Antik Yakındoğu ekseriyetinde olası birçok hadiseyle karşılaşmak çok kez onların toplumsal yapılarıyla alakalı olsa da toplumsal bazı olaylar, çeşitli ayrılıkları da beraberinde getirebilmektedir.
Halk arasında meydana gelebilecek en ufak bir anarşi, çeşitli suçları meşrulaştırma yolunda emin adımlarla ilerleyebilir.
Özellikle cinayetlerin toplumsal dinamikleri nasıl ve ne yönde etkilediği oldukça önemli bir konu olarak karşımıza çıkar.
Bir insanın hukuka uygun yahut hukuk dışı öldürülmesi; temelinde bazı iki zıt düşünceye sevk etse de, bir insanı haksız yere öldürmek belki de en büyük suç yahut büyük bir ayıp olarak bizleri tenkit eder.
Eski Yakın Doğu'daki İsrailliler ve diğer halklar, bir cinayetin ardından faili belirleyip cezalandırarak adaleti sağlamaya çalıştılar.
Elbette ki tüm cinayetler yasadışı değildi ve onlara göre haklı bir tarafı vardı. Seçilmiş bir kişiye düşmanları oldukları bazı çeteleri öldürme yetkisi verilmiş olabilirken, cinayetin koşulları bu cinayetin yasadışı olup olmadığını da belirleyebiliyordu.
Kutsal buyruklar olarak bildiğimiz ve bizim ona 10 Emir dediğimiz yasalara göre haksız bir cinayet işlemek kendi bünyesinde bir suç unsurunu barındırıyor olsa da aynı zamanda büyük günahlardan biri olarak kabul görüyordu.
1611'de Kral James tarafından İngilizceye çevirtilen Kutsal Kitap'ın, tüm İngilizce konuşan halkların ortak kutsal kitabı olarak ön gördüğü bu eserde cinayet yerine öldürmek terimi yanlış bir şekilde kullanılmıştır.
Protestanların özellikle ilgi gösterdiği bu Kutsal Kitap çevirisi oldukça el üstünde tutulurken övmekle bitirilemeyecek birçok yönü de mevcuttur.
Bazı İngilizler, edebiyatlarının bir şaheseri olduğunu iddia ederken, milli bir kültür olarak da anmaktadırlar.
Bu konuda Halide Edip Adıvar ise şöyle söyler:
Bugün bütün İngilizler ve İngilizce konuşan milletlerin -en kızıl dinsizleri de dahil olmak şartıyla- bu resmî tercüme millî klasiklerin başında gelir.
Mukaddes Kitaba göre, kurbanın ailesi, katilin ölüm ile cezalandırılmasını talep ederken, bu talebi yine kendilerinin de karşılayabilme sorumluluğu bulunabilirdi.
Aile fertlerinden biri katili öldürmek için öcünü alan yahut kan davası haline bürünen bir düşünceyle bu karşı atağı gerçekleştirebilirdi.
Kim birini vurup öldürürse, kendisi de kesinlikle öldürülecektir.
Çıkış: 21:12
Bu kutsal sözden de anlaşılacağı üzere kısasa kısas ceza yöntemini ele almak, haklı yahut haksız bir dava sonucunun bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaz.
Bir katil sığınak olarak belirlenmiş bir kasabaya kaçabilirse, kan intikamcısının onu öldürme hakkı askıya alınırdı.
Daha sonra başka insanlar, katilin kasten mi yoksa kazara mı öldürdüğünü belirlemek için bir deneme yaparlardı: Şehrin ileri gelenleri davaya müdahil olur ve davayı yürütürlerdi.
Bu şehirler kan güdenden kaçıp kurtulacağınız bir sığınak olacak; öyle ki, adam öldüren yargılanmak üzere topluluk önüne çıkıncaya dek öldürülmesin (sayılar. 35:12)
Yürütülen dava sonucu katil kasten adam öldürme suçuyla yargılanırsa infaz için kan intikamcısına teslim edilirdi.
Aksi yönde bir karar çıkar ve kazara cinayet işlediği kanısına varılırsa da güvenli olarak gördüğü şehirde sığınabilirdi.
Kutsal Kitap bu yasanın erkekler için geçerli olduğunu varsayarken kadınlar için geçerli olup olmadığına dair bir kanıt sunmaz.
Monarşi ve merkezi hükümet, cinayet davalarında nadiren bir rol oynardı. Buna karşılık Mezopotamya'da bu gibi olaylardan devlet sorumluydu.
Herkes yetkililere haber vererek yasal süreci başlatabilir, yetkililer daha sonra davayı araştırarak bir yargılama yapabilirlerdi.
Gerçek duruşmalardan elde edilen kayıtlar, bazen kurbanın aile üyelerine katilin infazını mı yoksa katilden tazminat ödenmesini mi tercih edeceklerinin sorulduğunu gösteriyor.
Bazen devletin en üst ismi olan kral davaya müdahil olur ve hatta yargıçlık görevini dahi üstlenebilirdi.
Kutsal Kitap'taki Antik İsrail ve diğer yanda Mezopotamya'da yer alan cinayetler için uygulanan süreç arasındaki fark sosyoekonomikten kaynaklanıyordu.
Eski İsrail, yalnızca zayıf bir bürokrasi ile merkezi olmayan, kırsal bir toplumdu. Toplumun temel birimi, ihtiyaç anında karşılıklı yardımlaşma toplumu olarak hareket eden geniş ailelerden oluşan bir aile grubuydu.
Buna karşılık, Mezopotamya, merkezileşmiş, uzmanlaşmış ve bürokratik bir sosyal organizasyona sahip, oldukça kentseldi. Monarşi ve merkezi hükümet adalet sistemi üzerinde kontrole sahipti.
Antik Yakındoğu'da tüccarların ticaret için gittikleri uzak memleketlerde olası bir cinayete kurban gitme hadisesi göründüğünden çok daha büyük bir krize neden olabilirdi.
Bunun temel sebebi ise anlaşmaya varılmış bir uluslararası hukuk kurumu olmadığı içindir.
Bir ülke vatandaşı öldürüldüğünde o ülkenin kralı bunu bir savaş bahanesi olarak görebilirken diğer devlet kralının bu savaşı önlemek adına çeşitli hediyeler gönderip bu karardan vazgeçmesi için büyük bir çaba sarf edebiliyordu.
Dış ticaret oldukça önemliydi bu sebeple bir tüccarın hayatı da oldukça önemli olabiliyordu. Kral, diğer kralı kendi ülkesinde uygulanan cezayı uygulamaya ikna etmeye çalışabilir, çünkü ülkeler cinayetler için aynı cezaları kapsamayabilirdi.
Bazı ülkeler, tüccarların ölümleri ve mallarının kaybı için tazminat almalarını sağlamak için ticaret ortakları olan ülkelerle anlaşmalar da yapabiliyorlardı.
Devam edecek…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish