ABD'nin İmran Han'a komplo kurduğu iddiasının ardında hangi gerçek yatıyor?

ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi, Pakistan'ın Rusya-Çin ekseniyle yakınlaşmasını da kapsayan yeni bir jeopolitik gerçekliği dayattı

Pakistan Başbakanı Han, Washington'ı kendisini devirmeye çalışmakla suçladı. Fotoğraf: AP

İnci Mecdi

Pakistan Başbakanı Imran Han 27 Mart'ta, halka hitaben yaptığı bir konuşmada, elindeki beyaz bir kağıtla ABD'ye atıf yaparak bu kağıdın ‘hükümeti devirmeyi amaçlayan dış güçlerden gelen bir tehdit mektubu’ olduğunu söyledi. Han, Washington'ı Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna'ya karşı başlattığı savaşın arifesinde Moskova'ya gerçekleştirdiği ziyaretin cezası olarak, ülke meclisinde kendisine karşı yapılan güvensizlik oylamasıyla Pakistan muhalefeti ile birlikte kendisini devirmek için komplo kurmakla suçladı.

Geçtiğimiz günlerde ABD'nin Pakistan'ın iç işlerine karıştığı yönündeki suçlamalarını sürdüren Han, yerel basının aktardığına göre ABD'nin İslamabad Büyükelçisi'nden hükümetin değiştirilmesine yönelik bir ‘tehdit’ mektubu aldı. Mektupta, ABD’li üst düzey bir yetkilinin Han’a başbakanlık görevinden ayrılırsa ilişkilerin daha iyi olacağını hissettiklerini söylediği belirtildi. Ancak bu haberler Washington tarafından yalanlandı ve ‘gerçekle ilgisi olmadığı’ söylendi.

O günden beri Pakistan'ın siyaset sahnesindeki huzursuzluk devam etti. Aynı zamanda iktidar partisinin bir üyesi olan Ulusal Meclis (parlamento) Başkan Yardımcısı, Pazar günü, Başbakan Han'ın ezici bir çoğunlukla kaybetmesinin beklendiği güvensizlik oylaması oturumunu reddederek, oylamanın gerçekleşmesini engelleyebildi. Ulusal Meclis Başkan Yardımcısı, böyle bir oturumun düzenlenmesinin hem anayasaya aykırı hem de dış güçlerce hazırlanan bir komploya hizmet etmek olacağını söyledi. Ardından iktidar partisi, parlamentoyu feshetti ve yeni genel seçimlere gidilmesi çağrısı yaptı. Bu hamleler, muhalefet partilerini bu kararların anayasaya uygunluğuna karar verecek yetkili kurum olan Yargıtay'a başvurmaya itti.

Eski dostların ilişkileri tehlikede

Muhalefetin Han'ı yükselen enflasyonlu ekonomik performans ve dış politika başarısızlıkları nedeniyle eleştirmesi göz önüne alındığında, ülke içindeki siyasi gerilimler şaşırtıcı olmasa da Pakistan’ın ABD'ye karşı kullandığı bu sert sözler, yaklaşık yirmi yılda 33 milyar dolarlık yardım sağlayan ve 2001 yılında Afganistan’da savaşın başlamasından bu yana yakın güvenlik bağları kurulan dost bir ülke (ABD) ile ilişkilerde bir tersine dönüşün olduğunu gösteriyor.

İki ülke arasındaki ilişkiler inişli-çıkışlı dönemler yaşasa da Pakistan, her zaman ABD liderliğindeki Batı kampının müttefiklerinden biri olmuştur. ABD’nin 1980’li yıllarda Afganistan'da Sovyetler Birliği’ni yenilgiye uğratmaya yönelik hamlelerini destekleyen Pakistan, ABD’nin milyarlarca dolarlık askeri yardımları karşılığında önemli bir rol oynamıştır.

ABD, 1990’lı yılların başlarında Pakistan’ı ‘terör örgütlerine finansman sağlayan ülkeler’ listesine eklemişti. Ancak 11 Eylül 2001'de ABD topraklarına yapılan kanlı saldırıların ardından Afganistan'da ‘teröre karşı savaş’ başlattığında iki ülke yeniden dost oldular. ABD, El Kaide ve Taliban ile mücadelede büyük ölçüde Pakistan güçlerine güvendi. Fakat ABD'nin daha sonra İslamabad'ı çift taraflı oynadığı ve Afganistan'daki Amerikan askerlerini hedef alan Taliban Hareketi ve Hakkani Ağı üyelerinin Pakistan topraklarına sığınmasına izin verdiği yönündeki suçlamaları, iki ülke arasındaki gerilimi tırmandırdı. Bu gerilim, Han'ın 2018 yılında başbakanlığa seçilmesinden önce Afganistan'da ABD’nin askeri varlığına ne kadar ihtiyaç duyulduğunu sorgulayan ve Pakistan topraklarındaki hava saldırılarına itiraz eden açıklamalarında kullandığı eski Amerikan karşıtı söylemin bir parçasıydı. Han, 2013 yılında ise başbakan olsa ABD’nin Pakistan-Afganistan sınırındaki El Kaide üyelerini hedef alan insansız hava araçlarının (İHA) düşürülmesi emri vereceğini söyledi. Han’ın bu sözlerini eleştirenler ona ‘Taliban’ın Han’ı’ lakabını taktılar.

Han pragmatik mi?

Han, 2018 yılında seçim zaferi konuşmasında uzlaştırıcı bir tutum sergiledi. ABD ile her iki ülkeye de fayda sağlayan dengeli bir ilişki istediklerini belirten Han, bunun için ellerinden gelenin en iyisini yapacaklarını söyledi. O dönem Reuters'a konuşan ABD’li üst düzey bir yetkili, Han'ın ABD karşıtı açıklamalarının çoğunun halkın oylarını çekmek için olduğunu söyledi. Han ile birkaç kez görüşen ABD’li yetkili, “Daha pragmatik olabileceğine inanıyorum” diye ekledi.

ABD’li yetkili haklıydı. Daha sonra ABD ile Pakistan arasındaki ilişkiler, eski ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İslamabad'ın terörle mücadele için yeterli çabayı göstermediği şeklindeki açıklamaları nedeniyle Temmuz 2018'de Pakistan'a yapılacak 300 milyon dolarlık yardımı askıya almaya karar vermesinin ardından gerildi. Dönemin ABD Başkanı Trump, Pakistan'ı Afganistan'da avladıkları teröristler için güvenli bir sığınak olduğu söyleyerek eleştirdi. Han’ın iktidara gelmesinden sonra Temmuz 2019'da Washington’a resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Burada Trump ile bir araya gelen Han, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, Trump ile iki ülke arasındaki iletişim kopukluğunun giderilmesi konusunda anlaştıklarını söyledi. Han ayrıca o sıra Washington ile Taliban Hareketi arasında süren ve Şubat 2020’de Taliban ile Eşref Gani liderliğindeki Afgan hükümeti arasında yapılacak bir anlaşma karşılığında ABD’nin Afganistan'dan çekilmesini şart koşan anlaşmayla sonuçlanan barış müzakerelerinde rol oynamaktan bahsetti.

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi yeni bir jeopolitik gerçeklik dayattı

Öte yandan Pakistan'ın bölgedeki başlıca jeopolitik rakibi olan Hindistan, Washington ile İslamabad arasındaki ilişkilerde bir gerilim kaynağı olmaya devam etti. Washington’ın, geçtiğimiz Ağustos ayında Afganistan'dan çekilmesi İslamabad'ı kızdırdı. ABD'nin bölgedeki ortağı olarak Hindistan'ı tercih ettiğini söyleyen Başbakan Han, “Sanırım Amerikalılar Hindistan'ın stratejik bir ortak olduğuna karar verdiler. Belki de bu nedenle Pakistan'a farklı davranılıyor. Pakistan'ı, sadece Afganistan'daki bu karışıklığı çözme bağlamında önemli görüyorlar” açıklamasında bulundu.

Pakistan Başbakanı, o dönem Taliban Hareketi’nin iktidarı devralacağı Afganistan'da bir iç savaşın patlak vermesinden endişe ettiğini ve bunun ülkesi için bir kâbus olduğunu söyledi. Han’ın bu açıklamasından günler sonra da endişeleri gerçeğe dönüştü. Gözlemcilere göre ABD'nin Afganistan'dan kaotik bir şekilde çekilmesi, İslamabad'ı Rusya'nın Güney ve Orta Asya bölgesindeki çıkarlarının en iyi garantörü olduğu konusunda bahse girmeye itti.

Pakisran’daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (CISS Pakistan) araştırma görevlisi olan Riaz Khokhar, konuya ilişkin değerlendirmesinde, “ABD'nin Afganistan'dan çekilmesinin ardından Pakistan’ın Washington'ın stratejik bir tehdit olarak Çin'e ve temel angajman sahası olarak Hint-Pasifik bölgesine odaklanan bir strateji izleyeceğini anladı. Pakistan, ABD yakın çevresinden uzaklaşırken Güney ve Orta Asya'nın güvenliği ve ekonomisi üzerinde önemli etkisi olan diğer büyük güçlerle olan ilişkilerini güçlendirmeyi istiyor” yorumunda bulundu.

Pakistan’ın, Rusya ve Çin’in ABD'yi Avrasya'daki nüfuz alanından dışlamayı amaçladığı bu genel Avrasya yapısı altında diğer komşu ülkeler gibi faaliyet gösterdiğini ekleyen Khokhar, “Bu yüzden Pakistan, hedeflerini güvence altına almak için ABD ile arasının iyi olduğu dönemlerde yaptığı gibi, güvenlik çıkarlarını bir şekilde korumak için Rusya ve Çin ile birlikte çareket etmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı. Khokhar’a göre Rusya'nın nüfusunun çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu Dağlık Karabağ bölgesi meselesindeki önemli rolü ve Kazakistan'da patlak veren protestolara Moskova'nın önderlik ettiği Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) barış güçlerinin müdahalesi, Rusya'nın Avrasya'nın güvenliğinin nihai garantörü olduğuna ve mevcut yönetiminin iktidarda kalması gerektiğine dair güçlü bir gerekçe sağladı.

Pakistan’ın Rusya’ya yaklaşmasının ana nedenlerinden biri, bu yeni jeopolitik gerçekliktir. Başbakan Han’ın, her ne kadar önceden planlanmış olsa da Moskova'nın Ukrayna'ya askeri operasyonlarını başlattığı gün Kremlin'i ziyaret etmesi, Pakistan’ın Batılı müttefiklerini kızdırırken Han’ın, eleştiri oklarının hedefi olmasına yol açtı. Han, Ukrayna krizinde tarafsız kalmaya çalışsa da, Mart ayı ortalarında Avrupa Birliği (AB) üye ülkelerinin İslamabad'da akredite olan büyükelçilerinin Pakistan'ı Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşı kınamaya çağırmalarının ardından sert eleştirilerde bulunmaya başladı. Büyükelçilerin bu adımını ‘ülkesinin egemenliğine yönelik bir ihlal’ olarak niteleyen Han, “Pakistan, hiçbir ülkenin emirlerini yerine getiren bir köle değildir” dedi.

Washington'un Han'a komplo kurduğu iddiası

Pakistanlı analistler, Başbakanı’nın Washington'a yönelik giderek katılaşan tutumunu ve kendisini iktidardan uzaklaştırmak için bir komplo kurduğuna dair doğrudan suçlamasını, siyasi bir hile ve parlamentonun kendisine karşı güvensizlik oylamasını atlatmaya yönelik bir girişim olarak gördüler. Pakistan merkezli Dawn gazetesinin İngilizce versiyonunda yer alan  “The nation is stunned” (Millet şaşkın) diye başlayan başyazıda, “Siyaset uzmanları ve basın, Imran Han’a yönelik güvensizlik oylamasında büyük ölçüde yenilgiye uğrayacağı tahmininde bulunsalar da o etkilenmemiş görünüyordu. Son hilesinin demokratik sistemi alt üst edeceğini kimse bilemezdi” ifadeleri yer aldı.

Başbakan Han, dünyanın dokuz nükleer gücünden birinin jeopolitik yönelimi çerçevesinde Ukrayna’daki savaşın küresel gerilimleri artırdığı ve ülkeler arasındaki ittifakları gözden geçirmeye zorladığı bir zamanda Washington'ın onu gerçekten devirmek istediğine inanıyor olabilir. Washington, 2018 yılında Pakistan'a 300 milyon dolarlık askeri yardım ve milyonlarca güvenlik yardımını içeren bir yardım paketini askıya aldığında, bazıları bu adımı, İslamabad'a Moskova ve Pekin ile olan iş birliği yüzünden baskı yapma girişimi olarak yorumladılar.

Han'ın Washington'la karşı karşıya gelmesinden ötürü derin endişelere sahip olan Pakistan muhalefeti, Han’ın iktidarının devrilmesi durumunda iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden kurulmasını bekliyor. 2013-2017 yılları arasında dönemin Pakistan Başbakanı Navaz Şerif'in dışişleri danışmanı olan Sartaj Aziz, Time dergisine yaptığı açıklamada, “ABD ile ilişkilerimizi diplomatik olarak acilen düzeltmemiz gerekiyor. Han en azından bu işgali desteklemediğimizi, uluslararası kurumların rollerini yerine getirmelerini istediğimizi ve Rusya'nın itidalli davranıp bir anlaşmaya varması gerektiğini söylemeliydi. Fakat hükümet net bir tutum sergilememeyi tercih etti. Bunun çok büyük bir hata olduğuna inanıyorum” şeklinde konuştu.

Ordu Han'ı utandırdı

Diğer taraftan Han ile Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik askeri saldırısını alenen eleştiren ve ‘Ukrayna'yı etkileyen büyük trajedi’ olarak nitelendirdiği bu operasyonun derhal durdurulması çağrısında bulunan Pakistan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Kamer Cavid Bacva arasındaki jeopolitik görüş ayrılığı dikkati çekti.

Washington, Pakistan’ın 1947 yılında bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana geçen zamanın neredeyse yarısı boyunca ülkeyi yöneten ordu için vazgeçilmez bir müttefik. Orgeneral Bacva, hafta sonu yaptığı bir açıklamada, ABD ile iyi ilişkilerin Pakistan'ın öncelikleri arasında bulunduğunu ve hükümetin eğilimleri ne olursa olsun ordunun ülkede önemli bir nüfuzu sahip olduğunu söyleyerek bazı endişeleri gidermeye çalıştı.

Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı  AFP’den aktardığı habere göre siyasi analistler, ordunun 2018 seçimlerini kazandığında Han’ın muhafazakar milliyetçi gündemine olumlu baktığını, ancak daha sonra çok taraflı tartışmalar nedeniyle Han’a olan desteğinin azaldığını söylediler. Ordu, sivil siyasete müdahale etmeyi reddetse de generallerin, siyasi kaosun ülkeye zarar verdiğini ya da ülkenin temel çıkarlarının tehdit edildiğini düşünmeleri halinde buna seyirci kalmayacaklarına inanılıyor.

Pakistan, uzun diktatörlük dönemlerinin yaşanmasına neden olan birkaç askeri darbeye tanık oldu. Eleştirmenler, Bacva'nın sözcüsünün ordunun, mevcut huzursuzluğun arkasında olduğu yönündeki suçlamaları reddetmesine rağmen, ordunun perde arkasından seçilmiş hükümetleri etkilemeye devam ettiğini söylüyorlar.

İslamabad merkezli Pak Barış Araştırmaları Enstitüsü’nden (Pak Institute for Peace Studies/PIPS) Dr. Fizza Batool, yaptığı değerlendirmede, “Pakistan'ın jeo-ekonomik çıkarları açısından ne Çin ne de Rusya ABD ve AB’nin yerini alamaz” ifadelerini kullandı. Dr. Batool, ABD merkezli bir düşünce kuruluşu olan Simon Center tarafından yayınlanan makalesinde, “Pakistan'ın bocalayan ekonomisi sadece Batılı yaptırımcıların çekilmesine bile dayanamaz. Pakistan’ın ekonomi aynı zamanda, söz konusu Batılı güçlerin egemen olduğu uluslararası finans kurumlarının desteğine de bağlı” yazdı.

Dr. Batool, makalesinde şunları söyledi:

Pakistan ihracatının büyük bir bölümü, ABD'ye (toplam ihracatın yaklaşık yüzde 20'si), AB’ye (toplam ihracatın yaklaşık yüzde 28'i) ve İngiltere’ye (toplam ihracatın yaklaşık yüzde 8’i) gidiyor. Buna karşın Çin'in ihracattaki payı yüzde 10'un altında kalırken, Rus pazarları Pakistan ihracatının sadece yüzde 1'ini karşılıyor. Daha da önemlisi, Rusya'nın Ukrayna'daki askeri macerası, ekonomik ve güvenlik potansiyelini de azaltıyor. Batı’nın Moskova'ya uyguladığı yaptırımlar, Pakistan doğalgaz boru hattına uzun zamandır beklenen yatırımın yapılmasını da geciktirebilir. Dolayısıyla Pakistan'ın uygulayacağı en iyi strateji, Batılı güçlerle iyi ilişkiler sürdürmek olacaktır.

 

İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU