Hasan Hayri Bey, 24 Şubat 1898'de süvari teğmen rütbesiyle Harbiye'den mezun olduktan sonra Siverek Aşiret Süvari Alayı'na atanması ile beraber askerlik serüveni başlıyor.
1 Mart 1908'de bir süre açığa alındığı da oluyor. 1911'de yüzbaşılığa yükseltiliyor ve 16. Aşiret Hafif Süvari Alayı Bölük Komutanlığı'na tayin ediliyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Aynı yıl içinde Aşiret Süvari Müfettişliği 2. Kara Kilise Fırkası 14. Alay Bölük Komutanı oluyor. İhtiyat Süvari olarak 6. Alay'da görevli iken 1916'da kıdemli yüzbaşılığa terfisi onaylanıyor.
Hasan Hayri Bey'in duruşunu anlamak için önemli bir vaka, 1916'de gerçekleşen Dersim ayaklanmasında, Hozat'ın ayaklanmacılara katılmasını önlemek hususundaki gayretidir. 5. Fırka'nın emrine verilmesi bunu takip ediyor.
Merkezileşme ve Dersim sorunu
II. Abdülhamid bölge dinamiklerine müdahale etme üzerinden katı bir merkezileşmeyi gündeme getirmişti.
II. Abdülhamid merkezden yerellere baktığı zaman onlarda öngörülmez hareketlere sahip, itaate ve otoriteye gelmez grupları görüyordu. Ona göre bu hal merkezileşme önünde engeldi.
Aşiretlerin göçebe yaşam biçimleri, vergi, nüfus sayımı ve askerlik gibi devlet olmanın gerekleri karşısındaki olumsuz tutumları merkeziyetçi devlet kavramı ile çelişkiliydi.
Hele de Dersim gibi "hassas" olarak nitelenen bölgelere bakarken…
Yerleşik ve "vahşi ve asi aşiretler" olarak tarif edilen Dersim aşiretleri sık sık resmi görevlilerin hazırladığı raporlara konu oluyordu.
Bu raporlarda genel olarak Dersim'in sosyal, kültürel, iktisadi, sosyal ve dini yapısı tasvir ediliyordu.
Dersim'in merkezi yönetime entegrasyonu çerçevesinde Dersim ahalisi "itaatsiz ahali" değerlendiriliyordu.
Dersim'in yerleşik ve yarı-göçebe aşiretlerini "medenileştirme", onlara atfedilen "vahşiliğin/ ilkelliğin ortadan kaldırılması" ve "itikadın/inancın düzeltilmesi" biçiminde despotik çözümler tasarlanıyordu.
Öte yandan çetin doğa koşulları nedeniyle Dersim'e sefer düzenlemek ve konuşlanma güçlükleri nedeniyle Dersim'de merkezi otoriteyi tesis etme zordu.
Nitekim Dersim Osmanlı'nın "Sefer olur, zafer olmaz" cümlesiyle ünlenmişti.
Zaten "imparatorluk elden gidiyor" korkusu yaşayan Osmanlı yönetimi, Dersim'i tahakküm altına almanın zamanının geldiğini düşünmekteydi.
Dersim halkının ayrıca Ermenilerle de yakın ilişki içinde olması başka bir potansiyel tehlike idi.
Sonuç olarak Dersim, Osmanlı için halledilmesi gereken önemli bir sorun olarak görülüyordu.
Hasan Hayri Bey ve ordu politikalarına karşı tutumu
Dersim'in ıslahatı adı altında bölgeye yapılan harekatlardan 1908 ve 1916 yılları üzerinde özellikle durmak, Hasan Hayri Bey'in asker olarak yer aldığı ordu içinde uygulanan politikalara karşı sergilemiş olduğu tavrı anlamamız bakımından önemli oluyor.
1908 Meşrutiyet döneminde Dersim'de ayaklanma oluyor.
Devlet, 10 tabur askerle Çemişgezek-Hozat ve Ovacık çevresinde başkaldıran 10 bin kişilik Dersim aşiret güçleriyle uzun süreli bir çatışmaya giriyor.
Aşiret güçleri, Neşet Paşa kuvvetlerine büyük kayıp verdiriyor.
Bunun üzerine General Ali komutasında, yeni birlikler Dersim'e sevk ediliyor.
Ardından Diyarbakır, Malatya ve Erzurum'dan derlenen 36. Hafif Süvari Alayı Hamidiye Alayı'nın desteğinde Dersim'e bir sefer daha düzenleniyor.
1910 yılına kadar süren savaşta bir başarı elde edilmemesi, ordu saflarında ciddi huzursuzluklara neden yaratıyor.
Sonuç olarak ordu kurmayları, aşiret reislerine ateşkes yapma çağrısı yapıyor. Yapılan anlaşma ile ateşkes bir yıl süreyle yürürlüğe konuyor fakat çatışmalar 1911'de yeniden başlıyor.
Sovyet Şurası ve Dersim
1916'da ise Erzincan'a kadar gelmiş olan Rus ordu birliklerinin içinde Sovyet öğretisi hızla yayılıyor.
Takriben bir yıl sonra Rus ordusunun önemli rol oynadığı Sovyet devrimi gerçekleşiyor.
Bu koşullar altında Dersim'de, Ermeniler ve Dersimliler Ruslarla kimi askeri ilişkilere giriyor ve çok sayıda silah temin ediyorlar.
Rus askeri içerisinde örgütlü olan Sovyet düşüncesi hızla yayılıyor ve onlarla ilişkili olan ve zaten yarı "ilkel komün" gelenekleriyle yaşayan Dersimliler (Ermeni/Dersimliler dahil) tarafından kabul görüyor ve merkezi Ovacık'ta olan bir Sovyet Şûrası kuruluyor.
Söz konusu şûranın kuruluşunda rol oynayanlardan Ermeni Gregoryen/Kızılbaş katliamdan kurtularak sığındığı İç Dersim'de yaşamakta idi.
Ayrıca Erzincan ile ilişkili çok sayıda Ermeni'nin bulunması ve sürecin ilk olarak Erzincan'dan ateşlenmiş olması kurulan Sovyet Şurasının 'Erzincan Şûrası' olarak adlandırılmasına neden oluyor.
Dersim, Erzincan ve Bayburt'u etkisi altına alan Şûra, Erzincan'da tutunamayınca, Dersim'e taşınmak zorunda kalıyor.
Bu sırada Hozat feodal komünleri, Hozat Hükümet binasını basıyor ve bir kısım eşyalara ve silahlara el koyuyor.
Cibranlı Halit'in mirası
Şûra ise aynı yıl İttihat-ı Terakki iktidarı tarafından çok tehlikeli görülüyor ve Cibranlı Halit yönetimindeki Hamidiye Alayları Dersim'e gönderiliyor.
Kürt Teali Cemiyeti'nin önde gelen isimlerinden Cibranlı Halit yönetimindeki Hamidiye Alayları, Pulur (Ovacık) ve Zeranik'i basarak Şûra hükümetini yıkıyor.
Böylece Dersim'e yönelik 1908 saldırısında ve 1916'da Ovacık'a taşınan Erzincan Şurası'nın dağıtılmasında, Cibranlı Halit komutasındaki Hamidiye Alayları öne çıkıyor.
Hasan Hayri Bey'in, Cibranlı Halit'in bölgede uyguladığı mezalime karşı takınmış olduğu duruşa dair en net bilgileri kendisiyle aynı dönemde yaşamış olan yoldaşı Karerli Mehmet Efendi'nin anılarından yola çıkarak öğrenebiliyoruz.
Karerli Mehmet Efendi yukarıda bahsi geçen Cibranlı Halit Bey hakkında şunları paylaşıyor:
"Sultan Hamid dönemi aşiret subaylarından olan Miralay Halit Bey Varto dolaylarında yerleşik Cibran Aşireti ileri gelenlerindendi.
Şafi mezhebinden olan Halit Bey aynı zamanda Nakşibendi Tarikatı mensubuydu. Dersim Pülümür olaylarında asilerin ıslahı askerî harekatına bizatihi katılmış, icraat ve katliamlarıyla birlikte 'Alevi'nin kestiği mekruhtur' inancı nedeniyle Dersim dolaylarında kapatılması güç derin izler bırakmıştır.
Kürt Teali Cemiyeti olarak Halit Bey Muş, Varto ve Erzurum çevresinde Kürt şuurunun yayılması uğraşısında iken kardeşi Ahmet Bey de 'Alevi'ye bir an zulm etmek, bir Müslümanın kırk yıllık ibadetinin sevabı ile eş değerdir' inancı içerisinde bölgesindeki Hormek ve Lolanlılar başta olmak üzere tüm Alevi inancı içerisinde olan aşiretlerin köylerini basıp, sırf Alevi oldukları için mal ve canlarına tasallutu, dinen vacip addediyorlardı.
Bu konuda Hasan Hayri Bey ile yaptığımız istişare sonucu, Halit ve Ahmet Beyler başta olmak üzere, tüm aşiret ileri gelenlerine bir mektup yazıp, sebepsiz olarak bu tür baskın olaylarının çevrede yaygınlaştırılmasının, toplumun muhtaç olduğu birlik ve beraberliği zedeleyeceğini ifadeye çalıştık."
Hasan Hayri Bey ve Osmanlı ıslahat harekatı
Erzincan 3. Ordu Komutanlığı'nda görevli iken, Osmanlı Devleti'nin Dersim üzerinde uyguladığı ıslahat harekatının, bir katliam harekatına dönüştürülmüş olmasını hazmedemeyen Hasan Hayri Bey, askeri hiyerarşinin katı kural ve engellemelerine rağmen ordu kumandanının huzuruna çıkar.
Dersim üzerinde oynanan oyun, çoluk çocuk, genç, ihtiyar, yaşlı, kadın demeksizin acımasızca işlenmekte olan cinayet ve katliamları anlatmaya çalışarak, ordu kumandanından bunun engellenmesi dileğinde bulunur.
Kumandanın olumsuz yanıt vermesi, görüp ve işittiklerinin deruni birikimiyle, kendine hakim olamayan Hasan Hayri belindeki kılıcı çekerek kumandana doğru fırlatır. Kumandanın omuz hizasından geçen kılıç duvara saplanır.
Paşanın çağrısı üzerine yetişen emir subayı ve görevliler, Hasan Hayri'yi yakalayarak odadan çıkarırlar.
Karerli Mehmet Efendi, Hasan Hayri Bey'in göstermiş olduğu tepkiyi böyle ifade etmektedir.
Karerli anılarında olayın devamına ilişkin şu ilginç bilgileri vermektedir:
Hasan Hayri'nin ordudan atılmasına rıza göstermediği için Divan-ı Harbe sevk ettirmeyen ordu kumandanı; cezasız kalmasını da istemediğinden, onu, bunalım geçiriyor gerekçesiyle bir başka binbaşı gözetiminde tedavi edilmek üzere Sivas Askeri Hastanesi'ne gönderir.
Eli kelepçeli olarak götürülen Hasan Hayri, yolda bin bir rica ile kelepçesini gözetimciye çözdürtür.
Sivas'a yaklaşınca yeniden kendisine kelepçe vurmak isteyen binbaşının elinden kelepçeyi alıp, onun ellerini kelepçeler. Ayrıca hastaneye sevk kağıdını muhafız binbaşının cebinden alarak yola devam eder.
Yol boyu ellerinin çözülmesini rica eden muhafız subayın yalvarmalarını duymazlıktan gelerek hastaneye varılır.
Hastaneye vardıklarında doktor, binbaşının olanları söylemesi üzerine kendisine doğruyu anlatmalarını istediğinde Hasan Hayri Bey söze başlar:
"Aslında ikimizde deli değiliz. İşin asıl gerçeği şu; asileri sindirme ve onların ıslahı adı altında, ordu birliklerinin Dersim'de oluşturduğu tatbikatta kadın-erkek, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar demeden gördükleri yerde tüm insanları toplayıp makineli tüfekle taramakta idiler.
Bu sürekli ateş altında hasbelkader kurtulup ölmemiş olanların, süngülenerek öldürülmeye çalışıldığını, gebe kadınların karınlarına süngü sokularak çıkarılan ceninlerin yerde çiğnediklerini görmenin ve bir şey yapamamanın çaresizliği içerisindeydim.
Bu ruhi depresyon ve psikolojik baskı altında soluğu ordu kumandanının kapısında aldım.
O halde beni görmenin şaşkınlık ve endişesi içerisinde, kumandanla görüştürmek istemeyen yaver engelini zorla aşarak içeri girdim. Bana duyduğu sevgi ve güven içerisinde durumu kendilerine arz ettim. Soykırıma vardırılan bu seri katliama son vermesi dileğinde bulundum.
Çok iyi bir insan olmasına rağmen bana verdiği olumsuz yanıtın hayal kırıklığıyla elimde olmayan bir içgüdü ile belimden çıkardığım kılıcımı var gücümle ona fırlattım.
'Şu anda cephede irtikap edilen vahşet karşısında suskun kalmak, içilen yemine ihanettir. Namussuzluk ölçüleri içerisinde vatandaşının namusunu horlayıp, onun mahremiyetine el uzatanları; çocuk, kadın, genç, ihtiyar demeksizin öz kardeşini katleden bir güruhu vatanperverlikle taltif etmek er veya geç ordumuzun şerefine halel getirir ki, bunu yaptığımız yeminle bağdaştırmak asla mümkün değildir. İşlenen bu denaete emir ve komuta zinciri içerisinde katılmanın bedeli bu kılıçla, omzumda taşıdığım apoletler ise; alın onları size iade ediyorum' diyerek kılıcımı ona doğru fırlattım.
Bu hareketimden ötürü Divan-ı Harbe sevk edilip, ordudan tardımı beklerken, beni deli diye binbaşının nezaretinde buraya sevk ettiler. Sonrası malum binbaşının anlattığı gibidir."
Sonuç olarak:
Karerli Mehmet Efendi, Hasan Hayri Bey'in bu olaydan sonra Diyarbakır 8. Kolordu Kumandanlığı emrine verildiğini; fakat onun askerlikten ayrılıp siyasete girmeye karar verdiğini belirtir.
Ancak, araştırmalar sonucunda Hasan Hayri Bey'in bu olaydan hemen sonra istifa etmediği kanısına varıldığı da bir gerçektir.
Devam edecek...
Kaynak:
1. Fahri Çoker, Türk Parlamento Tarihi Millî Mücadele ve T.B.M.M. I. Dönem 3.Cilt, No.:6 Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı Yayınları
2. Alişan Akpınar, Aşiret, Mektep, Devlet: Osmanlı Devleti'nde Aşiret Mektebi, İstanbul: Aram Yayıncılık,
3. Faik Bulut, Kürt Sorununa Çözüm Arayışları: Devlet ve Parti Raporları, Yerli ve Yabancı Öneriler, İstanbul Ozan Yayıncılık, 1998
4. Kıvılcım Viale, "İsmail Beşikçi ve Faik Bulut'un Anti-Resmi Tarih Algısının Analizi ve Kürt Resmî İdeolojisinin Kritiği
5. Yazılmayan Tarih, Anılarım, Karerli Mehmet Efendi (Derleyen: Ali Rıza Erenler), yeni Basım yayın. 2013-İstanbul
6. Dilan Konak, Kangozade Hasan Hayri Bey'in Yaşamı ve Siyasi Faaliyetleri, Yıldız Üniversitesi İİBF Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Lisans Bitirme Ödevi
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish