Eski Yunan dünyasında Sofistler olarak bilinen felsefeciler arasında adalet ve güç arasında paralellik kuranlar olmuştu.
Örneğin Sofist Thrasymakhos, güçlü olanın zayıf olana hükmetmesinin adalete aykırı olmadığını düşünüyordu; çünkü adalet kavramı her yerde güçlü olanların yararına hizmet etmekte, devleti yönetenler de yasaları çıkarırken kendi çıkarlarını gözetmekteydiler.
İşte bu Sofistlerin gözünde "adalet", "erdem" gibi kavramlar sıradan insanları etkili konuşma yoluyla kandırmak için birer araçtan başka bir şey değildi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Öyle görünüyor ki kimi Sofistler gücün hak doğurduğunu düşünmekteydiler. Sofistlerin gücün hak doğuracağına ilişkin saptamaları, modern siyasete kadar tarihin her döneminde hesaplaşmayı gerektiren konuların başında yer aldı.
Modern siyaset teorisinin giderek merkezine çekilen gücün hak doğuracağı görüşü 18'inci yüzyılda Jean Jacques Rousseau tarafından da eleştirilmişti.
Rousseau, "Kendisinden öncekini alt eden bir güç, onun hakkını da elde eder. Madem güçlü olan haklıdır, öyleyse yapılacak şey her zaman güçlü olmaya bakmaktır" derken güç ile adalet arasında kurulan ilişkiyi eleştirmekteydi.
Platon'a dönecek olursak; filozof yapıtı 'Devlet'te güç ve adalet arasında ilişki kuran Sofistlerin tezlerini enine boyuna tartışmıştı.
Platon'un yapıtında okuduğumuz kadarıyla Sofist Thrasymakhos şu tezi savunuyordu:
Adalet, yönetenin işine gelendir. Güç de yönetendedir. O halde adalet güçlünün işine gelendir.
Thrasymakhos'un söz konusu yaklaşımı, yönetimde olanın güçlü olduğu, dolayısıyla haklı olduğu düşüncesini savunurken yönetenin koyduğu yasaların yönetilenler için de doğru ve adil olduğu tezini ileri sürüyordu.
Thrasymakhos'un bu düşünceleri bize Eski Yunan didaktik şiirinin babası olarak bilinen Hesiodos'un şu dizelerini çağrıştırıyor:
Tüm saygılarını kötülere ve adaletsiz davrananlara
yöneltecekler
Adaleti güçlüler yönlendirecek, kötüler iyilere
Saldıracaklar
Yalan söyleyerek yeminlerini bozacaklar.
Zavallı insanlar da kıskançlıkların kötü bakışları altında
ezilecekler.
Platon'a göre Thrasymakhos'un güç ile adalet arasında kurduğu ilişkinin çarpıcı sonuçlarından biri yönetenlerin kendi işlerine gelenden ayrılanları, yasaya, adalete aykırı davrandıkları gerekçesiyle cezalandırmalarıydı.
Öte yandan, Sofist Thrasymakhos'un adalet üzerine ortaya koyduğu düşüncesi Sofistlerin "doğruluğun ölçütünü söylem belirler" kavrayışındaki değişmeye de işaret etmekteydi; çünkü artık söylemin yanı sıra kimin söylediği de doğruluğun ve adaletin ölçütü olmuştu.
Sonuçta Thrasymakhos ve onun gibi düşünen Sofistler doğruluğu güçlünün söyleminin belirlediği düşüncesini savundular.
Oysaki Platon'a göre güç istenciyle herhangi bir amaca ulaşma olanağı yoktu; çünkü güç istencinin özyapısını, tüketilemez olma özelliği oluşturmaktaydı. Hiçbir zaman durup dinlenmeyen güç istenci, her zaman daha fazlasını istemekteydi.
Platon gücü istemeyi, pleonexia yani hep daha fazlası için duyulan açlık kavramıyla açıklamıştı.
Ona göre kötülüğün temelinde hep daha fazlası için duyulan açlık vardı. Platon'un etik ve siyasal düşüncesinde "adalet" ve "güç istenci" karşıt kutuplarda yer alır.
Onun gözünde adalet ruhun tüm öteki büyük ve soylu özelliklerini de kuşatan baş erdem iken güç tutkusu, tüm toplumsal bozuklukların kaynağıdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish