Mülteci meselesine bir de bu açıdan bakın!

İsmail Çetin Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Ülkemizin jeopolitik, jeostratejik ve stratejik konumunu ele aldığımızda dünyada yaşanabilecek önemli, özel ve güzelliği ile eşsiz bir bölge olmakla beraber, konumu itibarı ile de zor ve çetin bir bölge olduğunun altını çizerim.

Komşularımızdan Türkiye'ye bakacak olursak bu özellikleri ile ülkemizin her haliyle özel bir yerleşim merkezi olduğunu daha net görürüz.

Asya ile Avrupa'nın merkezi olması hasebiyle de bütün özelliklerini katlayarak artırdığı ortada.

Hal böyle olunca dünya insanlığı üzerinde "Nerede yaşamak istersiniz?" soru başlığı ile kamuoyu araştırması yapsak, yüzde 90'larla ülkemizin ilk sırada yer alacağından hiç şüpheniz olmasın.

Buradan ivme kazanarak "bütün dünyanın ülkemiz üzerinde gözü var" desek mübalağa etmiş sayılmayız.

Ayrıca, hemen hemen her ülkenin topraklarımız üzerinde emelleri olduğunu da vurgulamanın doğru olacağı kanaatindeyim.

Tam bir ateşten gömlek giydirilmiş ülkemizde hal bu, vaziyet bu şekilde iken, "Ne olduklarını bilmediğimiz bu kadar mülteciyi almak doğrumuydu, yanlış mıydı?" sorusunun cevabını uzunca düşünerek, yoğurarak bulsak dahi bu saatten sonra işe yaramaz.

Bu saatten sonra yapılacak en akıllı hamle ve hizmet, sınırlarımızı kapatarak gelene "dur" demek, ülkemizdeki mültecileri de baba ocaklarına yerleştirmek yerinde olacaktır.

Elbette işin insani boyutundan bakacak olursak kimsenin burnu dahi kanamasın, evinden, barkından, toprağından, vatanından edilmesin, anne evladından, evlat babasından, kardeşinden ayrılmasın, işin bu boyutu en önemli tarafıdır. 

İnsan kardeşinin evinde dahi kendi evindeki rahatı bulamadığını hepimiz bilir ve yaşarız.

Onun için kuşu altın kafese koymuşlar, "ah vatan" demiş. "Taş yerinde ağır" atasözünden hareketle hatıraların yaşandığı, çocukluğun, gençliğin yaşandığı, varlığın-yokluğun yaşandığı, ağlandığı, gülündüğü bir mazinin yer aldığı topraklarda kısacası herkesin vatanında rahat edeceğini düşünüyorum.

Arap Baharı'nın esintilerinin yaşandığı ilk yıllara uzanacak olursak; ABD, özgürlük, demokrasi ve insan haklarını getireceğim senaryolarına artı olarak "kitle imha silahı var" yalanını da ekleyerek karıştırdığı ülkelerin başını Irak çekmiştir. 

Ardından birçok ülkede iç karışıklıklar baş göstermiş, ilmek ilmek Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) devreye konulmuş, bölge kan gölüne çevrilmiştir.

Ama işin ilginç tarafı hiçbir ülkeye insan hakları ve demokrasi gelmediği gibi, demokrasi tabiri yerle bir edilmiştir.

Demokrasinin, hukukun ve hakların kalbi hedef alınarak seçilmişler tek tek yok edilmiştir.

Suriye meselesinin yaşandığı 2011 yılına dönecek olursak; ABD, bu ülkede iç karışıklıklar çıkarmak için büyük mücadele veren ülkelerin başında yer almıştır.

Daha sonra Suriye'de patlak veren savaş,dünya ülkelerinin güç gösterilerine ev sahipliği yapmış, jetler, bombalar, füzeler, tanklarbaşrolde yer alarak milyonlarca masum halkın canı hiçe sayılmıştır.

"Komşularımızın toprak bütünlüğü, ülkemizin toprak bütünlüğüdür" gerçeğiyle hareket edecek olursak, insanın tasvip edemeyeceği Ortadoğu'daki karışıklığın Suriye'ye sıçraması ülkemizin toprak bütünlüğünü de tehlikeye atmış, sınır illerimiz Kilis'e ve Hatay'a bombaların düştüğüne çıplak gözle şahit olmanın şaşkınlığını yaşamıştık.

Büyük Ortadoğu Projesi'nde üstlenilen doğru olmayan tutumdan dolayı ortaya konulan yanlış politikalar bizi ateşin içine çektiği gibi dipsiz bir cendereye doğru da itmiştir.

Günün sonunda ise olan; vatanından edilen Suriye halkına olurken, işin posası da ülkemize kalmıştır. Suriye ve diğer komşularımızla ile kötü olan biz, sınırları ile toprak bütünlüğü tehlikeye giren biz, ne idüğü belli olmayan milyonlarca sözde mülteciyi elinde bulan biz, terör örgütlerinin sınırımızda cirit attığı bir ülke haline gelen yine biz olduk. 

Buradan hareketle samimi olarak rica ediyorum. Lütfen bir iktidar mensubu Esat'ın bize ne yaptığını açıklasın da rahat edelim.

Şayet ülkemizin bölünmez bütünlüğüne, insanımızın birliğine, dirliğine kastedecek bir eyleme, söyleme imza attıysa veya teşebbüs ettiyse hep beraber cephe alalım.

Lakin Esat hiçbir şey yapmadıysa ülkemizi tehlikeye atanlar, milyonlarca masum insanın toprağından edilmesinin, onbinlerce kişinin öldürülmesinin vebalinin çok büyük bir yük olduğu konusunda uyarırım!

Şu günlerde Pençe-Kilit operasyonu başlattık. İnşallah Mehmetçiğimizin ayağına taş dahi değmez. Bütün Mehmetlerimiz görevini başarı ile yerine getirerek sağ salim ülkemize döner.

Yalnız burada mantıklı ve akılcı düşünecek olursak, Esat'la masaya oturup iki ülkenin de menfaatine olan ortada kalan bölgedeki terör örgütlerini beraber temizleyerek sınırlarımızı daha sağlam bir şekilde güvence altına alacağımız aşikârdır.

Buradan gelelim mülteci meselesine; milyonlarca mülteciyi ülkemize sokmak doğrumuydu, yanlış mıydı, sabaha kadar tartışsak bu saatten sonra bir yere varamayız. 

Bu mülteciler alınırken "Biz ev sahibi olarak misafirlerimizi ağırlayıp daha sonra bölge güvenilir hale gelince geriye göndereceğiz" denilerek yurda sokulmuşlardı.

Geldiğimiz durum, yaşadığımız gelişmeler vatandaşlıklar da verilmeye başlanması ile beraber böyle olmadığını gösterdi. 

Burada dikkat çeken flaş başlık ise, ABD'nin ağırlıklı olarak zorlandığı ve karşılık görerek pek de başarılı olamadığı Suriye ve Afganistan'da ABD tarafına destek veren grupların akın akın ülkemize getirilmesi, bununla beraber Ortadoğu'nun her yerinden sözde mültecilerin ülkemize gelmesi akıllarda da farklı soruları gebe bıraktı. 

Burada aklıselim olarak ülkemizi düşünerek hareket edecek olursak hiçbir ülkenin iç meselesinin bizi ilgilendirmemesi gerekir.

Çünkü biz kimsenin maşası, bölgenin de jandarmalığına soyunmamalıyız. Lakin kim toprak bütünlüğümüze göz dikti, işte o zaman 85 milyon tek yumruk olarak balyoz gibi kafalarına inmeliyiz. İneriz de çünkü biz asırlara meydan okuyan bir milletiz.

"Mülteci istihkakımız boğazımıza kadar doldu, artık alamayız" diyen zihniyetin son günlerde sözde mültecilerin sınırlarımızdan davul zurna çalıp halaya tutuşarak elini kolunu sallaya sallaya ülkemize girmelerine anlam vermek mümkün değil.

Mülteci sorunu ortaya atıldığında da "Bize maliyeti yok" diyenlere artık bu işin parayla alakasının olmadığını, baba ocaklarına, topraklarına gittiklerinde yük olduklarını hissettikleri ortamdan daha rahat hareket kabiliyetine kavuşacakları evlerine, barklarına kavuşmanın mutluluğunu yaşayacaklarını anlatırsa hayra gireceğinin altını çizerim.

Bundan dolayı ülkemizin bütünlüğü, vatandaşımızın birliği ve mülteci söyleminden kurtularak, huzuru, mutluluğu, rahatı bulacakları vatan topraklarına gitmelerinin vaktinin geldiğini şovenist uç söylemlerle değil de, uzlaşmacı usulü ile yapılacak bir eylemle özlemini çektikleri baba ocaklarına götürülmeleri en hayırlısı olacaktır.

Hal böyle olursa hem onlar rahat eder, hem de uzun bir süre misafirlik üstlenen halkımız rahat eder.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU