Savaş zamanında kültürün zor durumu

Ortak değerler ve fikri temeller üzerindeki uzlaşı, uluslararası sistemi oluşturan şeydir. Kavramlardaki farklılıklardan önce buna başvurmak gerekiyor

İllustrasyon: Craig Stephens

Ukrayna'nın Buça şehrinde Rus askerleri tarafından işlendiği iddia edilen katliam ortaya çıkar çıkmaz, Mariupol ve diğer şehir ve kasabalardaki soykırım suçlamaları yeniden gündeme geldi.

Ancak daha tehlikeli olan, kültür ve uygarlıktaki çöküş veya çözülmeye ilişkin bakış açılarının ve teorilerin de yeniden gün yüzüne çıkmasıdır.

Bunlar, 20'nci yüzyılın başında popüler olan ve iki dünya savaşının ardından yoğunlaşan sözler ve yorumlardır.

Bu görüşlerin savunucuları, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Batı dünyasına hâkim olan istikrarla birlikte unutuldular. Artık Batı uygarlığı olağanüstü tezahürleriyle güvenli ve müreffeh görünüyordu.

Öte taraftan fikri ve manevi bileşenler, ahlaki değerler, demokrasi ve insan hakları meseleleriyle ilgili kültür, gerek Birleşmiş Milletler (BM) ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gerek müteakip sözleşmeler aracılığıyla kültürel ve ahlaki çatışmada ön plana çıktı.

Avrupa Birliği (AB) bir barış ve ilerleme tezahürü gibi görünse de; NATO -en azından Avrupa'daki güçlü ve kalıcı bir barışla- bu büyük küresel uygarlığın koruyucusu oldu.

Fukuyama, Huntington ve diğerlerinin teorilerinde küresel Batı medeniyeti, "ebedi dünya medeniyetinin" ufku haline geldi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu bağlamda Amerikalılar ve Avrupalılar, Sovyetlerin çöküşünü bir yandan dünya medeniyetinin bir zaferi olarak, öte yandan Ortodoks medeniyetinin muzafferlerin kervanına katılması olarak gördüler.

Bu uzun anlatı, savaşlara, katliamlara, Ortadoğu'da milyonlarca insanın göç dalgasına rağmen sabit kaldı. Ne teröre karşı savaşlar, ne de Arap ve İslam alemindeki çeşitli işgaller onu kırmayı başaramadı.

Muzaffer medeniyetin stratejistlerinin görüşüne göre tüm bunlar, Batı dünyasının dışında gerçekleşti ve gerçekleşiyor.

Avrupa Birliği ve NATO'daki Batılıların bazen Ukrayna şehirlerinde yaşananları Halep ve Musul'da yaşananlara benzetmeleri komik görünüyor.

Bu geç kalınmış bir benzetmedir. Her ne kadar bu şehirlerin dünya medeniyetinin bir parçası olduğunu kastetmemiş olsa da…


Bize düşen nedir!

Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı, askeri ve kültürel stratejistleri iki kampa böldü.

Birinci kamp bu savaşı, Varşova Paktı'nın ortadan kalkmasına rağmen iki dev arasındaki soğuk savaşa dönüş olarak görüyor ve dolayısıyla NATO'nun Soğuk Savaş'ta korumayı garanti ettiği Avrupa'yı korumak için müdahale etmesini doğal buluyor.

Özellikle Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Avrupa'nın alanını neredeyse iki kat genişlemesi dolayısıyla, bu koruma sorumluluğu da katlandı. İkinci kamp ise bu Rus "vahşeti"ne, kültürel ve medeniyetsel boyutlar kazandırıyor.

Putin medeniyeti inkâr ettiği için değil, sosyolojik ve insani boyutları ve büyük ahlaki değerleri ile Batı kültürünü inkâr ettiği için.

Ayrıca Çin onların gözünde adil ve tarafsız bir arabulucu pozisyonu almadığı için. Bu, Batı medeniyetinin gerçekten de dünya medeniyeti olduğu hususunda şüphe içeren bir uygarlık başarısızlığıdır.

Şüphesiz dünya ekonomisi, ticareti ve hizmetlerinin yönetiminin Batı merkezli olduğu konusunda küresel bir fikir birliği var.

Fakat Batılı stratejistlerin gözünde Batı medeniyetinin ilkeleri ve temel değerleri hala Rusya'ya, Çin'e ve dünyadaki diğer ülke ve milletlere yabancıdır!


Öyleyse Güvenlik Konseyi'nin ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin üzerinden geçen üç çeyrek yüzyıl sonra Batı neden başarısız oldu?

Burada da stratejistler ikiye ayrılıyorlar:

Birinci grup, Batılıların Çin ve Rusya'ya çok fazla taviz verdiğini ve taviz verilmemesi gereken ilkeleri görmezden geldiğini söylüyor.

İkinci grup ise, üzerine kurulduğu değerlere ve ideallere ihanet eden modern ve çağdaş Batı medeniyetinin kalbinde bir tür sektenin ve arızanın olduğunu ifade ediyor.

Nitekim süreç içinde diğer devletlere tepeden baktı, pragmatist bir yaklaşım benimsedi ve böylece inandığı ve dünyaya yayıldığını iddia ettiği değerler sorgulanmaya başlandı.


Her iki bakış açısında da medeniyet krizinin sınırlarına ulaşan büyük stratejik sorunların olduğu yönünde bir yaklaşım görülüyor.

Batılılar, İslam dünyasını, dünyaya çatışmayı getiren "öteki" olarak baktılar. Bugün Atlantik dünyası ve İslam dünyası dışında bir üçüncü dünya olarak Rus-Çin ya da Çin-Rus dünyası ortaya çıkıyor.

İslam dünyası askeri olarak bastırılabilirken, üçüncü dünya söz konusu olduğunda bu mümkün görünmüyor.

Ayrıca bu dünya söz konusu olduğunda Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyi ve İnsan Hakları Konseyi standartlarına başvurmak işe yaramıyor.
 


Bertrand Badie ve Vidal, ne Batı medeniyetinin çöküş problemleri ne de Rusların ve Çinlilerin farklı değerlere sahip başka bir uygarlığa ait oldukları gibi yorumlarda bir fayda görmüyorlar.

Daha ziyade tek bir küresel kültürel alan içinde kaynaklar, stratejik alanlar ve ortaklıklar üzerine bir mücadele olarak yaklaşıyorlar.

Ortaklık, kotalar, paylaşım ve karşılıklı güven konularında anlayış ve uzlaşı gerektirir. Payını beğenmeyen tarafın zora başvurması doğru değildir ve diğer tüm uluslararası ve bölgesel kurum ve kuruluşlar, tartışma, diyalog ve ikna ortamı olmalıdır ki bu, siyasi ve stratejik çalışma meselesidir.

Ama denildiği gibi, savaş başladığında siyaset biter!


Öyleyse, şayet kaynaklar ve alanlar üzerinde bir çatışmayla karşı karşıya isek ve adil müzakere gerekli ise kültürle ilgili sorun nedir?

Kültür, -Max Weber'in dediği gibi- anlamak için kurallar koyar. Bu, diğerinin konuşmasına kulak vermek, çıkarlarını düşünmek ve mümkün olduğunca karşı tarafın isteklerine yanıt vererek silahlı ve silahsız çatışmalardan kaçınmaktır.

Fakat diğer taraftan değerler ve çıkarlar arasında uzanan ya da aralarında bağlantı kuran yakınsak kavramlar gereklidir.

Rusya ile Ukrayna arasındaki anlaşmazlıkta Türk arabulucu, bir tanışıklıktan, yani "karşıdakinin fikirlerinin ve çıkarlarının bilinmesinden ve cehalet perdesinin kaldırılmasından" bahsediyor.

Diğer taraftan bu, rakibin fikirlerinden yararlanma imkânı anlamına da geliyor.


Savaş devam ederken bir yandan da bu tartışmalar sürüp gidiyor. Elbette Ukraynalı göçmenler, bunları dinleyecek durumda değiller; onlar sadece eve dönmek istiyorlar.

Ortak değerler ve fikri temeller üzerindeki uzlaşı, uluslararası sistemi oluşturan şeydir. Kavramlardaki farklılıklardan önce buna başvurmak gerekiyor.

Merkel'in biyografisini yazan Kati Marton, ondan şu alıntıyı yapıyor:

Putin ile anlaşmak zordur ama azim ve sabırla mümkün olabilir. Rusya yakınlardadır ve liderliğinde her gün Gorbaçov gibi birini bulamayacağız!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU