Küçük burjuva

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

Beni bu konuda yazmaya sevk eden, Kemalizm'le ilgili okumakta olduğum bir kitaptır. İtiraf ediyorum ki, yakın tarihe ilgi duyduğum halde bu kitabı okumakta çok geç kalmışım. Hoş, ne kadar çok okusanız, belli bir alanda da olsa kitapların arkasından yetişilmiyor. 

Dev-Yol akımının öteki önderleri arasında Melih Pekdemir adını duyardım. Doğum yeri bakımından (Fatsa) hemşeri olduğumuzu da yeni öğrendim. 

"TC'nin Hayatı ve Eserleri-1; Kemalistler Ülkesinde Cumhuriyet ve Diktatörlük-2" başlığını taşıyan kitap, ikinci baskısını 1999'da yapmış. (Su Yayınları)
 

 

Pekdemir'in Kemalist Cumhuriyet hakkındaki birinci kitabında kendi sorularına bu kitapta verdiği yanıtları ele alacak değilim. AKP iktidarından önce yazılıp yayımlandığı görülen kitapta Cumhuriyet tarihi ile ilgili oldukça cesur ifadelerde bulunduğu görülüyor.

Kitabın adındaki "Diktatörlük" bile bu entelektüel "cesareti" anlatmaya yeter. Solcular, günümüzde AKP iktidarının yaptıkları karşısında Kemalist Cumhuriyet'e fit olmuş bulunuyor.  

Bu yazıyı yazmama neden olan Pekdemir'in Cumhuriyet dönemi iktidarlarını "Küçük burjuvalar" olarak nitelemesidir. Bunu o kadar çok tekrar ediyor ki, okuyucuyu "Küçük burjuvazi" ve onun uygulayabileceği politikalar hakkında tartışmaya özendiriyor. 


Marksist düşüncenin felsefe ve politika sözlüğüne armağan ettiği "Küçük burjuvazi", Türkiye devrimcileri tarafından da çok sık kullanılan bir kavram olagelmiştir.

Küçük burjuvalar kimlerdir?

Nasıl ve ne zaman oluşmuşlardır?

Küçük burjuvazinin burjuvazi ve işçi sınıfı karşısındaki politik tutumları nelerdir?

 Toplumun birbiriyle çıkarları tam zıt iki sınıftan oluştuğu kabul edilir: Burjuvazi ve işçi sınıfı (proletarya).

Burjuvazi, sözcüğün Fransızca kökeninin de gösterdiği gibi "kentli" demektir. Kapitalizmin Avrupa'da gelişmeye ve iktidarı ele geçirmeye başladığı dönemden beri, burjuvazi toplumun hâkim sınıfıdır.

Üretim araçlarına sahiptir. Kentli hayatın gerektirdiği bilim ve sanatın da yaratıcısıdır. 

Ancak burjuvazi, yalnızca üretim araçları sahipliği ile tanımlanamaz. Burjuva hayat tarzının benimsenmesi de bu tanımın vazgeçilmez unsurudur.

Öyle olunca, devlet yöneticileri, serbest meslek sahipleri, büyük çoğunluğu ile yazar-çizer takımı da burjuva kavramı içinde yer alır. 


Burjuvazinin iktidarda olduğu ülkelerde, bir fabrika veya büyük mülk sahibinin doğrudan doğruya devlet başkanı veya başbakan, bakan olması görülmemiş bir olay değildir.

Ancak mal ve mülke sahip olan zenginler, genellikle devlet işlerini doğrudan doğruya kendileri görmezler. Bunun için çalışacak yetişmiş, bürokrat ve siyasetçileri vardır.

Daha çok avukatlar, şirket yöneticileri, emekli subaylar, daha az oranda olmak üzere gazeteciler, öğretim üyeleri, mühendisler burjuva sınıfı adına devleti yönetirler.

Onları ayakta tutan bir ordu, polis teşkilatı ve burjuva parlamentonun yaptığı kanunları uygulayan bir adliye örgütü vardır. Bunlar zaten devletin özelliklerini tanımlayan iktidar organlarıdır. 


Her ne kadar klasik olarak sanayi devrimini yaşamış ülkelerde toplum, burjuva ve proletarya olarak iki zıt kutuptan oluşuyorsa da bu toplumlarda bile millet, bu iki sınıftan ibaret değildir. Hele Türkiye gibi ülkelerde, yetmiş-seksen yıl önce bile devasa bir köylülük yaşıyordu.

Kentleşmenin hızlanmasıyla bu nüfusun büyük bölümü kentlerin işçi ve küçük burjuva tabakalarına aktarıldı. Küçük burjuvazi, çeşitli kanatları olan çok dağınık bir sınıftır.

Toplumun çoğunluğu küçük burjuvaziden oluşur. Türkiye (sayısal olarak) bir küçük burjuva cennetidir!


Küçük burjuvazi, küçük toprak sahiplerinden başlayarak, "esnaf" dediğimiz küçük işletmelerin sahipleri, bağımsız çalışanlar, üniversite mensupları, memurlar, ev kadınları gibi pek çok kesimi içine alır.

Küçük burjuvazinin bir yanı emeğiyle yaşayan, diğer yanı ise küçük çapta işçi çalıştıran işletme sahiplerine dayanır. 

Şimdiye kadar yaşanan çağdaş devrimlerde küçük burjuvazinin önderlik yaptığı bir devrim görülmemiştir. Bu devrimlere Fransız ve Amerikan devriminden beri ya burjuvazi, ya da Ekim ve Çin Devrimlerinde görüldüğü gibi işçi sınıfı ideolojisi önderlik etmiştir. 


Türkiye'de 1960 sonrası hareketlenen toplumsal muhalefet içinde küçük burjuvazinin önemli bir yeri vardır. Ancak bu hareketler, kendilerini küçük burjuva hareketi olarak değil, sosyalist (yani işçi sınıfı) hareketi olarak sunmayı tercih etmişlerdir.

Çünkü küçük burjuvazinin bir iktidar projesi yoktur. Bu sınıf içinde burjuva ve işçi sınıfı ideolojileri dalgalanır durur.

Çoğunluğunu üniversite gençlerinin yönettiği bu hareketlerin mensupları da küçük burjuva ideolojisi taşıdıklarını kendileri bile itiraf edemezdi. Çünkü küçük burjuvazinin devrim sözlüğünde öyle övünülecek bir yeri yoktur.

Toplumun çoğunluğunu oluşturduğu halde küçük burjuvaziye siyasette onurlu bir yer ayrılmamıştır. Küçük burjuvazi, işçi sınıfı ideolojisinin güçlü olduğu dönemde sosyalizme meyleder.

Devrim fırtınası dindiğinde bireyci hayatına döner. Küçük burjuva, sınıf atlama çabası içinde bulunmakla, devrimci mücadeleden her an cayabilmekle, döneklikle, zor gördüğü zaman konumunu değiştirmekle suçlanmış ve alaya alınmıştır.

Bunların ne kadar gerçek olduğu Türkiye'de yaşanılarak da doğrulanmıştır.


Cumhuriyet dönemi yöneticilerinin küçük burjuva oldukları iddiasına geri dönelim: Böyle bir tezin kaynağı öyle anlaşılıyor ki, yönetimde bulunanların çoğunluğunun askeri bürokrasi ve onların çevresinde toplanmış olan aydınların olmasıdır.

Her ne kadar, toprak ağaları ve yerel mütegallibe temsilcilerinin bu yönetim içindeki payları azımsanmayacak oranda ise de, askeri bürokrasinin burjuva çıkarlarını koruması için fabrikalara ve geniş topraklara sahip olmaları gerekmez.

Kaldı ki, Cumhuriyet dönemi yöneticileri, İş Bankası ve Orman Çiftliği örneğinde olduğu gibi başlangıçta sahip olmadıkları zenginlik kaynaklarına iktidarı gücünü kullanarak sahip olmuşlardır. 
 

2.jpg
Fotoğraf: aoc.gov.tr

 

Yani bir burjuva iktidarında devleti ele geçirmiş olanlar ya zaten zengindirler, ya da kısa zamanda zenginleşirler.

Hele muhalefetin yasaklandığı, denetim mekanizmalarının olmadığı bir sistemde iktidar sahiplerinin ekonomik kaynakları kendi sınıfları ve şahısları yararına ele geçirmesi kaçınılmaz.

Sivil ve özellikle de askeri bürokrasiyi küçük burjuva olarak görmek, Türkiye'deki askerî darbelerle küçük burjuvaların iktidara geldiğini sanmak demektir.

Bizim tarihimizde görülen üç askerî darbe içinde küçük burjuvaziye yakın olduğu söylenebilecek 27 Mayıs 1960 darbesi bile kısa zamanda burjuvaziye teslim olmak ve iktidarı büyük burjuvaziye devretmek zorunda kalmıştır. 
 

3.jpg
Fotoğraf: AA

 

1917 Ekim Devrimine bir avukat olan Lenin'in, Çin devrimine bir zengin köylü çocuğu ve öğretmen olan Mao'nun komuta etmesi (örnekler çoğaltılabilir), nasıl bu devrimin proleter özelliğini ortadan kaldırmazsa, Türk devriminin başında bir askerin bulunması onun burjuva özelliğini değiştirmez.

Bilinen bir tanımlamadır: Aydınların sınıfı yoktur. Onlar hizmet ettikleri sınıfın mensubudurlar. Türkiye'de de burjuva aydından geçilmiyor, kendin işçi sınıfının çıkarlarına adamış bir hayli aydın da vardır. Türkiye'de sınıf mücadelesi, bunların örnekleriyle doludur. 


Her devrimin, onu diğer devrimlerden ayıran özellikleri vardır. 1923 Türk Devriminin de Fransız, Amerikan, Alman burjuva devrimlerinden farkları vardır.

Bu devrimin özelliği, ülkenin emperyalistlerce işgal edildiği koşullarda, askerlerin ve yerel eşrafın önderliği altında bir kurtuluş savaşı vererek ülkenin siyasi bağımsızlığa kavuşması, Avrupa'daki yaşam ikliminin Türkiye'de devlet eliyle topluma zerk edilmesi ve devlet kapitalizmi ile burjuva yaratma politikasını uygulamasıdır. 


Burjuvazi de çeşitli katmanları içinde barındırır. Cumhuriyet döneminde bunlar ülkeyi bir koalisyon olarak yönetmişledir. 1945'ten sonra da farklı iki siyasi partiye ayrılmışlar, bunlardan eski iktisat bakanı ve İş Bankası müdürü Celal Bayar ve toprak sahibi Adnan Menderes önderliğinde kurulan parti, öteki takımdan iktidarı devralmıştır.

Günümüzde ise taşradan yükselen yeni tipte rantiyeci muhafazakâr burjuvazi, ülkenin siyasi yörüngesini önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu burjuvazinin hedefinde Kemalizm vardır. Ancak onu yönetme biçimiyle değil, kültürüyle savaşıyor…

Bu arada küçük burjuva ne mi yapıyor?  

Burjuva partileri arasında gidip geliyor. Sol yanına itibar etmiyor, sağ tarafını gözlüyor.

Gün aşırı yayımlanan seçim anketleri, küçük burjuvazinin kâh iktidardaki yeni tipte burjuvaziye, kâh öteki burjuva partilerinden birine göz kırptığını gösteriyor.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU