Tecrübeli siyasetçiler gelişi güzel konuşmaz, üslûpları da son derece ölçülüdür. Bugünün siyasetçileri ise üslûp dışı konuşmayı, sağa sola sataşmayı marifet saymaktadırlar.
Bu iki farklı üslûp, bazı siyasileri değersizleştirmektedir. Çünkü bazı siyasilerin meselelere yaklaşım üslûbu, sert ve yıpratıcıdır.
Bu hal milletin gözünden kaçmadığı için, uyumsuzluklar ziyadeleşiyor. Oysa siyasi kadrolar fedakâr davrandığı zaman, hüsnü kabul görüyor ve verilecek olan oylarla taltif ediliyor.
"Demokratım" diyen siyasiler, her konuda toleranslı davranmalı, uyum içinde siyaset yapmalıdırlar. Yoksa demokrasi anlayışları askıda kalır, inandırıcı olmaz.
O zaman da yapılan konuşmalar toplumu gerer, istenmeyen sonuçlar doğar. Ülkemizde bunun envai çeşidi görülmüş ve büyük sıkıntılara sebebiyet vermiştir.
Eğer siyasilerde olgunluk ön plana alınsa, milletin huzura gelmesi kolaylıkla sağlanır. Böylece tüm gücü birleştirmek suretiyle, asrın üstüne çıkılır, millet de nefeslenir, kısa zaman içinde problemlerin çoğu çözülür. Böylece refaha ulaşmış bir devlet oluşur.
Eski siyasilerin bohem hayatı istisna idi. Mütevazı bir hayat içindeydiler. Onun için hâlâ saygıyla anılmaktadırlar. Bugünün siyasilerine gelirsek, bazılarının son derece lüks bir hayat yaşadıklarını görüyoruz.
Bu sebeple yadırganmaktadırlar. Zira ekonomik tırmanışları milletin gözünden kaçmıyor, israf küpünün kapağı açılıyor, söylentiler alabildiğine ağır oluyor. Artık siyasilerin sözüne inanan insanlar azaldı. Bazıları da şimdilik, siyasi ikbal için sesini çıkarmıyor.
Kontrol ve murakabeden kaçınan bazı siyasilerin artlarında bıraktıkları miras, hiç de hoş değildir. Çünkü bunların bazıları çalmakla, çaldırmakla, sömürmekle anılmakta, yani vatandaştan iyi not alamamaktadırlar. Karnedeki notları düşük, hatta zayıftır.
Bir ülke bu çıkmazların için düşerse, o ülkenin istikbali maalesef karanlıktır. Kalifiye insanlar da böyle bir ülkede yaşamak istemediği için dışarıya kaçmakta, beyin göçü yaşanmaktadır.
Bu hususun, cumhuriyetin kuruluşundan beri var olduğuna, tarihen şahidiz. Bu anormallikler darbelere sebebiyet verdi. 1960-1971-1980 ve 28 Şubat 1997'de olduğu gibi.
Bu kalkışmalar elbette ki milletin arzuladığı kalkışmalar değildir. Dış güçlerin isteği ile meydana gelmiştir.
Bugün dahi emperyalist ülkeler ve küresel sermaye çeteleri kılıçlarını çekerek, ülkemize abanmaktadır. Tehlike büyük ama bu ne iktidar mensuplarının ne de muhalefetin umurunda görünmüyor.
Etrafımızdaki ekonomik, sosyal ve siyasal çember her gün biraz daha daralmakta, buna rağmen siyasilerimiz siyasi gaflet içinde uyumaktadır.
İktidar ve muhalefette bunlara ayak uydurduğu için, birlik sağlanamıyor, ötekileştirmeler bütün hızıyla devam ediyor.
Ne var ki millet bunların yaptıklarının tamamını bilmediği için, sadakat anlayışı içinde bazıları maalesef hâlâ alkışlanıyor.
Bir nevi liderler tabu haline getirilerek, onlara adeta tapılıyor. Maalesef aklı erenler de sessiz kalmayı yeğliyor. Böylece millet çıkmaz yollarda, çıkar yol arıyor.
Yaptığımız nasihatlere ve yerinde yapılan ikazlara, bazı siyasiler kulak tıkıyor. Ancak aklıselim olmak gerekiyor.
Nitekim Allah şöyle buyuruyor:
Andolsun biz bu Kur'an'da insanlara her çeşit misali türlü biçimlerde anlattık ama insanların çoğu inkârda direttiler.
(İsrâ/89)
Kalın selametle.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish