Sömürenlerin ve sömürülenlerin olduğu yerde sevgi olamaz. İmtiyazlı egemen oligarşilerin, mülksüz ve sefil halkların olduğu yerde sevgi olamaz. Çünkü (tarihte) sömürenler sömürdüklerine karşı asla kardeşlik hissetmedi ve hiçbir oligarşi hiçbir halkı samimi bir kardeşlikle kucaklamadı. Sevgi ve barış günü, adaletin sömürücüleri ve ayrıcalıklıları yeryüzünden silip süpürdüğü gün gerçekleşecek ve Peronist Adaletçiliğin ideallerinde güncellenen eski Beytüllahim (İsa'nın) mesajının gerçekliği kaçınılmaz biçimde kanıtlanacaktır: Sadece tek bir insan sınıf bulunsun; çalışanlar; Hepimiz birimiz ve birimiz hepimiz için olsun; Çocuklarınki dışında başka hiçbir ayrıcalık olmasın; Hiç kimse olduğundan daha fazla veya olabileceğinden daha az hissetmesin; Ulusların hükümetleri, halkın istediğini yapsın; İnsanlar her gün daha az fakirleşsin ve hepimiz bu ortak kaderin yazarı olalım.
(Eva Perón, 1951 Noel mesajı)*
Modern tarihin en tanınmış politik kadın kahramanı Eva Maria Duarte de Perón, 26 Temmuz 1952'de aylardır mücadele ettiği rahim ağzı kanserine yenilerek hayata gözlerini kapadı.
Henüz 33 yaşındaydı. Dünyanın her yerinde milyonlarca hayrana sahip modern zamanların ilk kadın halk lideriydi.
Fakat aynı zamanda sokaklara "Yaşasın Kanser!" yazacak kadar ondan nefret eden büyük bir kitleye sahipti.
Ondan nefret ettiler; çünkü hizmetçi olmak için doğmuş, babasız "bastardo" bir kadın, tutkuyla iktidarı ülkenin elitlerine karşı kullanıyordu.
Çünkü onların gözünde ikinci sınıf bir tiyatrocu ve işsiz kaldığında pavyonda şarkı söyleyen bir kadın, şimdi yoksul kitlelere, oligarşiye ve emperyalizme karşı söylevler veriyordu.
Çünkü hayatının son rolünü olağanüstü bir arzuyla oynayan vasat filmlerin bu sıradan oyuncusuna insanlar inanmıştı.
Peron'dan daha çok Evita'dan nefret ediyorlardı; çünkü Peron nihayetinde bir siyasetçiydi. Yeri geldiğinde geri adım atmasını iyi biliyordu.
Fakat Evita, Peronizme karşı olan herkese savaş açıyordu:
İlan ediyorum ki oligarşi dediğimde 1946'da Peron'a karşı olan herkesten bahsediyorum: muhafazakarlar (PDN), Radikaller (UCR), sosyalistler (PS) ve komünistler (PCA). Hepsi oligarşik, teslimiyetçi ve vatan satıcı eski Arjantin rejimine oy verdiler. Bu günahtan asla sıyrılamayacaklar.
(La Razon de Mi Vida, Eva Peron, 1951)
Eva Duarte, 1964 Kasım'ında çelik bir bilyeyi dişlerinin arasında sıkar gibi "emperyalizme hiç, birazcık bile güvenilemez" diyen Ernesto "Che" Guevara'ya benzer tutkulu bir saplantıyla "Oligarşiye ait hiçbir şey iyi olamaz!" diye haykırıyordu.
(Eva Peron 17 Kasım 1951, "Peronist Bağlılık Günü" mitingi Buenos Aires)
Evita politikacı değildi; önce geldiği sınıfın ruhu, sonra bedeniydi.
Ve o beden kadındı.
1947'de ilk kez kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyan kanunun kampanyasını başlatıp başarıya ulaştırınca bedeni yasa halini almıştı.
Peronizmin inşasının merkezindeydi ama özerkti. Bu sayede işçi sınıfıyla bir annenin evladıyla kurduğu türden bir bağ oluşturdu.
Belki de kendisini Brecht'in "Cesaret Anası", işçileri de çocukları gibi görüyordu.
28 Eylül 1951'de Perón'u askeri darbe ile devirme girişimi sırasında, kendi vakfının altına depoladığı binlerce silahı merkez sendikasının binasına getirip işçileri silahlandırmaktan bir an bile tereddüt etmeyecek kadar sendikal harekete hâkimdi.
Yoksul mahallelerle, hastalar, yaşlılar ve öğrencilerle bizzat ilgilendi. Yalnızca onların zaruri ihtiyaçlarıyla değil sosyal gereksinimlerine de eğildi.
Çocuklar için parklar, eğlenceler, çalışan aileler için tatil tesisleri yaptırdı.
O zamana kadar Arjantin'de var olmayan türden bir sosyal devlet Evita sayesinde ortaya çıktı: O bir tür "Devlet Ana"ydı.
Belki de devletin kapısını halka açan "gönüllerin kraliçesi"ydi.
Eva bu biçimde Evita'ya dönüştü.
Evita'nın reformları yüzeysel değildi. O yaptığı yasaları kitlelere mal ediyordu.
Arjantin'de kadınların eşitlik mücadelesi, yüzyılın başlarına dayanıyordu. Ancak bu az sayıda kentli ve eğitimli kadınla sınırlıydı.
Oysa Evita'nın liderlik ettiği kadın hareketi, hem geniş emekçi kadın kitlesine sahipti hem de iktidara.
Evita, ülkenin en ücra yerlerinde bile temsilciliği olan kadın merkezlerini örgütledi.
Bu merkezler hızla kadınlara hemşirelik, zanaatkarlık, şoförlük, öğretmenlik gibi meslek öğreten yerlere dönüştü.
Evita, bu kursları bitiren kadınlara ya diplomalarını verdi ya da bizzat tebrik mektubu yazdı.
Ülkenin her yanında örgütlenen kadınlar Evita'yı doğal önderleri olarak görmeye başladı.
Böylece Evita, sendikal harekette yaptığı gibi kadın hareketini de özerk biçimde kendine bağlamayı başardı: Peronist Kadın Partisi'ni kurdu.
Benden istenenlere karşın her türlü duygusal tavrı ruhumdan atmak için her gün çabalıyorum. Onlar karşısında utanç verici bir duruma düşmek istemiyorum. Görevimi yapıyorum ve adaleti temin ediyorum. Lirizm ve dedikodu ya da komedi, poz vermek ya da romantizm yok. En muhtaç kişilerle temasa geçtiğimde bile kimse, bir merhamet işi yaptığımı göstermek için bir an bile hayırsever hanımefendiyi oynadığımı söyleyemez.
O kadar popülerdi ki; eğer Peron'un 1951'de ikinci kez başkanlığa adaylığını koymasına izin veren anayasa değişikliği kampanyasını o yönetmeseydi, başarıya ulaşamazdı.
Kadın seçmenin yüzde 90'ından fazlası sandıklara koştu. Ve yüzde 64 gibi kırılamayacak bir rekora imza atan Peronist partinin aldığı oyların çoğu kadınlardan geldi.
Buna karşılık meclisin yüzde 15'i ve senatonun yüzde 20'sini kadınlar teşkil etti.
O seçimlerde başkan yardımcılığı adaylığını, yüz binlerin önünde büyük bir teatral yetenekle ilan etti.
Peron'a sarıldığı sahnenin yakıcılığı tanık olan kitleleri sarstı.
Bugün bile o sahneyi izleyenlerin tüyleri ürperir.
Fakat Evita'nın kitleler üzerindeki büyüleyici gücü sadece oligarşiyi değil Peronist Parti içindeki politikacıları da rahatsız etti.
Hatta buna Peron'un bizzat kendisi bile dahil olabilir.
Nihayetinde adaylıktan istifa ettiğini açıkladı.
Sanırım devrim için doğdum. Her zaman özgürce yaşadım. Kuşlar gibi, ormanın açık havasını her zaman sevdim. Baba evindeki yaşam olan o köleliğe bile tahammül edemedim ya da doğduğum kasabaya... Hayatımın çok erken zamanlarında evimi ve kasabamı terk ettim ve o zamandan beri hep özgürüm. Kendi hesabıma yaşamak istedim ve kendi başıma yaşadım. O yüzden büyük devlet makinesine zincirlenmiş ve orada her gün belli bir işlevi yerine getiren bir memur asla olamayacağım. Ben ormanın derinliklerinde özgür bir kuş olmaya devam etmek istiyorum. (age)
Özgür bir kuş gibi hayata gözlerini yumduğunda bedeni 37 kiloya düşmüştü.
Mumyalanan Evita'nın naşı, merkez sendikası CGT binasının ikinci katına yerleştirildi.
Onun ölümüyle Peron, gücünün kaynağını yitirmiş gibi oldu.
İlk olarak Kilise'nin desteğini kaybetti. Kilise Evita'yı "ulusun ruhsal lideri" olarak görüyordu.
Ölümüyle neredeyse azizelik seviyesine yükseldi. Fakat Peron bu "ruhsal" ilişkiyi sürdüremeyecek kadar pragmatist bir liderdi.
Hızla kiliseyle çatışmaya girecek adımlar attı. Noel'de dini figürlerin ticaretinin yapılmasının yasaklanmasından Kilise ile devlet ilişkisini kesen, dini günlerin tatil olmaktan çıkarılmasından para karşılığı seksin yasallaşmasına kadar Kiliseyi kızdıracak kararnamelerin altına imza attı.
1954'te kamusal alanda tüm dini pratikleri yasakladı ve iki piskoposu görevden aldı.
Bu arada ekonomik kalkınma hızı sekteye uğradı ve endüstri, finansal krize girdi.
Hükümeti destekleyen sosyal hareket ruhsal liderini yitirince, çözülmeye başladı.
Kiliseyle arası bozulan Peron, Marshall Yardımından faydalanmak için ABD ile arasını düzeltmişti ama Peron askerlikten gelen tüm karizma ve sosyal hareketten beslenen kitle gücüne rağmen darbeyi engelleyemedi.
Bu defa askerler Peron'u devirmekte kararlıydı. Franco İspanya'sının uçakları gibi Arjantin ordusu da 16 Haziran 1955'te kendi başkentini bombaladı. Sadece bu bombardımanda 364 sivil öldü.
Peron'a bağlı askerler ve sosyal örgütler 3 ay darbeye direndi. Kiliseler yakıldı, askeri garnizonlara saldırıldı, tanklar sabote edildi.
Fakat Peron 16 Eylülde iktidarı bırakıp Paraguay'a kaçmak zorunda kaldı.
Peron gitmişti ama Evita cansız da olsa halen orada duruyordu. Hemen CGT merkezine bir grup asker gitti.
Askerler cesede hakaret ettiler, üzerinde sigara söndürdüler, tükürdüler.
Aldıkları emir, cesetten kurtulmaları yönündeydi. Denize atmaları kesin bir çözüm gibi görünüyordu.
Fakat ordu istihbaratı başkanı anti peronist yarbay Moori Koenig, cesede sahip olmayı kişisel bir saplantı haline getirdi.
Onu bir çiçek kamyonunda başkent sokaklarında gezdirdi.
Manzara şiirseldi: Evita'nın mumyası gezdirilirken, Buenos Aires sokaklarında halk, onun kayıp naaşı için her köşe başına çiçekler bırakıp mumlar yakıyordu.
Yarbay Koenig'in cesede olan saplantısı gün geçtikçe arttı. Naaşı, yardımcısı binbaşı Arandia'nın evinin çatı arasına yerleştirdiler.
Bu arada Peronistler, Evita'nın cesedinin izini sürüyordu. Bir sabah Arandia, evinin köşesinde birilerini gördü.
Hemen silahına davranan komutan, hedefe bir şarjör kurşunu boşalttı. Fakat öldürdüğü şeyin, yanına geldiğinde kendi hamile karısı olduğunu anladı.
Yarbay Koenig, bu talihsiz olaydan sonra cesedi kendi evine götürmek istedi ama ailesi buna izin vermedi. Mecburen naaşı bürosuna götürüp, dik biçimde yerleştirdi.
Ancak Hıristiyan inancı güçlü devlet başkanı muhafız birliği komutanı, cesedin bu şekilde tutulduğundan haberdar olunca öfkelendi. Cunta şefi, General Aramburu'ya durumdan bahsetti.
Aramburu istihbarat başkanını görevden aldı ve Patagonya'da ki özel bir birliğe, Evita'nın naaşının ülke dışına çıkarılması için operasyon emri verdi.
İtalya elçiliğiyle görüşen cunta, Evita'nın naaşını Milan'daki bir mezarlığa nakletme kararı aldı.
Operasyon kilise hiyerarşisinin oluru ve katılımıyla gerçekleşti. Evita'nın naaşı buraya başka bir isimle ve dini törensiz defnedildi.
14 yıl boyunca kimse Evita'nın nerede olduğundan haber alamadı. Ta ki bir grup Peronist militan, artık emekli olmuş cunta şefi General Aramburu'yu kaçırıp sorgulayana kadar.
Aramburu, tam yerini bilmemekle beraber naaşın Hıristiyan geleneklerine uygun biçimde İtalya'ya gömüldüğünü itiraf ettikten sonra infaz edildi.
İktidar döngüsü tamamlanmıştı. Askerler 16 yıllık iktidarlarına rağmen sosyal hareketi dizginlemeyi başaramamışlardı.
Onu durdurabilmek için Perón'a ihtiyaçları olduğunu anladılar. Ve Madrid'te sürgünde olan Peron'la ülkeye dönüş pazarlığına başladılar.
Bu çerçevede cunta şefi General Lanusse, Evita'nın naaşını Milan'daki mezarlıktan çıkarıp dini bir törenle Peron'un Madrid'teki evine getirtip teslim etti.
Peron 1973'te yeni eşiyle ülkeye dönüp iktidarı almasına rağmen Evita, Madrid'teki evin salonunda kalmaya devam etti.
Bu arada Peron, sosyal hareketi dizginleyebilmek için kendi hareketi içindeki muhalif sol örgütlenme "Montoneros"a gizli bir savaş başlatmıştı.
Montoneros, Peron'a Evita'nın naaşını getirmesi için baskı yapmaya başladı ve daha önce infaz ettiği General Aramburu'nun naaşını kaçırdı.
Bir ay sonra Peron'un üçüncü eşi ve devlet başkan yardımcısı Isabel, Evita'nın naaşının ülkeye getirileceğini açıklamak zorunda kaldı.
Olivos semtindeki başkanlık konutunda bir anıt mezara yerleştirilen Evita'nın çilesi, Peron'un ölümünden sonra darbe yapan 1976 cuntasının, naaşı Recoleta'daki aile mezarlığına nakledene kadar bitmedi.
Eva Duarte'den geriye kalanlar o tarihten beri Buenos Aires'teki bu "turistik" mezarlıkta yatıyor.
Ancak Evita'nın daima kuşlar gibi uçmak isteyen ruhu huzura erdi mi bilemeyiz.
Zira artık O insanlığa mal olmuş bir ikon, bir mit.
Fakat ölümünden 70 yıl sonra bile emin olduğumuz bir şey var: Özgürlük tutkusu, yaşama arzusu ve nefreti dünyanın herhangi bir yerinde mücadele edenlere ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
(Evita cenaze görüntüleri https://youtu.be/_67Cbl5kB2w )
*Çeviriler ve parantez içindeki açıklamalar bana aittir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish