Gençler kendi evlerini alamıyor ama bunun Netflix'le hiçbir alakası yok

Son kamuoyu anketlerine göre Britanyalıların önemli bir kısmının konut ekonomisini anlamadığı görülüyor

Birleşik Krallık’ta konut alımlarındaki ortalama peşinat tutarı 57 bin ile 74 bin sterlin  aralığını (yaklaşık 1 milyon 200 bin ila 1 milyon 560 bin) aşıyor (Pixabay)

Neden ev alamıyorsunuz? Kings College London'daki araştırmacılara göre baby boomer kuşağının yarısı, milenyum kuşağının "lüks" yaşam tarzının onları paylaşımlı evlere ve fahiş kiralara mahkum ettiğine inanıyor.

Sabahları latte içmeleri, cep telefonu satın almaları (bunun lüks yaşam tercihi sayılması zor), Netflix üyelikleri ve yurtdışı tatilleri; bunların hepsi gençlerin ilk evlerinin depozitosunu ödemek için yeterince para biriktirememe nedenleri olarak gösteriliyor. Neyse ki bu kez avokadolardan bahsedilmemiş.

Atardamarlarınızdan biri patlamadan önce söyleyeyim, Kuşaklararası Vakıf bu irrasyonel düşünceye son vermek için karmaşık hesaplara girişti: Birleşik Krallık'ta ortalama depozito tutarı 57 bin ile 74 bin sterlin (yaklaşık 1 milyon 200 bin TL ile 1 milyon 570 bin TL) aralığını aşıyor ve Londra'daki mülklerde 130 bin sterline (yaklaşık 2 milyon 750 bin TL) ulaşıyor. Netflix'in aylık maliyetiyse 6,99 sterlin (yaklaşık 148 TL). Bu meblağı depozito için biriktirmek 700 yıl alırdı.

Baby boomer kuşağının sadece yarısı böyle düşünüyorsa, bu yarıdakiler genç yetişkin çocukları olmayan veya ev almak için (elbette ev fiyatlarındaki enflasyondan elde ettikleri) yeterli aile servetine sahip kimseler olmalı. Açıklık kazandıralım, gençler kazançlarının en büyük kısmını herhangi bir yaş grubundan daha fazla oranda gıda ve kamu hizmetleri gibi temel ihtiyaçlara harcıyor ve ironik biçimde birincil giderlerini konut maliyetleri teşkil ediyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kiralar artmayı sürdürdükçe, ev sahipliği daha da ulaşılamaz hale geliyor. Bu, pandeminin uzun vadeli etkilerinin daha geniş kapsamda ekonomiyi öngörülemeyen bir gidişata soktuğu bir dönemde gerçekleşiyor.

Yüksek istihdama ve rekor düzeyde boş iş pozisyonuna sahip olmamıza rağmen ücretler düşüyor. Bu arada enflasyon yükseliyor ve geçim krizinin maliyeti herkesin tasarruf yapma şansını azaltıyor. İstihdam ve kazanç arasındaki ilişki de koptu, artık adil çalışmanın adil bir ödülü yok. Bu ahlaki beklenti yitirileli çok oluyor. Pandemi sonrası kişisel bütçeler daraldığı için bazı gençlerin ekstra gelir elde edebildiği esnek ekonomi (gig economy: esnek bir şekilde, kısa dönemli işlerle düzenlenen bir çalışma hayatını tanımlıyor -ed.n.) bile artık düşüşte. Kısacası: Gençler barınma merdivenine hiç olmadığı kadar uzakta.

Yani bu kamuoyu anketi bize barınma hakkında gerçekte yararlı bir şey söylemiyor. Ama bize, büyük olasılıkla oy kullanacak seçmenin bu kısmının konut ekonomisinden ne kadar anladığını gösteriyor. Ki pek anlıyor sayılmazlar. Anket bu bağlamda faydalı. Yoksa hükümet, erişim ve adalet bağlamında bu denli yararsız politikalar ortaya koyarak ne diye konut birliklerine satın alma hakkı verilmesi şeklindeki son numarasını çeksin?

2015'e kadar uzanan uzun bir süre önce bunu "ölmeyecek bir fikir" olarak tanımlamıştım. Anlaşılan haklıymışım çünkü David Cameron bu hususta tutarlı ve uygulanabilir bir politika benimseyememişti ama yine de Boris Johnson saçma sapan konuşmasıyla bir kez daha bunu canlandırmaya çalıştı. Bununla birlikte, başka bir anlamda, yanılmışım. Bu, başarısızlığa mahkum bir politika ve asla beyaz bir kağıttan kanuna giden yolu bulamayacak. Çok şükür.
 


Politikadaki kusurlar o kadar açık ki, bunlara işaret etmek bu yazıyı basitleştirirdi. Ancak günümüzde hükümetin sofistike politika oluşturmadaki eksikliği dikkate değer. Ev kredisi elverişliliği gözden geçirilirken maaş dışı ek faydaların gelir sayılmasına izin vermek için kuralların değiştirilmesi sözü verilmesine rağmen çok az sayıda kiracı bu ürün için elverişli olacak. (1980'lerde Margaret Thatcher, konut krizinin "gerginliğini" almak için konut yardımı ödemelerine izin vermişti. Bu da devletin ödediği özel sektör kiralarının hızla şişmesine ve sosyal konut mevcudiyetinde buna eşlik eden bir küçülmeye yol açmıştı. Bakın şimdi bizi nereye getirdi.)

Konut birliklerinin de bu politikanın kendi çıkarları için en iyisi olduğuna ikna edilmesi gerekecek. Bu konu en son tartışıldığında olduğu gibi, hükümet hem yeni sosyal konutlar hem de satılık mülkler gibi yeni evler geliştirmeye devam etmek için konut derneklerine umutsuzca ihtiyaç duyuyor. Portföyleri hemen yeni alıcıların akınına uğrarsa ne gibi bir motivasyonları olacak?

Bu iki itiraz elbette karşılıklı olarak geçerli. Bu da, söz konusu boş kap politikasının esasen hiçbir zaman düzgün veya istikrarlı konutlara erişimi iyileştirmeyi amaçlamadığını, gerçekte sadece bir seçim kampanyası, cam panellerin arkasına saklanan kaosu gizlemek için pencerelerin örtülmesi işlevi gördüğünü netleştiriyor. Buna kanacağımızı düşünüyorsa aptalın tekidir.

Johnson, hükümet etmesi gereken durumlarda bile seçim kampanyası yapmaktan asla vazgeçmez. Uygun fiyatlı ve sağlam konutlara erişimde büyük bir toplumsal krizin yaklaştığını ve bunun en şiddetli biçimde 35 yaş altındakileri etkilediğini biliyor. Ancak bu konuda ne yapacağını bilmiyor ve sadece bir şeyler yapıyormuş gibi görünmeyi önemsiyor.

Öyleyse Johnson, konut krizinin arkasındaki ana itici gücün ciddiyetsiz ve lüks harcamalar değil, mevcut ve önceki hükümetlerin kötü politikasıyla birleşerek karşılarına dikilen devasa yapısal ekonomik sorunlar olduğunu tüm kuşakların bildiğini ortaya koyan King's College'ın kamuoyu araştırmasından utanç duymalı. Penceredeki perdeler artık manzarayı engelleyemiyor.

 


https://www.independent.co.uk/independentpremium/voices

Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU