Eskiçağ modernizmi her nasıl ki tarihin tozlu raflarına kaldırılmış olsa da bugünün modern dünyasından çok daha modern bir görünüme sahipti.
Binlerce yıl önce meydana getirilmiş her türlü kültürel diaspora kendi içinde bir anlam kazanırken, diğer uygarlıklarla her daim etkileşim halinde olmuş ve uyum içinde nefes almıştır.
Her medeniyet kendi içinde farklı görüşlere ayrılsa da temelde yatan olgular hep aynı kapıyı işaret etmekteydi.
Bu aşılmaz kapılardan birisi ise mutlak surette kölelik kurumu olmuştur. Kurum olarak nitelendirmek belki de çok kez eleştirilere maruz kalırken, köleliği bir kurum haline getiren uygarlıklar kendi dönemlerinde bu kurumu ayakta tutabilmek adına mücadeleler vermiştir.
Antik Mısır'dan Yunan diyarına, oradan Roma memleketinden geniş bir coğrafyaya yayılan kölelik yahut köle sınıfı eskiçağın değişmez tek gerçeği olarak yüzümüze çarpar.
Ağır yaşam koşulların yanı sıra, insan olarak bile nitelendirilmeyen çoğu zamanlarda hayvandan dahi aşağıda görülen bir sınıfın dramatik öyküsünden bahsediyoruz.
Antik Mezopotamya memleketleri başta olmak üzere Eski batı memleketlerinde köle sınıfının çok kez cinsel saldırılara maruz kalmaları yanı sıra, seks işçileri olarak yüksek zümrenin yatak odalarında rastlamak mümkün olmuştur.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İktidar kuvvetlerinin mezar ameleleri, tanrıların hizmetkarları, savaş meydanlarının vazgeçilmez unsurları olarak büyük bir kitleyi ihtiva eden köle sınıfı Antik Yakındoğu hattı boyunca boy gösterirken, Antik İsrail memleketinde de karşımıza çıkması muhtemel bir sınıf olarak görülebilir.
Hemen öncesinde yani Kitab-ı Mukaddes'te yer alan Çıkış hadisesi henüz gerçekleşmemişken Yahudilerin Antik Mısır'da köle olarak aşağılandığını bilmekteyiz.
Yahudi mahallerinde iskan olan ve olası isyan hareketlerini önlemek adına sık sık tehditlere maruz kalan bu halkın yerli Mısır halkı ile olan ilişkileri oldukça sakıncalıydı.
Yahudi halkı Antik Mısır halkı ile çok kez çatışma içerisine girmiş, Firavunların Yahudiler üzerindeki katı baskısı sebebiyle çok fazla güçlenme fırsatı elde edememişlerdir.
Eski Ahit'e göre binlerce yıl önce Yahudiler Mısır'da köleydi. İsrailoğulları nesillerdir Mısır'daydı, ama sayıları çok fazla olmaya başladığından Firavun onların varlığından korkuyordu.
Bir gün İsraillilerin Mısırlıların aleyhine dönmesinden korkuyordu. Yavaş yavaş ve gizlice onları kölesi olmaya zorladı.
Antik Mısır'da köle sınıfının üçte birini Yahudiler oluştururken onları itaat altında tutma yolunun onları köleleştirmeden geçtiğini Firavunlar gayet tabi iyi biliyorlardı.
Gerek tapınak, gerekse mezar inşaatlarında köle olarak çalıştırılanlar yine onlardı. Giderek artan Yahudi nüfusu iktidar kuvvetlerince tehlike arz etmeye başlayınca soy-kırma yöntemine başvurmaları ise kaçınılmaz olmuştur.
Ağır şartlar altında belki de ölünceye dek çalışan Yahudilerin mezar amelesi olarak çalıştıkları yerlerde son nefeslerini verdikleri bile oluyordu.
Firavunlar kölelere resimde görüldüğü gibi büyük 'hazine şehirleri' inşa ettirdi. Kırmızı kıyafetli Mısırlı idareci elinde sopayla duvar inşa eden yalınayak kölelere talimat veriyor.
Firavun hâlâ İsrailli kölelerinin ona karşı ayaklanacaklarından endişeliydi. Bu yüzden korkunç bir ceza emretti - İsraillilerin ilk doğan tüm erkek bebeklerinin öldürülmesi gerekiyordu.
Firavun ebelere 'Senden doğan her erkek çocuğu nehre atsın' diye buyurdu.
Soldaki resmin köşesinde çıplak bir çocuk nehre atılırken, başka bir çocuk zaten orada boğulmaktadır.
Musa Bebek Hikayesi: Firavun ilk doğan tüm erkek bebeklerin öldürülmesini emrettikten sonra bir kadın, yeni doğan oğlunu kurtarmak için umutsuzca bir yol aradı.
Firavun'un kızının yıkanmak için geldiği nehirde onu kamıştan bir sepette sakladı ve nehir yatağına bıraktı.
Firavun'un kızı bebeği nehirde yüzerken fark etti. İsrailli olduğunu tahmin ettiği bebeğe acıdı; ancak fark edilirse bebeğin kesinlikle öldürüleceğini biliyordu.
Kendi çocuğu olmadığı için bebeği kendi başına büyütmeye karar verdi. Ona Musa (Moses) adını verdi.
Nehir kıyısında Musa'nın kız kardeşi Miriam'a rastladı ve ondan bir hemşire bulmasını istedi.
Bulduğu hemşire Musa'nın annesiydi. Böylece Musa bir Mısırlı olarak yetiştirilmiş ve Firavun'un sarayında rahat bir yaşam sürmüştü.
Musa büyürken, Firavunun halkı olan İsrailoğullarına davranış biçiminden rahatsız oldu.
Bir gün, İsrailli bir köleye yaptığı kötü muamele sebebiyle bir Mısırlıyı öldürdü, bu yüzden çöle kaçtı ve burada çoban olarak yeni bir hayat sürdü.
Musa bir gün sürüsüyle Sina Dağı'na geldi. Yanan bir çalıdan kanatlı bir melek çıktı ve Musa ile konuştu.
Sonra Tanrı, yanan çalı aracılığıyla onunla konuştu, ama Musa dehşet içinde yüzünü sakladı.
Tanrı, İsrailoğullarının Mısır'dan bereketli ve güçlü bir anavatana teslim edileceğine dair bir söz verdi. Musa'ya, Tanrı'nın isteklerini gerçekleştirmek için seçildiğini söyledi.
Musa rolü üstlenmek konusunda isteksizdi, ancak Tanrı onu destekleyeceğine söz verdi ve ona iman etmesi için üç işaret gösterdi.
Musa ve kardeşi Harun, İsrail'in Tanrısı Rabbin kendisine İsrail halkını özgür bırakmasını emrettiğini söylemek için Firavun'un sarayına geldiler.
Ama Firavun İsrail'in Tanrısı Rabbi tanımadı ve iki adama da inanmadı. Böylece Tanrı bir işaret gönderdi.
Harun'a mucizevi bir şekilde yılana dönüşen asasını atmasını emretti.
Sonra Firavun, yılana dönüşen değneklerini indiren tüm danışmanlarını ve sihirbazlarını çağırdı. Ama Harun'un değneği onlarınkinin hepsini yuttu.
Devam edecek...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish