Dünyanın gözü Karadeniz'in karşı kıyısındaki Rusya-Ukrayna krizine dikilmişken gelişmeler
Türkiye'yi sadece Donbass-Lugansk bağlamında değil, Mart 2014'te Rusya'nın, Kırım'ı kendine ilhak ettiği dönemden bu yana yakından ilgilendirmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Vladmir Putin'e defalarca söylediği 'Kırım'ı Ukrayna'nın bir parçası olarak tanımayı sürdüreceğiz' sözleri Türkiye'nin pozisyonunu net şekilde ortaya koyarken, Türkiye ile Ukrayna arasında daha Mart 2019'da Haluk Bayraktar'ın dönemin Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko'yla aynı günde iki kere buluşması sonucunda imzalanan ilk İHA satışı anlaşması (yanılmıyorsam, yurt dışına satış için imzalanmış ilk anlaşmaydı) bölücülerin hakim olduğu bölgelerde Kiev'e üstünlük kazandırınca Moskova'nın uyarı ve itirazlarına rağmen Ankara'nın yine geri adım atmaması her bakımdan Türkiye'nin elini güçlendirdi ve bu doğru politikalar işi bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'arabuluculuk' önerisine kadar götürdü.
Ukrayna bağlamında Rusya ile Batı arasında havada uçuşan sayısız ithamlar sürerken Türkiye, tabiri caizse aşırı gürültü koparmadan kendi bildiğini yapmaya devam ediyor.
Dünden bugüne gelinen noktada ise "Bu kriz nereye kadar tırmanacak: savaşa mı evrilir, barışta mı karar kılınır?" şeklindeki sorular gündemden hiç düşmeyecek gibi gözüküyor.
Konuyu sürekli gündeminde tutan Independent Türkçe'nin sorularını ilk olarak Düzce Üniversitesi Akçakoca Bey Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Gökmen Kılıçoğlu, öncelikle SSCB'nin dağılmasından bu yana geçen otuz senede Rusya'nın iddialarının alan genişlettiğine dikkati çekiyor:
Rusya, artık bölgesel bir güç olmanın ötesine geçip, küresel güç olduğunun tasdiklenmesini istemekte. Başta ABD ve onun operasyonel kolu olarak gördüğü NATO'nun her adımının bu konumu zayıflatmak, Rusya'yı çevrelemek için atıldığı düşüncesinde. Batı'nın AB üyeliği seçeneği ile arka bahçesi olarak gördüğü yerlerde Rus yanlısı güçleri akamete uğratmak istediğini, bu anlamda Rus nüfuz bölgesinin daraltılmaya çalışıldığını düşünmekte ve bunu engellemeye çalışmaktadır.
Dolayısı ile geçmişi 'Yakın Çevre Doktrini'ne kadar götürülebilecek 'arka bahçeme yanaşmayın' politikasını sürdürmek istemektedir. Bunun için zaman zaman karşı tarafın ne yapacağını örmek için krizleri kullanarak çeşitli testler yapmaktadır.
Rusya, bu krizde Batı'nın pek de doğrudan Ukrayna ile yaşanan krize askeri olarak müdahale etmek istemediğini görmüştür. Ukrayna ile yaşanan krizi tırmandırarak, hem bu ülkeden hem de Batı'dan çeşitli tavizler koparmak istemektedir.
Büyük bir çatışma ve işgal ihtimali her zaman var olsa da bunun önünde engellerde bulunmaktadır. En azından zamanlama açısından bazı sorunlar var.
Rusya'nın önemli müttefiklerinden olan Çin, önme verdiği olimpiyatlar öncesi bu tip bir olayı istememekte, ayrıca bu gelişmenin 'Kuşak yol' projesi için de sorunlar yaratacağını düşünmektedir. ABD'nin ve Japonya'nın vatandaşlarının Ukrayna'dan ayrılmasına yönelik çağrıları da bir çatışma ihtimalinin yüksek olduğunun göstergesi olabilir.
Rusya'nın, ülkedeki Rus azınlığın konumunu sağlama alacak, ayrılıkçı güçlerin meşruiyetini Ukrayna'ya onaylatacağı, Rusya yanlısı güçlerin elini kuvvetlendirecek yasal düzenlemeler elde edeceği, Ukrayna'nın AB ve NATO üyeliğinin gerçekleşmemesini taraflara kabul ettirecek adımlar atılana kadar gerilimi sürdüreceği öngörülebilir.
Independent Türkçe'nin, "Yaptırımlar dışında Batı'nın müdahalesi neler olabilir?" sorusunu uluslararası ilişkiler uzmanı Doç. Dr. Gökmen Kılıçoğlu krizin tırmanması durumunda Batı'nın, elindeki tüm kozları kullanabileceğine vurgu yapıyor:
Batı, bu durum karşısında adım atmak konusunda çekimser kalmaktadır. Ne Gürcistan'a yapılan Rus müdahalesine, ne de 2014 yılında Kırım'ın işgal ve ilhakına askeri bir karşı duruşu olmamıştır. ABD'nin de AB ülkelerinin de bu yönde ortak bir duruşu olmamıştır. Ukrayna'nın AB üyeliği talebinde bile net bir kabul yoktur. Zaman zaman Ukraynalı siyasilerin bu yöndeki açıklamalarını tekzip etmekten çekinmemektedirler.
ABD Başkanının Ukrayna'nın NATO üyeliğinin pek mümkün görmediği açıklaması tansiyonu düşürmeye yetmedi. ABD, Rusya diplomasiyi seçmezse karşısında Batı'yı bulur mesajını verdi ancak bunun da Rusya üzerindeki inandırıcılığı tartışılır.
Ekonomik yaptırımlar içinde Rusya'yı endişelendirecek en önemli ihtimal SWİFT ağının dışında bırakılmak olacaktır ancak Rusya'da enerji kozunu sonuna kadar kullanacaktır. Ayrıca Rusya'nın bilişim ve iletişim açısından önemli hatlara saldırı yapabilme kapasitesi de Batı için endişe verici bir durum.
Sorunun odağında olan NATO ise, 2014 sonrası Baltık ülkelerinde askeri gücünü arttırdı. Kanada çeşitli gerekçelerle Ukrayna'ya asker gönderdi ve göndermeye devam ediyor.
ABD, çeşitli füze ve ağır silahların satışları üzerindeki kısıtlamalara eni düzenlemeler getirerek Ukrayna'ya satışının önünü açtı. Böylece Baltık ülkeleri üzerinden bu silahlar Ukrayna'ya satılabilecek (!). Baltık ülkelerinin yanı sıra Finlandiya ve İsveç'in de oluşturulmaya çalışılan uluslararası güce katılıp katılmayacakları tartışılıyor. Her hâlükârda İsveç askeri birliklerini harekete geçirdi.
Tüm bu gelişmelere rağmen bir Rus saldırısı karşısında AB ve NATO Ukrayna'ya askeri malzeme ve diplomatik destek dışında bir askeri müdahale yardımında bulunur mu? Açıkçası pek ihtimal vermiyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın arabuluculuk önerisine Moskova'dan 'Öyle bir konu gündemde yoktur" şeklinde açıklamanın gelmesine rağmen, kimi siyasi yorumcular Türkiye Cumhurbaşkanı'nın bu hamlesinin orta ve uzun vadede önemli getirilerinin olacağını ifade etmektedir.
Doç. Dr. Gökmen Kılıçoğlu, Independent Türkçe'nin bu konudaki sorusunu cevaplandırırken Rusya faktörünün yabana atılmaması gerektiğine işaret ediyor:
"Rusya, Türkiye'nin Ukrayna krizindeki tutumundan rahatsız durumda, özellikle Türk yapımı İHA ve SİHA'ların Ukrayna ordusu tarafından Donbass'da kullanılmasını tehlikeli buluyor. Zaman zaman bu araçlardan çok sayıda düşürdüğüne yönelik haberler yayıyor. Ekim ayında Türkiye'yi bölgesel istikrarsızlığın artmasına katkıda bulunmakla itham etmişti.
Türkiye'nin Kırım'ın ilhakını tanımaması ve zaman zaman buradaki insan hakları ihlallerinden rahatsızlığını açığa vurması Rusya'yı rahatsız eden diğer bir unsur. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ukrayna'nın NATO'ya üyeliğinden memnuniyet duyulacağına yönelik açıklamaları da Putin'i kızdırmıştır.
Türkiye, dış politikasının genel ilkesi olarak ülkelerin toprak bütünlüğünden yanadır ve bu durum Ukrayna için de geçerlidir. Kriz Türkiye'yi endişelendirmektedir. Türkiye yine istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü bir dış politika aracı olarak Uluslararası Örgütlerin kullanımını burada da devam ettirmektedir. Dışişleri Çavuşoğlu'nun AGİT toplantısında taraflara ve AGİT eş başkanlarına yönelik çağrısı bu anlamda önemlidir. Türkiye, arabuluculuk çabası içindedir.
Rusya ve Ukrayna'nın ayrılıkçı güçleri Türkiye'de bir arabuluculuğa çok da sıcak bakmayacaktır. Türkiye'nin arabuluculuk çabasının ABD ile gergin ilişkileri sırasında kendini gösterme çabası olarak görülmekte. Türkiye'nin Batı ile ilişkileri kötüleşirse Rusya ile ilişkilerini iyi tutmaya yönelik bir adım atabilir görüşü ileri sürülüyor.
Türkiye'nin arabuluculuk talebinin Rusya açısından çok da ciddiye alınacağını düşünmüyorum. Her şeyden önce Rusya, Türkiye'nin Ukrayna ile askeri işbirliğinden rahatsız, aynı zamanda Kırım ve Donesk politikalarında da uyuşmazlık söz konusu. Kremlin Sözcüsü Peskov'un, Ankara'nın arabuluculuk çabalarını, 'Eğer Türk ortaklarımız Kiev ve ABD'yi ilgili anlaşmanın uygulanması için etkileyebilecek durumdaysa bunu ancak memnuniyetle karşılayabiliriz'sözlerini Moskova'nın sıcak baktığı şeklinde okumanın çok doğru olmadığı kanaatindeyim.
Ukrayna arabuluculuk konusunda daha istekli görülüyor ancak yine de, arabuluculuk talebinde olan Türkiye'nin daha tarafsız bir konum alırsa, başta İHA ve SİHA'lar olmak üzere Türkiye'den alabileceği askeri desteğin azalabileceğinden endişe duyabilir. Ukrayna'nın Ankara Büyükelçisinin arabuluculuk, 'Kremlin'e bağlı. Eğer bu krizi yatıştırmak istiyorlarsa her fırsatı değerlendirmeliler' ifadesi yuvarlak bir ifade.
Türkiye'nin Ukrayna, Rusya ve ayrıklıkçıların yer aldığı AGİT üçlü temas grubu toplantısının Minsk yerine İstanbul'da gerçekleştirmek isteği de net olarak yanıtlanmış değil.
Bir diğer mesele kimler arasında arabuluculuk olacağıdır. Bu mesele özünde Rusya- Ukrayna arasında bir sorun mudur? Yoksa Rusya- NATO daha doğrusu Rusya ABD krizi midir? Soruna bu açıdan bakarsak Rusya bir NATO üyesinin arabuluculuğunu ister mi sorusu cevaplanmalıdır. ABD ise arasının gergin olduğu, NATO'nun işleyişi hakkında sorunları olan Türkiye'nin bu rolü oynamasını ister mi? Rusya, NATO üyeleri arasında ayrışmanın artması ihtimali için belki daha sıcak bakabilir."
SSCB döneminde iki kere Türkiye'nin Moskova Büyükelçiliği'nde yaptığı üst düzey diplomatik görevinden ve 2008-2010 yılları arasında bağımsız Rusya Federasyonu'nun başkenti Moskova'da Türkiye Büyükelçisi görevinde bulunan, Eylül 2010'da liği'ne getirilerek görevini 2015 yılına kadar sürdüren Türk diplomasi ekolünün en deneyimli temsilcilerinden Halil Akıncı gelişmeleri daha pragmatik yanaşmak gerektiği görüşünde.
Emekli Büyükelçi Halil Akıncı savaşın çıkma ihtimalinin olmadığını, sorunların diplomasi yoluyla çözülememesi durumunda Moskova'nın yeni sert adımlar atabileceğine işaret ediyor.
Akıncı, Türkiye'nin arabuluculuk önerisini 'imkanlarla iddiaların uyuşmaması' olarak nitelendiriyor:
Rusya-Ukrayna savaşının başlayacağını düşünmüyorum. Kriz biraz daha tırmanabilir ancak deneyimler savaş aşamasına geçilmeden mevcut durumun yıllarca devam edeceğini söyleme imkanı yaratıyor. Bunun başlıca nedeni Rusya'nın, ABD'ye büyük miktarda petrol, AB'ye ise doğalgaz satmasıdır.
Zaten Donbass ve Lugansk bölgelerinde mevcut statükonun sürmesi Moskova'nın işine gelmekte olup Batı'nın baskı yapmaya niyetlenmesi durumunda Rusya'nın kullanabileceği kozları da küçümsememek gerekir. Eski Sovyet coğrafyasının bazı bölgelerinde ya Rusya'nın egemenliği altına geçmiş veya çeşitli şekillerde desteklenip himaye edilen bölgeler bunun örnekleridir.
Bunları görmezden gelerek savaş retoriği üzerinden gerilimi yükseltmenin faydası olmayacağını görmek gerekir. Yarın Ukrayna topraklarındaki ayrılıkçı bölgelerde referandum yapıp da bağımsızlık ilan ederse ve Rusya o bağımsızlığı tanırsa, ne olacak? Moskova'yı yaptırımlarla tehdit eden ülkelerin bunları hesaba katmadığını düşünmüyorum. Diğer taraftan, Batı'nın uyguladığı yaptırımların Rusya'ya hiçbir etkisi olmuyor veya az etkisi oluyor. Mart 2014'te Kırım'ın ilhakından sonra uygulanan yaptırımlar Rusya'ya hangi zararı verebildi?
Oysa Batılı müttefiklerimizin bize uyguladığı yaptırımların kısa süre içinde olumsuz etkileri ortaya çıkıyor. Örneğin herhangi bir NATO ülkesinin bir uçak yedek parçasını vermemesinin sıkıntısını çabuk yaşıyoruz.
Ukrayna krizi çerçevesinde Batılı ülkelerin Rusya'yı yaptırımla tehdit etmesinin bundan sonra da caydırıcı olamayacağını düşünmemiz gerekir. Bu krizde Türkiye'nin arabuluculuğu konusuna gelince, öncelikle şunu söylememiz gerekir: bizi arabuluculuk için davet eden oldu mu? Olduysa bunu yapmaya ne kadar gücümüz var? Bunları çok iyi ölçmemiz gerekir.
Rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in önerdiği Kafkasya istikrar platformu vardı. Ermenistan zaten bizimle anlaşmak istemiyordu, Gürcistan'ın Ermenistan ile yakınlığı söz konusuydu, bir de işin içine İran'ın girmesi gündeme gelince ilerleme kaydedilmesi imkansız oldu. 2008'de beş günlük Rusya-Gürcistan savaşı sırasında da aynı şey gündeme gelmesine rağmen mesafe kaydedilemedi.
AGİT'in arabuluculuk misyonu varken Türkiye'nin arabuluculuk önerisinin kabul edilmesi ne kadar olanaklıdır? Muhtemelen son yıllarda moda olan 'proaktif diplomasi' kavramı burada hatırlanmıştır. Oysa Türkiye'nin, her şeyden önce işte bu 'proaktiflik'ten vazgeçmesi gerekmektedir. Sergey Lavrov'un önüne 'proaktif diplomasi'yle çıkmanın sakıncalarını önceden görülmesi gerekir.
Ukrayna ile krizde Rusya'nın getirdiği esas gerekçelerden biri de SSCB'nin dağılmasından sonra Rusya Federasyonu'na verilen 'NATO'nun genişlemeyeceği' sözünün tutulmaması.
Gerilimin her gün tırmandığı ortamda Rusya-Ukrayna krizini Independent Türkçe'ye değerlendiren Türkiye'nin NATO'daki eski daimi temsilcisi, emekli büyükelçi Fatih Ceylan krizin kısa dönmede yatışmasının beklenmemesi gerektiğine işaret ediyor:
Rusya-Ukrayna krizinin 2021 Kasım ayında başlayan ikinci dalgasının tırmanmakta eğilimi yeni yılla birlikte tepe noktasına ilerledi. An itibariyle zirve yapmış durumda. Buna karşılık mevcut krizi yatıştırmaya yönelik diplomatik çabaların da yoğunlaştığını görüyoruz.
Rusya'nın ABD ve NATO'ya ilettiği taleplere hem ABD hem de NATO yanıt verdi. Şimdi gündemde Rusya'nın verilen bu yanıtları inceleyip, bunlar ışığında tutum belirlemesi inceleyip bunlar ışığında tutum belirlemesini bekleme aşamasındayız.
Kriz henüz tam anlamıyla dinmedi. Ortaya konan diplomatik çabaların verebileceği sonucun nasıl tezahür edeceğini kestirmek güç. Ancak görünen o ki Rusya, Avrupa'da kendi çıkarlarını da dikkate alacak yeni bir güvenlik mimarisi oluşturmanın peşinde.
Bu hedefe varmak için sert güç unsurlarını sahaya daha fazla sürüp sürmeyeceğini yakından izlemek gerekli. Kriz halen canlı ve kısa dönemde yatışmasını beklemek pek olası değil.
İlgili tüm ülkelerin bu kritik dönemde tedbir ve temkini elden bırakmamaları her zamankinden daha önemli. Diplomatik yollardan barışçıl bir sonuca varılması temel hedefi oluşturmalı.
Türkiye'nin NATO'daki eski daimi temsilcisi, emekli Büyükelçi Fatih Ceylan'a göre, bu dönemde Batılı ülkelerin Ukrayna'ya siyasi desteği ön plana çıkacak;
Ukrayna NATO üyesi değil. Dolayısıyla NATO'nun koruma şemsiyesi altında bulunmuyor. Bu durumda ve bu hassas dönemde Batı, Ukrayna'ya siyasi destek ortaya koyacaktır.
Pratik işbirliğini artıracak alanları belirleyecektir. Ukrayna'nın savunma kapasitesini güçlendirecek atılımlar gerçekleştirecektir. Ukrayna krizi vesilesiyle Rusya'nın NATO üyesi ülkelere karşı bir eylemde bulunmasını caydıracak tedbirleri sıkılaştıracaktır.
Nitekim son gelişmeler, sürecin bu yönde ilerlediğini göstermektedir. Batının mevcut durumda krizin daha fazla tırmanmasına imkan vermeyecek caydırıcı önlemeleri siyaset, ekonomi ve güvenlik alanlarında almaya devam etmesi sürpriz olmayacaktır.
Türkiye'nin önerdiği arabuluculuk konusunu da Independent Türkçe'ye değerlendiren emekli Büyükelçi Fatih Ceylan, krizin tırmanması durumunda Türkiye'nin bir kısım avantajlarının devreye girebileceğine dikkati çekiyor:
Ukrayna, Türkiye'nin arabuluculuk önerisine olumlu yaklaştığını açıklamıştır. Rusya Devlet Başkanının Türkiye'yi ziyaret edeceği basına yansımıştır. Diğer yandan, Rusya bu krizde esas muhatap olarak ABD ve NATO'yu görmektedir.
Krizin daha üst seviyeye çıkması halinde Türk Boğazlarının kritik rolünü gözeterek Türkiye'yi kriz sürecinde kolaylaştırıcı bir aktör olarak muhatap alabilir.
Türkiye'yle temaslarında Ukrayna üzerindeki Türkiye'nin olumlu etkisini kullanarak Ukrayna'nın, Donetsk ve Luhansk yerel oluşumları tanımasını sağlayacak bir zemin oluşturmasını isteyebilir.
Her hal ve kârda krizin daha fazla tırmanıp, sıcak bir çatışmaya dönme olasılığına karşı Türkiye'nin ikili olsun, çok taraflı olsun, tüm imkanlardan yararlanması doğru bir adım oluşturacaktır.
1950'lerin başlarından ta 1930'lerin başlarına kadar Sovyet siyaset dinamiğinin ana lokomotifi olmuş Ukrayna coğrafyası 2004 yılından bu yana Rusya Federasyonu-Ukrayna zıtlaşmasına ev sahipliği yapmaktadır (Viktor Yanukoviç'in devlet başkanı olduğu 2019-214 yılları hesaba katılmazsa).
Derinleşen krizin aktörleri sırasına ABD, İngiltere, kimi AB ülkeleri ve NATO'nun da en üst perdeden eklenmesi bu işin nereye varacağı konusunda enva-i çeşit seçeneği ortaya atmaktadır.
Onun için gelişmelerde en ufak detayları bile gözden kaçırmadan izlemeyi sürdürmek gerekiyor...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish