Sömürgecilik ve ırkçılığa karşı yükselen ses: Frantz Fanon

Frantz Fanon, 6 Aralık 1961 tarihinde hayatını kaybettiğinde henüz 36 yaşındaydı. Bu kısacık ömründe yaptıkları ile sömürgeci beyaz akla önemli bir darbe vurmayı başardı. Eserleri bugün dahi büyük tartışmalara konu olmaktadır

İllustrasyon: John McCann / Düzenleme: Independent Türkçe

Frantz Fanon 6 Aralık 1961 senesinde ABD'nin Washington şehrinde bir hastanede ilik kanserinden hayatını kaybettiğinde henüz 36 yaşındaydı. 

Ölümü sessiz oldu ve gazetelerin manşetinde boy boy fotoğrafları yayımlanmadı; ama son nefesini verdiği günlerde arkasında pimi çekilmiş bir bomba olan "Yeryüzünün Lanetlileri" eserini bıraktı.
 

 

Bu eser "üçüncü dünya ülkeleri" olarak bilinen eski sömürge devletlerinde infilak edecek ve bağımsızlık mücadelesi veren halkların diskurunu inşa edecekti. 

Onun eserlerinde ırkçılık ile mücadele yöntemi ve sömürgeciliğe başkaldıran söylemi ABD'den İran'a ve Güney Afrika'ya kadar ezilmişlik duygusunu içinde taşıyan herkesin silkelenip ayağa kalkmasını sağlayacaktı. 

Eser matbaadan gizli bir şekilde çıkartılmış olmasına rağmen, devletin bekasını tehdit ettiği gerekçesiyle yasaklandı.

Fanon'un ölümünden günler önce L'Express'te Jean Daniel, eser hakkında uzun bir övgü yazısı yazdı.

Fanon'un bu övgülere cevabı şöyle olacaktı:

Kuşkusuz, ama bu bana iliğimi iade etmez!


Böylesi bir eser başta ABD ve Fransa olmak üzere dünyanın birçok yerinde büyük saldırılara maruz kaldı. Birçok sömürgeci düşünür, Fanon'u asıl ırkçılığı kendisinin yaptığını ve şiddeti teşvik ettiğini iddia etti. 

Oysa Fanon yalnızca siyah adam için yazmamıştı. Dünyanın neresinde olursa olsun sömürgecilik, sömürgeleştirilme, ırkçılık, asimilasyon, ötekileştirme ve yabancılaşmadan mustarip her insan teki bu eserde kendisini başkarakter olarak hissedecekti. 


Fanon'un hikayesi

Fanon, 20 Temmuz 1925'te Martinik'te dünyaya gelmişti. 

7 kardeşi vardı ve ailesinin maddi durumu kötü sayılmazdı. 

Fanon, seçkin Fransız okullarında okuyor ve kendisini fazlasıyla bir Fransız gibi hissediyordu.

"Je suis Français" şeklindeki 'Ben Fransızım' antları ile büyürken, hayat kendisi için son derece tozpembe görünüyordu. 

II. Dünya Savaşı'nda Fransa, Almanya tarafından işgal edilince kendisini bir Fransızdan daha Fransız hisseden Fanon, askere ilk yazılan gönüllülerdendi.

Askerlik yılları ona Fransızların gözünde aslında o kadar da Fransız olmadığını gösterecekti. Beyaz adamın paçalarından akan ırkçılık Fanon'un tatlı düşlerinden uyanmasını sağladı.

Nazi mezalimi altında inleyen Fransızların, bu halde bile ırkçılık yapmaktan hiç çekinmemesi Fanon'u derinden sarsmıştı. 

Yine bir Martinikli olarak şanslıydı; çünkü Fransız halkı Afrikalılara ayrımcılık dahi uygulamıyordu, onları doğrudan doğruya köleleriymiş gibi görüyordu. 

1947 senesinde Fransa'ya üniversite okumak için geldiğinde ise ırkçılığın ne denli sistematik ve akademik bir boyuta ulaştığını gördü.

Bunun üzerinde ilk başkaldırısı sayılabilecek "Siyah Deri, Beyaz Maske" eserini kaleme aldı.
 

 

Bu eserde Fanon, zenciyi yaratanın Beyaz adamın kendisi olduğunu dile getirir. Siyah adam beyaz adama özendikçe zencidir. Onun yapması gereken siyah adam olmaktır.

Fanon bunu yapamayan her siyahın aşağılık kompleksinden kurtulamayacağını belirterek kendi deneyimini şöyle aktarır;

Yapılacak pek bir şey yok, kafaca bir Beyazım çünkü ben de. Ve böyle olduğum için de kendimdeki Siyahlığı, yani varlığımın özünü, mayasını küçük görüyor ve ondan tiksiniyorum.
 

 

Fanon üniversiteden mezun olduktan sonra memleketine döner; ama Martiniklilerin sömürgeciliği kabullenmiş uysal tavırlarına katlanamayarak Cezayir'e geçer.

Cezayir, Fransız sömürgeciliğinin ve ırkçılığının deney laboratuvarıydı.  

Fanon, burada evvela sömürgeci Fransızlara yaptıkları çirkinlikleri göstererek ikna etmeye çalıştı; ama bir ırkçıyı asla ırkçı olduğuna ikna edemeyeceğini gördü.

Bundan sonra tüm enerjisini Cezayirlilerin içinde bulundukları kabustan uyandırmaya adadı. 1954'te başlayan Cezayir Kurtuluş Savaşı'nın bir neferiydi artık. 
 

Cezayir Kurtuluş savaşı.jpg
Cezayir Kurtuluş Savaşı

 

1957'de Cezayir'den sınır dışı edilme kararı verilince Tunus'a geçti.

Burada yaptığı yayınlarla Fransız kamuoyunun Cezayir'e bakışını değiştirmede etkili olurken dünya kamuoyunun büyük oranda Cezayir'in yanında durmasını sağladı. 

Fanon, mücadelesini yayıncılıkla sınırlı tutmaz ve Cezayir adına önemli diplomatik görevler de alacaktı.
 

Fanon 1.jpg
Fanon, Cezayir Savaşı film setinde, 1965

 

Sartre ve Yeryüzünün Lanetlileri

"Yeryüzünün Lanetlileri" kitabına Sartre'nin yazdığı ön söz, en az kitabın kendisi kadar önemli ve etkilidir. 

Batı dünyasının o dönemde yaşayan en büyük düşünürü olan Sartre, Fanon'un hakikatlerini beyaz adamın yüzüne nasıl çarptığını anlatacaktı.
 

Fanon ve sartre.jpg
Frantz Fanon ile Jean-Paul Sartre

 

Sartre, Fanon'un şiddetinin arka planını açıklarken en az onun kadar radikal tanımlamalarda bulunacaktı;

Bir Avrupalıyı öldürmek bir taşla iki kuş vurmak, tek bir atışla hem ezeni hem de ezileni yok etmektir: geriye bir ölü ve bir özgür insan kalır; hayatta kalan ilk kez ayaklarının altında bir ulusal toprak hisseder.


Sartre'nin bu tespiti milliyetçiliğin had safhada olduğu Fransız toplumunda adeta infial yaratmıştı.

Sartre kendisine yöneltilen eleştirilere ise çok daha sert bir cevap verecekti:

Şiddet karşıtlarının görüntüsü hoştur: ne kurban ne işkenceci … Oy verdiğiniz hükümet ve kardeşlerimizin hizmet ettiği ordu hiç duraksamadan ve vicdan azabı duymadan 'soykırım' işlerken siz kurban değilseniz, o zaman kesinlikle işkencecisiniz… Pasifliğiniz sizi ezenlerin safına koymaktan başka bir amaca hizmet etmez.


Sartre, sömürgecinin mutlak kötülüğü üzerinde sert eleştiriler yapmaktan çekinmiyordu. Kitabın ön sözüne yazdığı bazı notlar Fransızları çileden çıkartacak cinstendi.

Sartre, satırlarına Batının sömürgeleştirme sürecindeki asimilasyon politikalarını eleştirerek başlıyordu;

Avrupalı seçkinler yerlilerden seçkin bir tabaka yaratmaya kalkıştı. Gençler arasından ayıklayıp seçiyorlardı; alınlarına kızgın demirlerle Batı kültürünün iliklerini dağlıyorlardı. Ağızlarını seslerle, tumturaklı, parlak, içi boş sözcüklerle tıkadılar.
 

Sartre.jpg
Jean-Paul Sartre / Fotoğraf: Wikipedi

 

Sartre, Fransızların ikiyüzlülüğünü ve tepkisini köleleri olarak gördükleri sömürge halklarının iradesi karşısında yaşadıkları öfke ile açıklıyordu;

Ne! Kendi başlarına konuşmaya mı başladılar? Kendi ellerimizle neler yaratmışız bir bakın!


Sarte, Fransız kamuoyunun olayları şiddetle bastırılması teklifini şu sözlerle değerlendirecekti;

Sömürgenin tek çaresi var: şiddet. Yerlinin ise tek bir seçeneği var: ya kölelik ya da egemenlik.

Siz bu kitabı okusanız okumasanız Fanon'a ne? Bu kitap onun kardeşleri için; Fanon bizim köleleşmiş hilelerimizi açığa çıkarıyor, yedekte başka hilelerimiz kalmadığına da emin.


Ali Şeriati ve Frantz Fanon

İranlı ünlü sosyolog Ali Şeriati de Frantz Fanon'un düşünce dünyasından yoğun bir biçimde etkilenmişti.

İkili aynı zamanda iyi bir dostluk kurmuş ve Şeriati "Yeryüzünün Lanetlileri" isimli eseri Farsçaya tercüme etmişti.
 

ali şeriati.jpg
Ali Şeriati / Fotoğraf: Twitter

 

Fanon, Şeriati'ye yazdığı bir mektupta İslam dünyasının içinde bulunduğu buhranlardan tutun da sömürgecilik karşısında Doğu toplumların ataletine kadar birçok meseleye yer verilir;

"İslam (dünyası), Asya'nın büyük bir kısmında ve tüm Afrika'da Batı ve sömürgecilikle mücadele etmiştir. Bu iki düşman, onun bedenine ve ruhuna onulmaz yaralar açmıştır. Dolayısıyla İslam, Batı ve sömürgeciliğin nefretine tek başına direnmek zorunda kalmış, her ikisini de başka her şeyden daha fazla korkutmuştur. 

İslam konusunda seninle aynı hissiyata sahip değilsem de ben bile Üçüncü Dünya'da (izninle belirtmek gerek ki ben Yakındoğu ve Ortadoğu demeyi tercih ediyorum) İslam'ın alternatif teşkil edecek ideolojik ve toplumsal güce, sömürgecilik karşıtlığı konusunda gerekli kapasiteye ve Batı karşıtlığı vasfına sahip olduğuna dair tespitini en az senin kadar ısrarla dile getirdiğimi belirtmeliyim.

Umarım sizin o hakiki aydınlarınız, halk kitlelerini bilinçlendirirler ve onları Avrupa'dan gelen zehirli ve şüpheli fikirler, yöntemler ve çözümlerin cazibesine ve Batı'nın saldırısına karşı verdikleri o savunma savaşı dahilinde seferber etmeyi bilirler.

Umarım sizin hakiki aydınlarınız, Müslüman toplumlarında ve zihinlerde saklı olan o muazzam kültürel ve toplumsal kaynaklardan kurtuluşa yazgılı bir bakış açısı üzerinden istifade edebilirler ve Müslüman Doğu'nun bitap düşmüş bedenine bir ruh üfleyebilirler.

Bu görevin ifa edilip edilmeyeceği sana ve arkadaşlarına kalmış. Zahirde görünenin aksine, bu yönde ortaya koyduğunuz çabaların, benim dile getirdiğim, üçüncü dünyaya ait bu ülkede birleşik ve ahenkli millet inşa etme hedefiyle uyumlu olduğuna hiç şüphe yok. Zira bizi bir araya getiren şey sayesinde, bugün söz konusu yaklaşımı belirlediğim ülküye doğru atılmış büyük bir adım olarak görüyorum.

Ama gene de bir yandan da mezhepçi ve dinî ruhun diriltilmesinin, her ne kadar henüz ulaşılması zor bir hedef olsa da, bu zaruri birlik sürecine mani olacağı ve halihazırda mevcut olmayan milleti, en iyi haliyle 'oluşum halinde olan milleti' onun için ideal kabul edilen gelecekten mahrum bırakacağı kanaatindeyim.

Dolayısıyla Fransa'nın kültürel sömürgeciliğine karşı mücadelede etkin ve önemli katkılar sunan ve saygıyı hak eden Mağrip Uleması Birliği'nin dürüst üyelerinin çabaları, beni hem korkutuyor hem de üzüyor. 

Gelgelelim sen, dinî ruhun yeniden doğumu ile ilgili yorumlar dile getiriyorsun, bugün içteki çatışmalar veya felç edici gelişmelerin rahat yüzü göstermediği bu büyük gücü seferber etmeye çalışıyorsun ve bunu da yabancılaşmanın, kişiliksizleşmenin tehdit ettiği insanlığın büyük bir kısmını özgürleştirme gayesiyle yapıyorsun.

Lakin İslam'a dönüş, bir tür geriye çekilme yöntemi olarak, seni Afrika milliyetçiliğini diriltmeye çalışan Senghor, Jomo Kenyatta, Nyerere ve Katib Yasin'in açtığı yola ya da Henri Alleg'in klasisizmi yenileme çabasına tanıklık eden yola sokuyor.

Bence her ne kadar ikimizin yolu ayrı olsa da hatta bu iki yol birbiriyle çelişse de yollarımızın ileride insanların daha iyi bir hayat sürecekleri güne o güne dek bir biçimde kesişeceğine kesin olarak kaniyim. 

Frantz Fanon"


Frantz Fanon, 6 Aralık 1961 tarihinde hayatını kaybettiğinde henüz 36 yaşındaydı. Bu kısacık ömründe yaptıkları ile sömürgeci beyaz akla önemli bir darbe vurmayı başardı. Eserleri bugün dahi büyük tartışmalara konu olmaktadır. 

Karayiplerde doğup son derece rahat bir hayat sürmek yerine Fanon, mücadelesini dünyanın dört bir yanında sürdürmeyi tercih etmişti. Elbette böylesi zor bir hayatın bedeli genç bir yaşta ölmek olacaktı. 

 

 

*Daha ayrıntılı bir okuma için Frantz Fanon'un "Yeryüzünün Lanetlileri" ve "Siyah Deri, Beyaz Maskeler" isimli eserleri incelenebilir.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU