa bile tüm oylar aynı cephede tutulmuş olacak.
Dikkat edilecek olursa günümüzün sıcak gündemi olan İyi Parti'nin HDP düşmanlığı üzerine inşa ettiği siyasete dair söz söylemeye gerek bile kalmadı.
Bu düşmanlıktaki asıl gayenin ne olduğunu anladıktan sonra, gerisi rüzgâra karşı söylenmiş sözden ibaret kalır.
Peki, bu stratejinin çökme ihtimali yok mu?
İki adaylı başkanlık seçimi stratejisine bakılacak olursa, yok.
Nedeni açık. İyi Parti tabandan Millet İttifakı adayını boşa çıkaracak. Bunu yaparken de Kürt seçmeni 'günahlı' pozisyonuna sokacak.
Anti-HDP ve dolayısıyla anti-Kürt söylemin altında yatan gerçek budur.
Bu tabloda üç amaç birlikte hâsıl olmuş olacak:
Bir; kilit pozisyondaki Kürt seçmen 'günahlı' seçmen olarak güvenilmez ilan edilecek.
İki; Erdoğan bir dönem daha başkan olarak kalacak
Ve üç; İyi Parti muhalefetteyken iktidar paydaşı durumuna gelecek.
Bu stratejiyi çökertmek için;
Bir; HDP'ye tarihi bir görev düşüyor. Tıpkı meclis seçimlerine ilişkin deklere edildiği üzere başkanlık seçimlerinde de üçüncü blok olarak iddiasını ortaya koymalıdır. Kendi adayıyla seçime girmelidir.
İki; çoklu aday durumunda başkanlık seçiminin ikinci tura kalması kaçınılmaz olacaktır. İyi Parti'nin Kılıçdaroğlu'na tezgâh kurmasının önüne geçileceği için en çok oy alan iki aday açısından pata durumu oluşacaktır.
İkinci turda ya birileri tükürdüğünü yalamak durumunda kalacaktır ya da her kes safını açık edecektir.
Üç; HDP'nin kendi adayıyla seçime girmesi üçüncü alan siyasetinin anlaşılırlığını da güçlendirecektir.
Kabul etmek gerekir ki mevcutta 'yeter ki Erdoğan gitsin'e indirgenmiş bir algı söz konusu. Bunda bizlerin çok fayda sağlayacağını düşünmek iyimserlik olur.
'Payanda olmak' anlamına gelecek siyaset tutumu kazandırıcı olmayacaktır.
HDP bunu yaparsa Öcalan'ın son mektubunda altını çizdiği uyarıya da kulak kesilmiş olacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish