Türkiye'de bir süreden beri hükümetin yönlendirmesiyle faiz oranlarının düşürülmesine çalışılıyor.
İzlenen politikaya destek verenler kadar eleştirenler de var.
Destekleyenler düşük faiz politikasının üretimi artıracağını öne sürerken, karşı çıkanlar ise düşük faizin döviz artışına dolayısıyla pahalılığa neden olduğunu öne sürüyor.
Malı ucuza üretip ihracatı artıracağı iddia edilen bu politikanın Çin'den esinlenildiği iddia ediliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen salı günü yapılan partisinin MYK toplantısında izlenen ekonomi politikasına dair üyelere bilgi verdi.
Erdoğan, konuşmasında Çin modelinin izlendiğini söylemedi ama gerek Çin'den gerekse Almanya'dan örnek vererek her iki ülkenin de yıllardır düşük faiz politikası uyguladığını savundu.
Çin'i ve Almanya'yı örnek gösterdi
Hürriyet'ten Gizem Karakış'ın haberine göre Erdoğan toplantıda, "Bizim de bu faiz sarmalından çıkmamız lazım. 1970'lerin Almanya'sında mülteci nüfus var. Genç nüfus ve mültecileri çalıştırarak işgücünü sağlıyorlar. Çin ise genç nüfus, sanayi ve üretimle büyüdü. Biz de faizle değil, genç nüfusla, üretimle büyüme sağlamalıyız" şeklinde değerlendirmede bulundu.
Sonuç olarak Erdoğan, kamuoyunda dillendirilen 'Çin modeli izleniyor' iddiasını doğrulamasa bile bu ülkenin de örnek alınan yerlerde biri olduğunu belirtmiş oldu.
Peki Çin'de ve Almanya'da nasıl bir politika izlendi? Bu ülkelerle Türkiye arasında benzerlikler ve farklılıklar neler?
Çin üzerine çalışmalar yapan ve bu konuyu işlediği kitaplara imza atan Dumlupınar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalında Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Barış Adıbelli, öncelikle Erdoğan'ın 'Çin modeli izliyoruz' diye bir açıklama yapmadığını sadece Almanya ve Çin'den düşük faiz politikasına dair örnek verdiğini söyledi.
Türkiye için Çin modelinin tam olarak kopyalanması gibi bir durumun söz konusu olmadığını ifade eden Adıbelli, bu modelin uyarlanıp uyarlanamayacağını anlattı.
"Çin modeli için uzun süreli bir iktidar gerekiyor"
Adıbelli, Çin modelinin öncelikli olarak bu ülkeye özgü olduğunu ve temellerinin 1950'lerde atıldığını, 1970'lerde reform sürecine sokularak bambaşka bir yola evrildiğini belirtti.
Çin modelinin uygulanmasının bir ülkeyi Çin gibi üretim merkezine dönüştürmeyeceğini aktaran Adıbelli, bunun nedenlerini şöyle sıraladı:
Model, Çin Komünist Partisi'nin bir projesi. Öncelikle planlı ekonomiye geçmeniz gerekiyor. Yıllık plan ve ekonomilerin olması gerekiyor. Bu ne demek? Birincisi uzun süreli bir iktidar gerekiyor buna. Modeli kırk yıl takip edecek iktidar lazım. Yani şimdi diyelim ki seçim oldu bir yıl sonra muhalefet geldi, iktidar oldu. Ben bu sistemi kaldırayım dediği zaman bu sistemin bir anlamı kalmadı. Çin'in modeline ülke içinden karşı muhalefet yok. Bir de eleştirilmesi veya ne bileyim bir siyasette bunun araç edilmemesi gerekiyor. Bir de mutlak itaat var. Seçim olan ülkelerde başarılacak bir model değil.
"Yalnızca kuru düşürmek yetmiyor, 40 yıllık süreçten bahsediyoruz"
Çin'de karma bir piyasa ekonomisinin uygulandığını Çinlilerin buna 'sosyalist piyasa ekonomisi' dediğini hatırlatan Adıbelli, "Çin'deki modelden bahsebilmeniz için sadece kuru yükselterek faizi düşürerek değil bambaşka tamamen yapısal olarak bir değişime girmeniz gerekiyor ki bunun da yani işte ortalama bugüne yönelik kırk yıllık bir süreçten bahsediyoruz" diye konuştu.
"Çin modelinin benzeri sadece Vietnam'da tuttu çünkü orada da benzer bir yapı var"
Adıbelli, bütün dünyadaki ekonomistlerin de Çin'deki modelin bu ülkeye özgü olduğunu kabul ettiğini anımsatarak, "Trump, Çin'i zayıflatmak adına ucuz iş gücüne dayalı üretim modelinin farklı ülkelerde de geliştirilmesine bu yolla Çin'i çökertmeye çalıştı. Hindistan, Bangaldeş, Malazya, Vietnam gibi ülkelerde denendi. Ancak çok başarılı olmadı. Sadece Vietnam'da ilerleme sağlandı. Çünkü orada da benzer bir siyasi yapı var. Vietnam'da Vietnam Komünist Partisi tarafından yönetiliyor" ifadelerini kullandı.
"Çin'deki çalışma şartlarını Türkiye'deki genç nüfusa yaptıramazsın"
Adıbelli, bunun yanında Çin modelinde toplumsal yapısının da farklı olmasının etkili olduğunu kaydederek, şu görüşleri paylaştı:
Büyük bir nüfus var. Köylerde evlerin altında atölyeler var. Gençler bu atölyelerde sabah akşam örneğin gömlek üretiyor. Aynı şartları Türkiye'deki genç nüfusa yaptıramazsın. Mesela Çin'deki üretici nüfusun bir ev alayım, araba alayım, tatile gideyim gibi hayalleri yok. Tabii orada vergi problemi, sigorta derdi yok. Eğitim ve sağlık ücretsiz. Bunun yanında sendika da yok. Çünkü işçi hakları diye bir şey yok. Bunların bir kısmı devlet tarafından teminat altına alınmış.
"İran ve Kuzey Kore'de denedi ama oralarda da tutmadı"
İran ve Kuzey Kore'nin de Çin modelini denediğini aktaran Adıbelli, "Oralarda da tutmadı. Çünkü sistem tamamen Çin'in kendi toplumsal gelişimiyle ilgili. Çin Komünist Partisi'ne paralel yürüyor. Yani parti politikalarıyla, ekonomi politikaları içeride. Şimdi bizde devlet var. Onlarda devlet sadece bir aygıt. Esas devletin kendisi Çin Komünist Partisi. Dolayısıyla bir parti disiplini içinde bu işi yürütüyorlar. Zaten bu iş disiplinsiz olmaz" dedi.
"Çin modeli için önce kamulaştırma yapılmalı"
Çin'de ekonominin büyük bir bölümünün devlete ait olduğunu söyleyen Adıbelli, "Öyle olunca yabancı yatırımcı da devletin güvencesi altında. Bizim benzer bir model izlememiz için önce Türkiye'de yeniden kamulaştırma yapmamız yani yeniden devletçi politika geçip planlı ekonomi yapmamız gerekir ki tüm toplumu üretim için seferber edelim" diye konuştu.
"İşçiye 200 dolar verdiğinde elektrik, su faturası, vergi ödemeye devam edecek mi?"
Adıbelli şöyle devam etti:
Ayrıca bizde şimdi ciddi bir enflasyon var. Sabah aldığını akşam farklı fiyata alıyorsun. Bu büyüme politikalarını izlerken Çin ve Almanya'da enflasyon ne durumdaydı? Örneğin Çin'de enflasyon yok. Şimdi diyelim ki sen işçiye 200 dolar vereceksin ama şunu sormak lazım. O zaman o işçinin elektriğe, suya, vergiye para ödemeye devam edecek mi?
"Türkiye'nin Çin'deki gibi bir kopya sektörü oluşturması da zor"
Adıbelli, son olarak Çin'in tersine mühendislik yaparak telifleri ihlal ettiğini ve her şeyin kopyasını ürettiğini hatırlatarak, sözlerini şöyle noktaladı:
"Siz burada bir kopya sektörü oluşturabilecek misiniz? Oluşturduğunuz zaman Batı'daki kurumlarla ilişkileriniz ne olacak. Anlaşmalara ve sözleşmelere imza atmışsınız. Çin'in Batı sistemi gibi bir şeyi yok. Dolayısıyla Çin modeli Türkiye'de canlandırılması kolay değil. Onun yerine Türk tipi kalkınmaya öncelik vermek lazım."
"İzlenen politikaya karşın Türkiye, 12 ayda sadece 221 milyar dolarlık mal sattı"
Almanya merkezli Türkiye Araştırmalar Kurumu'nun eski başkanı ve Türkiye-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen'e ise Erdoğan'ın Almanya'nın 1970'lerde izlediği mültecilere ve genç nüfusa dayalı üretim politikasına ilişkin değerlendirmede bulundu.
Şen, Türkiye'nin şu an tamamıyla iş gücü maliyetini düşürüp, ucuza mal etme, ülke içinde tüketimi azaltarak üretileni yurtdışına satma yönünde bir politika izlediğini ancak bütün çabalara karşın bu politikanın sonuç vermediğini 12 ayda sadece 221 milyar dolarlık mal satıldığını söyledi.
Şen, üstelik satılan mal oranı artarken yurtdışına gidiş fiyatlarının da düştüğüne dikkati çekti.
"Almanya hiçbir zaman enflasyona izin vermedi, akılcı faiz politikası uyguladı"
"Almanya, tarih boyunca böyle bir yanlış politika uygulamadı" iddiasında bulunan Şen, şunları kaydetti:
"Almanya, 1960'larda işgücünün azalması üzerine İtalya'dan başlayarak Türkiye'ye uzanan hat üzerinde yedi milyon yabancı göçmen getirmiş üretimi artırmıştı. Ancak bugün Türkiye'de uygulanan politikayla ilgisi yoktu çünkü Almanya hiçbir zaman enflasyona olanak vermeyen, akılcı bir faiz politikası uyguladı. Ayrıca Çin ve Almanya birbirinden farklı ülkeler. Erdoğan'ın bu iki ülkeyi aynı anda örnek göstermesi de yanlış olmuş."
© The Independentturkish