"78 Kuşağının tarihin anlamı" başlığı altında daha önce yayınlanan makalem şu cümlelerle bitmişti:
78 kuşağının tarihine, egemen oligarşinin ve derin güçlerin 'tarihçileri', ideologları tam da böyle bir öznelcilik, çarpıtmacılık ve faydacılıkla yaklaşıyorlar.
Hiç şüphesiz bu da onların sınıfsal ve siyasal çıkarlarına tekabül ediyor.
Bizim kuşağımızı kendi sermaye sınıflarının çıkarları temelinde yargılıyorlar.
Bu çıkarlar adına tarihimizi çarpıtıyorlar, işlerine gelmeyen her şeyi unutturmaya, işlerine gelen her şeyi belleklerde canlı tutmaya çalışıyorlar.
İşte bizim kavga alanlarımızdan birisidir bu...
Devam edelim…
Kuşağımızın saflarında yetişmiş yüzlerce bilim insanına, tarihçiye, iktisatçıya, sosyal psikologa, sanatçıya sahibiz.
Bu büyük kültürel birikim, yaşadığımız tarihi bütün çapaklarından temizleyebilir, o tarihi aydınlatabilir ve bizi tarih alanındaki mücadelemizi zafere taşıyabilir.
Vakıf bu tarih mücadelesinin… bilimsel açıdan özgür kürsüsü olmayı hedefledi.
Yabana atılır bir kavga değildir bu.
Bugün bizler yalnızca, yakın tarihimizin arsızca çarpıtıldığı ve karartıldığı bir durumla karşı karşıya değiliz.
Aynı zamanda bütün bilim ve kültür merkezlerinin 1970'lerde asla düşünülemeyecek ölçülerde, devlet iktidarının doğrudan ve militan ideolojik aygıtları haline geldiği bir dönemi yaşıyoruz.
Üniversiteler ve sanat merkezleri ideolojik işgal altındalar.
Tekelci medya, üretken beyinlerdeki henüz gün ışığına bile çıkmamış yapıtları, tıpkı tarladaki ekine daha filiz vermeden, yok pahasına el koyan tüccar gibi peşinen satın alıyor; onu bizzat kendisi, pazarın istekleri yönünde biçimlendiriyor, onlara içerik veriyor.
Kuşağımızın sıradan devrimcisi bir zamanlar nasıl sırtına yüklenen onlarca yıllık hapis tehdidi ile "tutsak" alınmak istendiyse, bu kuşağının bilimcileri ve sanatçıları da üniversitelerde YÖK'ün, medyada da plaza patronlarının kuşatması altında.
Tarihimizi karalamacıların elinden alıp özgürleştirme mücadelesi, aynı zamanda bizim kuşağımızın bilimcisiyle, sanatçısı ve edebiyatçısıyla özgürleşme mücadelesidir.
Belki hayal kuruyoruz, ama olsun. Hayal kurmak bizim kuşağımıza özgü en devrimci ve insani özelliktir.
Vakıf olarak "Bu ülkede bilim ve kültürü, piyasanın elinden çekip alacak olan özgür bir ada haline gelecektir" dediğimiz zaman, Thomas Moore'un Ütopya adası kadar ütopik bir hedeften söz etmediğimiz çok açık...
Tarihsel haklılık
Çok daha önemlisi şudur: Vakıf, bizim kuşağımızın kolektif olarak yarattığı bütün devrimci, ahlaki değerleri ve birikimi, bunları yok etmek isteyen güçlere karşı savunmakla yükümlüdür.
"Ama" denilecek, "Böyle bir yaklaşım, 78 kuşağının yaşadığı dönemi eksiksiz ele alıp değerlendirmeyi zayıflatmayacak mı?"
Hayır, zayıflatmayacaktır.
Tam tersine, eğer 78'liler Vakfı önüne koyduğu amaca ulaşabilirse, bu kuşağın tarihsel haklılığını egemen güçlere karşı gün ışığına çıkarır ve aydınlatabilirse, o zaman bütün hareketlerin ve geleneklerin tarihlerinde yaşanan bütün zayıflıklar ve hatalar bu tarihsel haklılığın fonunda öylesine önemsiz kalacaktır ki böyle bir durum hepimize gerçekten açık bir özeleştiri için en elverişli koşulları yaratacaktır.
Bizim, her birimizin özeleştirisinden ise yalnız 78 kuşağı "arınarak" kazançlı çıkmayacak, ama bizden sonraki devrimci kuşaklar da bu özeleştiriden büyük yararlar sağlayacaktır.
Diyebiliriz ki 78 kuşağının tarihsel haklılığını tüm ülke ölçüsünde, her insanın önünde yeterince kanıtlamış değiliz.
Şu anda adet yerini bulsun diye yapılan her yapay özeleştiri, egemenlerin kafalara çaktığı "78 kuşağının haksızlığını" itiraftan başka bir sonuç doğurmuyor.
Elbette her hareket ya da geleneğin, kendi temsilcilerinin ağzından, kendi zayıflıkları ve hataları hakkında yapay olmayan, içtenlikli bir şekilde ve devrimci cesaretle konuşması, tüm kuşağın tarihsel haklılığını kanıtlamaya büyük katkıda bulunuyor.
İşte biz diyoruz ki, bu hareketlerin ya da geleneklerin işidir.
Tarihe yaklaşırken, Vakıf kendisini hiçbir hareketin ya da geleneğin yerine koymuyor.
Vakıf, kuşağımızın tarihsel haklılığının bayrağını yükseltecektir.
78 Kuşağının tarihine yaklaşımımız ne fazla ne eksik; bu çerçeve içindedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish