Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir yıldan kısa bir süre kaldı.
Cumhuriyetin 100. yıldönümünde (büyük ihtimalle) gerçekleşecek olan seçimlerin, demokrasinin daha da güçleneceği yeni bir döneme kapı açması gerekliliği birçok kesim tarafından vurgulanıyor.
Zira hali hazırda hukuk devleti anlayışında, demokratik kurumların işleyişinde ve özgürlüklerin daraltılması hususlarında oldukça sıkıntılı bir dönemin içindeyiz.
Öte yandan, son derece kötü ekonomik koşullar altında geçim derdi gündelik yaşamın birincil meselesi haline geldi.
Ekonomik sorunlara çözüm üretme konusunda hükümetin zaaf içinde olduğu algısı gittikçe yaygınlaşıyor.
Tüm bunların bir toplamı olarak siyasi parti, iktidar, muhalefet ayrımı olmaksızın, siyaset kurumuna olan güvende düşüş yaşanması da bir vakıa.
Bu sebepler, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminin çok daha önemli hale gelmesinin temel unsurları.
Ülkenin acil sorunlarına çözümler üretmenin yanı sıra, ülke yönetiminde demokratik rejimin gerektirdiği standartlara ulaşmak ve böylece siyasete olan güveni yükseltmek için yeni cumhurbaşkanını zorlu bir dönem bekliyor.
Demirel'in meşhur tencere-iktidar formülü çerçevesinde, mevcut iktidar bloğunun seçimlerden galip çıkarak görevi tekrar üstlenmesi oldukça zor görünüyor. Bu gerçekliği kamuoyu anketleri açıkça ortaya koymaktadır.
Bu durumda muhalefette olan partilerin gösterecekleri aday(lar) ve/veya tek aday üzerinde uzlaşıp uzlaşamayacakları çok daha önemli hale geliyor.
Öyle ki, iktidarıyla muhalefetiyle hemen herkes 6'lı masanın açıklayacağı cumhurbaşkanı adayına kitlenmiş durumda.
Garip olan şu ki, seçimlere bir yıldan az süre kalmasına rağmen muhalefet cenahında adaylığını alenen beyan etmiş bir kişi bile yok. Yalnızca muhtemel(en) aday olduğu düşünülen birkaç kişi var.
Bu kapsamda, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu öne çıkan isimler.
Ne var ki, muhtemel adaylığı konuşulan 2 belediye başkanının ülkenin sorunları karşısındaki fikirlerini, çözüm önerilerini veya yönetim anlayışlarını ve önceliklerini bu kertede bilmenin imkânı yok.
Kılıçdaroğlu'nun ise tüm iyi niyetli çabalarına rağmen, halihazırda bir partinin genel başkanı olması sebebiyle geniş kesimleri temsil etmesi ve rızasını alması kolay değil.
Diğer büyük gariplik ise tek bir aday üzerinde uzlaşılması durumunda, açıklayacağı adayın yeni cumhurbaşkanı olması kuvvetle muhtemel olan 6'lı masada henüz hiçbir ismin gündeme gelmiş olmamasıdır. Liderler bunu sıkça tekrar ediyorlar.
Halbuki, Türkiye'nin böylesine kritik bir dönemde, görevi üstlenecek kişinin ülkenin temel sorunları karşısında çözüm önerilerini ve politikalarını duymaya ihtiyacı var.
Şüphesiz muhalefetin bir isim üzerinde uzlaşması çok önemli; ancak unutulmamalı ki, seçmenler bu partilere değil, bu partilerin de destekleyeceği bir cumhurbaşkanı adayına oy verecekler.
Halihazırda çok geniş yetkilerle donatılmış bir makama seçilecek kişiyi hem kamuoyunun daha yakından tanıması gerekiyor hem de o kişinin Türkiye mozaiğini daha yakından tanıması gerekiyor.
İl il, ilçe ilçe gezip yurttaşlarla hemhal olmaya, kendini seçmene ifade etmeye ve rızasını kazanmaya ihtiyacı var.
Daha da önemlisi, bu gidişatın seçim sonrası dönemde ortaya çıkartabileceği birkaç önemli risk alanı bulunmaktadır:
Birincisi, yeni Cumhurbaşkanı'nın idaresinde 6 liderin bir köşesinden tutmaya çalışacağı, manipüle etmeye çalışacağı, kendi partisinin görüş ve çıkarları doğrultusunda hareket etmeye zorlayacağı bir vasat ortaya çıkabilir.
Bu durumda Cumhurbaşkanı'nın ülkenin kronikleşmiş sorunlarına ideal çözümler üretmesi oldukça zor hale gelecektir.
Dahası mutat görevlerinden biri olan genel müdür, rektör veya üst kurullara yapılacak atamalarda bile kriz(ler) olağan hale gelebilir. Şüphesiz bu durum toplumda "yeniden koalisyon krizleri mi ortaya çıkıyor?" endişesini besleyecektir.
İkincisi, yeni cumhurbaşkanının seçim sonrası dönemde, zor bir süreci idare etmesi gerekiyor. Bunu, uzun yıllardır ülkeyi yönetme tecrübesine sahip ve bürokraside hala etkili bir muhalefetin baskısı altında yapması gerekecektir.
Bu baskı altında, devletin işleyiş süreçlerine vakıf olmayan, siyasi mücadele tecrübesi olmayan, güçlü bir figür olarak tanınmayan bir Cumhurbaşkanı'nın işinin oldukça zor olacağı açık.
Dahası, böyle bir ortamda, ortak Cumhurbaşkanı adayının "ürettiği başarılar, 6'lı masanın başarısı" olarak lanse edilebilir.
Ancak "başarısızlık ortaya çıktığı durumlarda kendi başına bırakılan ve muhalefet karşısında savunmasız bir hedef" haline gelebilir.
Hülasa, aktif bir politika yürütmeyen, "siyasetsizliği benimseyen", partilerin asgari müşterekte ortak çıkarlarını temsil eden bir figür, muhalefet karşısında çok zor durumda kalacaktır.
Bu sebeplerle, "aktif siyaset yapabilmek ve diğer aktörler arasında sağlam bir denge kurabilmek", cumhurbaşkanı adayının haiz olması beklenen mutlak şartlar olmalıdır.
Hele ki, parlamenter rejime geçiş için gereken desteğe ulaşılamazsa ve cumhurbaşkanının bir sonraki seçime kadar görev yapacağı göz önünde tutulursa bu şartların önemi daha belirgin hale gelecektir.
Bu riskler, üzerinde önemle durulması gereken potansiyel kriz alanlarıdır.
Bu sebeple muhalefetin şahsi ikbal arayışından ve parti çıkarlarını maksimize etme güdüsünden uzak kalarak, "seçim sonrası dönem üzerinde düşünerek" planlama yapması beklenmektedir.
Seçimi kazanmak kadar, seçim sonrasında krizlerden uzak ve yönetilebilir şartlar yaratmak da kritik önemdedir.
Son kertede Türkiye, bu görevi hakkıyla yapabilecek çok sayıda cumhurbaşkanı adayı barındıran, önemli bir demokrasi deneyimine sahip ve politik insan kaynağı yeterli olan büyük bir ülkedir.
Bu bağlamda, "kendine, fikirlerine ve rekabet gücüne güvenen, toplumdaki ayrılıkları değil birlikte var olabilmeyi temsil eden, Türkiye'nin temel problemleri karşısında tutarlı çözümler üretebilen, demokratik oto-kontrole sahip, politik alanda bir parti ile özdeşleşmemiş" yeni isimlerin ortaya çıkmasına ve kamuoyunda bu isimlerin tartışılmasına ihtiyaç vardır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish