Belçika futbolu II. Dünya Savaşı'nın ardından Anderlecht'in üstünlüğüyle geçen bir tarihe sahip. 34 şampiyonluğu bulunan Anderlecht'in ardından Club Brugge son yıllarda yeniden atağa kalktı.
Geçmişte bu ikilinin arasında yer bulmaya çalışan Standard Liege'in yanı sıra, Genk ve Gent gibi istisnalar olsa da tablo pek değişmedi.
2000'lerin eşiğinde Belçika futbolunda sıkıcı rekabetin ötesinde daha temel bir sorun vardı. Artık fark yaratacak yetenekli oyuncular yetişmiyor ve hem milli takım hem de kulüp düzeyinde uluslararası başarılardan giderek uzaklaşılıyordu.
1986'da Dünya Kupası yarı finali oynayan milli takımı, 1988'de KV Mechelen'in Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nı alması izlemişti.
Ülke futbolu doksanların sonunda dibe vurmaya başlayınca Michel Sablon önderliğinde altyapılarda başlayan seferberlik, 20 sene içerisinde bireysel yetenekleri gelişmiş, ihraç edilebilecek yıldız oyuncular ortaya çıkardı.
1998 Dünya Kupası'nda grubundan çıkamayan Belçika, 2018'de Dünya üçüncüsü olmuştu. Bu sürecin son dönemlerinde Belçika Ligi de sahip olduğu oyuncu potansiyelleri ve yetiştirici kimliğiyle yeni dönem futbol sahipliğinin merkez üslerinden birine evrildi.
Anderlecht, Club Brugge gibi geleneği olan büyük kulüpler bir yana, birçok orta-alt sıra hatta 2. Lig takımları yabancı yatırımcıların hedefi oldu.
Monaco'nun sahibi olan Dimitri Rybolovlev Cercle Brugge'ü, Japonya merkezli e-ticaret firması DMM Sint-Triuden'i, Leicester City'nin de sahibi olan Tayland merkezli King Power şirketi OH Leuven'i, Cardiff City'nin de sahibi olan Malezyalı Vincent Tan Kortrijk'ı, aralarında Barnsley, Esbjerg ve Thun gibi farklı ülkelerden 6 takıma sahip olan Çinli girişimci Chien Lee KV Oostende'yi satın aldı.
Bu sahiplikler arasında geçtiğimiz sezona dek dikkat çekmeyen bir kulüp daha vardı: Royale Union Saint-Gilloise.
Union Saint-Gilloise Brüksel'de Saint Gilles bölgesinde yer alan ve ligdeki en büyük başarıları II. Dünya Savaşı öncesine yani Anderlecht'in damga vurduğu yılların öncesine ait köklü bir kulüp.
Sonuncusu 1935'te olmak üzere kazanılan 11 şampiyonluk, onları lokal rakipleri Anderlecht'in yanı sıra Club Brugge'ün ardından lig tarihinin en başarılı takımı yapmış. Geçtiğimiz sezon, yaklaşık yarım yüzyıllık bir aranın ardından, yani 1973'ten bu yana ilk kez Pro Lig'e dönebildiler.
Şimdi o başarılı dönemlerine yeniden ulaşmak isteyen Union'ın yeniden var oluş hikayesi yaklaşık 4 sene önce iki ortak tarafından satın alındığında başladı.
Tony "the Lizard" Bloom hızlı bir kumarbazdı. Daha çocukluk döneminde oyun salonlarında meyve makineleriyle başlayan kumar tutkusu ileride yaşı tutmadığı için sahte kimlikle oynadığı bahis ve pokere yöneldi.
Bloom, Manchester Üniversitesi'nde matematik okurken de bir yandan kumara devam etmişti. Öyle ki, 2000'lerin başlarına dek katıldığı çeşitli poker turnuvalarında kazandığı paranın yaklaşık 3 milyon doları bulduğu söyleniyordu.
Okul sonrası Ernst & Young'da muhasebeci olarak çalışırken, şu anki şirketi Starlizard'ın temellerini atan Bloom, tahmin ve oran belirleme süreçlerini maksimum düzeyde rasyonalize etmenin yollarını arıyordu.
Bilgi, Bloom için güçtü. İyi bir matematiksel bir zekaya ve kumar becerisine zaten sahipti. Kumar masasında bir kertenkele kadar soğukkanlı olduğu için "lizard" lakabını almıştı.
Bloom 2014'te Starlizard'ı kurdu. Şirket İngiltere'deki en büyük bahis sendikasını temsil ederken yıllık gelirinin 100 milyon pound civarında olduğu tahmin ediliyor.
Starlizard, geleneksel ve çevrimiçi bahis firmaları tarafından sağlananlardan daha doğru futbol oranları oluşturmak için karmaşık veri analizi modelleri kullanan bir şirket. İnternet sitesine girildiğinde "spordaki en ilginç soruları cevaplıyoruz" ibaresiyle ziyaretçilerini karşılıyor.
Taraftarların oyuna olan etkisinden Katar'daki dünya kupasının zamanlamasının futbolcuların performanslarını nasıl etkileyeceğine dek değişik sorulara cevaplar buluyorlar ve topladıkları -moral ya da hava durumuna ait datayı dahi- işleyip kullanıyorlar.
Starlizard, yalnızca fiyat teklifi alan müşterilerden yılda yaklaşık 14 milyon sterlin kazanıyor. Bloom'un sahip olduğu verilerle ne kadarlık bahse girdiğini ve gerçek kazancının ne olduğunu tam olarak belirlemek neredeyse imkânsız olsa da, yılda en az birkaç yüz milyon sterlinden bahsediliyor.
Bu büyük para kaynağına rağmen çevresindekiler Bloom'u servetiyle hava atmayan, eşi ve oğluyla sade bir hayat yaşamayı seçen iyi bir adam olarak anlatırken, o da poker aracılığıyla yükseldiği kariyerinde bir tesadüf olmadığını söylüyordu:
Poker, mevcut durumları okumak, insanları okumak ve zor kararlar vermek dahil birçok şeyde size iyi bir temel sağlar. Bu beceriler iş hayatında ve kesinlikle bir futbol kulübünün yönetiminde kullanılabilir.
Bloom'un hayali bir futbol kulübü satın almaktı. Pokerin kendisine kazandırdığı analitik becerileri bu alanda göstermek istemişti ve 2009'da taraftarı olduğu Brighton'ın hisselerini satın aldı.
Uzun yıllar alt liglerde mücadele eden ve 1982'den beri en üst ligde oynayamayan Brighton çıkış arıyordu. Tony Bloom kulübün kurtarıcısı oldu. Falmer Stadı'nın (Amex Stadium) geliştirilmesi için 93 milyon sterlin civarında bir kaynak aktardı.
Bir süre daha League One ve Championship'te mücadele eden takım birkaç teknik direktör değiştirdi ve sonunda Chris Hughton yönetiminde 2016-2017 sezonunda, tarihinde ilk kez Premier Lig'e çıktı.
İlk amacına ulaşan Bloom Brighton'ı yönetirken edindiği tecrübeleri bundan sonra başka bir kulübü de büyütmek için kullanmak istiyordu ve ortağı Alex Muzio ile birlikte gözünü Belçika pazarına çevirmişti.
İngiltere'den kolay erişilmesi, görece ucuz olması, saklı potansiyeli, sadık bir taraftar kitlesi ve en önemlisi, satın alınabilir olması temel kriterleriydi.
Bir süre önce The Independent'a konuşan Alex Muzio, "Fransa, İtalya veya İspanya'da satın almamamızın nedenlerinden biri kazanmak istememizdi" diyordu.
Bloom ve Muzio ikilisi 2018'de kriterlerine tamamen uyan Brüksel'in köklü ve unutulmuş takımı Union Saint-Gilloise'yı satın aldı.
Brighton'dan farklı olarak, çoğunluk hissedarı olan Bloom bu kez arka koltuğa geçti ve Union'ın yeni başkanı olarak o zamanlar 34 yaşında olan Muzio direksiyonu devraldı.
İkili, takımı aldıklarında ilk olarak Saint-Gilloise'nın antrenman tesisleri iyileştirip kulübe fon sağladılar. Sportif direktörlüğe Kuzey İrlandalı Chris O'Loughlin, CEO'luk görevine ise Belçikalı Philippe Bormans'ı getirdiler. Scouting operasyonları ise genellikle göz ardı edilen alt liglere yapıldı.
Union'daki üç İngiliz oyuncudan biri olan stoper Christian Burgess bu scouting çalışmalarının karşılığında Portsmouth'tan ikna edilip takıma katıldı. Matthew Sorinola MK Dons'tan, yeni transfer Lorenzo Paolucci Reggina'dan, Siebe Van der Heyden FC Eindhoven'dan transfer edildi.
Genk'te süre bulamayan Dante Vanzeir ve Alman alt liglerinde geçen sönük bir kariyerden sonra Union'da büyük bir patlama yaşayan Deniz Undav da yeni bir başlangıç ve yükseliş fırsatı arıyordu.
Union'ın tüm transferleri Starlizard'ın veri toplama ve kullanma modelinin adeta bir yansıması gibi kabul edilebilir. Kulübe uyan karakterleri belirlemek için bir oyuncunun karakterine ilişkin verilerle yönlendirilen ve ayrıntılı raporlarla mühürlenen titiz bir transfer politikası izlendi diyor Muzio;
Anlık bir hevesle hiçbir şey yapılmadı; her imza, genellikle 10 aylık bir süreçti. Menajerin talepleriyle başlayarak, performans ölçütleri ve bütçe kısıtlamaları filtrelemeleri izlendi, sosyal medya araştırmalarını dahi içeren ve eski koçların yanında takım arkadaşlarından referanslar alan ayrıntılı geçmiş kontrolleri yapıldı. Belki yoğun bir uğraş gibi geliyor ama sadece transferlerimizin iyi adamlar olduklarından emin olmak istiyoruz.
Kulübün projesine inanan oyuncular büyük bir aidiyet duygusu geliştirmişler. Stoper Burgess Union'a ilk geldiğinde büyük özveri gösteren bir oyuncu topluluğuyla karşılaştığını söylüyor.
Takım içinde ağırlıklı olarak İngilizce konuşulsa da Burgess, Antwerp Üniversitesi'nde Fransızca derslerine kaydolmuş. Oyuncuların gösterdiği özveri ve çalışkanlık, önlerinde Şampiyonlar Ligi'ne gitme fırsatıyla birleşince her biri hayal edemedikleri bir kariyer sıçrayışının heyecanını yaşamaya başlamış.
"Şampiyonlar Ligi'nde oynamak, dürüst olmak gerekirse, aklımdan hiç geçmemişti" diyor Burgess;
Buraya gelme planım takımın üst lige çıkmasına katkı sunmaktı.
Burgess'in ve diğer oyuncuların beklediklerinden fazlasıyla karşılaşmalarını sağlayan önemli faktörlerden biri de teknik direktör Felice Mazzu'ydu.
Daha önce Tubize, Genk ve Charleroi'da çalışan İtalyan asıllı Belçikalı Mazzu'nun 2020 Mayısı'nda takımın başına getirilmesiyle birlikte agresif ve hızlı geçişlere dayalı bir 3-5-2 oynamaya başlayan Union, 2020-2021 sezonunu en yakın rakibi Seraing'in 18 puan önünde tamamlayarak şampiyon olmuştu.
Mazzu'nun başarısı tesadüf değildi. Mazzu ile birlikte aynı dönemlerde takıma katılan forvetler Deniz Undav ve Dante Vanzeir'in sıra dışı performansları da bu büyük puan farkını ortaya çıkaran önemli unsurlardan biri oldu.
İkili toplamda takımın attığı 69 golün 50'sine doğrudan katkıda sundu. Neredeyse yarım yüzyıl sonra çıktıkları Pro Lig'de bu sezon en yakın takipçileri Club Brugge'ün tam 9 puan önünde ligi lider götürüyorlar.
Sezon başında takıma katılan birkaç bedelsiz ve kiralık oyuncu dışında kadroları alt ligdeki gibi… Deniz Undav 24 maçta 18 gol ve 10 asistle büyük kulüplerin transfer listesine şimdiden girdi.
Saint-Gilloise'nın 1920'lerdeki parıltılı döneme dönüşün bir sinyali gibi gözüken bu tablo, kulübün evi olan ve inşası I. Dünya Savaşı'na denk gelen 8 bin kişilik Stade Joseph Marien'in de dolmasını zorlaştırmadı.
Korunan bir miras alanı olarak ayakta kalan bu yapıya herhangi bir yenileme veya büyütme çalışması yapmak mümkün olmasa da bu, kulübe ayrı bir hava katıyor. Ulusal bir gazete de kısa bir süre önce Union Saint-Gilloise'nın Tesla ve Bitcoin ile birlikte Belçika'da en havalı üç şeyden biri olduğunu yazdı.
Bugün Union, en büyük rakibi Anderlecht'i Stade Joseph Marien’de ağırlayacak ve tarihi stadı dolduracak sınırlı sayıda taraftar bu varoluş hikayesinin en heyecanlı bölümlerinden birini izleyecek.
Muzio, "Biz sadece kulübün koruyucularıyız" diyor;
Şu anda olamaz ama biz gittikten çok sonra da bu kulübün kendi ayakları üzerinde durmasını istiyoruz.
Bloom ve Muzio'nun akılcı bir yapılanmaya ayağa kaldırdıkları Union Saint-Gilloise, ikilinin futbol sahipliği ve takım dönüştürme konusunda ortaya çıkardığı çok başarılı bir örnek olarak şimdiden literatüre geçti.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish