Dördüncü doz aşı olmalı ve maske takmaya başlamalı mısınız?.. Prof. Dr. Esin Şenol: Kıyıya çıkmanın yolları belli

Artan vaka sayıları ile birlikte, kaygılar yeniden baş göstermeye başladı. Kovid-19 ile ilgili merak edilen soruları Prof. Dr. Esin Şenol, Independent Türkçe için yanıtladı

Dördüncü doz aşıyı kimler olmalı?

Maske takmalı mıyız; ne zaman, nasıl takılmalı ve nasıl bir yol izlenmeli?

Bağışıklık sistemimizi nasıl koruruz?


Bu sorular, birçoğumuzun artan vaka sayıları karşısında zihnini meşgul ediyor.

"Pandemi bitti" denildi, maskeler atıldı, hayat olabildiğince normalleşmeye başladı. Fakat Kovid-19 vaka sayısı artışı 40 katına çıkmasıyla, toplumda kaygılar da başladı.

"Pandeminin bittiği" söylemlerine en başından beri karşı çıkanlar da vardı. Bu isimlerin başında gelenlerden biri de Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Esin Şenol.

Peki, pandemiyle mücadelede aslında olması gereken ne ve bundan sonraki izlenmesi gereken yol ne olmalı?

Bu zamana kadar "hata" yapıldıysa da bundan sonra kurtarmak için hangi adımlar atılması gerekiyor?

Kovid-19 ile ilgili merak edilen soruları Prof. Dr. Esin Şenol, Independent Türkçe için yanıtladı. 

 
 

 

Evde ateşiniz yüksek, kırıklık ve halsizliğiniz olduğu durumlar yaşıyorsanız, Prof. Dr. Esin Şenol'un size uyarıları var:

Eğer bilinç durumunuzda değişiklik, çok ciddi balgamlı bir öksürük, şiddetli bir göğüs ağrısı, yan ağrısı gibi belirti ve bulgular, kontrolsüz ve uzamış bir ateş olmuyorsa evde kendinizi idare edebilecek durumdasınız demektir. Aslında uluslararası çok sayıda önleyici ilaç var. Bunlardan yalnızca bir tanesi Türkiye'de ve belli gruplara veriliyor. Keşke öbür ilaçlar da olabilse...


Prof. Dr. Esin Şenol'a göre, dördüncü doz aşı çok önemli. Özellikle son dozlarının üzerinden 6 aydan uzun süre geçmiş 50 yaş üstündeki kimseler için dördüncü doz önemsenmeli;

Çünkü size hızlı cevabınızı fırtınada suyun üstünde kalmanızı ve kıyıya kadar ulaşmanızı sağlayacak tek şey bu şu anda.
 

Esin Şenol.jpg
Prof. Dr. Esin Şenol, Independent Türkçe için Esra Öz'ün sorularını yanıtladı

 

- Dördüncü doz aşı açıldı ama yurt dışındakiler diyorlar ki işte dördüncü doz Türkiye’deki gibi bir sistem olmamalı. Doğrusu ne olmalı?

Omicron varyantın karşımıza çıktı ve en acıklısı ise, Omicron'un hafif olduğu hikayesiydi.

Şimdi bağışıklık duvarına nispeten çarpan, Omicron'da ayaktan geçiren insan sayısının artıyor olması böyle o kadar yalancı bir iyimserlik bombalanmasına neden oldu ki.

Hatta hatırlarsanız Omicron bir canlı aşı niyetine kullanılsın denildi. Ama işin renginin o olmadığı aslında Omicron'un aşısız gruplarda kırılgan gruplarda en çok ölüm yaratan dalga olduğu anlaşıldı.

Bu Amerika verilerinde de böyle dünyadaki verilerde de böyle, tüm ölümlerin neredeyse üçte biri bu kısa zaman diliminde olduğu gibi.

Kazanılan bağışıklığın doğal enfeksiyondan kazanılan bağışıklığın da pek bir işe yaramadığı anlaşıldı.

Fakat onu noktada biz 3 dozda kalmayıp çok kırılgan olmayan gruplar için hepimiz destekledik. Çünkü şu nedenle destekledik. 20 dozda yapsanız yüksek olasılıkla.

Çünkü 12 doz yapmış ülkeler var, 8 doz yapmış ülkeler var. Alt gruplar olarak tuhaf tuhaf şeyler yapıldı.  

Rasyonel ağır hastalık ve ölüme önleme düzeyinde uygulansın ve ülkeler bizi çok basit dediğimiz maske, mesafe önlemlerini sürdürerek, havalandırmasıyla bunu destekleyerek tekrar doz açıklamalara gereksinim doğurmayacak bir şekilde yazı geçirelim.

Biz arayı uzatma bilseydik eğer yani sonbaharda bu dalgayla karşılaşsaydık, yaz başında karşılaşacağınıza yani maske ve mesafeyi sürdürseydik eğer o zaman mevsimsel hale getirecek bir kontrolü ele geçirecektik.

Ama ne oldu? Biz yazın ortasında üzerimizde bir can yeleği ile denizin ortasına dökülüverdik. Şimdi genç ve güçlü olanlarımız iyi kulaç atıyorlar.

Kıyı biraz yaklaştı aşılar nedeniyle iyi kulaç atıyorlar ve kalabiliyorlar suyun yüzünde. Ama iyi kulaç atamayacak olanlara can yeleği de taksanız diyoruz ki biz bir dördüncü doz ile yani onlara ekstra bir can yeleği daha takın ki onlar hiç kulaç atamayacak durumda olabilir.

Boğulup gitmesinler çünkü boğunulmayacak bir durum artık kara aslında yakındı. Ne oldu da birdenbire fırtınaya tutulduk diyoruz. Bu nedenle dördüncü dozu öneriyoruz. Bunun çok iyi anlaşılması lazım.

Yoksa planlanan mevsimsel bir hale döndüğünde taramalar yapılarak hangi varyantlar varsa, o varyantlarla ilişkili bir destek aşı takviyesi ama bu klasik bizim altyapımızı güzelce pekiştiren aşıyla ilgili sürecinde 3 doza kalmasıydı. 


"Biz nüfus demografi olarak daha çok Amerika'ya benziyoruz"

Bu BA4 ve BA5 bir önceki 3 dozdan da kaçabilen bir varyant olarak karşımıza çıktığı için çok bulaşıcı bir varyant olarak karşımıza çıktığı için, aslında da virüs gücünü azaltmadı ama biz bağışıklığımızla güçlü hale geldiğimiz için 4 doz önerisine geçtik.

Bu 4 doz önerisini 50 yaş üzerinden itibaren olmasını ben destekliyorum. 60 diyen de var çünkü 60 aslında Avrupa'nın önerisi atmış ama Amerika'nın önerisi 50.

Biz nüfus demografi olarak daha çok Amerika'ya benziyoruz. Kalp damar hastalıkları, böbrek hastalıkları, bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullanan milyonlarca kişinin olması ve bu virüsün dolaşım da çok yüksek şekilde bulunması nedeniyle 50 yaş üstünden itibaren olmasının, hastaneye yatış ve ölüme önleyici olduğunu düşünüyoruz.

Bir de bizim gibi sağlık çalışanları bir de hastalanırsa kalp damar sistemi, akciğer, böbrek gibi sistemleri, metabolik düzenleri, yani diyabet gibi hastalıkları olanlarda gerçekten bir risk oluşturacağını düşündüğümüz için o gruplara öneriyoruz. 

Sonbaharda mutlaka herkese açılması gerekecek. Şimdi dördüncü dozu geciktirmenin en büyük anlamı aslında, siz tekrarlanan dozları ne kadar geç yaparsanız olgunlaşmış bir bağışıklık sistemi cevabı oluşturacak.

Çünkü kapalı ortam çok destekleyecek bulaşmasını ve o grupta aslında yapılan bağışıklığı bir miktar bağışıklama eksiltmiş olacak zaman nedeniyle. 

Biz gecikmeyi yani dozları hatırlatıcı dozları 2 doz açılmasının üstüne üçüncü dozu, 3. dozun üstüne dördüncü dozu hep uzun aralıkla istiyoruz.

Bizi bir fırtına yakalayamazsa, bunun nedeni bağışıklık sistemi olgunlaşıyor. Uyarılmış bağışıklık sistemi, eğitimli askerler dediğimiz elemanlar olgunlaşıyor.

Zaman geçtikten sonra yaptığınız hatırlatıcı dozların etkisi daha uzun ve cevap daha kaliteli oluyor. Bu nedenle de biz istiyoruz ki mümkünse 4-6 ay sonra yapılsın hatırlatıcı dozlar.

O yüzden ben genç grubun 18-50 yaş arası grubun aslında evlerinde aşısız çocuk olması, kırılgan yakınları olması ve hastalıkları olması dışında dördüncü dozun sonbahara kalabileceğini düşünüyorum.
 

aa.jpg
Fotoğraf: AA

 

"Aşılı kişilerin izolasyon süreci ilk 5 gündür"

Aşılı kişilerin izolasyon süreci ilk 5 gündür. Mutlaka 5 gün herkesten uzak durmaları gerekir. Hızlı test pozitifse, pozitif olduğu gün, belirti ve bulgular başlamışsa belirti ve bulguların başladığı günden itibaren beşinci günden itibaren de yüksek koruyucu maskeyle sürece 10 güne tamamlaması gerekir.

Ama tekrar tekrar test yapmak gerekmez. Aşılı kişi için söylüyorum bunu ve etrafında kırılgan insan olmayan kişi için söylüyorum. 

Evde ateşiniz yüksek, kırıklık ve halsizliğiniz olsa da eğer bilinç durumunuzda değişiklik, çok ciddi balgamlı bir öksürük, şiddetli bir göğüs ağrısı, yan ağrısı gibi belirti ve bulgular, kontrolsüz ve uzamış bir ateş olmuyorsa evde kendinizi idare edebilecek durumdasınız demektir.

Aslında uluslararası çok sayıda önleyici ilaç var. Bunlardan yalnızca bir tanesi Türkiye'de ve belli gruplara veriliyor. Keşke öbür ilaçlar da olabilse.

Dördüncü doz aşıların çok önemli olduğunu hatırlatayım. Özellikle son dozlarının üzerinden 6 aydan uzun süre geçmiş 50 yaş üstündeki kimseler.

Çünkü size hızlı cevabınızı fırtınada suyun üstünde kalmanızı ve kıyıya kadar ulaşmanızı sağlayacak tek şey bu şu anda.


"Her tedirgin olup vazgeçtiğimiz de önümüzdeki süreyi uzatıyoruz"

Aslında Kovid, grip oldu demek çok naif bir yaklaşım. Çünkü Kovid, hiçbir zaman grip olamaz. Çünkü grip 150 yıllık bir virüs ve 150 yıldır bağışıklığınızı rağmen bizi sallayan sarsan ve hatta öldüren bir virüs.

Umarım Kovid, grip olmaz zaten. Yani Kovid, bir şey olacaksa soğuk algınlığına dönüşür. Yani üst solunum yolunda çoğalan, kırıklık ve halsizliğin de eşlik ettiği ama bazı kırılgan gruplarda da daha sistemik etkileri olan bir virüsa dönüşür.

O da bizim bağışıklığınızı geliştikçe olur. Sadece bağışıklığının gelişmesine bırakırsak bu süreci, daha 3-5 yıl daha sürer.

Ama biz virüsün dolaşımını da kontrol etmeye başlarsak o zaman 1-2 yıl içinde kontrol altına alabilme şansımız var. Pandemisiz bir dünyaya geçme şansımız var.

Her tedirgin olup vazgeçtiğimiz de önümüzdeki süreyi uzatıyoruz. Bu sürekli dersini vermeyip okulu bitiremeyen bir öğrencinin okulla ızdırabına benziyor.  


- Vitamin kullanımı çok arttı. İnsanlar bağışıklık sistemini yükseltmek için vitamin kullanıyor. Bağışıklık sistemini aşının yanında böyle vitamin bu kadar aşırı derecede vitamin kullanmak faydalı mı?

Bizi bulaşıcı hastalıklardan korunma konusunda yüzlerce yıl binlerce yıl insanlık tarihi boyunca çok güzel olgunlaşmış bir sistemimiz var.

Bağışıklık sistemini kötü etkileyen şeyleri biliyoruz ama bağışıklık sistemine ne koyarsak daha iyi olur bunu bilmiyoruz.

Onun için biz optimal diyoruz. Bağışıklık sisteminin optimal çalışması için 6-8 saatlik kaliteli bir uyku, iyi havalandırılmış ortamlarda bulunmak, çok böyle yokluk, yoksulluk gibi insanı varoluşunu tehdit eden sorunlar gibi ciddi kaygıyla yüzleşmemek diyoruz.

Onlar hücresel bağışıklık üzerine çok olumsuz, etkili, kaliteli beslenme diyoruz. Kaliteli beslenme, yokluk ve yoksulluk nedeniyle şık kaçmayan bir cümle ama şu ara mesela çok iyi diyetisyen arkadaşlar var.

Küçük bütçeler için nasıl kaliteli beklenebileceğini anlatıyorlar insanlara. Su tüketiminin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Bütün pandemi boyunca olduğu gibi kalabalık ortamlarda hatta tek başına bir kalabalık ortamın ayak izlerinin olduğu bir kapalı ortama girdiğinizde yani ortak tuvaletler, ortak asansörler gibi maske kullanımının ve el hijyeninin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Çünkü geçirdiğimiz her infeksiyon aslında bağışıklık sisteminizi bir süre kırılgan hale getiriyor. Sadece pandemi değil, besin zehirlenmeleri bile böyle, o hastalık için kullandığınız ilaçlar da aslında bağışıklık sisteminizi allak bullak ediyor.
 

v.jpg
Fotoğraf: AA

 

"İçeriğinin ne olduğunu bilmediğiniz maddeleri tüketmeyin"

Bağışıklık sisteminin en olumsuz etkileyen şey aslında, içeriğinin ne olduğunu bilmediğiniz maddeleri çok fazla tüketmeniz. Bir reçete gördüm.

Mesela ben dün Twitter üzerinden satış yapan bir doktor var. Böyle 12 maddelik falan bir reçetesi var. Onların hepsini bir tablete sıkıştırmış, satıyor ve küçük çocuklara dahi öneriyor.

İçerisine konulan şeyler hiçbir hakem tarafından değerlendirilmemiş. Bunlar aslında bizim bağışıklık sistemimizi en çok eğiten bağırsak florası açısından son derece huzursuz edici ve olumsuz etkiler. Onun için literatürde yer almamış hiçbir uygulamayı yapmamak lazım. 

Vitamin eksikliğiniz varsa giderin, en sık içine düştüğümüz vitamin eksikliği aslında mide emilim sorunları nedeniyle ileri yaş grubunda B vitamini eksiklikleri.

Güneş maruziyeti, eksiklikleri ya da uygun güneş almamak nedeniyle bir grupta D vitamini eksikliği olabiliyor.

Eser elementler dediğimiz bizim bu çinko falan aslında alması çok kolay ama insanlar kaliteli beslenmediği için hani bir avuç kabak çekirdeğinden, bir avuç bademden alabileceğiniz şeyler ama bunlar da eksiklikler olabiliyor.

Dolayısıyla özellikle ileri yaş grubunda bunlar desteklenebilir. Akılcı bir yaklaşımla ve bakarak eksik olup olmadıkları anlaşılarak yapılmalı. 

Egzersiz dediğim şey böyle, şık bir kıyafet giyinip de spor salonlarına gitmek falan değil. Kapının önüne inip 10 dakika açık havada bir tur yapmak, hiç çıkamayan hastalara evin içinde kendinize bir parkur ayarlayın, 6-7 dakikalık camları açık, bir yürüyüş yap yani o kadar önemli bir şey ki egzersiz bir de bunu vurgulamak isterim.
 

Pixabay.jpg
Fotoğraf: Pixabay

 

- Maske ne zaman, nasıl takılmalı ve nasıl bir yol izlenmeli?

Aslında pandemi tarihi ile ele alacak olursak enfeksiyon pratiği açısından maskenin uygulandığı iki alan vardır.

Bir tanesi damlacık yoluyla yani tükürükleriniz burun salgılarını hızla karşılaşmayı önlemek, bir diğeri de hava yoluyla bulaşan tüberküloz, kızamık gibi yani içeri girerken mutlaka yüksek koruyucu maske takmanızı gerektiği, hatta hastaların özel odalarda negatif basınçlı odalarda izlenmesi gereken yani hastanın havaya karışan akımının koridora hiç karışmaması gereken durumlar vardır.

Ama biz Kovid döneminde hep beraber bir şey öğrendik. Havalandırma mekaniği yani mühendislik bakımından bütün aslında solunum yoluyla bulaşan hastalıkları aerosol yolla bulaşıyor kabul etmek lazım.

Bunu anlamamız 3 ay aldı aslında ve biz insanlara başlangıçta hastaysanız maske takın dedik.

Sonra iki şey anladık. Bir tanesi hasta kim onu bilmiyoruz. Hiç hastalık belirtisi olmayanlar da hasta, etrafınızdaki herkes hasta olabilir.

İki kapalı bir ortama girdiği zaman kişi damlacık yoluyla bulaşan bu etken havaya da partiküller olarak saçılıyor ve bir süre etki ediyor.

Başlangıçta buna rağmen parçacık yoluyla bulaşan bir etkendi. Yani Delta'dan itibaren özellikle Omicron ile birlikte tam bir hava yoluyla bulaşan etkene dönüştü.

Dolayısıyla bizim önce maskeyi hastalar taksın, ikinci adım herkes maske taksın ama cerrahi maske yeter.

Doktorlar ve yüksek riskli hareketler, yüksek koruyuculu maske taksın. Üçüncü fazında ise pandemin yani altıncı dalga ve üçüncü evresinde farklı bir varyant da gelişen tamamen hava yoluyla bulaşıyor.

Yani kapalı bir ortama girerken bizi koruyan tek şey var, aşılı olmak. Etrafımızdaki herkes aşılıysa rahat edebiliriz ama etrafımızdaki herkesin aşılı olduğunu bilmiyoruz. Bilme şansımız yok. Kimin hasta olduğunu da bilmiyoruz. Klima çarptı diyen bizimle birlikte oturuyor. 

Dolayısıyla biz bu ortamlara girerken iki sebepten, bir benim kötü bir anıma denk gelip karşılaştığım yük aşıya rağmen beni hastalandırabilir.

İki ben hafif hastalanıyorum ama evimdeki ya da apartmanındaki çok kırılgan bir kişiyi öldürecek kadar hastalandırabilirim yani bulaşıcı olabilirim.

Bu iki sebepten birincisi kendinizi korumak için ikincisi toplumsal etik değerler bakımından yüksek koruyucu maske takmanızı öneriyoruz. 

Bunun önündeki en önemli bariyer tedarik ve maliyet elbette ki, benim en kuvvetli önerim. Kapalı bütün ortamların girişinde bunun temin edilmesi aksi takdirde de o kapalı mekan işletmelerinin havalandırma, aşı kartı sormak gibi regülasyonlarla düzene oturtulması.
 

aşı.jpg
Fotoğraf: AA

 

- Yeni aşı beklenmeli mi?

Alfa'da en yakın olan klasik etkenle başladık aşılamaya, milyonlarca kişiye yapıldı hatta milyarlar oldu şimdi. Çok iyi verisi var.

Ağır hastalıktan ve ölümden bizi koruyor ama gittikçe azalıyor. Koruyucu etkisi çünkü kapıyı açan eli değişti virüsün ben kapıyı açan, elini destekleyen bir kol güçlendirmesi yapıyorum aşıyla şimdi el değişince kolda değişiyor giderek.

Dolayısıyla ben yeni ele göre, "Farklı bir kol var artık onu destekleyim yoksa bu kol hâlâ el değişse de bana yardım ediyor, onun içeri girmesini engelliyor, onunla mı ilerleyim?" soru bu. 

Şimdi ürktüğümüz şey şu, her evrede gelen varyant çok daha bulaşıcı. Bundan 1-2 ay sonra da, çünkü bu enfeksiyonun koruyuculuğu bir ayda bitiyor, onu biliyoruz. Omicron'da böyle bundan bir ay sonra gelecek varyant bundan daha bulaşıcı olacak.

İkinci bir korkumuz var. Bugüne kadar Delta'dan itibaren şiddetini değiştirmedi. Yani daha şiddetli bir şey olmadı.

Biz aşı nedeniyle artık o gördüğümüz korkunç akciğer tablolarını, kapıdan acile girdiği anda servis bulana kadar ölen hastaları, acil koridorlarında kaybettiğimiz hastaları görmüyoruz artık.

Biz daha çok bu yeni dalga nedeniyle, altta yatan hastalıkları kötüleşmiş ve iki fırtınanın birbirine karıştığı hastalarda ya da hiç aşısız hastalardaki ölümleri görüyoruz.

Şimdi sonbaharda gelecek şey bir kombinasyon olabilir. En iyi olasılık daha bulaşıcı bir şeyin karşımıza çıkacağı . En orta olasılık ise, daha da hastalandırıcı ve  daha da bulaşıcı bir etkenin ortaya çıkacağı. Şimdi BA4, BA5,  BA1ve 2‘den epeyce farklı.

Dolayısıyla iki tane aşı hazırlandı, bir tanesi tekli  BioNTech hazırladı. Bu, Omicron, BA1 ile tekli aşı. Aslında biz tek bir şeyle destek olunmasını daha çok severiz.

Yani bütün bir şey yapmışsak bir koruma programı almışsak, o koruma programına tek bir etkenle destek olmanın daha güçlü bir etki yaratacağını düşünüyoruz. 

İkincisi de Moderna'nın hazırladığı o da mRNA aşısı üreten Amerika'daki kuruluş o da hem klasik varyant hem de BA1 ile hazırladığı ikili aşı.

Yani hem klasik aşıyı takviye edecek hem BA1'e destek olacak. Bu ikisi de FDA başvurdular aslında ön çalışmalarıyla, fakat bu ikisinin tedarik üretim ve ne kadar bu koruyuculuğu gerçekten ne kadar artıracağı konusunda çok geniş çalışma yapabilme imkanımız yok.

Çünkü varyant bastırıyor. Klasik aşı verisi zaten çok iyi. Ama bunlarla, o bastıran klasik aşıya ek takviyeyi anlayamadan piyasada olması gerekecek. Dolayısıyla umduğumuzdan az bir koruyuculuk için bu desteği veriyor olabiliriz. 

O zaman etkisini çok iyi bildiğim klasik aşıyla takviye etmemin hiçbir sakıncası yok. Yani Alfa ve Delta şıkkı çıkacak önüme ya da öyle farklı bir varyant gelişecek ki ben BA4 veya BA5 daha yakın bir şey olduğu için tekrar bir çalışma başlatıp, bunu koymak zorundayım.

Yani yüksek olasılıkla sonbahara böyle bir aşı yetiştirilmeye çalışılacak. Şu anda sonbahara çıkmak zorundayız. Önümüzdeki ilk adım bu, fırtınanın ortasındayız. Can yeleğim bizi takviye etmek zorundayız.
 

Esin Şenol2.jpg
Prof. Dr. Esin Şenol

 

- İnfodemi ve aşı karşıtlığıyla nasıl mücadele edilmeli?

İnfodemi aslında bir halk sağlığı sorunu. Bir pandemi söz konusuysa ölümcül. Çünkü iki tane çok iyi çalışma ortaya konuldu. Hatta bir tane de gebelerle ilgili bir çalışma ortaya konuldu.

Bu çalışmalara göre, aşılar milyonlarca insanın hayatını kurtardı. Aşılar, milyonlarca gebenin iyi ve sağlıklı doğum yapmasını sağladı. 

Ortak yaşama etiğini bilmeyen insanların siz gidip de temiz suların içine tuvaletlerini yapmasına izin veriyor musunuz? Böyle bir şeyi kabul ediyor musunuz?

Aslında yapılan şey şu anda tam olarak bu, bizim tükettiğimiz temiz suyun içine tuvaletlerini yapmaya çalışıyorlar.

En kibar tabiriyle, bunu düzenleyecek olan salgın yönetmekten sorumlu olan bilim insanını korumakla yükümlü olan kurum ve kuruluşlar. Şimdi ben sayısız dava açmak zorunda kalıyorum. 

Kolay bir şey mi? Çünkü o dilekçelerin altyapısını ben oluşturuyorum. Çünkü ne kadar iyi hukukçu olursa olsun benim ona pandemi ile ilgili bazı şeyleri not düşmem gerekiyor.

Sayısız defa bunların bir kısmı duruşmalı mahkeme olmak zorunda kalıyor. Sayısız defa bunlara gitmek zorundayım.

Avukat katılıyor benim yerime ama gitmek zorundayım. Birde üstüne üstük hep bir ağızdan iftira karalama benim uluslararası yayınlarımı alıp çekip çevirip orada gayet medeni bir şekilde etik ve akademik bir şekilde koyduğum bir notu cebine para alıyor demek, ispatla o zaman cebime para aldığını.

Ne kadar büyük bir ahlaki sorun ve inanın bunları yapabilmeleri için çok ciddi bir fon var arkalarında. Bunlar bireysel hareketler değil, biz örgütlü bir hareket edenlerle baş başayız. 

Bu bir mücadele bunun içinde etik ve ahlaklı basının yer alması lazım. Gazetecilik bu kişilerin seceresini ortaya çıkarmanızı gerektirir, bunu yapmak gerekir.

Nereden fonlanıyorlar, hangi küresel akımların parçası bunlar ve bizden ne talep ediyorlar? Şimdi ben bir bilim insanı olarak bilim konuşuyorum bunu net söylüyorum.

Sırf bildiği doğruları, bilimsel gerçekleri söylediği için bir bilim insanı hedef gösterilir mi? Korkunç bir şey yaşıyoruz aslında psikolojik şiddet ama biz hekim olduğumuz için çok dirayetliz neler gördük, neler. 30 yıllık hekimlik neler gördük neler?  

Bakanlığın artık kendi bilim kurulu üyelerine yapılanlar var. Hukuk yanımızda olsa yeter, etik ve ahlaklı bir basın yanımızda olsa yeter. Yani benim talebim budur.


- "Pandemi bitti" denildi, maskeler atıldı, "her şey bitti" diye söylendi. Siz buna hep karşı çıktınız. Aslında olması gereken ne ve bundan sonraki izlenmesi gereken yol ne olmalı? Yani bu zamana kadar hata yapıldıysa da bundan sonra kurtarmak için hangi adımlar atılması gerekiyor? 

Biz altın anahtarı bulup okyanusa attık. Altın anahtar aşıydı, aşılamaya dönüştüremedik. Bunu dünyayla eşit paylaşmayı da kabul etmedik.

Aslında önce ülkeler şöyle düşündüler, benim ülkem kurtulursa yani öyle söyleyeyim, hatta bunu bir avantaja çevirme yarışına girdiler.

Çünkü hangi ülke önce kurtulursa üstünlük sağlayacak. Ekonomik ve psikolojik üstünlük sağlayacak. Bunun bir bulaşıcı hastalık olduğunu ve bir önceki pandeminin etkilerinin 40-50 yıl kadar sürdüğünü, içinde bunun ikinci Dünya Savaşı ve ekonomik resesyon da var.

Oturup sosyologlar, tarihçiler, psikologlar, felsefeciler, politikacılar, mühendisler ve hekimler bir arada konuşamadık.

Çünkü hep söyleyeceğim şunu maskeli balo kıyafetlerimizle ıssız adada mahsur kaldık ve bir bölümümüz elimizdeki telsizleri ile büyük gemilere yardıma çağırdık. 

Bu insan türünün ortak meselesi ve bu aşamasında insanlık hikâyesinin türün ve gezegenin varlığını yakın ilgilendirecek kadar şiddetli bir sarsıntıydı, pandemi bu demektir zaten.

Çok güçlü bir sarsıntı bir el yerküreyi salladı ve biz onun içinde durmaya çalışıyoruz. Şimdi burada büyük bir avantaj bilimin geldiği nokta bize dediğim gibi altın anahtarı açın kapıyı geçin, başka bir kıyıya çıkın dedi.

Ama birincisi bunu dediğim gibi bir rekabete bir ülke ve millet yarışına çevirdik. İkincisi ülkeler kendi seçtikleri politikacılar tarafından, seçilme niyetlerine uygun bir biçimde yönetildiler. 

Türkiye yönünü bilimden, Türkiye yönünü rasyonel olandan, çoktan daha savaşkan bir millet olmaya daha mülteci düşmanı bir millete dönüşmeye yüz tuttuğumuzda başımıza pandemi geldi.

Ekonomik olarak da çok kırılgandık, üstelik bulaşıcı hastalıklar bakımından da antibiyotik direnci Türkiye'de yaygın antibiyotik kullanımı, tıp pratiğinin zorla getirildiği bu performansa dayalı sistem gibi çok ciddi sıkıntılarımız varken yakalandık.  

Neye dönmüştük? Vitamin tüketin, bir avuç bitki atın çayınıza, çorbanızı şöyle pişirin, yüzünüze şu kremi sürün.

Otel kıvamında özel hastaneler, koruyucu hekimlik tümüyle unutulmuştu. Yani bu pandemiye tutulduğumuz da hafızaya dönenlerimiz olabilir.

Yani bazı bireyler eşikte duruyordu ve o hafızaya dönüp bilgilerini de tazeleyerek, yenileyerek, uluslararası iletişimlerini de kullanarak derhal sistematiği kurduk. 
 

p.jpg
Fotoğraf: AA

 

"Üniversitede pandemi yönetimiyle ilgili çok ciddi bir sistematik kuruluşunda rol oynadım"

Mesela ben, kendi üniversite ve kurumumda pandemi yönetimiyle ilgili çok ciddi bir sistematik kuruluşunda rol oynadım ve biz gayet kolayca götürüyoruz.

Her defasında her dalgada da tekrar yenilenen bir sistemimiz var. Dışarıda test yapma sistemleri, iki kanattan işleyen bir karavana kurduğumuz ayaktan hasta polikliniği, servislere akışın belirlendiği bir sistematik.

Ama bu esnada bakanlık elindeki salgın yönetme yetkisini bir güce ve bir politik başarıya dönüştürmeye çevirdi.  

Ama bütün bunlar elde avuçta patlayınca büyük bir başarısızlık abidesi. Şimdi bunu taşımak yerine salgın yok demek çok daha kolaydı aslında dünyada da pek çok ülkeye yaptı.

Dolayısıyla sonbaharla ilgili öngörülerin hiç parlak değil. Yaz mevsimi gibi kendisi için çok elverişsiz olan şartlarda bile bu kadar büyük bir dalga ve bu kadar büyük bir bulaşma varken bu kadar hızlı bir bulaşma varken, virüs evrimsel hareketliliğini sürdürürken, ben bir ilkokul çocuğuna şu denklemi versem: Bu virüs bulaştıkça çok daha bulaşıcı bir varyant geliştiriyor ve gittikçe bu varyantların araları kısaldı.

Demek ki bir ay sonra 2 ay sonra da bambaşka bir varyant gelecek önümüze. Peki biz bundan nasıl baş edebiliriz desem, ilkokul çocuğu bana der ki: Maske, havalandırma ve aşı.

Bu üçü bu kadar basit ve bunların regüle edilmesi. Bunların temin edilmesi, birey yorulmadan, hayat kesintiye uğramadan bunların yapılması.

Biz 30 ay önceki pandemi düzeyinde değiliz. Ne bilgi olarak ne bağışıklık olarak, ama hayat tekrar kesintiye uğrar mı?

Dalga çok büyürse uğrar, tabii ki hastaneler dahil. Bu nedenle tekrar basit önlemlere dönmek zorundayız ve aşılama hızını arttırmak zorundayız. 

Hele Türkiye'de çok düşük maalesef ve bunun için bu tedirgin edici, kafa çeldirici söylemleri başta sayın Bakan'ın bırakması gerekiyor. Sağlıkta şiddet, sağlıkçıya dönük nefret, sağlıkçı yıpratan yok eden söylemler bırakılmalı. 

Türk Tabipleri Birliği (TTB) bir anketini yayımladı. Her 2 aile hekiminden bir tanesi enfekte. Bu virüsün uzun erimli etkileri var. Şimdi bunları desteklemediğiniz sürece siz ve bireyi tek başına fırtınanın ortasında bıraktığınız sürece, fırtına çok sayıda insanı alır yutar.

Fırtına var, kıyıya yakınız, bizi kıyıya çıkarmanız gerekiyor. Kıyıya çıkmanın yolları da belli. 

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU