ABD Başkanı Joe Biden'ın bu hafta Ortadoğu'ya yapacağı tarihi ziyaretten önce, iki durağı arasında normalleşmeye yönelik olası adımlar -ki bu aşamada konuşulanlar ihtimal çerçevesinde kalabilir- hakkında birçok şey söylendi.
Biden, İsrail'den doğrudan Suudi Arabistan'a uçan ilk ABD başkanı olacak.
Biden bu geziyi 'yönetiminin derinleştirmek ve genişletmek için çalıştığı İsrail ile Arap dünyası arasındaki normalleşmeye yönelik adımların ve gelişmekte olan ilişkilerin küçük bir sembolü' şeklinde tanımladı.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden bu yana ilişkiler daha da kötüleşti. ABD defalarca petrol fiyatlarını düşürmeye yardımcı olması için Suudi Arabistan'ı daha fazla petrol pompalamaya zorladı; ancak Suudi Arabistan bunu teknik gerekçelerle reddetti.
ABD'yi meşgul eden asıl ve büyük mesele, enflasyon söz konusu olduğunda Suudi Arabistan'ın kapasitesi sınırlı.
Bazılarının bu petrol zengini ülkenin üretimi artırarak yakıt maliyetlerini azaltabileceğini düşünmesine rağmen enerji uzmanları, Suudi Arabistan'ın tüketicilerin katlandığı enerji fiyatlarını hızla düşüremeyeceği görüşündeler.
ABD'li yetkililer, Suudi Arabistan ile ABD'nin bölgedeki ana ortağı İsrail arasındaki ilişkileri güçlendirmeyi umut etse de Riyad'ın Arap Barış İnisiyatifi'ne bağlılığı nedeniyle Suudi Arabistan ile İsrail arasında iş birliği yönünde bir ilerleme olmaması muhtemel.
Suudi Arabistan açısından, sadece bu ziyaretin planlanması ve duyurulması bile kendisi ve liderliği için bir kazanç.
Suudi Arabistan Washington Büyükelçiliği'nden yapılan açıklamada, ABD Başkanı'nın bu ziyareti ABD-Suudi Arabistan ilişkilerini 'güçlendirmek' için yaptığı, Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüşeceği ve bölgesel zirve fikrinin sonradan gündeme geldiği belirtildi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Biden'ın kendi ülkesinde yükselen yakıt fiyatları nedeniyle yerel düzeyde eleştirilerle karşı karşıya kaldığı bir zamanda, dünyanın en büyük ham petrol üreticisine kur yapması, Amerikalıları hayal kırıklığına uğratan bir sorunu çözmeye çalıştığı izlenimini verebilir.
Ancak ABD Başkanı için en iyi senaryoya göre Suudi Arabistan, üretimi bu ayın başlarındaki son taahhüdünün ötesinde artırmayı kabul etse bile, petrol sektöründeki analistlerin de dediği gibi, bunun dünya petrol fiyatlarında bir düşüş gerçekleştirmesi umudu çok az.
Zira nihayetinde fiyatları belirleyen tüccarlar hemen, Suudi Arabistan ve OPEC+ olarak bilinen küresel petrol koalisyonundaki müttefiklerinden üretim artışları tahminlerinde bulunmaya başladılar.
Bu arada Rusya'ya Ukrayna'daki savaşı nedeniyle uygulanan yaptırımların tüm etkilerinin belirginleşmesiyle birlikte arzın yıl içinde daralması bekleniyor.
Çünkü yaptırımlar, günde üç milyon varil Rus petrolünün piyasaya arz edilmeyeceği anlamına geliyor.
George Washington Üniversitesi araştırmacılarından Robert Weiner, yakın zamanda The Hill gazetesine verdiği demeçte şunları söyledi:
Suudi Arabistan, Rusya'ya uygulanan ambargo nedeniyle dünyanın kaybedeceği miktarı ikame edecek miktarda petrol üretme kapasitesine sahip değil. Başka hiçbir ülkede de böyle bir kapasite yok. Örneğin Suudi Arabistan, İranlılarla görüşmelerden çekilerek ya da Yemen'de İran yanlısı milislerle müzakereleri iptal ederek İran ile gerilimi artırabilir. Yemen'de yakın zamanda uzatılan ateşkes halen yürürlükte ancak sallantıda. Diğer yandan Biden'ın Suudi Arabistan'a açılması İranlıları veya ortaklarını provoke edebilir ve onları Amerikan veya müttefik hedefleri vurmaya kışkırtabilir. Dolayısıyla patlamaya hazır bir ortam var ve İran ile nükleer anlaşmayı yeniden canlandırma umutları neredeyse yok oluyor. ABD, bir gerilim durumunda ilk ve nihai sorumlunun kendisi olduğunun farkında. Bu gerilim, Suudi Arabistan'ın herhangi bir ilgisinin olmadığı küresel petrol arzında engellere ve enflasyondan daha kötü bir duruma yol açacak. ABD'nin Biden'ın ziyaretini ayarlamakta çok geç kaldığı söylenebilir...
Biden, Washington Post'ta cumartesi günü yayımlanan makalesinde İsrail'den doğrudan Cidde'ye uçacağını belirtti.
"Bu gezi, yönetimimin derinleştirmek ve genişletmek için çalıştığı İsrail ile Arap dünyası arasındaki normalleşmeye yönelik adımların ve gelişen ilişkilerin küçük bir sembolü olacak" dedi.
İsrail, ABD'nin girişimiyle mart ayında İran'ın füze ve insansız hava araçları gücünün oluşturduğu ortak tehdide karşı mücadeleyi görüşmek için Ortadoğu'nun dört bir yanından üst düzey askeri yetkililerle yapılan gizli bir toplantıya katılmıştı.
İsrail, Biden'ı karşılamaya hazırlanırken Savunma Bakanı Benny Gantz, İsrail Ulusal Savunma Koleji mezunlarına yaptığı konuşmada, Başkan Biden'a 'bölgedeki ortaklarla İran'a karşı yaptıkları birleşik güç inşasını' sunacağını söyledi.
14 Şubat 1945'te ABD Başkanı Franklin Roosevelt'in Kral Abdulaziz ile 'Quincy' savaş gemisinin güvertesinde yaptığı görüşmenin koordinatörlüğünü yapan Amerikalı Albay William Eddy "Franklin Roosevelt, Ibn Suud ile Tanıştığında" adlı kitabında iki lider adam arasındaki ilk karşılaşmayı şöyle anlatıyor:
Kral, bastonuna dayanarak toplantı odasına girdi ve bizi İslam'ın selamıyla selamladı. Sonra Roosevelt'in felç nedeniyle oturduğu tekerlekli sandalyeye, ardından bastonuna işaret etti ve 'Sandalyen ile bu baston nedeniyle kardeşiz' dedi. Roosevelt, Kral ile kardeş olmanın kendisi için bir onur olduğu karşılığını verdi. O andan itibaren iki lider arasında bir hayranlık, sevgi ve karşılıklı saygı ilişkisi gelişti. Müzakerelerin sonunda iki ülke, karşılıklı çıkarları koruma ilkelerini tesis eden Quincy adı verilen bir anlaşmaya vardı.
Eddy, toplantılardan birinde Başkan Roosevelt'in Kral'a Yahudilerin Avrupa'dan Filistin'e göçü konusundaki tutumunu sorduğunu, Kral Abdulaziz'in sert bir şekilde bu insanların ülkelerinde kalmaları gerektiğini ve Filistin halkının Batı'daki bazı ellerin yaptıklarının bedelini ödeyemeyeceğini söylediğini anlatıyor.
Kral'ın daha sonra İslam'ın Yahudilerin de aralarında olduğu Kitap Ehli'ne karşı hoşgörülü öğretilerini ayrıntılı bir şekilde anlattığını ancak tüm dinlerin adalete davet ettiğini ve bu nedenle bir trajedinin başka bir trajedi yaratılarak çözülmesini kabul etmeyeceklerini eklediğini belirtiyor.
Quincy Anlaşması uzun sürdü ve zaman zaman çoğunlukla Filistin davasından kaynaklanan bazı aksaklıklar yaşadı.
İletişim kanalları aracılığıyla bu aksaklıklar giderildi ve bunun sonucunda her zaman İsrail'in tarafını tutan ABD'nin pozisyonları dengelendi.
Ne var ki Barack Obama'nın iki başkanlık döneminde Suudi Arabistan-ABD ilişkileri, ele alınıp etkileri giderilmeyen pek çok sarsıntılara maruz kaldı.
Bu da Suudi Arabistan ile Demokrat Amerikan yönetimi arasında bir güven krizine yol açtı.
Suudi Arabistan açısından şüphe uyandıran belki de en önemli dosya, İran ile Lozan'da imzalanan ve dondurulmuş İran fonlarına yönelik kısıtlamaların kaldırılmasını da kapsayan 2015 nükleer anlaşmasıydı.
Suudi Arabistan açısından bu, ülkelerin politikalarına müdahale eden, kargaşa çıkaran, suikastlar düzenleyen, baskı yapan, sindiren ve Arap başkentlerini kontrol etmesiyle övünen İran'ın politikalarına zımni bir Amerikan desteğiydi.
Biden'ın seçilmesinden önce, seçim kampanyası sırasında Suudi Arabistan'ı eleştirdiği ve çoğu popülist olan birçok pozisyonu kaydedildi.
Başkan Biden, seçilmesinden iki ay sonra Ortadoğu Koordinatörü Brett McGurk'u iki ülke arasındaki ilişkinin geleceğine ilişkin görüşmeler yapması için Suudi Arabistan'a gönderdi.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman kendisini el-Ula şehrinde, bir çadırda kabul etti.
ABD Elçisi, ülkesinin Suudi Arabistan'ın insan hakları ve ifade özgürlüğü konularındaki performansı hakkında gözlemleri olduğunu, iki ülkenin ilişkilerini ve çıkarlarını korumak açısından Başkan Biden'ın bunu değiştirmeyi hedeflediğini söyledi.
Veliaht Prens Muhammed, ABD Elçisi konuşmasını bitirinceye kadar kendisini dikkatle dinledi.
Ardından Suudi Arabistan'ın birçok reform gerçekleştirdiğini ve değişimin gözle görüldüğünü ancak yaşananların ABD'nin değil Suudi Arabistan'ın çıkarına olduğunu söyledi.
Dedesinin ABD ile uzun süredir devam eden güçlü bir ilişkinin temelini attığını ve bu ilişkiyi aynı saygı ve çıkarların korunması temelinde yenilemek istediğini de sözlerine ekledi.
Veliaht Prens sözlerinin devamında, ülkesinin bölgede barış ve istikrar aradığını, Amerikan askeri ve siyasi desteği ile güven olmazsa bunun olmayacağını vurguladı.
El-Ula'daki çadır toplantısı Ukrayna savaşından önceydi ve savaşın patlak vermesinden sonra dünya değişti.
Üretim kaynaklarının büyük çoğunluğunu durduran 'koronavirüs' pandemisinden ve sanayileşmiş ülkelerde büyümenin yüzde 1'in altına düşmesinden sonra (dünya) zar zor toparlanırken Rusya Ukrayna'yı işgal etti.
Bunun sonucunda petrol ve doğal gazdan buğday, arpa, demir ve hatta tarımsal gübrelere kadar temel tüketim mallarının fiyatlarında keskin bir artış yaşandı.
Petrolün varil fiyatı 127 dolara yükseldi ve kışın yaklaşık 150 dolara ulaşması bekleniyor.
Bank of America tarafından yayınlanan yakın tarihli bir rapor, Rusya'nın üretimi durdurması halinde varil fiyatının 200 doları aşacağı tahmininde bulundu.
Her halükarda bu keskin yükseliş, başta Avrupa olmak üzere dünya ekonomisi için bir felaket.
Bu nedenle, dünyanın gözü, Rus petrolü eksikliğini kapatabilecek ve varil fiyatını kendisi ile birlikte yaşanabilecek bir seviyeye çekecek Suudi Arabistan'a çevrili.
Suudi Arabistan petrolünün alternatifi ise İran petrolü. Ama bu alternatif, nükleer müzakerelerin aksaması nedeniyle bir sonraki duyuruya kadar geçerli değil ve her halükarda, dünya petrol elde etmek için anlaşmanın gerçekleşmesini bekleyemez.
Bu nedenle Başkan Biden'ın Cidde ziyareti, ortalarına yaklaşan görev süresi boyunca yaşanacak en önemli olaylardan biri olacak.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi, mevcut krizin ciddiyetinin ve tüm dünyaya yansımalarının farkında.
Ülkesinin krizlerde bir emniyet supabı olduğunu ve kritik zamanlarda kurtarıcı güce sahip olduğunu biliyor.
Ancak aynı zamanda ülkesinin, yanıltıcı medyadan destek bekleyen, asılsız eleştiri ve suçlamalarda bulunan, zor zamanlarda ise her şeyi unutmuş gibi yaparak yardım isteyen her politikacı karşısında zayıf olamayacağının da farkında.
Veliaht Prens Muhammed, basın ve sosyal medya platformlarındaki eskimiş söylemlerden uzakta, Demokrat yönetimin Suudi Arabistan'ın büyük bir bölgesel güç olarak konumunu güçlendirmemesi halinde büyük bir hata yapmış olacağını çok iyi biliyor.
Suudi Arabistan, tüm dünyadaki Müslümanların büyük çoğunluğu için bir referanstır ve onların kıblesidir.
Bölgede istikrar ve barış unsurudur. Ona ve bir bütün olarak Batı'ya karşı pusuda bekleyen düşmanları destekleyerek onun önemini azaltmanın ve ihmal etmenin bir yararı olamaz.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Başkan Biden'ın ne istediğini biliyor. Bu yüzden karşısına oturacak ve ona şöyle diyecek;
Ben dürüst olup ülkenize verdiği sözleri tutan Kral Abdulaziz'in torunuyum ve onun yolundan gideceğim. Ülkemin, halkımın, milletimin çıkarlarını korumak için Roosevelt'in dedeme verdiği sözü yenilemenizi istiyorum, geriye kalan her şey üzerinde anlaşmaya varılabilir.
İlişkinin başarılı olmasının sorumluluğu her iki ülkeye ait. Biden her şeyin değiştiği bir zamanda bölgeye geliyor.
Tanıdığı liderler gittiler hatta bazıları Amerikalıların eliyle gittiler. Genç liderler ülkelerine, komşu ülkelere ve geleceklerine damgalarını vurmaya başladılar. Biden bunu çok iyi biliyor.
ABD istihbarat yetkilileri veya dış politika planlayıcılarından oluşan genç ekibi ve özellikle de Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, gördüklerini ve duyduklarını rapor etmiş olmalı.
ABD ve Suudi Arabistan'daki değişim gibi; ilk durağı olan İsrail'de de kendisine, bölgeye ve ABD'ye yönelik yeni bir politika söz konusu.
Washington ve Tel Aviv'de İsrail'in artık İran'ın nükleer silah sahibi olup olmamasını umursamadığını söyleyenler var.
İran'ın 'olgunlaştığını' pazarlayan bazılarının istediği gibi İran ile yeni bir nükleer anlaşma imzalanırsa ve İran Devrim Muhafızları terör örgütü olarak tanımlanmaya devam ederse, İsrail ordusu sınırları boyunca yüksek alarm durumunda kalacak.
İran nükleer silah kullanmayacaktır ama bu onun terörist kollarını kullanmasına engel değil ve bu durumda olan olabilir. Yani nükleer silahlar kullanılabilir.
Her halükarda birçok ABD'li yetkili Başkan Biden'ın ziyaretinin füze, insansız hava araçları ve diğer ortaya çıkan tehditlere karşı Körfez güvenlik gücünün geliştirilmesine, ABD-Körfez ilişkilerinin güçlendirilmesine ve bölgesel istikrar için yeni bir yaklaşım üretilmesine katkıda bulunacağını umuyor.
Biden'ın işlerin kontrolünü elinde tutan, şu an Washington'da istekli bir ortakları olup olmadığını veya bahislerinde dikkatli olup olmamaları gerektiğini sorgulayan yeni nesil Ortadoğulu yöneticilerle tanışacağı kesin.
Biden, Arap Ortadoğu ülkelerinin liderlerine saygı duyan bir Amerikan liderliği üzerindeki kontrolünü yeniden sağlayarak bu sorgulamaları daha etkili bir şekilde yanıtlayabilir.
Şeffaflık ve dürüstlük istiyorsanız öncelikle tıpkı dünya savaşları gibi halkların ve ulusların sonunu getiren tabuları ortadan kaldırmalısınız.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil