Pakistan, bağımsızlığı kazandığı 1947'den beri; siyasi istikrarsızlık, yolsuzluk ve belli başlı "hanedan elitleri"nin (Butto, Navaz, Zerdari vs.) ülkede söz sahibi olmasıyla bir türlü siyasi ve ekonomik istikrara kavuşamayan bir ülke.
Sadece son beş yıllık siyasi tabloya bakıldığında bu rahatlıkla görülebilir. Ülkenin güçlü "hanedan elitleri"nden eski Başbakan Navaz Şerif'in yolsuzluklarla hapse atılmasından sonra, 2018 yılında seçimle iktidara gelen Pakistan Adalet Hareketi lideri İmran Han da, 3,5 yıllık iktidar süresini, muhalefetin gensoru hamlesiyle yitirdi.
İmran Han'ın Başbakanlığının düşürülmesi ülke tarihinde bir ilkti. Ardından muhalefet bileşenlerinin ortak adayı ve eski Başbakan Navaz Şerif'in kardeşi Şahbaz Şerif için mecliste yapılan oylamayla, Pakistan'ın "hanedan elitleri"nden biri daha, Başbakanlık koltuğuna böylelikle oturdu.
Yeni seçilen başbakan da bir dönem yolsuzluk suçlamasıyla yargılanan bir isimdi. Son beş yılda Pakistan'ın yaşadığı bu siyasal istikrarsızlık ve yapısal yolsuzluk olgusu, neredeyse 75 yıllık ülke tarihinden sadece bir kesiti bize göstermektedir.
İmran Han'ın başbakanı olduğu hükümet, çok parçalı bir yapı olup, Han; bağımsız dış politika izleyeceğini, yolsuzluklarla mücadele edeceğini ve İslami bir refah toplumu oluşturacağını ileri sürdüğü vaatleri ve en önemlisi de Pakistan'ın "hanedan elitleri"nden olmayan eski bir kriket oyuncusu olarak, 2018 yılında iktidara geldi.
Çok parçalı muhalefet cenahı ise, İmran Han liderliğindeki hükümetin başarısız olduğunu, ekonomik açıdan ülkenin krizle karşı karşıya kalındığını ileri sürerek ikinci gensoru hamlesiyle mevcut iktidarı uzaklaştırma hamlesinde bulundu.
Ancak İmran Han ve destekçileri, bir dış komplo ve siyasi darbe ile karşı karşıya kalındığı argümanını ileri sürerek, bu hamleleri püskürtmeye çalıştı.
Tüm bu yaşanılanlara dair süreci, iç ve dış politikadaki dinamiklerin arka planını ve Pakistan'ın muhtemel geleceğini anlamak için, bir Pakistan dosyası hazırlamaya koyulduk.
İmran Han iktidarının ileri sürdüğü gibi, bir siyasi darbe veya komployla mı karşı karşıya kalındı yoksa muhalefetin dillendirdiği gibi demokratik sürecin doğal gelişimi mi sözkonusu olduğunu öğrenmek için, Pakistan'da ordu-siyaset ve dışpolitika alanında çalışmaları olan Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nden Dr. Ömer Aslan, Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM) Başkanı Cemal Demir ve Pakistan siyasetini yakından takip eden gazeteci-yazar Aslan Balcı ile konuşarak tüm bunları anlamaya çalıştık.
Pakistan iç ve dış siyasetini yakından takip eden bu üç isme, şu iki soruyu yönelttik:
1- Pakistan'daki siyasal istikrarsızlık ve yolsuzluk olgusu, bilindiği gibi bugün ile sınırlı değil. Pakistan'ın bugün için geldiği bu sürece, sizce hangi iç ve dış dinamiklerin etkisi oldu? Pakistan bu siyasal istikrarsızlık ve yapısal yolsuzluk halini neden aşamıyor, aşmak için sizce ne yap(ıl)malı?
2- Pakistan'daki tablonun oluşumunda, İmran Han'ın Çin ve Rusya ile yakınlaşması veya ABD'den uzak durmasının etkisi var mıdır? Yeni Başbakan ile birlikte Pakistan'ın iç ve dış politikadaki vizyonu ne olacaktır? Sizce, Pakistan'ı nasıl bir gelecek bekliyor?
Cemal Demir: Türkiye siyasi tarihinde yaşanmış Güneş Motel olayının bir benzeri, o gün Pakistan'da yaşandı
1- Pakistan'da yaşanan son siyasi değişim, yorumcular tarafından iki şekilde ele alınmaktadır. Birincisi, son gelişmeleri "siyasi karışıklık" olarak telakki ederken, ikinci taraf yorumcular ise bunu, "demokrasinin olağan" bir durumu olarak izah etmektedirler.
Her iki tarafın da kendine münhasır sebepleri bulunmaktadır. Her ne şekilde ifade edilirse edilsin, seçimlere bir yıl kala, ülkenin siyasi erkleri arasında bir siyasi güç çatışması yaşandığı aşikârdır. Elbette bu siyasi güç çatışmasının, iç ve dış dinamikleri mevcuttur.
Bu sürece nasıl gelindiğine dair, iç ve dış dinamiklerden, ilkin iç etmenlerle ilgili şunları söyleyebiliriz. 2018 yılında İmran Han iktidara gelirken, halkına kronikleşmiş ekonomik durumu çözeceğini ve yolsuzlukların üzerine gideceğinin sözünü vermişti.
Pakistan halkı, İmran Han'ı bu vaadleriyle kabullendi. Böylece Pakistan, siyasi tarihinde "hanedan elit"lere karşı yeni bir liderle tanışmış oldu.
2022 Mart ayının başından itibaren devam eden siyasi kargaşanın sonucunda, İmran Han hükümeti hakkında yapılacak olan güvensizlik oylaması, 5 Nisan 2022'de Ulusal Meclis Başkan Yardımcısı Kasım Suri tarafından Anayasa'nın 5'inci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle reddedildi.
Muhalefet, Ulusal Meclis Başkanı'nın bu kararını yok hükmünde sayıp, Anayasa Mahkemesine gitti. Pakistan Anayasa Mahkemesi, meclisin iptal kararını inceleme sonucunda 3 Nisan'da Başbakan İmran Han için güvensizlik oylamasının reddetti, iptali yönünde karar verdi.
AYM kararı gereği, mecliste yapılan güvensizlik oylamasının sonucu olarak, Pakistan Adalet Hareketi Partisi'nin (PTI) lideri İmran Han'ın başbakanlığı düşürüldü. Türkiye siyasi tarihinde yaşanmış güneş motel olayının bir benzeri o gün Pakistan'da yaşandı.
İmran Han'ın muhalefetteki halefi Pakistan Müslüman Ligi-Navaz'ın (PML-N) lideri Şahbaz Şerif için, bir gün sonra, Meclis üyelerinin oylaması sonucunda, Şahbaz Şerif Pakistan'ın 23. Başbakanı oldu.
İbn-i Rüşd der ki;
Yumurta dıştan bir güçle kırılırsa yaşam son bulur, içten bir güçle kırılırsa yaşam başlar.
Pakistan siyasi tarihinin bazen içten bazen dıştan kırılma dönemleri yaşadığını böylelikle müşahede etmiş olduk.
Muhalefet, İmran Han'ın "yönetim beceriksizliği, ekonomiyi çökerttiği, ülkenin en prestijli kurumu olan orduyla arasının iyi olmadığı" gibi iddialarla, halkı iktidar aleyhine mobilize etti.
Aslında İmran Han ülkenin süre gelen kronikleşmiş ekonomik sorununu kucağında bulmuştu. Bir de dünyadaki pandemi süreci doğal olarak Pakistan ekonomisini bir darboğaza sokmuştu.
İmran Han'ın Rusya ziyaretini, muhalefet "Ukrayna'ya askeri harekât başlattığı gün Moskova'da olması dış politikadaki imajımızı sarstı" iddiasını ileri sürerek, ülkenin dış politika zaaflığı algısını yaydı.
İmran Han devlet kurumların bilgisi dâhilinde Moskova'ya gittiğini söylese de, Moskova'da iken Kara Kuvvetleri Komutanın, Rusya'nın Ukrayna istilasının "İnsani bir kriz yarattı" ithamıyla eleştirmesi, kafalarda istifham oluşturdu. Bu karşılıklı açıklamalar üzerinden Rusya ile yürütülecek diplomaside, bir çatlağın olduğu anlaşıldı.
"ABD, Pakistan'da üs alamayacağına kanaat getirince, İmran Han istenmeyen lider oldu"
Sorunuzda yer alan son gelişmelerin dış etmenlerle ilgili kısmı için ise, şöyle bir okumak yapmak mümkün. İmran Han'ın iktidardan indirilmesine sebep olan dış etmenler sadece İmran Han dönemine münhasır değildir.
Aslında 11 Eylül sonrasında Taliban ve Pakistan, Amerika'nın hedef tahtasında idi. Dönemin Devlet Başkanı Pervez Müşerref, 11 Eylül saldırılarının ardından, Amerika'nın kendilerini terörle mücadelede işbirliğine zorladığını, aksi takdirde ülkesini bombalamakla, dönemin Amerika dışişleri bakan yardımcılarından Richard Armitage tarafından da tehdit edildiğini, 2006 yılında yapmış olduğu bir açıklamada dile getirmişti.
2021 yılında dönemin Başbakanı İmran Han, ABD askerlerinin Afganistan'dan çekilmesinin ardından Washington yönetimine, bu ülkedeki operasyonları için ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı'na kesinlikle Pakistan topraklarında üs vermeyeceği beyanında bulundu.
ABD artık Güney Asya'nın jeostratejik bakımından önemli olan Pakistan topraklarında üs alamayacağına kanaat getirdikten sonra, İmran Han Amerika tarafından istenmeyen devlet adamları listesine eklenmiş oldu.
Malum mektupta yer alan "Amerikan'ın Pakistan'ı affedeceği" ibaresi bir egemen devlet için oldukça çirkin bir söylemdir.
Küresel güçler, bölge ülkelerini kurbağa sendromuna mahkûm etmektedir. İmran Han'ın Çin ve Rusya'ya yakınlaşması bardağı taşıran son damla olmuştu.
Afganistan ve Pakistan, Güney Asya'da jeostratejik önemi olan iki ülke olduğu için küresel güçlerin komploları ile her zaman karşı karşıya gelecektir. Çünkü küresel güçler bölgede, kendi emelleri için Afganistan ve Pakistan'ı Truva ülkesi olarak görmektedirler.
2- Bu sorunuza cevap olarak, temelde ABD-Pakistan ilişkilerinde yaşanan jeopolitik kırılmaların olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Güney Asya ülkelerinin dış politikalarında iki uluslararası ana eğilim vardır. İlki, Çin ve Rusya öncülüğünde bölgede yürütülen paktlar.
İkincisi ise Amerika ve Avrupa öncülüğünde yürütülen Asya pasifik paktlar. Bölge ülkeleri, hâkim güçler tarafından bu paktlardan sadece birine angajman edilmek istenir.
Eğer ülkenin lideri ülke menfaatleri için paktlar arasında birini tercihte bulunmayıp, ulusal politikalar yürütmeye karar verdiğinde küresel güçler, muhalif iç ve dış siyasi aktörlere bazı vaatlerde bulunarak, siyasal oluşumlar arasında değişimleri doğurabilmektedir.
Amerika'nın Güney ve Orta Asya işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Donald Lu, 8 Mart'ta dönemin Pakistan Washington Büyükelçisi ile yaptığı görüşmede ulusal mecliste İmran Han aleyhine yapılacak olan "güvensizlik" oylamasının başarılı olması durumunda, Pakistan'ın Amerika tarafından affedileceğini ifade etti.
Dönemin Pakistan Washington Büyükelçisi tarafından bu durum, bir mektup olarak İslamabad yönetimine ulaştırıldı.
Washington'dan İslamabad'a gönderilen bu diplomatik mektup, iktidar tarafından yabancı bir devletin "güvensizlik" oylaması bahanesiyle iktidara kumpas kurulduğu veya iktidarı devireceği iddiasıyla tepkiye neden oldu.
Bu tepki ve ardından İmran Han iktidarının hamleleri, son tahlilde ABD-Pakistan ilişkilerinde jeopolitik kırılmalara yol açtı.
"Pakistan'da yeni hükümetin, daha dengeli bir politika izleyeceği görülüyor"
Son olarak sorunuzda yer alan Pakistan'ın geleceğine dair şunları söyleyerek bitirmeye çalışayım. Pakistan'ın iç siyasi tansiyonu hep yüksektir. Bundan sonra daha da yükseleceğini tahmin etmek zor değil.
İmran Han ana muhalefet lideri olarak Peşaver'deki ilk miting açıklamasında "Yeni seçimler bir an önce duyurulmalı. Aksi halde halkı sokağa çıkaracağım" ültimatomunda bulundu.
Pakistan iklimi umumiyetle sıcak ve kuraktır. Birde halkın sokağa döküldüğü düşünüldüğünde, siyasi partilerin tarafları arasındaki tansiyon, tahmin edilemez hale gelebilir.
Bunun için, Pakistan kolluk güçleri, geç kalmadan mitinglerin güvenlik seviyesini artırmalıdır. 27 Aralık 2007 Pakistan siyasi tarihi için kara bir gündür. Çünkü bu tarihte Benazir Butto, bir miting alanında suikast sonucu öldürülmüştür.
Pakistan halkının huzurunu bozmak için siyasi suikastların olma ihtimali bu yüzden yüksektir.
Yeni hükümet, genel seçimlere bir yıl kala, ülkenin kronikleşmiş ekonomik sıkıntılarına ve halkın refah seviyesine bir ümit ışığı olabilir mi?
Açıkçası çok zor görünmekle birlikte bir "umut ışığı" olabilir beklentisindeyim. Yeni Başbakan'ın ilk demeçlerine bakılacak olunursa, umut ışığı olup olmayacağını zaman bize gösterecektir.
Başbakan Şahbaz Şerif, ilk konuşmasında "yeni bir dış politika" ve "daha dengeli bir politika" izleyeceğini vurguladı. Amerika ile geçmişten bugüne uzanan köklü bağların olduğunu, bunu tek taraflı germeyeceğini, ABD ile ilişkilerin eşitlik temelinde güçlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Ülke ekonomisini güçlendirmek için İngiltere ve Avrupa Birliği ile "samimi" ilişkilerini sürdüreceği mesajını vermekten de geri durmadı.
Şerif'in konuşmasında önemli bir diğer konu başlığı da Çin ve Türkiye ile olan ilişkileriydi. Şerif, hükümetinin Çin'le ilişkilerinde, yüksek düzeyli stratejik işbirliğini yeniden güçlendireceğini belirtti.
Pakistan-Çin Ekonomik Koridoru'nu (CPEC) kısa zamanda tamamlayacaklarını da sözlerine ekledi. Türkiye'ye ilişkin ise "Türkiye ile Pakistan'ın ayrılmaz bağlara sahip olduğunu" ifade etti.
Ankara'nın daima İslamabad'ın yanında durduğunu ve Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olmanın önemine vurgu yaptı.
Sonuç olarak Pakistan'ın geleceğinde; Türkiye, Çin, ABD ve AB'nin ama akslar olduğunu bu açıklamalardan rahatlıkla görebilmekteyiz.
Dr. Ömer Aslan: İmran Han'ın iktidardan düşmesinin en önemli nedeni, ordu ile arasının açılması oldu
1- Pakistan'da siyasal istikrarsızlık ve yapısal yolsuzluklar için en başta, ülkenin Hindistan'ın bölünmesi ve Pakistan'ın kurulması sürecinde, İngilizlerin liderliğinde varılan anlaşmaya, Hindistan tarafının uymaması ve Pakistan'ın kısıtlı kaynaklarla yeni bir devlet serüvenine başlamasından bahsetmek gerekir.
Ülkede kıt kaynak ve insan sermayesi varken, Soğuk Savaş'ın başlaması ve Hindistan'la hasmane ilişkiler nedeniyle, bütçenin çoğunun savunmaya harcanması, bu nedenle de eğitimin, sağlığın, altyapı yatırımlarının ihmal edilmesini unutmamak gerekir.
Bir başka neden de, ülkenin sadece çok parçalı etnik ve yerel kimliklerden (Belüc, Patan/Peştun, Pencablı, Hazara, Muhacir, Sindli) oluşmakla kalmayıp; bir de daha alt düzeyde birçok 'kavim'lerden (Gücar, Hattar), bir tür kast gibi algılanabilen meslek gruplarından (berberler, marabalar, dokumacılar, ayakkabı tamircileri, çöpçü) oluşması da açıklayacağımız şu nedenen dolayı önemlidir.
Ülkede uzun yıllar devam eden feodal sistem nedeniyle, nüfusun yüzde 60'ından fazlasının yaşadığı kırsalda köylülerin toprak sahiplerine bağımlı olmaları, toprak sahiplerinin partiler arasında yine kavim, akrabalık, etnisite bağlarına da bağlı olarak oy toplamaları, bunun karşılığını da yerel ve ulusal hükümetlerin, kamu atamalarında (polis, bölge amiri vs.) o kavmin, kastın kayırılması şeklinde almaları siyaseti 'patron ile müşteri' arasındaki bir ilişki biçimine dönüştürmüştür.
Bu nedenle Pakistan'da siyaset, bir avuç ulusal aile ile onları fonlayan güçlü oligarşik toprak sahipleri ve zenginlerin, kendilerine oy toplayan yerel liderlerin hâkim olduğu, kısıtlı kaynakları 'sadakat' karşılığında dağıttıkları 'patronaj' sistemine dönüşmüştür.
"Pakistan'da siyaset, hanedan elitleri içinde nesilden nesile aktarılan bir mesleğe dönüşmüş"
Toplum içerisinde sosyal mobilite, eğitim ve yetenek, herkese açık fırsatları kovalamak yoluyla sosyal statünün değişmesi bunlarla mümkün olmayınca, bu patronaj ağları sürekli tekrarlanır.
Siyaset, hanedan elitleri içinde nesilden nesile aktarılan, elitlerin neredeyse rotasyonla göreve geldiği bir mesleğe dönüşür.
Örneğin, Navaz Şerif ve kızı Meryem Şerif, Şehbaz Şerif ve oğlu Hamza Şahbaz; Zülfikar Ali Butto ve eşi Benazir Butto, damadı Asıf Ali Zerdari ve şimdi torunu Bilavel Butto; Choudhury Shujaat ve ailesi gibi.
Yani yerel ve ulusal siyasetçiler, zaten ülkede kısıtlı olan kaynakları, onları seçen kitlelerden insanları bazı makamlara atayarak, onlara ayrıcalıklar sağlayarak, hukukun ötesinde iyilik yaparak dağıttıktan sonra, geriye ülkeyi kalkındıracak politikalara, 'eğitim, sağlık, temel güvenlik' gibi daha genel sorunlarını çözmeye harcayacak kaynak ve zaman kalmamaktadır.
Ülkenin 75 senelik bağımsızlık geçmişinin otuz üç yılını (1958-1971; 1977-1988; 1999-2008) geçirdiği askeri yönetimler döneminde, siyasi partilerin gerçek anlamda gelişememesi de önemli etkendir tabii ki.
Bu 33 senenin dışında kalan yıllarda ise siyasi partilerin ve siyasal alanın sürekli ordunun etkisi altında kalması, ordunun 'kontrol edilebilir' yeni partiler kurdurarak siyaseti manipüle etmesinin de etkisi olduğunu ayrıca belirtmek gerekir.
2- İmran Han'ın iktidardan düşmesinin en önemli nedeninin, ordu ile İmran Han'ın arasının açılması olduğunu söyleyebiliriz. Pakistan ordusu gibi siyaseti kontrol eden bir ordunun bu gensoru sürecinde 'tarafsız' kalması bile açıkça taraf tutmaktı.
Örneğin, 1997 yılında, dönemin Başbakanı olan Navaz Şerif ile Pakistan Anayasa Mahkemesi arasında yolsuzluk dosyasından dolayı siyasi bir çatışmaya dönüştüğünde, Pakistan Müslümanlar Ligi-Navaz (PML-N) taraftarları, Anayasa Mahkemesini basmış, Anayasa Mahkemesi ordudan yardım istediğinde Genelkurmay Başkanı Cihangir Karamat 'tarafsız' kalmayı tercih edince, kavgayı Başbakan kazanmıştı.
Peki, ordu bu defa neden tarafsız kaldı? Aslında çok yeni bir nedenden ötürü değil.
a) Daha önce Navaz Şerif, Genelkurmay Başkanı Müşerref'i kovup, ordunun kendine bağlı olduğunu düşündüğü Pakistan İstihbaratı Başkanı Korgeneral Ziyaüddin Butt'ı, onun yerine atayınca darbe olmuştu. Pakistan'da ordu, sivillerin iç atamalarına müdahale etmesini istemiyor, zira müdahaleci kurumsal kültür bu şekilde sürdürülüyor.
İmran Han, Pakistan İstihbarat Başkanı Faiz Hamid, Pakistan ordusu için rutin bir atamayla Peşaver Kolordu Komutanlığına atanınca, İmran Han, buna itiraz etti. Bu orduya, İmran Han'ın da diğer siyasetçiler gibi orduyu kendi isteklerine göre şekillendirmek istediği imajını verdi.
b) Daha önce Benazir Butto'nun, 1990-1991 yıllarında Hindistan'la ilişkiler, nükleer silahların geliştirilmesine karışması ve akabinde askeri müdahaleye uğraması örneğinde olduğu gibi, İmran Han'da dış ilişkiler ve güvenlik politikasına karışmaya başlayınca, ordu ile arası bozuldu.
15 Nisan'da Ordunun 'Medya ile İlişkiler ve Kamuoyu Bilgilendirme' biriminden yapılan açıklamalar sonrası, İmran Han'ın Rusya ziyaretinin, ordunun oluruyla yapıldığı konusunda çelişkili açıklamaları beraberinde getirdi.
"Yeni hükümet, İmran Han kadar batı karşıtı bir söylem benimsemeyecek"
Ama şu net: ordu Ukrayna işgaline denk gelen bu ziyaretin utandırıcı olduğunu düşündü. Yani Batı bir anda ortak düşman bulmuş ve biraraya gelmişken, Rusya ziyaretinin böylesine heyecanla, tantanalı yapılmasına gerek yoktu.
Çin'le ilişkiler çok sorun değildi bence; nihayetinde yeni hükümetin de Çin'le ilişkileri devam ettirmekten başka çaresi yok, ordu da aynı fikirde zaten. Ama Çin'de Olimpiyatlara katılıp, Uygurlar hakkında konuşmayıp, Rusya'ya en olmadık zamanda ziyaret gerçekleştirirken, ABD'nin 'Demokrasi Zirvesi'ne -bu zirvenin ikiyüzlü olduğunu düşünse bile- davetli olmasına rağmen katılmaması, Joe Biden'ın ABD'de göreve geldikten sonra beni aramadı diye sürekli söylenerek, her fırsatta Batı'nın çürümüşlüğünden bahsederken aynı zamanda ekonomiyi kurtarmak için IMF yardımına ihtiyaç duyması, Pakistan halkına sağlamaya çalıştığı 'evrensel sağlık güvencesi' ve bununla ilintili 'İslami refah devleti' için Dünya Bankası yardımlarına da muhtaç olması, bir çelişki yarattı.
Bu nedenle de ordu, İmran Han'ın kontrol edilmesi zor, fevri ve Pakistan'ın bugün ihtiyaç duyduğu denge politikasında başarısız olan, 'statüko karşıtı' tehlikeli bir aktöre dönüştüğünü düşündü.
Yeni hükümet, İmran Han'ın başarısız olduğu düşünülen o dengeyi, sağlamaya çalışacaktık. Çin'le ilişkiler; Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru ve de karşılıklı iç siyasi meselelerin gündeme getirilmemesi ilkeleri üzerinden devam edecektir.
Yeni hükümet, İmran Han kadar Batı karşıtı bir söylem benimsemeyecektir. ABD'nin yeni hükümeti tebrik etmesi de bu yeni denge arayışına olumlu bakacaklarını gösteriyor.
Hem ordu hem de ABD, İmran Han'ın, karşı söylemini dengelemek için yeni hükümetin 'başarısız' gözükmesini engellemek isteyebilir. Ancak bu durum, geçici hükümetin ABD ile işbirliğinde, Pakistan'ın ABD'ye açık ve seçik bir şekilde askeri üs sağlamaya götürmez, zira bu yeni hükümeti çok zora sokacaktır.
İç siyasetteyse, yeni dönemde siyasi partilerin, ordunun siyasetteki etkisini kırmak üzere harekete geçebileceklerini sanmıyorum. Aslında, muhalefetin, şimdi hükümetin en büyük ortakları olarak hem PML-N hem de Pakistan Halk Partisi (PPP), aynı şimdi İmran Han gibi ordunun siyasi baskısı altında kalmıştı.
En son Navaz Şerif, 2020 yılında şu anda bulunduğu Londra'dan açıkça orduyu hedef almış, 2017'deki istifasından ötürü orduyu suçlamıştı.
Yeni hükümetin aslında önce PML-N döneminde gündeme gelen, sonra İmran Han'ın, alıp genişlettiği sağlık güvencesi ve ucuz krediyle konut programlarına devam etmesini bekleyebiliriz. Ayrıca İmran Han'ın 'yolsuzluğa bulaşmayan siyasetçi' imajını da zedelemeye çalışacaklar gibi duruyor.
Ama ben, ordunun İmran Han'ın halktaki karşılığını da yok sayamayacaklarını, o nedenle İmran Han'ı, ona orta ve uzun vadede sistemi ve müesses nizamın gücünü, bazı limitleri bilmesi gerektiğini gösterdikten yani 'evcilleştirdikten' sonra, tek başına hükümet olamayacağı bir şekilde sisteme dâhil etmeye çalışacaklarını düşünüyorum.
Aslan Balcı: İmran Han, askeri darbeyle değil iç ve dış güç odakların birleşmesiyle "post modern bir darbe" şeklinde düşürüldü
1- Nükleer güce sahip tek İslam ülkesi olan dost ve kardeş Pakistan, son günlerde sancılı bir süreçten geçiyor. Hindistan, Çin, ABD, Suudi Arabistan, İran ve Rusya kıskacında sıkışan Pakistan, Kovid-19 salgınından sonra dünyayı saran küresel krizin getirdiği olumsuzluklar nedeniyle hükümet değişikliğine gitti.
Söz konusu hükümet değişikliğinin şekli ve sergilenen gensoru oylaması, demokratik yollardan ziyade darbeyi andırması ve vesayet kurumlarının işin içerisine dâhil olmasıyla, dünya kamuoyunun, dikkatlerini bu ülkeye çevrilmesine neden oldu.
Ülke tarihine Kriket kahramanı ve gensoruyla düşürülen ilk Başbakan olarak adını yazdıran ve Pakistan Tehreek-e İnsaf (PTİ) Başkanı İmran Han, 2018 yılında Milli Meclis için yapılan seçimlerde birinci parti oldu.
Ancak salt çoğunluk olan 172 vekile sahip olmak için fikirleri ve hatta etnik yapıları farklı olan üç siyasi grupla ortaklık yapmak zorunda kaldı. Söz konusu siyasi partilerden biri "Muhacir" bir diğeri ise "Beluç" etnik gruplarından oluşuyordu.
İmran Han'ın, köklü ve büyük bir aile ile feodal yapıdan gelmiyor olması, aslında Pakistan seçmenini heyecanlandırdı. Ülkedeki kronikleşmiş rüşvet, adam kayırma, yolsuzluk, kendi adamlarını devlet kadrolarına doldurma, sağlık, eğitim ve fakirlikle mücadele edilmemesi nedeniyle halkın siyasilerden iyice umudunu kesmesine neden olmuştu. Ancak İmran Han, bu olumsuz havayı değiştirdi.
Seçim manifestosunu; yoksulluk, yolsuzluk, kalkınma ve ülkenin refahı üzerine kurdu. İyi niyetle başlayan bu siyasi söylem sonucunda, İmran Han Başbakanlık koltuğuna oturdu.
Halk aslında Han'ı bir "kurtarıcı" olarak görüyordu. Daha önceki Butto+Zerdari ve Şerif ailelerinin yanında darbeci generallerin iktidarlarından ülkeye fayda yerine zarar geldiğini, halkın yaşam seviyesinin gittikçe gerilediğini gören halk, feodal bir yapı içerisinde olmaması nedeniyle Han'ı tercih etti.
Ancak iktidar olmakla muktedir olmak arasında çok önemli bir çizgi vardır. Ülkemizde de Milli Görüş Lideri rahmetli Necmettin Erbakan iktidar oldu ancak vesayet kurumları hocaya muktedir olma imkânı vermedi.
İslam ülkelerindeki parlamenter sistemle idare edilen ülkelerden Türkiye, Mısır ve Pakistan'ın kalkınmasına ve gelişmesine yegâne engel vesayet kurumları ve silahlı kuvvetler içindeki darbecilerdir.
Yaklaşık 15-20 yıl aralıklarla bu ülkelerde ordu idareye el koyar. Ülkenin kaynakları iç ve dış gruplara peşkeş çekilir sonra altından kalkılamayacak borçla idare sivillere teslim edilir.
Tam düzlüğe çıkacağı zaman aynı vesayet odakları, tekrar idareye el koyar. Şükürler olsun ki Türkiye bu vesayetçi darbe zihniyetini 15 Temmuz 2016 yılındaki hain FETÖ kalkışmasıyla bertaraf etmiş gözüküyor. Ancak Pakistan ve Mısır hala ordunun tehdidi altındadır.
"İmran Han, köhne rejimin bürokratlarıyla çalışmak zorunda kaldığı için, vaatlerini gerçekleştiremedi"
Ordu, başlangıçta Han'ı destekledi. Ordunun desteklemesiyle tabi olarak ABD, İngiltere ve Suudi Arabistan gibi ülkeler de Han'ı destekledi. Söz konusu ülkeler Pakistan'ın kalkınması ve halkın refah seviyesine ulaşması için değil kendi eksenleri altında kalması içindir.
Ancak Han gerçekten Pakistan halkı ve devleti için iyi işler yapmaya niyetlenince içerideki vesayet ve dışarıdaki sömürgeci odaklar harekete geçti. Eski köhne rejimin bürokratlarıyla çalışmak zorunda kaldığı için Han, yapmak istediği ve seçimde vaat ettiği işleri yapamadı ama aşağıdaki gibi yapmaya teşebbüs etti.
Ekonomiyi düzeltmek için hükümet, rüşvet ve yolsuzluk gibi nedenlerle yurtdışına kaçırılan paraların ülkeye getirilmesi için paranın kaynağının sorulmayacağını ilan etti.
Bazı insanlar, milyarlara varan parasını ülkeye getirdi. Ancak Merkez Bankası gelen paraların kaynağının sorulacağını ve gerektiğinde soruşturma açılacağını duyurunca bu para akışı durduruldu.
Rüşvet alan ve yolsuzluk yapan bürokratlara engel olmak için başlatılan tayin ve yer değiştirme işleyişinde söz konusu bürokratlar, adeta devleti ve sistemi kilitledi. Memurlar iş yapmıyor, halk ise işini yaptıramaz hale geldi.
Öte yandan, bütçenin yüzde 80'ini alan Ordu'dan biraz kesinti yapıp, sağlık ve eğitime aktarmaya kalkışınca, askerlerle hükümetin arası açıldı. Medya organlarında ordu sözcüleri veya ismi belirtilmeyen generallerin tehditvarı demeçleri yayımlanmaya başlandı.
Hindistan tarafından "yanlışlıkla" Pakistan'a atılan bir füze sonucunda mesajı alan Han, Ordu'dan yapacağı kesintiden vazgeçti. Ama askerlerin Han'a karşı davranışları eskisi gibi olmadı.
Ülkedeki eğitimi kısmen de olsa millileştirmeye kalkışınca İngiltere devreye girdi ve Han istenmeyen adam ilan edildi.
Çünkü ülkedeki eğitim, anayasa, yargı ve bazı kurumlar bizzat eski işgalci ve sömürgeci İngiltere tarafından yapıldığı için kimse bu alanlara dokunamazdı.
İmran Han ülkesinin kalkınması için bu vesayet kurumlarının millileştirilmesinin şart olduğunu biliyordu ama iş yaptığı bürokratlar onunla ayni duyguları paylaşmadığı için bu konuda da başarısız konumuna düşürüldü.
"İmran Han'ın Çin ile yakınlaşması, ABD ve Suudi Arabistan'ı tedirgin etti"
Vadettiği kalkınma ve yatırımları hayata geçirmekte hep engellerle karşılaşan Han'a, bir darbe de sözde dini grup görüntüsünde olan, esasta FETÖ gibi bir yapılanmanın içerisinde olan Tahir'ül Kadri ile Tehreek-e Lebbeyk Ya Raselullah grubu, Han'ı din dışı olmakla itham ederek milyonlarca insanın dini inancını sömürerek ülkeyi kaos ortamına sürüklediler.
Pakistan'ın en büyük sıkıntılarından biri de, gelecekte başlarına bela olacak, Çin ile yakınlaşması, ABD ve Suudi Arabistan'ı tedirgin etmeye başlamıştı. Çin'in, sinsice ülkenin üniversiteleri başta olmak üzere, ABD gibi birçok STK görünümlü vakıflara ciddi maddiyat aktararak, kendine yandaş bir kitle oluşturmaya başlaması, Batı dünyasını tedirgin etti.
Ancak Çin politikası, sadece Han'ın değil derin devletin de geliştirdiği bir proje olmasına rağmen, ABD'nin hışmına uğrayan aktör ise İmran Han oldu.
Askerlerin onayıyla da tarihi belirlenen Moskova gezisi, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal ettiği günlere denk gelmesi ve Putin'in gittikçe güç kaybetmeye başlamasıyla Pakistan ordusu, birden Rusya söylemini değiştirip yine ABD rotasına girdi.
Ancak boş bir gazla Rusya lehine demeçler veren Han'ın çıkışları, ABD ve Suudi Arabistan tarafından affedilmedi.
Hem içeriden hem de dışarıdan engellenen Han'ı devirmek için vesayet odaklarıyla gizli kriptolar ortaklaşa harekete geçti. Hükümetin ortaklarından zayıf halka olan MQM ve BAP gibi partiler bazı vaatlerle koparıldı.
Böylece hükümet olmak için 172 vekil sayısını kaybeden Han'a karşı muhalefet gensoru önergesi verdi. Han burada bir hamle yaptı. Kendi partisinden olan Meclis Başkan yardımcısı Kasım Suri'ye gensoru önergesini gündeme aldırtmadı.
Cumhurbaşkanı Arif Alvi'ye de meclisi feshettirip 90 gün içerisinde erken genel seçime gitme kararı aldırttı. Ancak Anayasa Mahkemesi oy birliğiyle bu kararı bozdu. 9 Nisan'da gensoru oylaması yapılmak zorunda kalındı. Yapılan oylamada 172 hayır, 174 ise evet oyu kullanıldı. Böylece hükümet düşürüldü.
Başbakan Han tüm politikasını, ABD tarafından kendisine bir tehdit mektubu gönderildiğini, emperyalistlerin ve vesayet odaklarının kendisini devirmek istediğini ancak kendisinin direneceğini ve halkına hizmet edeceği üzerine kurdu.
Her ne kadar politik olarak doğru bir strateji olsa da nihayetinde mecliste yapılan oylama sonucunda Han'ın başbakanlıktan düşürülmesine karar verildi. Ayrıca bu gensoru için dağıtıldığı iddia edilen 330 milyon dolar var.
Bu para sadece muhaliflere değil Han'ın partisinden, başta Dışişleri Bakanı olmak üzere, istifa eden kişilere dağıtıldığı iddiası yabana atılacak gibi değildi.
İmran Han hükümeti askeri darbeyle değil de iç ve dış güç odakların birleşmesiyle parlamentodaki oylamayla düşürüldü. İleri de bu değişiklik belki "post modern darbe" olarak değerlendirilecektir.
"ABD, nükleer bir güç olan Pakistan'ı asla kendi kontrolü dışına çıkmasına müsaade etmez"
2- İmran Han, ABD bloğunda yer alan muhalefet ve çıkar gruplarından kurtulmak için Rusya'ya nispeten sıcak mesajlar verdi. Buradaki amacı, ülkesini ABD sömürgesinden kurtarmak, farklı ortaklarla iş yapmaktı. Ancak ordunun kendisini bir çırpıda satacağını hesaplayamadı. Eskisi gibi ordunun kendisini destekleyeceğini düşünerek hata etti.
Bir başka büyük hatası ise, ABD'yi öteleyip en az Washington kadar tehlikeli olan Çin'e yanaşmaktır. ABD'nin alternatifi Çin değildir. Çin'in artık eskisi gibi "Panda" değil bir "ejderha" konumuna geldiğini unutmamak gerekir.
ABD, nükleer bir güç olan Pakistan'ı asla tek başına veya kendi kontrolü dışına çıkmasına müsaade etmez. Bunun için gerekirse askerlere kanlı darbe yaptırmaktan da kaçınmaz.
Kansız, ancak meclis darbesiyle hükümetten uzaklaştırılan İmran Han, sine-i millete giderek milyonların katıldığı gösteriler yapmaya başladı. Bu gidişat ülkenin yakın zamanda erken seçime gideceğini gösteriyor ve Han kendini mağdur ve ABD tarafından tehdit edildiğini öne sürerek halkı kendi yanına çekmeye çalışıyor.
Tek başına iktidar olamazsa da yeni yapılacak seçimde birinci parti olarak çıkma ihtimalinin büyük olduğunu düşünüyorum.
Kalabalık mitinglerin yapıldığı alanlara gizli ve hain odaklar tarafından bombalı suikastlar yapılırsa ve onlarca kişinin ölümü gerçekleşirse, ordunun bunu gerekçe göstererek yönetime el koyma ihtimalini da göz ardı etmemek gerekir.
Malumunuz darbeciler ne hikmetse hep terör eylemlerinden sonra idareye el koyarlar. Kendileri iş başı yaptığında ise terör eylemleri ne hikmetse(!) birden kesilir.
Mecliste yapılan oylamada 13 farklı parti ve gruptan 174 oy alarak yeni Başbakan seçilen Şahbaz Şerif, ülkede tanınan önemli bir siyasetçidir. Yıllarca Pencap eyaletinin Başbakanı olduğu gibi abisi de eski Başbakan Nevaz Şerif'tir.
Bu kardeşler ve aile hakkında açılan onlarca yolsuzluk davaları var. Servetleri hakkında birçok iddia bulunmaktadır. Ancak bu iddia ve söylemler, Şahbaz'ın başbakanlığının önünde engel değildir.
Ülkemizdeki muhalefetin bir kısmının oluşturduğu 6+1 yuvarlak masası gibi Pakistan'da da bizdeki gibi 13 birbirine benzemez parti ve grubun tek gayesi Han'ı devirmekti. Şimdi ise kendi çıkar ve beklentileri doğrultusunda ortak ve isabetli kararlar alacağı pek mümkün gözükmüyor.
Bakanlıklar belli, ülkenin bütçesi ve verilecek olan ihalelerde belli. Zaten Çin geride pek bir şey bırakmadı. Bu da Şahbaz hükümetinin ömrünün uzun olmadığını gösteriyor.
Ayrıca meclisin yarısına yakını da istifa etmiş durumda. İmran Han'ın, her gün sokaklarda milyonlarca kişiyle gösteri yapması, Şahbaz'a erken seçim kararı aldıracaktır.
Han'ın yapmak istediği millileştirme politikaları açılmamak üzere rafa kaldırılacak. Asker istediği bütçeyi ve ödeneği sorunsuz almaya devam edecektir. Yerleri değiştirilen bürokratlar geri dönecek.
ABD'ye yönelik tüm kapılar sonuna kadar açılacak. Belki de Afganistan tarafına Pakistan üzerinden farklı operasyonlar yapılacak. Tek olmayacak iş ise Çin'e verilen tavizler ve ihaleler olduğu gibi devam edecek.
İmran Han hükümetten düştü, esas kaybeden ise halk oldu. 90 milyardan 130 milyara çıkan dış borç, işsizlik, gıda ile akaryakıt krizi, pandemi ve ülkenin yıllardan beri biriken sorunların yanında, kuruluşundan beri Pakistan'ın başına bela olan Hindistan bir tehdit olarak hala durmaktadır.
Ülkede değişmeyen bir gerçek vardır. O da, her kim iktidara gelirse gelsin ülkemizle olan kardeşlik ve dostluk bağlarına asla zarar gelmez. Bizim için Kıbrıs ne ise, Pakistan için de Keşmir meselesi aynıdır.
Türkiye dostluğu da aynı Keşmir meselesi gibi aktörlerin farklılaşmasıyla asla değişmeyecek bir meseledir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish