Büyüknohutçu cinayetlerinin izinde iki kadın: Anne, adı 'katil'e çıkan oğlunu aklamak; evlat, anne-babasının gerçek katillerini bulmak istiyor

Ali Ulvi Büyüknohutçu ve Aysin Büyüknohutçu çiftinin kızları Emine ile dava dosyasına 'katil' olarak işlenen Ali Yamuç'un annesi Nilüfer Yaylalıoğlu el ele verip, gerçek katillerin ortaya çıkması için mücadele ediyor

Ali Ulvi Büyüknohutçu ve Aysin Büyüknohutçu çiftini, pek çoğumuz ne yazık ki hayattan koparılmalarıyla tanıdık.

9 Mayıs 2017'de Antalya'nın Finike ilçesine bağlı Kızılcık Yaylasındaki evlerinde menfur bir cinayete kurban gittiler. 

Sıradan bir emekli çiftti Büyüknohutçu çifti. Bütün emekliler gibi ömürleri boyunca çalışıp didinmiş ve kenara köşeye attıklarıyla, emekliliklerini huzur içinde geçirecekleri, toprakla hemhal olacakları, yeşilin içinde bir yaşam düşlemişlerdi.

Ancak kendilerini hiç ummadıkları bir kaosun içinde buldular, huzurlu emekli bir hayatı geçireceklerini sandıkları yer taş ocaklarıyla örülmüştü, sağlarında sollarında ağaçlar yok ediliyordu ve buna "dur" demek, bunu engellemeye çalışmak dışında başka bildikleri bir yol yoktu.
 

buyuknohutcu citti.jpg
Ali Ulvi Büyüknohutçu ve Aysin Büyüknohutçu çifti

 

Ali Ulvi Büyüknohutçu o andan sonra gördüğü her doğa yıkımını belgelemeye, bunu kamuoyuyla paylaşmaya, tanık olduklarını medyada canhıraş bir şekilde anlatmaya başladı.

Çok geçmeden onun mücadelesi birilerinin dikkatini çekti ve ardı ardına tehdit telefonları birbirini izledi.

Ve 5 yıl önceki o gece yaşandı: Bir gece evlerine giren katil ya da katil zanlıları, Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu'yu acımasızca katletti.
 

Ali Yamuç (2).jpg
Ali Yamuç 

 

Katil zanlısı olarak Ali Yamuç adlı bir genç tutuklandı ama ne Büyüknohutçu çiftinin yakınları ne de Yamuç'un ailesi, cinayeti onun işlediğine ikna olmadı, çünkü cezaevinden yazdığı mektuplar, annesine söylediği sözler ortadaydı.

Ali Yamuç'un cezaevindeki şüpheli intiharı ise, cinayetin üzerindeki karanlık perdenin biraz daha kararmasına neden oldu. Büyüknohutçu cinayeti dosyası, şu anda AYM'de sırasını bekliyor.
 

Büyüknohutçu  - Yaylalıoğlu (1).jpg
Emine Büyüknohutçu ile Nilüfer Yaylalıoğlu

 

İntihar sonrası dava dosyası kapansa da; Ali Ulvi Büyüknohutçu ve Aysin Büyüknohutçu çiftinin kızları Emine ile dava dosyasına 'katil' olarak işlenen Ali Yamuç'un annesi Nilüfer Yaylalıoğlu el ele verip, gerçek katillerin ortaya çıkması için mücadele ediyor.

Bu mücadele ve cinayetin bütün detayları geçtiğimiz aylarda yayımlanan bir belgesele de konu oldu.
 


Emine Büyüknohutçu ile Independent Türkçe için, hem belgeseli hem de süreci konuştuk.


nsanları sevmeyi, yardımcı olmayı, dayanışmayı, mücadeleyi bize öğretmiş birer anne babaydı"

Emine Büyüknohutçu'dan ilk olarak, tanımayanlar için anne ve babasını anlatmasını istiyorum. Şu cümleler dökülüyor dudaklarından:

Gayet normal insanlardı aslında. Hepimizin annesi, babası gibi doğayı sevmeyi, insanları sevmeyi, yardımcı olmayı, dayanışmayı, mücadeleyi bize öğretmiş birer anne babaydı. Finike'ye yerleşme kararının da aslında normal birer birey olarak aldılar. Yani biz emekli olduk artık bir yazlığımız olsun, orada yaşayalım, siz de tatillerinizde yanımıza gelirsiniz, bizi ziyaret edersiniz, tatil yaparsınız diye gittiler.
 

Emine Büyüknohutcu.jpg
Emine Büyüknohutçu / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Emine Büyüknohutçu, anne ve babasının, taş ocaklarıyla karşı karşıya gelene kadar hep mücadeleci bir çift olduğunu ise şu sözlerle anlatıyor:

Annemiz ve babamız aslında hep mücadelenin içindeydiler. Babam zamanında Avrupa Birliği Türkiye Sözcülüğü yapmış, Tüketicileri Koruma Derneği Antalya İl Başkanlığı yapmış, ardından Kiracılar Derneği'ni kurmuş hem kiracıların hem ev sahiplerinin haklarını eşit şekilde gözeten bir derneğin başkanlığını yapmış, bunun için yasaların çıkmasına vesile olmuş, son olarak da Torosları Koruma Derneği'nin sözcülüğünü yapmış biriydi. Hayatı boyunca aktifti. Annemiz keza aynı şekilde hep destekledi, hep yanındaydı. Bu tür şeyler bir insanın tek başına yapabileceği şeyler değil. 

Sonra gidip Finike'ye yerleştiler, biz tatillerde gidip gelmeye, doğa gezileri yapmaya başladık. Babamız o dönem bize doğa gezileri yaptırıp ağaç türlerini, endemik türleri, bitkileri, hayvanları, hangisinin nerede ne şekilde yetiştiğini, hangi şartlarla ihtiyaç duyduğunu anlatıyordu. Fakat zaman içinde fark ettiler ki bölgede bazı verimsizlikler yaşanıyor. İnsanlar sağlıklarını kaybediyor, hayvancılık verimsizleşiyor, seracılık verimsizleşiyor. Finike portakalından artık Finike portakalı lezzeti alınamamaya başlıyor. Ve bunun sebebini araştırdıkları zaman karşılarına taş ocakları çıkıyor.


Peki, taş ocaklarını keşfettikten sonra neler oldu? 

Onu da şu sözlerle anlatıyor Emine Büyüknohutçu:

İşin daha derinlerine indikçe, bilgi sahibi oldukça kendilerini bölgedeki 14 tane taş ocağına karşı boy gösterirken gördüler ve 6 senelik bir hukuk mücadelesini girdiler. 6 senenin sonunda bu taş ocaklarından bir tanesini kapatmaya yetecek bir dava kazandılar.

Bu emsal bir karardı. O bölgedeki 14 taş ocağını birden kapatmaya yetecek bir güçtü. Bu kazanılan dava ardından bir tazminat davası açıldı babama. Taş ocakları 100 bin TL'lik bir dava açtı, babamı kendilerini maddi zarara uğratmakla suçladılar. Ancak taş ocakları bu davayı da kaybetti.

Ardından bölgedeki evimiz gece 3'te kundaklandı. İki gün sonra da cinayet haberini aldık ki aslına bakarsanız söyleyeceğim şey biraz garip gelecek olabilir belki de ama beni çok şaşırtmadı. Çünkü aylar boyunca aldıkları tehdit telefonlarını biliyoruz.


Emine Büyüknohutçu, bu tehditlere rağmen anne ve babasının geri adım atmayı bir kez bile düşünmediklerini söylüyor:

Bir saniye bile düşünmediler bunu, asla durmadılar.
 

Ali Yamuç (4).jpg
Ali Yamuç 

 

Gelelim zanlıya, yani cezaevinde intihar eden Ali Yamuç'a.

Ali Yamuç, olaydan kısa bir süre sonra, olay yerine yakın bir yerde yakalandı ve yer gösterme sırasında cinayeti itiraf etti, ancak aynı Ali Yamuç iki gün önceki yangını Büyüknohutçu çiftine haber veren kişiydi.

Yaşananları Emine Büyüknohutçu, şu sözlerle anlatıyor:

Ali Yamuç, anne-babamızın çok eskiden tanıdığı bir insan değil aslında. O bölgeye 15 gün önce yerleştirilmiş eşiyle beraber. Cinayetlerin 2 gün öncesinde çıkan yangını babamıza haber vermesinden dolayı, anne babamızla tanışmış. Yangının hemen ertesi gün bizim evimize gelip annemizin çayını içmiş eşiyle beraber, babamızla sohbet etmiş, evimizin içine kadar girmiş insanlar. 


"Daha önce küçük suçlara karışmış ama adam yaralamak, öldürmek gibi suçlar işlememiş. Aslında böyle bir şeyin yakınından bile geçecek şeyler değil" diyen Emine Büyüknohutçu, "Cinayetten bir gün sonra bölgeye giderek garip hareketlerde bulunarak kendini ele veriyor. Bayağı "yakalayın beni" tadında davrandığı için gözaltına alınıyor. Yargılanma süreci de zaten çok kısa sürdü. 4 ay içerisinde her şeyin üstü kapatıldı, örtüldü, doğru düzgün araştırılmadı. Ali Yamuç defalarca ifade veriyor, mektuplar yayınlanıyor, annesine ayrı mektuplar gönderiyor, eşine ayrı mektuplar gönderiyor. Bir noktada azmettiricisinin ismini açıkladığı bir mektup ortaya çıkıyor. İlk önce cinayetleri para için işlediğini söylüyor, sonra ifadesini değiştiriyor, hatta birkaç defa daha değiştiriyor. En sonunda da azmettiricinin ismine hitaben 'Bana vadettiğiniz ödemeyi yapın, eşime teslim edin' diyor. Fakat bu bile araştırılmadı" ifadelerini kullandı.
 

Nilufer Yaylalioglu2.jpg
Nilüfer Yaylalıoğlu

 

Emine Büyüknohutçu mektuplarda adı geçen azmettiricinin bir kez ifadeye çağrıldığını ve ifadesinde "Bu insanları tanımıyorum" dedikten sonra serbest bırakıldığını söylüyor:

Tanımıyorum dediği annem ve babam, emsal kararı sonrası 100 bin TL tazminat davası açtıkları kişiler. Tazminat davasını açan partner şirketleri ama bu şirketlerin birbirlerine bağlı yönetim şekilleri var, biri taş çıkarıyorsa diğeri işliyor, bir diğeri yurtdışı pazarlamasını yapıyor. Yani aslında zincir şirketler var ve babamı çok iyi tanıyorlar. Azmettirici olarak Ali Yamuç'un adını verdiği kişi bu şirketlerden birinin sahibi.
 

Ali Yamuç (3).jpg
Ali Yamuç 

 

Emine Büyüknohutçu anne ve babasının ölümlerini anlatan ve Ali Yamuç'un annesi Nilufer Yaylalıoğlu ile birlikte cinayetlerin izini sürmeye dair de şu şekilde konuşuyor:

Ali'nin annesiyle tanışma hikayem şöyle aslında enteresan. Dava dokümanlarının arasında Ali Yamuç'un annesinin bir ifadesine rastladık. İfadede savcıya diyor ki;

'Benim üzerime bir alıcı yerleştirin ben bu adamların içine gideyim, olayı ortaya çıkarayım, benim çocuğum bu cinayeti işlemedi, ben gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyorum.'

Bu kadar cesur bir kararla bir dilekçe yazıyor. Bu dilekçeyi okuduktan sonra Ali'nin annesiyle konuşmaya karar verdim. Çünkü gerçeği en az benim kadar talep eden bir kadın vardı ve mücadele etmek istiyordu. Kapısını çaldım, açtı sağ olsun. Ve çok ciddi bir araştırmaya girdik kendisiyle. Yani bizim dosyamızı ayrı, annenin dosyasını ayrı incelemeye başladık.

 

c.jpg
Emine Büyüknohutçu ile Nilüfer Yaylalıoğlu

 

Emine Büyüknohutçu araştırmaları sırasında intihardaki şüphe uyandırıcı detaylara dair de bulgulara rastladıklarını anlatıyor:

Deniyor ki 'Ali cezaevinde eşofmanının ipiyle intihar etti.' Anne otopsi tutanağına bile bizim sayemizde erişti. Cezaevinde tutulan intihar tutanağında kendisini eşofmanının ipiyle astığı yazıyor. Ama gelin görün ki, o ipler hiçbir zaman cezaevine gitmemiş, çünkü annesi oğluna eşofmanları götürürken cezaevi idaresinin isteğiyle ipleri çıkartmış. İpler halen annesinin evinde duruyor. Biliyorsunuz cezaevinde değil bağcıklı eşofman, bağcıklı ayakkabı bile kabul edilmez.
 

Büyüknohutçu  - Yaylalıoğlu (2).jpg
Emine Büyüknohutçu ile Nilüfer Yaylalıoğlu

 

Peki, bu ipler nereden geldi, gerçekte var mıydı?

"Eğer Ali gerçekten kendini astıysa bu cezaevinde bir güvenlik açığı olduğunu göstermez mi bu?" diye soruyor Emine Büyüknohutçu da.

Ali Yamuç'un annesine gönderdiği mektuplar da cinayetlerle ilgili aydınlatılması gereken pek çok detayla dolu. Şöyle konuşuyor:

Ali, annesine bir mektup yazıyor; 'Anne diyor mahkemede her şeyi anlatacağım, ben katil değilim, elime kan değmedi, senin başını öne eğdirecek bir şey yapmadım.' Sonra da cezaevi müdürlüğüne de bir dilekçe veriyor ve o cezaevinden naklini istiyor, Fethiye Cezaevi'ne daha güvende olabileceği bir cezaevine nakledilmek istediğini yazıyor dilekçesinde. Bu dilekçeden birkaç saat sonra da intihar ettiği açıklanıyor.


Emine Büyüknohutçu ne kendisinin ne de anne Nilüfer Yaylalıoğlu'nun bu sürecin hiçbirine ikna olmadığını vurguluyor:

Gerçek katiller hala dışarıda. Bu cinayetin altından kaç katil çıkacak onu yargı sistemi zaman içerisinde gösterecek ama biliyoruz ki gerçek azmettiriciler dışarıda, ellerini kollarını sallayarak geziyorlar, hayatlarına devam ediyorlar. Ve biz burada iki aile yas içinde adil yargılama bekliyoruz.


Slot Medya tarafından çekilen belgeselin hem belleği güncellemek hem de tarihe not düşmek amacıyla çekildiğini söyleyen Emine Büyüknohutçu'ya son olarak doğayı korumanın cana kasta neden olabilecek kadar "korkutucu" bir eylem olmasına dair görüşünü soruyorum, şu yanıtı veriyor:

Aşkla yapılan her iş, karşı tarafı korkutur. Annem ve babam doğa için aşkla mücadele ettiler, uğruna canlarını verdiler.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU