Cezayir, Filistin konusundaki tarihi misyonunu yeniden mi üstleniyor?

Ahmet Faruk Asa Independent Türkçe için yazdı

Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun ve Filistin Devlet Başkanı Abbas, başkent Cezayir'de bir araya geldi / Fotoğraf: AA

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'la yaptığı görüşmenin ardından Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, ülkesinin yakında Filistinli gruplar için kapsamlı bir ev sahipliği yapacağını açıkladı.

Tebbun bununla beraber, Filistin'e ciddi boyutta ekonomik destek vereceklerini söyleyerek; bu açılımın sadece siyasi değil, eğitim, güvenlik ve ekonomi gibi pek çok konuda daha olabileceğinin sinyallerini verdi. Bu görüşmelerin tarihi henüz bilinmiyor.  


Cezayir, 2022 Mart ayında Arap Birliği'ne ev sahipliği yapmak gibi oldukça önemli bir siyasi süreç yaşayacak. Cezayir'in Arap Birliği ev sahipliğinden hemen önce bu kararı açıklaması; İsrail ile normalleşmeler, Fas ile yaşanılan Batı Sahra krizi, Mısır ile jeopolitik rekabet, Filistin meselesi, Suriye'nin Arap Birliği'ne geri dönmesi gibi konularda Cezayir'in bölgesel siyasetteki dengesini değiştirip değiştirmeyeceği şimdilik merak konusu.

Ancak gelinen noktada Cezayir'in Filistin meselesinde oynadığı rol, ilerleyen dönemlerde tarihi fırsatlar olarak Cezayir'in karşısına çıkma ihtimalini taşımaktadır. 


Cezayir'in Filistin'e olan ilgisi yeni değildir. Filistin, Cezayir'in ilk dönemden itibaren ilgi gösterdiği ve savunuculuk yaptığı bölgelerin başında gelmektedir.

Bağımsızlık kazanmasının ardından soğuk savaş düzenine entegrasyon faaliyetleri içinde olan Cezayir, FKÖ'ye mühimmat ve eğitim desteği sağlayarak, hem Filistin ile olan ilişkilerini ilerletmiş hem de kendine Doğu bloğunda daha geniş alan açmıştır.

Cezayir, 6 Gün Savaşları'nda (1967) ve Yom Kippur Savaşı'nda (1973) Arap ordularına asker ve teçhizat desteğinde bulunmuştur. Coğrafi olarak Filistin'e görece daha uzak bir bölgede bulunan Cezayir, çatışma bölgesinde lojistik olarak az, ancak stratejik önemi yüksek bir Filistin ajandası oluşturmuştur.

Filistin meselesinde denklemdeki yerini daha da genişletmek adına zaman zaman Filistin merkezli bir diplomasi takip eden Cezayir, mezkur iki savaştan sonra Mısır ile İsrail arasında imzalanan Camp David Anlaşması'nın ardından Mısır'a tepki göstererek diplomatik ilişkilerini kesmiştir.

Cezayir'le Mısır arasındaki rekabetin Filistin örneği üzerinden daha kapsamlı izahatını aşağıda yapacağız.


Bağımsızlıktan sonra verdiği destek bunlarla da sınırlı kalmayan Cezayir, 1974'te FKÖ'nün BM'de gözlemci statüsü elde etmesi konusunda ciddi bir diplomasi yürütmüş ve Filistin'in Cezayir'de büyükelçilik açmasına izin vermiştir.

Cezayir'in sadece askeri değil siyasi olarak da Filistin'e verdiği bu destek, özellikle Filistin'in uluslararası siyasetteki kabulü açısından önemli bir gelişme olmuştur.

Filistin tarihindeki önemli kırılma anlarından biri, yine Cezayir'in öncülüğünde olmuştur. 1988'de Cezayir'de düzenlenen Filistin Ulusal Konseyi toplantısında, "Bağımsız Filistin Devleti"nin kuruluşunun ilân edilmesi, Filistinliler açısından göreceli bir zafer niteliği taşımıştır.

Bilfiil devlet anlamına gelmeyen ancak kırılma noktalarından biri olan bu ilanda, Filistin Devleti'nin başkenti Kudüs olarak belirlenmiştir. Bu ilan aynı zamanda Filistin ile İsrail arasında birkaç yıl sonra başlayacak olan Oslo sürecinin de basamaklarından biri olmuştur.

O dönem göz önünde bulundurulduğunda İntifada'nın yaşandığı Filistin için, Cezayir'den tüm dünyaya deklare edilen "devlet ilanı", uzun zamandır farklı coğrafyalarda devam eden Filistin mücadelesinin halkın nezdinde daha da belirginleşmesine ve motive unsuru olmasına yol açmıştır.

Cezayir'deki devlet ilanının hemen ardından Yaser Arafat, BM kürsüsünden İsrail'in Filistin bağımsızlığını tanıması karşılığında müzakereye başlayabileceklerini ifade etmiştir.

Filistin için Oslo sürecinin ilk adımları atılırken, bu dönemlerde Cezayir'in darbe ve iç savaş ile karşı karşıya kalması, Filistin'e olan ilgisinin yönünü bir süreliğine kendi iç meselelerine çevirmesine yol açmıştır.


Cezayir'in son dönemlerde bölgede yeniden Filistin odaklı bir dış politika izlemesinin ise belirli sebepleri vardır. İlk olarak yerel sebepleri inceleyecek olursak; Cezayir'deki kitlesel gösterilerin ardından Cumhurbaşkanı Buteflika görevi bırakmış, daha sonrasında yapılan seçimlerde Abdülmecid Tebbun bu göreve getirilmişti.

Tebbun'un Cumhurbaşkanlığı görevinin ilk dönemi, aynı zamanda İsrail-Filistin arasındaki gerilimin de yoğun olduğu bir döneme denk gelmiştir.

Özellikle geçtiğimiz mayıs ayında yaşananlar, bu gerilimin zirvede olduğu dönemlerden biri olmuştur. İsrail'in Gazze'ye saldırıları, Mescid-i Aksa ve Kudüs politikaları; İsrail'e gelen tepkiler yalnızca yerel olmamış, dünyanın pek çok yerinden gelen kitlesel tepkilerle sonuçlanmıştır.

Cezayir halkı, mayıs ayından sonra özellikle İsrail'e karşı izlenen siyaset konusunda hükümet yetkililerini daha hassas olmaya davet etmiştir.

Abdülmecid Tebbun, Filistin konusunda şimdilik seçmenlerinin sesine kulak veren bir dış politika izleyerek, bu hassasiyete yönelik adımlar atmıştır.

Cezayir halkı için Filistin, siyaset üstü bir meseledir. Ulusal kimlik inşasında Filistin ile oldukça benzer bir süreç yaşayan Cezayir'de, ülkenin her yerinde Filistin'e desteğin yansımalarını görmek mümkündür.

Son olarak Katar'da düzenlenen Arap Kupası'nda kazanılan maçın ardından Cezayirli sporcuların Filistin bayrağı ile kutlama yapması, bunun örneklerinden birini teşkil etmektedir.

 
Yerelden çıkarak bölgesel olarak Cezayir'in Filistin açılımını ele aldığımızda ise karşımıza, Cezayir'in dış politika meseleleri çıkmaktadır. Cezayir'in sınırda Fas ile yaşadığı Batı Sahra krizi bunlardan biridir.

Bu kriz, iki devleti karşı karşıya getirmiştir. Fas ile Cezayir arasında yaşanan bu krizde, Arap Birliği denge siyaseti izlemektedir. Fas ile İsrail arasındaki normalleşme süreci, Cezayir tarafından bu denge siyasetine yönelik bir baskı aracı olarak Arap Birliği'nde gündeme getirilmektedir.

İsrail siyasi elitlerinin Fas ziyareti yaparak bölgesel konularda Fas'ın yanında olduğunu belirtmesinin hemen ardından, Cezayir'in Filistin merkezli diplomasi açılımı, Batı Sahra krizinde baskın gücün Cezayir olduğu bir sürecin kapısını aralayabilir.

Cezayir ile Fas arasında yaşanan kriz, esasen Filistinliler için bazı problemleri bünyesinde barındırmaktadır. Herhangi bir Arap-Arap çatışması geçmişte olduğu gibi bugün de Filistin meselesine zarar vermektedir.

Arap Baharı döneminde daha yakından gördüğümüz bu çatışma ortamı, Filistin meselesinin özünün gündemdeki yerini kaybetmesi ihtimalini taşımaktadır. 


Diğer bir bölgesel konu ise, Cezayir'in komşuları olan Libya ve Tunus üzerinden Mısır ile yaşadığı gerilimdir. Mısır'ın Hafter'i desteklemesine karşılık olarak Cezayir'in Trablus konusunda Hafter'in karşısında yer alması, bu iki devleti Libya üzerinde karşı karşıya getirmiştir.

Türkiye'nin Libya'daki varlığının son yıllarda konjonktürel olarak değerlendirdiğimizde; Cezayir'in Filistin merkezli diplomasi açılımı hem Libya konusunda Cezayir'in elini daha güçlü kılmış hem de Türkiye gibi stratejik önemi yüksek devletlerle bölgesel işbirlikleri doğurmuştur.

Cezayir, Tunus'taki "Nahda" hareketine yönelik duruşu sebebiyle de Mısır ile bölgede zaman zaman karşı karşıya gelmektedir. Ancak Cezayir'in Mısır ile olan rekabetinde, Filistin odaklı bölgesel dış politika açılımının önemi üzerinde biraz daha durmak gerekmektedir. 


Mısır ile Cezayir'in Afrika üzerindeki mücadelesi, artık sadece Afrika kıtasında şekillenmemektedir. Günümüz konjoktüründe bu mücadelenin Afrika jeopolitiğinin dışına çıktığı görülmektedir.

Dolayısıyla Filistin meselesinde bir devletin diğerine sağlayacağı hegemonya, birden fazla alanda kazanıma dönüşme ihtimalini beraberinde getirmektedir.

Mısır bu zamana kadar Filistin meselesindeki esas aktörlerden biri konumundaydı. Bu durumun oluşmasında; coğrafi olarak yakınlık, bir zamanlar Filistin'in bir kısmını kontrol altında tutma, ulusal güvenlik meselelerinin merkezinde yer alma, ideolojik yakınlıklar, Filistin'e sahip çıkmanın Müslüman devletler ile kurulan ilişkilerdeki getirileri gibi pek çok faktör bulunuyordu.

Sadece Mısır'ın Filistin politikalarının değil, birçok devletin bu konudaki tutumlarının esas belirleyicilerden biri: İsrail'in karşısında yer almanın, söz konusu devletlere, Müslüman devletler ile açacağı diyalog ve müzakere fırsatıydı. 


Cezayir ile Mısır arasındaki Afrika rekabetinde, Filistin'in denklemin içinde yer alması, bazı alanlardaki güç dengelerinin değişmesi ihtimalini taşımaktadır.

İlk olarak, Cezayir'in bu konudaki arabulucu ve ev sahibi rolü üstlenmesi, Arap Birliği'nde Mısır'ın geçmişten bugüne etki alanında güç kaybına yol açabilir. İkinci bir alan olarak, Cezayir'in pek çok devletle olan müzakere sahasını genişletmesine olanak tanımaktadır.

Geçtiğimiz mayıs ayında Gazze'de yaşanan savaşın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun arasındaki görüşme, bu durumun sinyallerini vermektedir.

Mısır'a kıyasla Türkiye ile daha sıcak diplomatik temas kurabilen Cezayir, Filistin odaklı bir diplomasi yürüterek; Türkiye ile Cezayir arasındaki muhtemel pek çok işbirliğinin de kapısını aralamıştır. 


Son dönemlerde bölgede İsrail ile normalleşme rüzgarı Arap devletleri arasında hızla yayılırken, Cezayir bu konuda net bir tavır içerisinde olmuş, Filistin halkı ve grupları ile dayanışma göstererek, normalleşmenin karşısında yer almıştır.

Cezayir'in bu tutumu sadece siyasi bir politika değildir, aynı zamanda halktan gelen kuvvetli bir taban iradesinin sonucunda şekillenmiştir.

Cezayir'in Fransız işgalinden sonra yaşadığı bağımsızlık süreci, Filistinli grupların da İsrail konusunda belirleyici aktör olarak mücadele ettiği döneme denk gelmiş; hem tarihsel hem de metodolojik olarak yakın olan bu iki süreç, iki halkın da ulusal hafızasında birbirlerine olan konumunu daha da yakınlaştırmıştır.

Geçtiğimiz yıllarda Cezayir halkının Filistin ile dayanışma içinde olması adına, siyasetçilere ciddi baskılar yaptığı örnekler hafızalarda tazeliğini korumaktadır. 


Sudan, Fas, Bahreyn, BAE gibi ülkelerin İsrail ile yürüttüğü müzakere süreçleri, Cezayirli siyasiler tarafından eleştirilmiş, bu konuda taviz verilmeyeceği açıklanmıştır.

Normalleşme sürecinde olan devletlerden Fas ile Cezayir arasında bölgesel sorunlar düşünüldüğünde; Cezayir'in normalleşmelere karşı çıkması, yaşadığı bölgesel sorunların çözümünde yürüteceği diplomasiyi daha geniş zeminlerde müzakere etme fırsatı oluşturmuştur. 

İsrail'in Afrika Birliği'ne gözlemci üye olarak katılmasının gündemde olduğu bu günlerde Cezayir'in dış politikada İsrail'e bakışının, Afrika jeopolitiğinde kendisine daha geniş alan açtığını söylemek mümkündür.

Cezayir'in Afrika üzerindeki siyasi yol haritasını yalnızca bu bölgedeki devletler üzerinden okumak, meseleye oldukça indirgemeci bir yaklaşım sergilemek olur.

Bu noktada, Cezayir'in dış politikasında belirleyici devletlerden biri olan Rusya'ya da ayrı bir parantez açmak gerekmektedir. Rusya ile özellikle Kuzey Afrika'daki Müslüman ülkeler arasındaki askeri iş birlik son dönemde gittikçe gelişiyor.

Rusya, askeri mal ve teknoloji tedariki açısından Cezayir için oldukça önemli bir konumda bulunuyor. Aynı şekilde iki ülke arasında, enerji konusunda da iş birliği bulunmakta.

Çin'e göre Rusya'nın Afrika'daki nüfuzu daha az olmasına karşın Kremlin'in belirleyici gücü, bölgede önemli bir denge unsuru olmaya devam ediyor. Rusya'nın bölgeye dair ajandasında, Cezayir oldukça stratejik bir ittifak ortağı olarak beliriyor.

Bu durum, Cezayir'in bölgedeki siyasi açılımında önemli bir unsur olmaktadır. İki devlet arasında son dönemde yapılan buğday anlaşması da ikili ittifaka dair göze çarpan örneklerden biridir. 


Özetle Cezayir, bağımsızlığı kazanmasının ardındaki süreçte Filistin meselesini dış politikada öncelikli gündemi haline getirerek Filistinliler ile dayanışma içerisinde olmuş, bunun da etkilerini yerel ve bölgesel politikalarda göstermiştir.

Bu durum, yalnızca Cezayirli siyasetçilerin tutumlarından kaynaklanmamış, esas olarak Cezayir halkının bu konudaki tavrı, siyasi elitlerin karar mekanizmasını etkilemiştir.

Son dönemde Cezayir'in içinde olduğu yerel ve bölgesel gündemler, Cezayir'i Filistin konusunda yeniden tarihi rolünü üstlenmeye itmiştir. Cezayir'in bu politikası, özellikle Arap Baharı'nın etkisiyle değişen Ortadoğu'da ve Afrika'daki dengelerde, Cezayir'e önemli fırsatlar oluşturabilir.

Gelinen durum itibarıyla Cezayir, daha uzak bir coğrafya olmasının da etkisiyle Filistinlileri memnun eden bir siyaset izlemektedir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU