Günümüz Türkiye'sinin popüler kültüründe Osmanlı'ya dair bir söylem kurulmaktadır.
Evet, Osmanlı deyim yerindeyse popüler kültürün nesnesi haline gelmiştir.
Osmanlı'ya ilişkin film, dizi, belgesel, çeşitli sembol, ritüel ve siyasi nutuklarla söz konusu söylem inşa edilmektedir.
Bu yazıda Osmanlı üzerine ortaya konan film, dizi ve belgesellere muhalefet edecek değilim.
Hatta bu tür çalışmaların gençlerin tarihimize ilgi duymalarını teşvik edebileceğini düşünüyorum.
Yalnız Osmanlı'yı popüler kültürün nesnesi haline getirerek halihazırda inşa edilmekte olan söylemin içine hapsetmenin oldukça sakıncalı sonuçları olabilir.
Acaba kurulmakta olan söylemin içinde Osmanlı düşünce dünyası kendisine ne kadar yer buluyor?
Açıkçası çok da yer bulduğu söylenemez. Tam da bu noktada Fransız düşünür Michel Foucault'yu anabiliriz.
Foucault'ya göre, doğru dediğimiz şey söylemin doğru gördüğüdür. Söylem bilgiye doğru derse doğrudur.
Özne, toplumsal ve dilsel pratiklerin ürettiği söylemsel bir kavram olup söylem ve iktidar birlikte oluşur.
Foucault'nun bu düşüncelerinden yola çıkarak Osmanlı'ya dair inşa edilen söylemin etrafında biçimlenen bir bilginin üretildiğini söyleyebiliriz.
Dolayısıyla da toplumun Osmanlı hakkındaki bilgisinin sınırını söylem belirlemiş olacak.
Yalnız Osmanlı'ya dair söylemin ürettiği bilgi ne kadar derinlikli?
Osmanlı'yı doğru kavrayacaksak her şeyden önce düşünce dünyasını iyi anlamalıyız.
Düşünce dünyasını iyi anlamanın yollarından biri ise Osmanlı'da yapılmış olan felsefe çalışmaları üzerine ciddi araştırmalar yapmamızdır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Günümüzde Osmanlı'da felsefenin varlığına ya da mahiyetine dair farklı görüşler var.
Kimilerine göre Osmanlı'da felsefe yoktu. Kimilerine göre Osmanlı'da felsefe vardı.
Kimilerine göreyse vardı ama yetersizdi; yani Osmanlı'da Kant, Hume, John Locke, İbn-i Sina ya da İbn Rüşd çapında bir filozof yoktu.
Kanımca Osmanlı'da felsefe üzerine pek çok çalışma yapıldı. Yalnız söz konusu çalışmaların mahiyetine ilişkin bir yorum yapmak için erken olduğunu düşünüyorum.
Osmanlı'da yapılmış olan felsefe çalışmaları üzerine yorum yapabilmek, her şeyden önce nelerin yapıldığını bilmemizi gerektiriyor.
Oysa büyük çoğunluğu yazma olan pek çok eser kütüphane raflarında öylece duruyor. Yani kütüphane raflarında el değmemiş pek çok yazma eser var.
Malum Osmanlı'yı konu alan yapımlar için büyük bütçeler ayrılıyor.
Osmanlı düşünce dünyasına yön veren yazma eserlerin araştırılması için neden kaynak ayrılmasın?
Yalnız şunu da belirtmek isterim ki bu konuda hiç çalışma yapılmıyor değil elbet. Tabii ki anılan eserler üzerine yürütülen bazı çalışmalar var.
Sadece bu çalışmaların nicelik açısından yeterli olmadığını söyleyebilirim.
Neticede kütüphanelerin raflarında araştırılmayı bekleyen yazma eserlerin özgün dili ve yapısıyla okunabileceği, bunun yanında Osmanlı diline yabancı genç kuşakların da anlayabilmeleri için hem transliterasyon hem de sadeleştirilmiş metinlerin yer aldığı kitapların yayınlanması, düşünce dünyamızın zenginleşmesi adına önemli bir kazanım olacaktır.
Dahası inşa edilmekte olan Osmanlı'ya dair söylem de derinlikli bir içerik kazanacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish