Bir savcının ölümü: Latin Amerika'daki derin Ortadoğu

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

Savcı Alberto Nisman'ın ölümü, çözülemeyen siyasi komploların bir ülkeyi nasıl yuttuğuna ve karadeliğe dönüştüğüne örnek

18 Ocak 2015 günü Sara Garfunkel, ısrarlı aramalarına rağmen oğluna ulaşamamıştı.

Bu tuhaf bir durumdu; zira Arjantin'de pazarları aile günüdür. Bir araya gelinir, gelinemezse de mutlaka haberleşilir. 

Sara akşama kadar bir haber alamadığı oğluyla ilgili kaygılanmaya başlamıştı. Bu yüzden "Le Parc" gökdelenindeki dairesinde onu ziyaret etmeye karar verdi.

"Le Parc", Buenos Aires'in Manhattan'ı sayılan güney sahilinde Puerto Madero adasında yer alan 158 metre yüksekliğinde 50 katlı bir gökdelen. 
 

3.jpg
Buenos Aires'in Manhattan'ı Puerto Madero.

 

Buenos Aires'de bir Manhattan yaratma fikri 1990'larda Carlos Menem'in ulusal parayı ABD Dolarıyla eşitlemesinden sonra ortaya atıldı.

Köprüler, oteller, gökdelenler, kumarhaneler, marinalardan oluşacak, milyarlarca dolarlık ultra zengin kent içinde bir kent planlandı. Fakat birkaç yıl sonra Arjantin ekonomisi çökmeye başlayınca projeler de tek tek durdu. 

Bu neoliberal enkazdan geriye genelde finans sektörü (siz onu kara para aklayıcıları diye okuyun) ve zengin bürokratların çocuklarının yaşadığı altı büyük gökdelen kaldı.

Sara'nın oğlu özel savcı Alberto Nisman, muhtemelen burayı kent merkezine yakınlığı ve yüksek güvenlikli olması sebebiyle seçmişti. Zira Nisman, kendisine tahsis edilen korumaları yakınında tutmaktan hoşlanmıyordu.

Sara oğlunun dairesine geldiğinde akşam saat 10'a geliyordu. Anahtar içeriden kilidin üzerinde durduğu için kapıyı açamadı ve bir çilingir çağırdı.

İçeriye girdiğinde banyonun kapısından sızan kandan oğlunun içeride olduğunu anladı. İlkyardımı aradığında ise saat 22.30'du.

"Oğlum ölmüş" diyebildi. Düşüp başını vurduğunu zannediyordu ama Nisman 22 kalibrelik bir silahtan şakağına giren bir kurşunla hayata veda etmişti…
 

2.jpg
Sara Garfunkel oğlu Savcı Nisman'ı evinde ölü buldu

 

Nisman'ın ölümünden yıllar sonra 10 Ocak 2022 Pazartesi günü, Arjantin'den çok uzakta Nikaragua'nın başkenti Managua'da Daniel Ortega, 2006'dan bu yana dördüncü kez başkanlık koltuğuna oturmak üzere seremoni yapıyordu.

Fakat bu defa muhalefeti ve sokağı baskı altına alarak gerçekleşen tartışmalı bir seçim sonucunda elde ettiği başarı, tüm Amerika kıtasında sadece Venezuela ve Küba tarafından tanınmıştı. 

Managua tipik bir Orta Amerika kenti. Öyle Buenos Aires gibi yüksek gökdelenlere sahip değil ama caddeleri "süsleyen" demirden yapılma, dev, sarı renkli tuhaf "hayat ağacı" heykelleri insanın kafasını karıştırıyor.
 

5.jpg
Ortega'nın eşi Rosario Murillo rejimin sembolü olarak demirden "hayat ağacı" heykelleri dikilmesini emretti

 

Zira nedense Ortega'nın eşi ve aynı zamanda başkan yardımcısı olan Rosario Murillo, rejimin mistik sembolü olarak bunu seçmiş. 

Amerikan Devletleri Örgütü OAS'tan dışlanmış iki ülkenin devlet başkanlarının Ortega'nın zaferine destek olmak için Managua'da bulunması sürpriz değildi. 

Asıl sürpriz çok daha uzak bir yerden geliyordu: İran Cumhurbaşkanı yardımcısı Mohsen Rezai de Ortega'ya destek olmak için Nikaragua'daydı. 
 

6.jpg
Hakkında uluslararası arama emri bulunan İran Cumhurbaşkanı yardımcısı Mohsen Rezai de Ortega'ya destek olmak için Nikaragua'daydı

 

Ertesi gün, Rezai henüz Nikaragua'dayken, Arjantin makamları İran Cumhurbaşkanı yardımcısının tutuklanmasını talep etti.

Zira Rezai hakkında 2007'de Arjantin mahkemelerinin talebiyle INTERPOL'den Kırmızı Bülten ile uluslararası yakalama kararı çıkarılmıştı.

Fakat Ortega yönetimi talebi görmezden geldi.
 

7.jpg
Rezai için INTERPOL'ün yayınladığı Kırmızı Bülten

 

Rezai hakkındaki yakalama emrinin kaynağı "Le Parc" gökdeleninde dairesinde ölü bulunan savcı Nisman'dan başkası değildi.

Savcı Alberto Nisman 18 Temmuz 1994'te Buenos Aires'te Arjantinli Yahudiler Derneği AMIA'ya (Asociación Mutual Israelita Argentina) yapılan bombalı saldırının sorumlusu olarak aralarında Rezai'nin bulunduğu altı kişiyi suçlamıştı.
 

9.jpg
18 Temmuz 1994'te Buenos Aires'te Arjantinli Yahudiler Derneği AMIA binasına giren bir minibüs infilak ederek altı katlı binanın tamamen çökmesine ve 85 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu

 

Saldırıda 300'den fazla insan yaralanırken, 85 kişi can vermişti. 

AMIA saldırısı, Arjantin tarihinin en büyük iki kitle katliamından biriydi. Diğeri ise 17 Mart 1992'de Buenos Aires'deki İsrail büyükelçiliğine yönelik bombalı saldırıydı. Bu eylemde 22 kişi hayatını kaybederken 242 kişi yaralanmıştı.
 

8.jpg
17 Mart 1992'de Buenos Aires'deki İsrail Büyükelçiliği saldırıdan sonra bu hale geldi

 

Her iki saldırı da bomba yüklü aracın bir intihar eylemcisi tarafından hedef alınan binalara çarparak patlatılmasıyla gerçekleştirildi. Saldırıların tam olarak nasıl gerçekleştirildiğine dair çok az iz bulunabildi. Ama her ikisi de İran ve Hizbullah bağlantısına işaret ediyordu.

İsrail elçiliğine yönelik saldırının eylemden bir ay önce öldürülen Hizbullah lideri Abbas Musavi'nin intikamı olduğu söylendi. 

Diğer yandan her iki saldırı Carlos Menem'in devlet başkanlığı döneminde gerçekleşmişti. Menem her konuda olduğu gibi dış politikada da aşırı pragmatikti.
 

10.jpg
Carlos Menem ve helikopteri havada infilak ederek 26 yaşında ölen oğlu

 

Bir yandan Körfez Savaşında ABD'ye destek olmak için savaş gemisi gönderirken, diğer yandan Lübnan ve İran'la kişisel ticaret yapmanın yollarını aradı. 

Yasadışı silah ticareti yaptığı kanıtlanan Arjantin'in eski devlet başkanı Menem, bir iddiaya göre İran'a zenginleştirilmiş uranyum çubuğu satma sözü vermişti.

Bu durum kendi nükleer teknolojisine sahip dünyadaki sayılı ülkelerden biri olan Arjantin'i, Orta Doğu'daki çatışmanın merkezine yerleştirmiş olabilir. 

O sırada atom bombası projesinin henüz başında olan İran'ın, Arjantin'in nükleer teknolojisiyle yakından ilgilendiği bir sır değildi.

Menem'in kayınçosu Alfredo Yoma'nın başkanlığında 1990 Mayıs ve Haziranında her iki ülkede gerçekleşen görüşmelerle petrol ve nükleer enerji alanında resmi anlaşma imzalanmıştı.

Hatta 1991 Aralık ayında, Arjantin Atom Enerji Komisyonu (CNEA) İran'da uranyum oksit saflaştırma ve yakıt teknolojisi transferine izin vermişti.

Fakat ABD'nin müdahaleleriyle bir ay sonra Arjantin İran"güvenilmez ülke" ilan edip anlaşmaya uymayınca işler karıştı.

2 Mart 1992'de Menem, İran'a ekipman ve malzeme sevkiyatını iptal etti. İsrail elçiliğine yönelik bombalı saldırı da bu karardan tam 15 gün sonra gerçekleşti.

Ancak İran'ın Arjantin'in nükleer teknolojisini elde etme ısrarı devam etti. 1992 Mayısında Menem'in Türkiye'yi de kapsayan Orta Doğu turu sırasında İranlı ve Arjantinli yetkililer Avrupa'da bir araya geldiler.

İran orada nükleer programın sürmesi için Arjantin ile ticaretini %80 artırma sözü verdi. Yine de yapılmış sözleşmelerin iptal edilmesini engelleyemedi. 

Fakat Arjantin, o dönemde Bosna ve Hırvatistan'da savaşan ve İran tarafından desteklenen İslamcı güçlere silah göndermeye devam etti.

Gazeteci Daniel Santoro'nun araştırmasına göre bu, Arjantin'in iptal edilen anlaşmayı tazmin etme şekliydi ve Clinton yönetiminin de bilgisi dahilindeydi.

Ayrıca Menem'in, 1979'dan bu yana Arjantin ordusunun geliştirdiği ve onun döneminde ortadan kaybolan "Condor Füzesi" (Misiles Condor 1-2) teknolojisini Hizbullah'a sattığı da iddialar arasında.

Batıya sığınmış eski bir İran ajanı olan Abdolghassem Mesbahi'nin iddiasına göre Carlos Menem, AMIA saldırısıyla ilgili İran'ı suçlamamak için 10 milyon USD rüşvet almıştı.

Gerçekten de Arjantin makamları böyle bir paranın Menem'in hesabına yatırıldığını tespit ettiler fakat kimin tarafından gönderildiğini bulamadılar.

Kendisi ve eşi Suriyeli güçlü bir aşiretten olan Menem'in 1989'da iktidara gelirken bu ülkelerden finansal destek aldığı biliniyor.

İktidarda olduğu dönemde Menem ve ailesi çevresinde toplanan çok sayıda Ortadoğu kökenli tüccarın yolsuzluk ve rüşvet skandalları açığa çıkmıştı.

Kardeşi Carlos Saul'un Suriye'yi yöneten Esad ailesiyle doğrudan silah satışı için görüşmeler yaptığı da alınan bilgiler arasındaydı.

Daha iktidara geldiği ilk yıl damadı ve danışmanı Emir Yoma'nın Swiftgate skandalı patladı.

Menem ve çevresinin iktidarda olduğu bu yıllarda Arjantin, Ortadoğulu aktörlerin oynadığı bir sahneye dönüşmüştü. Böylece ülke birbirine karşıt cephelerin manipülasyonlarına açık hale geldi.

Öyle ki AMIA saldırısı, Başbakan İzak Rabin'in  barış politikasına karşı olan İsrail muhalefetinin elini güçlendirmişti.

Bu nedenle Rabin, Arjantin hükümetine "her iki yönetimin siyasi çıkarları" doğrultusunda sorunları çözme mesajı gönderdi. 

Rabin gibi Menem'i de İran'dan çok, dikkatleri Suriye'den uzak tutmak ilgilendiriyordu. Zira dayısı Yalel Akil ölene dek Suriye Yüksek Adalet Divanı başkanlığı yapmış hatta devlet başkanlığına aday olmuş biriydi.

Hem onun hem de karısının tüm ailesi Baas militanıydı. Karısının kız kardeşi ve albay kocası Suriye'nin Arjantin elçiliğinde çalışıyordu. Menem'in büyük kardeşi de Şam büyükelçisiydi.

Bu yüzden yürütülen soruşturma sırasında Suriye devlet başkanı Hafız Esad'ın bir yeğeni ve iki Suriyeli tutuklanınca, Menem müdahale etti ve serbest kalmalarını sağladı.

İlginç biçimde bu kişiler Menem'in özel görüşmelerinde kullandığı dairenin bulunduğu apartmanda gözaltına alınmışlardı.

Saldırıdan dakikalar önce AMIA'nın kapısına bırakılan bir kamyonun Santa Rita adlı inşaat şirketinin sahibi Nassib Haddad'a ait olduğu anlaşılmıştı.

Kamyonun, binanın yenileme çalışmalarında kullanılacak malzemeyi taşıdığını yazan irsaliye ise sahte çıkmıştı. Santa Rita şirketinin 1994'de baraj yapımı için yüksek miktarda patlayıcı aldığı da elde edilen bilgiler arasındaydı.

Daha da ilginci hem bu kamyon şoförünün, hem Menem'in diğer inşaatçı arkadaşı Alberto Kanoore Edul'un, patlamada kullanılan diğer çalıntı aracı satan Carlos Telleldin ile telefonla iletişim kurduğu tespit edildi. 
 

11.jpg
Carlos Telleldin'in AMIA saldırında kullanılan aracı çalıntı aracı sattığı tespit edildi. Davada tek ceza alan sanık o oldu ama saldırıdan değil mahkemeyi yanıltmaktan

 

Fakat yargılamalarda sadece Carlos Telleldin, "mahkemeyi yanıltmaktan" 3,5 yıl hapis cezası aldı (10 yıl tutuklu kalan Telleldin'e Arjantin devleti 400 bin USD tazminat ödedi).

Yalnızca terörist saldırılara değil, bu yıllarda Arjantin, kaçak silah satışı yapılan fabrikaların havaya uçurulmasına da tanık oldu.

3 Kasım 1995'de Rio Tercero silah fabrikasının patlatılmasından kısa süre önce, 15 Mart'ta Menem'in oğlu "Carlitos" bindiği helikopterin havada infilak etmesi sebebiyle hayatını kaybetti.

Anne Zulema Yoma, olayın politik ve mafyatik bir intikam olduğunu söyleyerek Menem'i terk etti.

Bu olayların hepsinin ortak yanı hiçbir delile ulaşılamamasıydı.

Fakat AMIA saldırısıyla ilgili elde biraz daha fazla delil vardı. İntihar eylemini gerçekleştiren teröristin kimliği büyük olasılıkla doğru biçimde tespit edildi. Fakat bu defa şüpheliler, Buenos Aires'de ki İran elçiliği etrafında yoğunlaşıyordu. 

Samuel Salman El Reda isimli bir Lübnanlı üzerinde duruluyordu. El Reda, o tarihlerde İran elçiliğinde Kültür Ataşesi olan Mohsen Rabbani'nin sekreterinin kız kardeşiyle evliydi.
 

12.jpg
ABD, Samuel Salman El Reda hakkında bilgi verecek olana 7 milyon dolar ödül vereceğini ilan ettiABD, Samuel Salman El Reda hakkında bilgi verecek olana 7 milyon dolar ödül vereceğini ilan etti

 

Kolombiya pasaportu sahibi olan El Reda'nın sahte bir doğum belgesiyle bunu elde ettiği araştırma sonucu ortaya çıktı. El Reda'nın etrafında kimliği belirsiz birkaç telefon görüşmesi de tespit edildi ama hiçbir zaman kendisine ulaşılamadı.

1998'de Arjantin'de 8 İran kökenli tutuklandıysa da faillere ulaşılamadı. Ama Mohsen Rabbani ve başka İranlı diplomatlar hakkında uluslararası yakalama kararı çıkarıldı.
 

13.jpg
Hakkında uluslararası arama çıkarılan İranlı diplomatlardan biri de Mohsen Rabbani

 

Bu iki saldırıyla ilgili uluslararası yakalama kararı çıkarılanlardan biri de Hizbullah istihbaratının şefi İmad Muğniye'di (Muğniye 12 Şubat 2008 de Şam'da İsrail tarafından bombalı araçla öldürüldü).

Diğeri elçilik üçüncü sekreteri Ahmet Reza Asgari'ydi. Asgari AMIA saldırısından bir ay sonra Arjantin'i terk etmişti.
 

14.jpeg
Hizbullah'ın 2008'de Şam'da öldürülen istihbarat şefi İmad Muğniye Arjantin'deki saldırıların sorumlusu olarak aranıyordu

 

İran istihbaratı VEVAK eski şefi Ali Fallahyan da hakkında yakalama çıkarılan İranlı yöneticiler arasında yer aldı. Fallahyan'ın ayrıca Almanya ve Yunanistan'da muhaliflere suikastlar yaptırma suçlamasıyla uluslararası araması bulunuyor.

Geçtiğimiz hafta Arjantin makamlarını alarma geçiren saldırılarla ilgili yakalama kararı çıkarılanlardan Ahmet Vahidi ve Mohsen Rezai'nin yeni İran hükümetinde önemli konumları bulunuyor; Vahidi İçişleri Bakanı, Rezai ise Cumhurbaşkanı yardımcısı.

Uluslararası soruşturmaya adı karışmış kişilerin bir devletin önemli siyasi makamlarına getirilmiş olması, durumu olduğundan daha karmaşık bir hale getirdi.

İran başından itibaren soruşturmayla ilgili hiçbir işbirliğine yanaşmadı.

10 Ağustos 1994'te Arjantin Dışişleri Bakanının resmi işbirliği talebini "devletin egemenliğine aykırı olduğu" gerekçesiyle reddetti.

Üstüne üstlük Arjantin iptal ettiği anlaşmalar sebebiyle İran'a 5,5 milyar dolar tazminat ödedi.

Alberto Nisman, 2004'de başkan Nestor Kirchner tarafından AMIA saldırısının özel yetkili savcısı yapıldı.
 

4.jpg
AMIA saldırısı davasının özel yetkili savcısı Alberto Nisman

 

Savcının başlarken ilk önemli girişimleri, İranlı yetkililer hakkında uluslararası yakalama çıkarılması ve eski başkan Menem'in tutuklanması talebiydi. Fakat mahkeme Carlos Menem'i çağırma gereği bile duymadı.

Nisman, Arjantin İstihbaratı SIDE şefi Jaime Stiusso ile birlikte soruşturmayı yürütmekle yetkili kılınmıştı. Fakat bu ikilinin Nestor'dan sonra devlet başkanı olan Cristina Kirchner ile yıldızı hiç barışmadı. 

İplerin kopmasına neden olan ise Kirchner yönetiminin İran'la yeniden diplomatik ilişkileri başlatma kararı almasıydı.

Dışişleri bakanı Hector Timerman, İranlı bakan Ali Ekber Selahi ile Etiyopya'nın başkenti Adisebaba'da buluşarak bir mutabakat imzaladı.

Bu mutabakat 2013 Şubatında Arjantin Kongresinde onaylandı. Aynı yılın Eylülünde İran, anlaşmanın yürürlüğe girdiğini açıkladı. 

Anlaşma Arjantin tarafına göre bir "Gerçekleri Araştırma Komisyonu" kurulması ve şüphelilerin mahkemeye çıkarılmasını önkoşuyordu.

Ancak İran, Kasım ayında uluslararası yakalanma kararlarının kaldırılmasını ve komisyonun adının "uzmanlar komisyonu" olarak değiştirilmesini istedi.

Fakat Arjantin makamları INTERPOL'deki yakalama kararlarını geri çekmedi. Bunun üzerine İran hiçbir adım atmadı.

Kirchner yönetiminin İran'la yeniden diplomatik ilişkileri başlatma kararının, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve ticari krizle ilgisi vardı.

Ama başından itibaren başarısız olacağı belli olan bu girişimin ülkeye hiçbir ekonomik getirisi olmayacağı da bilinmeliydi. Ayrıca bu anlaşmanın yaratacağı iç ve dış siyasi kriz küçümsenmişti.

Cristina Kirchner, BM Güvenlik Konseyinde bu konuda bir savunma vermek zorunda bile kaldı.

Bu tarihten itibaren Nisman-Stiusso ikilisi, Kirchner yönetimine karşı açık bir savaş başlattılar. Bu çatışma 2015 Ocak ayına gelindiğinde Nisman'ın yetkisi olmadığı halde devlet başkanı ve bakanları hakkında fezleke yazmasına kadar vardı. 

Yazdığı iddianamede delil olarak gösterdiği 400'e yakın telefon dinlemesinin hiçbiri ne AMIA saldırısını ne de hükümetin terörizmle işbirliği yaptığı suçlamasını destekler nitelikteydi.

Terörizmle işbirliğine delil olarak sunduğu İran'la anlaşma ise hiçbir zaman yürürlüğe girmedi. 

Nisman'ın yaptığı şey yalnızca hukuka aykırı değil aynı zamanda çılgıncaydı. Özel yetkili savcı aradan geçen onca yıla rağmen AMIA davasında yeni tek bir delile ulaşamamıştı.

Bu başarısızlığın faturasını televizyonlara çıkıp devlet başkanını teröristlerle işbirliği yapmakla suçlayarak örtmeye kalkması bir nevi intihardı. 
 

15.jpg
Netflix savcının ölümünü soruşturan altı bölümlük iyi bir belgesel yayımladı

 

Olay bir iç siyasi çatışmaya dönüştü. Muhalefet Nisman'ı bir silah olarak kullanmaya başladı. Kirchner'ci cephe ise Nisman'ın genç kızlarla fotoğraflarını piyasaya sürdü.

Savcının CIA ile yakın ilişkilerini ve banka hesaplarındaki açıklanamayan yüz binlerce doları sorguladı.

Nisman 15 Ocak'ta Avrupa'da çocuğuyla yaptığı tatili yarıda kesip Buenos Aires'e döndü. Devlet başkanına karşı mahkemeye verdiği iddianameyi 19'unda Kongrede muhalefetle basın toplantısında savunacaktı. 

Yoğun baskı altındaydı. Muhalefet, iktidar ve bürokrasi tarafından sıkıştırılıyordu. Telefon kayıtlarına göre bir gün öncesinde Patricia Bullrich dahil olmak üzere muhalefet liderleriyle onlarca telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Ölü bulunduğu gün ise sabah 8 buçuktan öğlene kadar SIDE şefi Stiusso  ve Genelkurmay başkanı César Milani ile uzun telefon görüşmeleri yapmıştı.

Bütün deliller Nisman'ın yanında çalışan bilgisayar teknisyeninin silahıyla intihar ettiğini gösteriyordu. Fakat ölümü Arjantin iç siyasetinde bir depreme yol açtı.

İstihbarat başkanı ülkeden kaçtı ve istihbarat kurumu lağvedilerek yenisi kuruldu. 

Muhalefet, savcının ölümünden Cristina Kirchner'i sorumlu tuttu. Kısa süre sonra iktidara gelen sağ cephe bu konuyu, ona karşı bir hukuki suçlamaya çevirmeye çalıştı.

Özellikle Patricia Bullrich içişleri bakanı olunca, jandarmayı kullanarak bazı sahte raporlar ürettiyse de bir sonuca varamadı. 

Siyasal açıdan kuşkusuz Nisman'ın ölümü, Arjantin'de devasa bir kara deliğe dönüşen iki büyük terör saldırısının çözülememesinin bir sonucuydu.

Kişisel açıdan ise -bana kalırsa- tehlikeli bir narsizm örneğiydi. Bu vakada devlet başkanı, istihbarat şefi kadar savcı da fazlasıyla narsistti.

Ve içlerinden birinin ölmesi ya da hapse girmesi kaçınılmazdı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU