Türkiye'nin en büyük siyasi oluşumu; Gulyabani Partisi!

"Korkularınızla yaşamak korktuğunuz şeyden daha korkunç"

Fotoğraf:  Twitter

Türkiye Cumhuriyeti tarihi bir bakıma korkular tarihi de aynı zamanda.

1923 öncesini de ele alarak korkuların toplumu nasıl büyük felaketlere ittiğini tarih kitaplarından, belgesellerden ve hatta sinema filmlerine konu olan büyük trajedilerden öğrenebilirsiniz; ama bu yazının konusu yakın geçmişimiz ve hatta dünümüz, bugünümüz ve biraz da yarınlarımız…

Allah'ın bildiğini kuldan saklamadan, konuyu direkt kitabın tam ortasından ifade edelim; 

Hepimiz korkağız! 

Hem de iflah olmaz bir korkaklıkla yarınlarımızı heba eden korkaklarız! 

Dost acı söyler minvalinden ele alırsak, acı, ama gerçek…

Her birimizin zihninde geçmiş bir trajedinin tohumlarını ektiği korkular yatıyor.

Hangi mahalleden olursanız olun, birileri sizlere tepenin ardını göstererek orada bir hayali gulyabani yaratıyor.  


Stefan Zweig'in korkusu üzerinden bugünü anlamak 

Stefan Zweig, 'Korku' isimli öyküsünde; mantığımızın nasıl körleştiğini, gözümüzün önünde tüm çıplaklığıyla duran gerçekleri dahi görmekten uzaklaştığımızı; manipülasyonlara, yalanlara ve en kötüsü de başkasına zararlar verme pahasına tehlikeye nasıl savrulduğumuzu anlatır. 

Bu size bir yerlerden tanıdık geldi mi? 

Düşünsenize gerçekleştiğinde sizi etkileyecek bir şey için, henüz gerçekleşmeden korkuyorsunuz. Sürekli o ihtimalin varlığı sizin korkunuz halini alıyor.

Sonra hatalar zinciri başlıyor. Artık siz rasyonel bir zeminde değil, irrasyonel bir zemindesiniz.

Yanlış kararlar alıyor, mutlu eden yalanları gerçeğe tercih ediyorsunuz. Ve dönüşü olmayan yola öyle bir giriyorsunuz ki artık geri de dönemiyorsunuz. 

Öyle bir an geliyor ki geri dönmeyi ve bu hatalar zincirinin en başına dönüp korktuğunuz şeyi yaşamayı bile isteyecek kadar uzaklaştığınızı hissediyorsunuz.  

Birçok sağlık probleminin temelinde de gerçeklerle yüzleşmek yerine korkularla yaşamak yatıyor.


Sağlık demişken;

Dünya Sağlık Örgütü'nün sağlık tanımına hiç bakma fırsatınız oldu mu?

Diyor ki Dünya Sağlık Örgütü; 

Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir.


Şimdi bu tanım üzerinden güzel ve yalnız ülkemizin yüzde kaçının sağlıklı bireyler olduğunu bir düşünün isterseniz… 


Reichstag Yangını, korkan bir toplum ve Naziler arasındaki ilişki 

Bugün var olan tüm mantık dışı gelişmelerin temelinde bir korku yatıyor ve ben bundan ziyadesiyle sıkıldım.

Bireyde, ailede, toplumda ve devletin tüm kademelerinde ve hatta en tepesinde!  

Korkunun birey üzerindeki hakimiyetini derinlemesine incelemek istiyorsanız, insanlık tarihinin en büyük korku hikayelerinden birisi olan ve Nazilerin Avrupa'da adım adım büyümesinin de temelinde yatan nedenleri bir araştırın isterseniz. 
 

Reichstag Yangını.jpg
Reichstag Yangını, 27 Şubat 1933 / Fotoğraf: Wikipedia

 

Bkz; Reichstag Yangını. 

Hitler'in kariyeri ve Reichstag Yangını arasındaki ilişkiyi okuduğunuzda korku ikliminde mantığımızın nasıl körleştiğini, gözümüzün önünde tüm çıplaklığıyla duran gerçekleri dahi görmekten nasıl uzaklaştığımızı, manipülasyonlara, yalanlara ve en kötüsü de başkasına zararlar verme pahasına tehlikeye nasıl savrulduğumuzu çok iyi anlayacaksınız.    

Bu arada sıkışan otokratik liderlerin bayrak altında toplanma etkisi aradığı her yerde, küçük ya da büyük bir Reichstag Yangını görülmüştür. 

Yakın tarihimizdeki korkular üzerinden toplumun evrildiği yeri yazmaya teşebbüs edecekken 1933 yılındaki bir yangını anlatmak yine tam benlik bir haraket oldu farkındayım, ama olsun; ne de olsa Ahmet Hamdi Tanpınar haklı;

İnsan bir tezatlar mecmuasıdır.


Dönelim biz konumuza;

Ben size bu yazıda Türkiye'nin en büyük siyasi yapısı olan 'korkular partisi'nden söz etmeye niyetliydim; ama öncesinde korkuyu bir derinlemesine aktarmak istedim.

Türkiye'de bir siyasi oluşum var (bu siyasi oluşum bir anda ortaya çıkmadı, hep vardı) ve korkularla yaşıyorlar.

Varlık nedeni korku iklimi.

İnsan için H2O ne ise bu organizmanın yaşayabilmesi için de ihtiyacı olan tek şey korku

Bu siyasi organizasyonun mahallesi de yok; her siyasi parti tabanında kendisine yer buluyor. 

Bundan değil midir; her siyasi partinin bir gulyabanisi olması!

Öyle ki Türkiye'de ne kadar siyasi parti varsa, bir o kadar da kendi inşa ettikleri Gulyabanileri var. 

Ödleri kopuyor onlardan.

Ve korku yüzünden 'Aman tadımız kaçmasın Ali Rıza Bey' diyen siyasetçiler ordusunun argümanlarını dinliyoruz her gün haberlerde, gazetelerde.

Bu ülkede sadece endişeli muhafazakarlar yok.

'Endişeli Kürtler',' endişeli seküler bireyler', 'endişeli milliyetçiler', 'endişeli liberaller' var. 

Her mahallenin endişeli bireyleri var... 

Ve herkes kendi yarattığı, beslediği gulyabaniden korkuyor 

Onu elleriyle besliyor ve ondan ödü kopuyor. 

Gelinen noktada da korkuları en iyi yönetenler, bayrak altında toplanma fenomeni günü geldiğinde yeteneklerinin karşılığını alıyorlar! 

Bu yazıyı bir yere bağlayacaksak şu olmalı; 

Korkularınızla yaşamak korktuğunuz şeyden daha korkunç.  


Ve Zweig çok haklı;

… ruhunu geniş tutmasını erken öğrenebilmiş kişi, sonraları bütün dünyayı içine sığdırabilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU