Dosya/soruşturma: Batı ittifakı ile Rusya arasında Neo-Soğuk Savaş dönemi mi? (1)

Naman Bakaç, Independent Türkçe için Taha Özhan, Süleyman Arslantaş, Sefa Sarı ve Oğul Tuna ile konuştu

Fotoğraf: AFP

Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim, tarihsel kökleri olan bir sorun olsa da, 21'inci yüzyıl bağlamında 2014 yılında Rusya'nın Donbas Bölgesindeki "de facto" varlığı ve Kırım'ı ilhakıyla, uluslararası arenada mezkûr sorun olarak görünür oldu.

21 Şubat'ta Vladimir Putin'in Donbas bölgesindeki iki "ayrılıkçı" cumhuriyetin bağımsızlığını tanıması ve ardından 24 Şubat'ta gelen askeri operasyon/işgal/savaş ise sıcak çatışmaya dönüşmüş durumda. 

Avrupa ve Rusya topraklarını; jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik olarak yeniden şekillendirecek Ukrayna-Rusya krizi, başka bir boyutuyla bir tür NATO/ABD/AB/Batı'nın güvenlik düzeni ile Rusya'nın güvenlik düzeni arasındaki gerilimin de bir yansıması olduğu söylenebilir.

Soğuk Savaş'ın ardından NATO'nun Doğu Avrupa'ya genişlemeyeceği şeklindeki uluslararası taahhütleri karşısında, Rusya özelde ise Putin yönetimi, ülkesinin güvenlik tehdidinin Batı/NATO tarafından ciddiye alınmadığını düşünmektedir.

NATO/ABD/AB/Batı ise Putin Rusya'sının SSCB'nin hinterlandını tekrar topraklarına katarak bir tür "imparatorluk" ideasını bilkuvveden bilfiile geçirmeye çalıştığı şeklindeki bir güvenlik algısına sahiptir.  

Putin'in 22 Şubat'ta elinde mikrofonla bir Rus çocuğa "Rusya'nın sınırı nerede başlıyor?" sorusuna yarı şaka yarı ciddi bir şekilde kendisinin verdiği "Rusya'nın sınırı yoktur" cevabı, Batı'nın güvenlik düzeni ile Rusya arasındaki gerilimin uzun yıllara yayılabileceğine işaret etmektedir.

Tüm bu bölgesel ve küresel gelişmeleri aşağıda hazırladığımız iki soruyla bir dosya/soruşturma etrafında bütünlüklü ele almaya çalışmak istedik. Bir dizi halinde sürecek olan dosya/soruşturmamızın bu ilk bölümüne; Ankara Araştırma Enstitüsü Direktörlerinden Taha Özhan, uzun yıllar dış politika alanında yazılar ve kitaplar kaleme almış araştırmacı-yazar Süleyman Arslantaş, gazeteci-yazar Sefa Sarı ile Kaliforniya Üniversitesi’nde akademisyen, Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanı Oğul Tuna görüşleriyle dosyamıza katkıda bulundu.


Soru 1: Uluslararası güvenlik düzeninin yeniden şekillen(eceği)diği 21'inci yüzyılın bu zaman diliminde Rusya'nın; Suriye, Orta Asya, Kuzey Kafkasya ve Doğu Avrupa'da kurmaya çalıştığı hegemonya karşısında Batı/NATO/ABD/AB'nin bu güvenlik tehdidine karşı geliştirdiği retorik ve sahadaki pratiklerini nasıl buluyorsunuz?

Batı'nın yeterince caydırıcı ve sert hareket etmediği tartışmalarına katılıyor musunuz? Sizce Batı ittifakı ne yapmalı? Neyi yapamadı?

Batı İttifakı'nın güvenlik ve işbirliği ekseninde kendi içinde çatlaklar ve uyumsuzluklar yaşadığına katılıyor musunuz? Nedir bu çatlaklar veya uyumsuzluklar?


Soru 2: Rusya'nın eski SSCB hinterlandını kazanmaya çalışarak bir tür "Rusya'nın sınırı yoktur" jeopolitik ideasını, Batı Dünyasının geleceği açısından nasıl yorumluyorsunuz? Putin sizce ne yapmaya çalışıyor?

Rusya'nın; Avrupa ve Rusya coğrafyasında nasıl bir güvenlik düzeni ve politik hedefi var? Yeni bir Neo-Soğuk savaş içinde olduğumuzu düşünüyor musunuz? Yoksa bunlar yeni bir dönemi değil geçici konjonktürel bir dönemi mi ihtiva ediyor? 


Taha Özhan: Putin; Rus dünyası ütopyası içine tam anlamıyla ram olmuş durumda
 

Taha Özhan-Ankara Enstitüsü’nde Araştırma Direktörü.jpg
Ankara Araştırma Enstitüsü direktörlerinden Taha Özhan

 

1- Rusya'nın Sovyetler sonrasında ilk kez 2008'de Güney Osetya ve Abhazya'da başlayan askeri hareketliliği bir dizi ilhak, işgal ve askeri müdahaleler şeklinde devam ediyor.

Gürcistan'dan Libya'ya, Suriye'den Ukrayna'ya gördüğümüz Rus müdahalelerin Moskova'nın belli ölçüde güç maksimizasyonu yaptığını ortaya koyuyor. Ancak bütün bu örneklerin tamamında, Rus müdahalelerin Moskova'nın jeopolitik planları dışında iki özelliği bulunuyor. 

Birincisi; müdahale yaptığı, ilhak ve işgal ettiği yerlerde karşısında ciddiye alınacak bir güç bulunmadığını, genellikle ya zayıf ya tıkanmış devlet yapıları ya da devlet-dışı aktörlerin olduğunu hatırlamak gerekiyor. Sovyetler döneminde de Afganistan müdahalesi sırasında böyle bir manzara varken, Soğuk Savaş dünyasında başta ABD olmak üzere birçok ülkenin verdiği destekten ötürü, Rusya başarılı olamamıştı.

En son Libya'da da karşı güç formasyonu ortaya çıkınca, benzer bir netice gördük ve Rusya geri adım atmak durumunda kaldı.


İkinci dinamik ise Rusya'nın kendisine müdahale edecek aktörlerin ajandalarına bakarak yaptığı zamanlamasıdır.

11 Eylül sonrası Amerika'nın hem kendisini hem de küresel jeopolitiği tam anlamıyla bir çıkmaza sokan terörle savaş politikalarının açtığı alanda, Çeçenistan'da tam anlamıyla bir katliamla direnişi bastırması gibi. 

2008'de dünya, 1929 sonrası tecrübe ettiği en büyük ekonomik krizle boğuşurken, Ruslar Gürcistan savaşına girdi. 2014'te Obama İran'la ve Suriye'de icat edilen gizemli DAİŞ kriziyle meşgulken ve bir taraftan Ruslarla akıl dışı terörle mücadele iş birliğine girerken, Kırım ilhak edildi.

Ukrayna işgali de Washington'un ve AB'nin yeni gündemi 'Çin'i püskürtme' olduğu bir dönemde gerçekleşti. Dolayısıyla Ukrayna müdahalesi sırasında, Moskova, hem ciddi bir karşı gücün ortaya çıkmayacağını hem de bu gücü koyabilecek aktörlerin başka önemli gündemlerle meşgul olacağını varsayıyordu.


Şimdi bu varsayımın ne kadar doğru olup olmadığını göreceğiz. Batı Rusların karşı karşıya kalacakları caydırıcı bir ekonomik, diplomatik ve askeri güçle karşılaşacak mı?

Washington ve Avrupa aynı anda Çin ve Rusya'dan mürekkep iki jeopolitik gerilim noktasını yönetmeyi başarabilecek mi?

Son 15 yıllık Rusya tecrübelerine baktığımızda, Özellikle Obama-Biden dönemindeki bütün dış politika başlıklarındaki kararsızlığı, vizyonsuzluğu, fecaat politika tercihlerini ve anti-demokratik çizgisini hatırlayınca umutlu olmak için fazlaca bir sebep bulunmuyor.

İran nükleer anlaşması karşılığında Suriye ve Irak'ın çıkmaza girmesine, terörle mücadele politikası karşılığında Rusya'ya ve Körfez'e açılan kredi, Arap Baharı'nda karşı devrimi destekleme karşılığında bölgedeki bütün demokrasi umutlarını söndürmelerini hatırlayınca, Ukrayna'da Rus saldırganlığını durdurma konusunda Batı'nın sonuçlarını görmeden alacağı bir kredisi bulunmuyor.


"Putin, Avrupa'nın sağlayamadığı güvenlik insicamını, Rus milliyetçi ütopyasını dillendirdiği konuşmasıyla sağlamayı başardı"

Avrupa sınırlarında yaşanan, geçmişte on milyonlarca insanın hayatını kaybettiği savaşların tarafı olan Rusya tehdidini, Batı'nın, son yıllardaki gelişmelerden farklı okuduğu aşikardır.

Ukrayna'nın işgaline kadar Avrupa'nın kendi içerisinde ve ABD ile ilişkilerinde güvenlik başlığı değerlendirildiğinde, şu son birkaç günde ortaya çıkan ABD ve AB güvenlik başlığından çok farklı olurdu. 

Stratejik bağımsızlıktan dem vuran Fransa başta olmak üzere, yıllardır Kuzey Akım 2'de Washington baskılarını püskürten Almanya ya da Rus elitlerinin gözdesi Londra'nın, Moskova'ya verdikleri tepki tartışmayı farklı bir noktaya taşıdı.

Biden ise iktidara dış politikada 'Rusya'yı sınırlama' sözü vererek gelmişti. Son yıllarda Batı'yı karıştırmak ve bölmekle suçlanan Putin farkında olmadan 40 dakikada Avrupa'nın uzun yıllardır sağlayamadığı güvenlik insicamını ve Transatlantik uyumunu Rus milliyetçi ütopyasını dillendirdiği konuşmasıyla sağlamayı başardı.

Hatta Ukrayna işgali sonrası Avrupa'nın yeni bir silahlanma ve askeri harcamaları artırma dönemine girmesinin kapısını bile açmış olabilir. Son tahlilde Rusya, Batı'nın uzun yıllardır yoksunluğunu çektiği muhkem bir tehdit algısının oluşmasına sebep oldu. Bu tehdidin bir konsolidasyon süreci başlatması şaşırtıcı olmaz. 


2- Putin Rus milliyetçiliğinin Ruskiy Mir yani Rus Dünyası ütopyası içerisine tam anlamıyla ram olmuş durumda. Kendisini jeopolitik bir Mesiyanizm rolüne kaptırdığını kendi yaptığı açıklamalardan hatta geçen sene sonu bir makaleye dönüştürerek Kremlin'in sayfasında yayınladığı uzun yazıdan anlıyoruz.

Revizyonist bir tarih okumasıyla kendince bir taraftan hafıza ve sosyal muhayyile savaşı verirken diğer taraftan bölgede 2013 statükosuna dönme arzusu da var. Putin'in adımlarına bakarak rasyonel bir jeopolitik harita veya insicamlı bir hedefler setinden bahsetmek kolay değil.

Elbette jenerik, 'eski şanlı günlere geri dönüş' retoriğiyle cevaplar vermek mümkün ama unutulmaması gereken nokta tarihin durdur tuşu olmadığı gerçeği. Ne Rusya'daki ekonomik, toplumsal ve dünya ile ilişki dinamikleri ne de başta Avrupa olmak üzere Batı'nın Rusya ile ilişkileri 1990'lar öncesi gibi.

Yeni sınıflar, karşılıklı bağımlılık oluşturmuş güçlü ekonomik dinamikler, dünya ile eklemlenmiş toplumsal ilişkiler, daha önce bahsedemeyeceğimiz ölçüde oluşmuş olan Rus diasporası gibi unsurlar, Moskova'nın yeni krizi yönetirken güçlü bir şekilde karşısına çıkan başlıklar olacaktır. 

Dolayısıyla Batı'nın yaşanan krizdeki jeopolitik ve askeri kapasite sınırlarını tartışırken neler yapamayacağına ya da hangi adımları atabileceğine dair oldukça zengin bir çerçevemiz oluşurken, Rusya'nın neler yapacağına veya yapabileceğine dair bir çerçeve çizmek mümkün olmuyor.

Dolayısıyla Putin, Ukrayna'yı işgal ederek ne yapacak sorusu çoğu kez cevapsız kalıyor. Çünkü başı sonu bir cevap vermek mümkün olmuyor. Bu durum biraz Rusların hava sahası ihlallerine benziyor. Webde basit bir arama yaptığınızda karşınıza Japonya'dan Norveç'e Rus ihlallerinin haritaları çıkar.

Bu haritalara bakan bir askeri veya dış politika uzmanı büyük ölçüde çaresiz kalır. Zira ihlaller size başı sonu belli bir siyasal ve askeri analiz imkanı vermez. Sonuçta ihlal edebildiği için ihlal ediyor cevabına mahkûm olursunuz. Bu durum Rusya'nın jeopolitik analizlerini yaparken de geçerlidir.

Elbette Rusya'nın niçin ve nasıl Suriye'de bulunduğunu ve bazı bilinen hedeflerini sıralayabilirsiniz ya da Güney Osetya'da niçin savaş yaptığına dair açıklamalarınız olabilir. Ancak bu malum cevapların dışında insicamlı, anlamlı ve gelecek perspektifine oturan kabaca yol haritasından bahsedebileceğiniz derinlikli bir jeopolitik projeksiyon göremezsiniz. 


"Ukrayna sorunu Putin’in adımlarıyla bir Rusya krizine dönmüş durumda"

Ukrayna'yı işgal ve sonrasında ilhak etmiş Rusya'nın en genel anlamda özlemini duyduğu 'şanlı eski günlerdeki' küresel ulaşımını büyük ölçüde kaybetmiş olması kaçınılmazdır. Daha da önemlisi eski günlerinde var olmayan Çin dinamiğine mahkûm ikincil bir güç haline gelmesi muhtemeldir.

Batı ambargosunun derinliği oranında bu mahkûmiyet artacaktır. Ana tarihsel ve jeopolitik akışı Avrupa'ya doğru olan bir nehrin önüne maliyetine katlanarak baraj inşa eden Rusya'yı, Çin ekseninde çok daha zor günlerin beklediğini söylemek yanlış olmaz.

Ayrıca Sovyetler bütün sorunlu yapısına rağmen ideolojik vizyonu bulunmaktaydı. İflas etmiş olsa da alternatif bir dünya sunuyordu. Putin tamamen dar bir dinamiğe indirgenmiş, Ortodoks teolojik unsurlara ve Rus milliyetçiliğine yaslanmış diliyle kurmayı hayal ettiği 'Rus dünyası' zaten ülke içerisinde sürdürülmesi oldukça zorken; yaptırımlar, Batı'nın jeopolitik blokajı ve küreselleşmenin her anlamda zirvesinin yaşandığı bir dönemde dünyanın baskısı altında bütün Rusya'yı kucaklayacak vizyon üretmesi mümkün değildir.

Gelinen noktada Ukrayna sorunu Putin'in adımlarıyla bir Rusya krizine dönmüş durumdadır. Bu haliyle küresel hatta bölgesel iddialar ortaya koyabilecek bir güç olmaktan çıkarak St. Petersburg-Şangay ekseninde var olmak zorunda kalacak bir askeri güce dönüşmek durumunda kalacaktır.  


Süleyman Arslantaş: Ukrayna saldırısı yeni bir Yalta'nın habercisi mi?
 

Araştırmacı-Yazar Süleyman Arslantaş.jpg
Araştırmacı, yazar Süleyman Arslantaş

 

Rusya'nın Ukrayna'ya ait olan ayrılıkçı Donbas Bölgesindeki Luhanks ve Donetsk'in 21 Şubat'ta bağımsızlığını tanıması ve bunu takiben 24 Şubat'ta geniş ve kapsamlı bir harekat başlatarak Ukrayna'ya savaş açması elbette beraberinde yerel, bölgesel ve küresel birçok soru ve sorunlar getirmiştir. 

Putin'in gençliği, eğitimi, kamudaki görevleri ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Yeltsin sonrası Rusya Federasyonu'nun başına geçmesi, başlı başına bir proje olarak görülüyor. Soğuk savaş sonrası Rusya'yı incelediğimizde "kazanmak için kaybeden" bir Rusya ile karşı karşıyayız.

Yani aslında II. Dünya Savaşı'nı sona erdiren Yalta Konferansı'nda her ne kadar Stalin SSCB'yi temsilen galipler safında yer aldı ise de Stalin'in galipler masasına oturması Amerika'nın atamasıydı. Hatta İngiltere'yi temsilen galipler masasında yer alan Churchill de Amerika'nın inisiyatifiyle masada yer almıştı. 
Yalta (5-11 Şubat 1945) Konferansı dünyayı iki kutuplu hale getiren bir konferans olarak bilinir.

Oysa yapay olarak imal edilen Soğuk Savaş Dönemi (1945-1990) sanılanın aksine tek kutuplu bir dünyadır. O tek kutup da Amerika'dır. Her ne kadar Amerika eski başkanı Bush, 17 Ocak 1991'de Körfez harekatını dünyaya ve kendi kamuoyuna duyururken: "Geçtiğimiz yıl çok uzun süren bir soğuk savaş dönemini geride bıraktık. Bundan sonra hedefimiz çocuklarımız ve gelecek kuşaklar için yeni bir dünya düzeni kurmaktır" dedi ise de bu yeni dünya düzeni hali hazırda şekillenmiş gözükmüyor.

Zira dün soğuk savaş döneminde dünya tek kutuplu iken, bugün çok kutuplu bir dünya ile yüz yüzeyiz. Yeni dünya düzeninde yerküre yeniden şekillenmekte, aktörler değişmekte, barış, savaş, güvenlik vs. kavramlar yeni tanımlamalarla vücut bulmakta.

Bu nedenledir ki dünün yani adına soğuk savaş denilen dönemin kavram ve paradigmalarını ele almadan ya da anlamadan, bugünü ve olanları anlamak mümkün değildir.

İkinci Dünya Savaşı'nın tek galibi Amerika idi. Zira adı geçen savaş 1 Eylül 1939'da başladı, lakin Amerika savaşa Aralık 1941'de katılmıştır. Savaşa girdikten sonra da İngiltere ve Rusya'ya ciddi yardımlar yaparak Almanya ve müttefiklerinin sonunu hazırlamıştır.

Gerek Yalta'da ve gerekse Potsdam'da (17 Temmuz-2 Ağustos 1945) varılan antlaşmalar sonrası bilhassa ABD ve Rusya gerek siyasi nüfuz alanları ve gerekse Arkabahçe Doktrini'nde mutabakat sağlamışlardır. İngiltere ise Osmanlı sonrası elde ettiği tüm siyasi nüfuz alanlarını kaybederek Amerika'ya teslim olmuştur. 

Soğuk Savaş ifadesi ve uygulaması aslında yapay-aldatmaca bir ifadedir. Zira Amerika ve Rusya her ne kadar soğuk savaş döneminin iki kutbu olarak görünseler de, bu iki ülke hiçbir zaman sıcak savaşı yaşamamışlardır ve karşı karşıya da gelmemişlerdir.

Küba Krizi nedeniyle dönemin ABD Başkanı Kennedy ve Rusya Devlet başkanı Kruşcev görüşmelerini (1962): "Barış İçerisinde Birlikte Yaşamak" ifadeleriyle noktalamışlardır. Soğuk Savaş Dönemi boyunca her iki devlet kendi arka bahçelerinde olup bitenleri birbirlerinin lehine kışkırtmışlar ve şekillendirmişlerdir. Bunun somut örneklerinden birisi de Sonnenfelt Doktrini'dir.

Bu nedenledir ki adı geçen bu iki ülke kendilerince birlikte ama "küs" görüntüsü vererek yaşarken, üçüncü dünya ülkeleri ve İslam coğrafyası hep sıcak savaşı yaşamışlardır. G. Kore-K. Kore, Vietnam, Hindistan-Pakistan, İran-Irak savaşları bunun somut örneklerindendir. 


Yeniden şekillenen yerkürenin yeni ülke ve aktörleri belli olmaya başlamışlardır. Bu cümleden olarak ilk ve en önemli ülke Çin'dir. Dünün ABD Başkanı Roosvelt'in yerini bugün Çin Başkanı Şii Cinping almıştır. 4 Şubat 2022'de Putin ile Şii Cinping arasında imzalanan "stratejik müttefiklik" antlaşması yeni bir Yalta Deklarasyonu gibi.

Çin-Rusya ikilisi Amerika'ya adeta birlikte meydan okumaktalar. Zaten İngiltere'yi gündemlerine bile almamaktadırlar. Avrupa Kıtasında sanki yegane muhatapları Almanya imiş gibi görüntü vermekteler. Dünya siyaset ve ekonomisine yeniden şekil verebilmenin gayreti içerisindeler.

Keza Amerika, NATO ve AB'de bunun farkındalar. Donbas ve Ukrayna müdahaleleri öncesinde ABD Başkanı Biden, Ukrayna'nın saldırıya uğraması halinde hiçbir Amerikan askerini Ukrayna'ya yardım için göndermeyeceğini ilan etmişti. Bu da aslında bir acziyet ifadesidir.

Hoş, Gürcistan'da, Çeçenistan'da, Kırım'ın ilhakında da kılını kıpırdatmayan bir Amerika ve müttefikleriyle yüz yüze kalınmıştı. Batı'ya, NATO'ya ve NATO üyesi ülkelere uluslararası arenada daha önce cesaret veren Amerika, bugün gerek Irak, Suriye ve Afganistan'da ortaya koyduğu başarısızlıklar ve ilkesizlikler nedeniyle ittifak içerisinde olduğu ülke ve kuruluşlar nezdinde de itibarını yitirmiştir. BAE-Türkiye, İsrail-Türkiye, Mısır-Türkiye yakınlaşmasında da bunun önemli katkılarının olduğu not edilmelidir. 


"Ukrayna harekatı, aslında Amerika'ya ve NATO'ya meydan okuma harekatıdır"

Ukrayna krizi ve savaşı nedeniyle gelinen noktada Batı'nın, NATO'nun yapacağı hiçbir şey yok. Yaptırım karar ve söylemleri de etkisiz kalmaya mahkûmdur. Bu konuda Ukrayna Devlet Başkanı adeta yalvarırcasına Batı'ya yakınarak Batı'nın ve Dünya'nın kendilerini yalnız bıraktığını söylüyor.

Bir başka önemli husus da bugün sanıldığının aksine Batı ittifakının olmayışıdır. Gerek Kıta Avrupa'sı ve gerekse Ada Avrupası neredeyse tamamen birbirlerinden kopuk halde. Bunların içerisinde en aklı başında olan ve ne yaptığını bilen bir Almanya gözüküyor.

Almanlar da geçmişte Avrupa'da çektiklerini dikkate alarak etliye-sütlüye karışmama iradesi sergiliyor. Fransa ise durumdan vazife çıkartmaya çalışıyor. Macron ergenliğine bakmadan Caarles de De Gaulle taklidi yapmaya çalışıyor. 

Ukrayna için, Rusya'nın yeni stratejileri karşısında, Batı'nın, AB'nin, BM'nin, NATO'nun yapacağı bir şey yok. Söylenenler laf-ı güzaf'dan ibarettir. Çin ve Rusya ittifakı ve yine Batı'nın önemli ölçüde Rus doğalgaz ve petrolüne olan ihtiyacı nedeniyle müdahale şansı gözükmüyor.

Aslında Putin, "Rusya'nın sınırı yoktur" derken daha önce gündeme getirdiği SSCB dönemindeki Rusya topraklarını ifade ediyor. Bunu da peyderpey gerçekleştiriyor. Gürcistan, Çeçenistan, Kırım, Donbas ve benzerleri bunun örneklerindendir. Aynı şekilde Ukrayna'yı ve devamında Baltık ülkelerini de dizayn edecek gibi. Ama adı geçen ülkeleri işgalden çok kendisine bağlı ilke ve yönetimlerle ikame edecek gibi.

Bu bağlamda fazla uzak olmayan bir gelecekte Putin, Ukrayna'da yönetim değişmesi ardından yeni bir statü ve anlaşma ile Ukrayna harekatını sonlandırabilir. Ukrayna harekatı aslında Amerika'ya ve NATO'ya meydan okuma harekatı olarak da okunabilir. 


Rusya aslında Yalta'ya isyan ediyor. Zaten bu isyanın fitilini 1988'de Malta'da Reagen-Gorbaçov görüşmelerinde Rus lider ateşlemişti. Bunu takiben de 1989'da Varşova Paktı dağılmıştı. Putin ise şimdi bu gelişmeleri ve olanları elle tutulur hale getirmeye çalışıyor.

Yani özetle Yalta revize ediliyor. Bu yeni gelişmelerden Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar, Doğu Avrupa, Baltık Ülkeleri ve Uzak Asya Ülkeleri de etkilenebilir. Rusya ve Çin ikilisi bunda kararlı gözüküyorlar. Yarın da Çin'in Tayvan'a müdahalesi ile karşılaşırsak şaşırmayınız.

Şimdi unutmayalım asırlardır Doğu Akdeniz'e ve Akdeniz'e inme arzusu olan Rusya, Arap Baharı bahanesi ve Avrupa'nın, ABD'nin ya da NATO'nun ilgisiz, vurdumduymaz, çıkar amaçlı arzuları nedeniyle bugün Akdeniz'de, Humeymim'de, Lazkiye'de Kamışlı'da.

Çin ise Irak'ta, Suriye'de, Afrika'da ve Dünya'nın her yerinde. Dünün soğuk savaşında iki kutuplu dünya teranesi hakimdi. Bugünün soğuk savaşında ise Rusya ve Çin ittifakı önde. Ama bu sefer Amerika ve yandaşları, müttefikleri bu ikilinin hedefinde gözüküyor.

Sanıldığının aksine NATO yani Kuzey Atlantik İttifakı, SSCB'nin yayılmasını önlemek ve koruma sağlamak amacıyla kurulmuş olsa da bugün bu ittifakın işlevi dün olduğu gibi bugün de kuruluşu amacının oldukça uzağında gözüküyor.


Sefa Sarı: Rusya, Karadeniz'i ve kıyılarını, egemenliği altına alarak, final bölümüne doğru stratejisini kuracaktır
 

Sefa Sarı-Gazeteci-Yazar.jpg
Gazeteci, yazar Sefa Sarı

 

Dünya, egemen küresel güçlerin yeni tanzimiyle karşı karşıya. Yeni statüko oluşturulurken yeni kriz bölgelerinde soğuk savaş sonrası rötuşlar kontrollü gerginlik/krizlerle sınırlar yeniden belirleniyor.

Londra 2019 Zirvesinde yayınlanan NATO'nun 2030 Konsepti Bildirgesinde, Çin 'yeni rakip/tehdit' olarak kayda geçirildi. Bildirgenin 6. maddesinde ''Çin'in artan nüfuzu ve uluslararası politikalarının, ittifak olarak birlikte ele almamız gereken fırsatlar ve zorluklar sunduğunun farkındayız" cümlesiyle artan tehdit tespiti yapıldı.

Aynı bildirgede Rusya'nın Avr-Atlantik güvenliğine risk oluşturan yeni orta menzilli silahlar konuşlandırmasına önlem alınacağı ve Ruslarla "yapıcı ilişkiler geliştirmeye açık olmaya devam edecekleri'' belirtildi. Amerika (ve Avrupa) için orta uzun vadede küresel yakın tehdit Rusya değil Çin olacak. Unutmayalım ki 'Rusya Batıdadır, Batının Doğusudur'.

Amerika soğuk savaştan tanıdığı Rusya'yı, Çin'e karşı nötrleştirmek için eski doğu bloku ülkelerindeki nüfuzunu Ruslarla paylaşmak zorunda olduğunu, Ruslara birkaç 'zafer' sunarak, geleneksel Rus yayılmacılığı propagandasıyla Avrupa'yı yeniden konsolide ederken, askeri güvenlik konseptini pazara sunuyor.

Biden yönetimi, Avrupa ve eski blok Polonya/Romanya gibi ülkelere Trump döneminden daha fazla silah, hava savunma unsurları sattı! Amerika donanmasının yüzde 60'ını Asya Pasifik'e yani Çin'e kaydırdı!


"Amerika 2015'ten bu yana Rusya’nın önünü açıyor"

Amerika 2015'ten bu yana Rusya'nın önünü açıyor; Libya'da uzlaştılar bölüştüler. ABD Suriye'nin Kuzeyini ve üslerini garantiye alarak Rusya ile uzlaşarak Suriye'yi fiilen böldü. Mısır'da darbeyi ABD yaptı ama Rusya Mısır'a 30 milyar dolarlık silah sattı. Nasıl oldu!

ABD müttefiki Suudi Arabistan, Rusya ile 10 milyar dolarlık silah anlaşması yaptı. Türkiye S400, nükleer santral, doğalgaz anlaşmaları ile 2016'dan bu yana Rus nüfuzuna açıldı, ABD ve Rusya'nın nüfuzu altında! ABD, Kazakistan'ı MI6 CIA organizasyonu bir ayaklanma ile Ruslara teslim etti.

Benzer taksimi Balkanlarda da göreceğiz. Bosna Sırp yönetimi Rusların itelemesiyle bağımsız milis/ordu kurdu. Bu aslında Rusya'nın, 'Türkiye ve Ukrayna askeri ilişkilerine' bir cevaptı! Amerika genişleyen NATO'dan, Ruslara eski Sovyetler etkisi oluşturmak ve nüfuzunu artırmak için belli bölgelerde genişlemeyi Ruslarla paylaşmak zorunda, Çin tehdidi için zorunlu bir uzlaşma! Rusya eski Sovyet bölgelerinin bir bölümünü yeniden kontrol altına alıp genişlerken, askeri ve ekonomik yorgunluğunu, kırılganlığını arttırdığını ayrıca belirtelim.

Çin-Rusya ilişkileri zannedildiği gibi sorunsuz gül bahçesi değil. Rusya'nın Batı Sibirya, Yakutistan, Dış Mançurya bölgesinde Çin tarihsel olarak toprak iddiasını sürdürüyor.! Son 20 yılda Sibirya'ya madenlerde çalışmak için gelen Çinli mültecilerin nüfusu 35 milyonu geçti ve Ruslar iç bölgelere göç ederken Çin nüfuzu ve demografisi genişliyor.

Rusya'nın nüfus sorunu da düşünüldüğünde sorunun büyüklüğü daha iyi anlaşılır. Çin'in modern stratejisi aşamalı ekonomik ve demografik yayılmaya dayalıdır. Çin Rusya'nın silah sattığı bölgelerde üstünlüğü ele geçiriyor.  


"Uluslararası ilişkilerde, tesadüfe yer yoktur, tekerrür eden önceden belirlenmiş bir stratejinin uygulamasıdır"

Gelelim güncel Ukrayna krizine;

White House, 23 Şubat 2022 gece 22.00 sularında; 'Amerika Rusya ile savaşmak için Ukrayna'ya asker göndermeyecektir' açıklaması yaptı, aynı açıklamayı 2013'de Suriye'de kimyasal silah krizinde Amerika'nın askeri müdahalede bulunacağı iddia edilirken Putin; 'Amerika ile Suriye'de savaşacak değiliz' benzer açıklamayı yapmıştı!

Tarih tekerrür etmez, Uluslararası İlişkilerde, dış politikada tesadüfe yer yoktur, tekerrür eden önceden belirlenmiş bir stratejinin uygulamasıdır.

Rusya, silahını, memurunu, milisini, parasını ekonomisini yönettiği, savunma ve kimyasal sanayinin kentleri Luhask ve Donetsk bölgelerindeki fiilen işgalci durumunu 'tanıma' ile resmîleştirdi. Bu bölgeler, Rus yanlısı Ukraynalılardan değil, eski Sovyet döneminde orada kalan Ruslardan oluşmaktadır. Ruslar 3 aşamalı bir plan gerçekleştirdi;

  1. Resmi tanıma,
  2. Luhask ve Donetsk yani Donbask bölgesinin askeri tahkimini gerçekleştirerek, Harkov ve Mariupol hattından aşağıya Kırıma kadar bir hat çizerek Dinyester nehir sınır hattını belirleyecek,
  3. Putin muhtemelen Zelensky'i yönetimden uzaklaştırana, Rus yanlısı bir lider gelene kadar Kiev'i ablukaya alacak.

Rus Ordusunun Kiev'e ilerleyerek 45 milyonluk bir ülkeyi kontrol etme hatasına düşeceğini zannetmiyorum. Çünkü Şehir savaşı, yorucu bir iç savaşı arttırmaktan, ABD/Batının satın aldığı veya 'makul' gördüğü Donbask işgalinin daha fazla tartışılmasına ve Uluslararası izolasyonu meşrulaştırmaktan başka işe yaramaz.

Odessa stratejik bir liman ve lojistik kenti, yüzde 60'ı Ukrayna eliti, yüzde 40'ı Rus(lardan) yanlılarından oluşuyor ve etnik Yahudi nüfusu da hakim. Rusya denizden sürdürdüğü ablukayı zaman içine yayıp kentin izolasyonunu sağlayarak, Ukrayna'nın ticaret vs denizle irtibatını kesmek isteyecektir.

Günün sonunda; Amerika ve Rusya win win! Asya Pasifikte belki 20/30 yıl sonra ertelenemez, büyük kapışma için emperyal devletler paylaşımı sürerken olan sivil halklara, küçük devletçiklere oluyor. Güç, soyut duygulardan arınmış soğuk matematiksel bir şeydir.

Rusya/Putin, Karadeniz'i ve kıyıları egemenliği altına alarak final bölümüne doğru stratejisini kuracaktır. Sorulması gereken soru; uzun vadede 8/10 sene sonra gerçekleşmesi muhtemel final bölümünde hedef neresi?


Oğul Tuna: Eski Sovyet İmparatorluğu topraklarında Rus nüfuzunu inşa etmek Kremlin için birincil dış siyaset maddesi
 

Oğul Tuna-Rusya Uzmanı ve Kaliforniya Üniversitesi'nde Öğretim Görevlisi.jpg
Kaliforniya Üniversitesi'nde öğretim görevlisi ve Rusya ve Eski Sovyet coğrafyası uzmanı Oğul Tuna

 

1- Putin'in 22 Şubat tarihindeki açıklaması sadece Ukrayna değil, eski Sovyet devletleri açısından da tehdit taşıyor. Putin'in yıllar içinde tekrar edegeldiği revizyonist tarih anlayışı, tarihin dış politika aygıtı olarak kullanılmasının en güncel örneklerinden biri oldu Ukrayna müdahalesi ile.

Ocak ayında Kazakistan'a yapılan "barış koruma" misyonunu da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Eski Sovyet/Rusya İmparatorluğu topraklarında Rus nüfuzunu inşa etmek ve artırmak Kremlin için birincil dış siyaset maddesi haline geldi. Buna karşılık Batı, bu coğrafyadaki partnerlerine karşı, yani en başta Ukrayna, Baltık devletleri ve Gürcistan'a, güven vericilik özelliğini yitirdi.

Bu süreç, ABD'nin skandala dönüşen Afganistan'dan çekilme süreciyle başladı aslında. Batı'nın iç çıkar çatışmaları, Rusya'yla ilişkilerinin boyutu da Batı cephesi içindeki bölünmüşlüğü gün yüzüne çıkardı. Artık Avrupa Birliği, Ukrayna kriziyle gördüğümüz üzere, tamamen jeopolitik oyundan çekilirken Anglosakson dünya ile (ABD ve Birleşik Krallık) temelde farklılaşan çıkar ve misyonlara sahip. Çin ile ilişkiler işin içine girdiğinde Batı içindeki ayrımın daha da derinleştiğini göreceğiz.

Moskova ve ondan da daha derin bir şekilde Pekin, Avrasya'yı ekonomi ve enerji ağlarıyla birbirine bağlamış durumda. Brexit sonrası Britanya ve ABD ise bu cepheden farklı bir konumda. Bütün bu kriz, SWIFT ve Nord Stream 2 tartışmalarıyla da iyice belirginleşmiş durumda.


"Yeni Soğuk Savaş, çoktan başladı"

2- Rusya, son yıllarda belirginliğini kaybeden tampon bölgeleri; yani Baltık ve Doğu Avrupa'yı, Orta Asya ve Moğolistan'ı, Kafkasları taraf tutmaya itiyor ve itecek. Böylece NATO'nun ihlal ettiğini iddia ettiği ve bir ölçüde haklı olduğu sınır hattını yeniden belirlemeye çalışıyor.

Aynı yeniden belirleme eylemini tarih yazımında yaptığı gibi uluslararası hukuk kurallarını yeniden yazarak yapmaya çalışıyor. Dağlık Karabağ'daki ve Kazakistan'daki "barış koruma gücü" ile Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün niteliği bizzat bu yeni kurallar koyma politikasıyla ilgili.

Bu noktada Batı, en azından şu an için, buna karşı koyma iradesi göstermiyor veya gösteremiyor. Küresel hegemonyanın yeniden el değiştirdiği bir dönemde, sadece Batı'nın ne dediği ve yaptığı da çok önemli değil.

Artık 3-4 kutuplu bir dünyadan söz ediyoruz. Ukrayna meselesinde, bugüne dek sessiz kalmış ve diğer devletlerin toprak bütünlüğünü savunmuş olan Pekin'in, Rus müdahalesini "işgal" olarak tanımayı reddetmesi bile çok önemli bir gösterge.

ütün bu gerçekleri göz önüne alınca Yeni Soğuk Savaş'ın çoktan başladığını ve önceden andığım tampon bölgelerde, özellikle de eski Sovyet topraklarında, yeni krizlere hazır olmamız gerektiğini söylemek lazım. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU