Milletvekili maaşının 56 bin lira olduğu bir sistemde, öğretmen ve hekim maaşlarının yerlerde sürünmesi, dengeleri altüst ederek sistemsizliğin had safhaya ulaşmasını sağlamış, kangren vakaların oluşmasına vesile olarak ülkemizin bu vaziyete gelmesine sebebiyet vermiştir.
Ülkemizdeki göstergelerin dibe doğru hızla ivme alarak çakıldığı gibi, eğitim sistemi de son sürat dibe çakılmış tamamen dağılmış durumdadır.
İlk, orta ve lise eğitiminin ardından hayallerine kavuşmak isteyen bir gencin hayatı dakikalarla sınırlı olan zaman dilimine endekslenmiş durumda.
Severek veya sevmeyerek üstüne üstlük bir çuval para ödeyerek kazandığı bir bölümü okumak zorunda bırakılan bir gencin ceremesini de ömrü boyunca çekerek hayat sürmek zorunda bırakıldığı sistemin değişmesinin hem yarınlarımız için hem de ülkemiz için pozitif anlamda büyük katkıların olacağı gerçeğinin altını çizerim.
Yanlışların ve adalesizliğin tavan yaptığı ülkemizde doğru olan ise, bırakın paralı üniversiteyi; eğitim sisteminin bilim insanlarının, mühendislerin, kaliteli meslek erbaplarının yetişmesi ve her öğrencinin eşit şartlarda mücadele etmesi için adaleti sağlamak adına bütün okulların ücretsiz olması, öğretmenlerinde maaşlarının yüksek seviyede rahat rahat bir hayat sürmesi ile doğru orantılı olması gereklidir.
Çünkü bir öğretmenin işi meslek adından da anlaşılacağı gibi öğretmektir.
Gelecek nesilleri çok iyi seviyede yetiştirmektir. Ondan dolayı öğretmekten başka bir şey düşünmemesi gerekir.
Buradan hareketle madalyonun diğer tarafında bulunan gencin hayallerine kavuşması, istediği, sevdiği mesleği icra etmesi için üniversite sınavının kalkması gerektiğinin altını kalın puntolarla çizerim.
Bu projeyi yıllar önce kendiside bir eğitimci olan Merhum Prof. Dr. Haydar Baş ortaya koymuştu.
Öğrenmenin yaşı ve zamanı olmadığından dolayı öğrencilik doğuştan başlayıp ömür boyunca devam eden bir olgudur.
Lakin bir çocuk ilk, orta ve lise eğitimlerinin ardından hayatını şekillendirmek için üniversite sınavına girer.
Buradan çıkan sonuçla da ömrü boyunca yapacağı mesleğin eğitimini almak için mücadele eder.
İşte bu mücadeleye ülkemizde öyle bir hal aldırıldı ki meslek eğitimi almaya çalışan bir gencin okul hayatı, bilhassa üniversite eğitimi tamamen paraya endekslenmiş duruma getirildi.
Sistemin gençleri meslek erbabı yapmaktan çok meta olmaya ittiği ortadadır.
Üniversitesini bitirdikten sonra mesleğini icra etmekten öte çok para kazanmaya endeksleyerek hareket etmeye ve ona göre hayallerini şekillendirmeye yöneltmektedir.
Haklı olarak her insanın çok para kazanıp hayat standartları yüksek iyi bir hayat sürmeyi istemesi kadar doğal bir istek yoktuk.
Lakin tehlikeli ve riskli tarafı paranın meslek ilkelerinin önüne geçmesi durumunda tüccar zihniyetlerin doğmasına sebebiyet vermesidir.
Buradan hareket ederek gençlere çok önemli bir tavsiyede bulunmak istiyorum.
Ülkemizdeki eğitim sistemindeki yanlışlar sizleri bu uçuruma itmektedir.
Lakin şunu çok iyi bilmenizi isterim;
Parayı kazanmak isteyen kazanamaz, sorunu çözen parayı kazanır…
Ondan dolayı mesleğinizde çok iyi olursanız zorlamanıza gerek yok.
Parayı aramanıza gerek kalmaz, para size koşarak gelir.
Yaşam boyunca önce insan, ardından iyi bir meslek erbabı, sonra parayı koymanız hayatta en büyük avantajınız olacağından zerrece endişe etmeyin.
Buradan hareketle gelelim asıl meselemize.
Üniversite sınavında tıp fakültesini kazanmış bir öğrenci ülkemiz şartlarında zeki bir kişidir.
Bu genç tıp fakültesinin ardından bilim adamı olarak ülkesine hizmet etmek için kolları sıvayacaktır.
Lakin eğitim sistemi bu genci ve ailesini öyle bir ezmektedir ki işte dananın kuyruğunun koptuğu noktada burasıdır.
Ülkemiz şartlarında bu sistemde tıp fakültesini bitirip hekim olmanın ortalama maliyeti 1 milyon lira civarıdır.
Tıp fakültesini kazanan bir gencin ailesinin durumu da iyi değilse ya bir şeyler satacak, ya kredi çekecek yâda borç alarak okutmak zorunda kalacaktır.
Bu çocuk okulu bitirdiğinde ise travma üstüne travma yaşayarak mesleğe başlamak zorunda kalacak.
İlk iş olarak zor şartlarda okuduğu için harcadığı 1 milyonu çıkarmak için mücadele vermek zorunda bırakıldığından o yönlü çabalayacak.
Eğitim sistemindeki yanlışlar zeki ve pırıl pırıl genci bilim adamı yetişecek yerde tüccar hekim olmaya itecektir.
Tüccar bir hekim tedavinin önüne parayı koyacağından faydalı olma amacı otomatikman ikinci plana gerileyecektir.
Biz bu pırıl pırıl, zeki gençlerin tıp fakültesini kazandığı andan itibaren evinden özel aldırıp ileri teknoloji ile donatılmış geniş ve büyük laboratuarlı yurtlara yerleştirsek.
Cebine her ay karşılıksız burs koysak; eğitimi devlet tarafından karşılansa ve hekim olduğunda da dolgun maaş verirsek, işte o zaman ülkemizden bir tane hekim ayrılmak zorunda kalmaz.
Öte yandan da insanlığa damga vuracak buluşlara imza atan bilim insanlarına sahip oluruz.
Bundan dolayı gençlerimizi ötekileştirmeden sahip çıkmak zorundayız.
Sahip çıkmadığımız müddetçe verim almamız mümkün olmadığı gibi hep başkasının eline bakmak zorunda kalırız.
Buradan hareketle konunun derinine inecek olursak, Türk kafaların imkân verildiğinde neler yapabildiğini koronavirüs aşısını bulan Türk kökenli iki bilim insanı Dr. Özlem Türeci ve Dr. Uğur Şahin ortaya koymuştur.
Bunun gibi büyük başarılara imza atan nice Türkler mevcuttur.
Bize düşen görev bilim insanlarını harcamak yerine fikrine bakmadan kucaklayarak sahip çıkmaktır.
Ayrıca; bilim insanlarını ve öğretmenleri "tüccarların" eline teslim etmememiz gerekir.
Yoksa işin boyutunun ne denli olduğunu anlatmaya gerek olmadığı kanısındayım.
Hekimlerimiz sadece hekimlik, öğretmenlerimiz sadece öğretmenlik mesleğine kendisini adarsa insanlığına daha faydalı olacakları kanısındayım.
İşte bunun yolu da üniversite okuyan öğrencilerin işlerini zorlaştırmak yerine kolaylaştırmaktan geçtiğinin altını çizerim.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish