"Politika, siyasetçilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir" ya da "Ekonomi, iktisatçılara bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir"…
Birbirine hayli benzeyen bu sözlerin orijinali esasında Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa'ya Başbakanlık yapan Georges Benjamin Clemenceau'ya ait ve şu şekilde: Savaş, generallere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.
Yıllar içerisinde farklı meslek gruplarına uyarlanan bu söz, bu hafta Türkiye gündemine Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Serdar Çam ile girdi.
Çam, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda "İktisat, iktisatçılara bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir" cümlesinde doğruluk payı olduğunu söyleyerek, iktisadın "Siyasi liderin kabiliyetine ve iradesine göre şekillendiğini" belirtti.
"Güçlü ekonomik kalkınma hamleleri her zaman büyük halk desteği almış, vizyonu olan liderlerle olmuştur" diyen Çam'ın en çok tartışılan paylaşımı ise "Türkiye, ekonomide yeni bir şey deniyor" oldu.
Merkez Bankası'nın faiz artırımı yerine faiz indirimine gitmesini "yeni bir şeye" örnek gösteren Çam, şu ifadeleri kullandı:
Faiz düştükçe kurlar ciddi artıyor, satın alma kabiliyetimiz geriliyor, başta enerji olmak üzere hayat pahalanıyor, belirsizlikler artıyor vb bin bir şikayet ve eleştirilere rağmen Türkiye dünyada sanki;
Yepyeni bir şeyi deniyor!
Yepyeni bir risk alıyor!
Yepyeni bir dönemeçte!
Bu açıklamalar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 22 Kasım'daki Kabine Toplantısı sonrası yaptığı "ekonomik kurtuluş savaşı" çağrısından bir gün önceydi.
Erdoğan, "Ülkemizi, eskiden hep yaptıkları gibi denklemin dışına itmek isteyenlerin kur, faiz ve fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunu görüyor, kendi oyun planımızla devam etme irademizi ortaya koyuyoruz" ifadelerini kullanmıştı.
İktidar kanadında ekonomi bir savaşa dönüşmüş ve bu savaşın kime bırakıldığı tartışılmaktayken muhalefet de doların ve euronun 13 ve 15 lira seviyelerine görmesine karşı kendi adımlarını atıyor.
Pek çok partinin ekonomi kurmayları olağanüstü toplantılarla bir araya gelirken, muhalefet partisi liderleri düzenledikleri basın toplantılarında "Türkiye sahipsiz değildir" mesajını verdi.
Partilerin gündemi uzun süredir olduğu gibi bir müddet daha ekonomi.
Bunlardan biri de Gelecek Partisi.
Partinin Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota, Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "ekonomi kurtuluş mücadelesi" açıklamasını "İnsanlar pazartesi günü bunu, Türk lirasından kurtulma mücadelesine çevirdi" şeklinde değerlendirdi ve şunları söyledi:
Bir kere bu derin bir güven krizi.
Bu güven krizinin en önemli sebeplerinden biri bırakın bağımsızlığını artık Merkez Bankası diye bir kurumun tamamen karar mekanizması dışında bırakılmış olması.
Daha önce de Türkiye'de bu tür krizler çok oldu. Cumhurbaşkanı'nın faizle ilgili düşünceleri hep aynıydı ancak piyasada yapılan hataların bir şekilde düzeltileceği beklentisi vardı.
Bu beklenti özellikle pazartesi akşam konuşmasından sonra tamamen ortadan kalktı. Salı günü itibarıyla Türkiye'de 1994 ve 2001 yıllarında yaşanan bir şey oldu.
O da şu: Yeni Merkez Bankası Başkanı ile birlikte insanların tasarruflarını Türk lirasında tutma eğilimi zaten son 6-7 ayda zayıflamıştı. Mevduatları, Türk lirasından yapınca para kaybettiklerini hissetmeye başlamışlardı.
Bu pazartesi akşamı konuşmasıyla beraber paranın ikinci önemli özelliği olan "takas gücünü" de ortadan kaldırdılar.
İnsanlar, "Tamam ben mevduatıma düşük faiz alıyorum ama cebimdeki parayla üç gün sonra, bir hafta sonra, bir ay sonra bir mal alırım" düşüncesiyle ilerliyorlardı. Pazartesi gününden sonra herkes cebindeki Türk lirasından kurtulma mücadelesine başladı.
"Kendi vatandaşınız, Türk lirasını kötü para olarak görmeye başladı"
"Çünkü biliyorlar ki artık ne alırlarsa cepte veya hesaplarında Türk lirası tutmaktan daha iyi" diyen Kerim Rota, "Kimisi un alıyor, kimisi şeker alıyor, kimisi temizlik malzemesi alıyor, gücü yeten otomobil, gayrimenkul alıyor" ifadelerini kullandı.
Artık peşin parayla bile 3-4 günlük mal alınabildiğini aktaran ekonomist, fiyatların 3-4 günde bir değiştiğini hatırlatarak "Kendi vatandaşınız, Türk lirasını kötü para olarak görmeye başladı" dedi.
Türk Lirası'nı koruyan şeyin Merkez Bankası'nın itibarı ve elindeki araçlar olduğunu söyleyen Kerim Rota, bu araçların faiz, döviz rezervleri ve iletişim olduğunu hatırlatarak "Bunların üçü de Merkez Bankası'nda yok" diye konuştu.
"Tüketici kredileri talebi bankalarda bir günde iki katına çıktı"
"Enflasyona karşı vatandaşları koruyacağız, fiyat artışlarına karşı ezdirmeyeceğiz" açıklamasının, "enflasyonla mücadeleyi bıraktık" olarak okunması gerektiğini ifade eden Rota, şöyle devam etti:
"Enflasyon nereye giderse gitsin. Gerekiyorsa ben zamları yaparım. Bütçeyi de aşarım. Enflasyon yüksek gitse de insanları enflasyonu ezdirmem."
O zaman işte insanlar cebindeki Türk lirasından kurtulup bir an önce mal almaya çalışıyor. Salı itibarıyla tüketici kredileri talebi bankalarda iki katına çıktı günlük olarak.
Bu kişiler "Yüzde 15 ya da 10… Faizi neyse vereyim, para alayım, o cebimdeki parayla da bir an önce hammadde alayım. Çünkü yıllık yüzde 20 faiz ödeyeceğim ama zaten alacağı mal, iki günde yüzde yirmi artacak"… Bunun herkes farkında ve tüketici kredi talepleri bir anda patlamış durumda.
"Bir ülkenin yardımı ile kur düşmez"
Kerim Rota, Birleşik Arap Emirlikleri'nden gelecek 10 milyar dolarlık yatırımın dövizi düşürmeyeceğini söyleyerek şu açıklamayı yaptı:
Türkiye ekonomisi yaklaşık 750 milyar dolarlık bir ekonomi. 450 milyar dolar dış borcu olan bir ekonomi
Sıcak para ya da yatırım olarak gelecek 5-10-20 milyar dolarların aslında Türk ekonomisi açısından değiştirici bir etkisi yok.
Hele swap olarak gelecek rakamın hiçbir önemi yok. Swap dediğiniz zaten bir tür takas. Yani makyajdan başka bir şey değil.
Dolayısıyla Türkiye ekonomisinin büyüklüğüne bakarsanız; Artık bir ülkenin Türkiye'ye yardım yapmasıyla kurun düşmesi gibi beklenti varsa eyvah bize.
"Merkez Bankası ve TÜİK başkanları görevden alınmalı"
Ekonominin düze çıkması için yapılması gerekenlerden ilkinin Merkez Bankası Başkanı'nın görevden alınması olduğunu söyleyen Kerim Rota, "Bunun yanı sıra, cumhurbaşkanının bir daha Merkez Bankası politikaları konusunda hiçbir yorum yapmayacağını ve karışmayacağını ilan etmesi lazım" dedi.
Rota'ya göre faizlerle ilgili alınacak bir olağanüstü toplantı kararının ardından Türkiye'nin enflasyonla gerçek bir mücadeleye tekrar döndüğünün açıklanması lazım.
Türkiye İstatistik Kurumu yönetiminin de görevden alınması gerektiğini aktaran Rota, "Kamu bürokrasisine liyakati olan insanların atanması lazım. Mevcut hükümetin de yapabileceği en fazla bu olur. Bunun dışında başka bir çözüm olmaz ama tabii ki böyle bir şey yapmayacaklar" değerlendirmesini yaptı.
"Kamuda toplam 100 milyar liralık israf var"
HDP Ekonomiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Garo Paylan ise Türkiye ekonomisinin "entübe durumda olduğunu" ve kan kaybettiğini söyledi.
Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada "Şu anda bir tek adam yönetimi krizi yaşıyoruz ve bunun en acil çözümü erken seçime gitmek" Paylan, "Bugün erken seçim kararı alınırsa, seçim sürecinde de ekonominin ehli insanlar ekonomi yönetiminde olursa şu an dolar 10 liraya düşer" değerlendirmesinde bulundu.
İkinci olarak bütçe tercihlerinin derhal değiştirilmesi gerektiğini vurgulayan Garo Paylan, "Bütçe Komisyonu'nda bütçe görüşmeleri sürüyor. Bütçede kaynaklar, yine lükse şatafata yandaşlara ve aşırı güvenlikçi politikalara harcanıyor. Bu tercihlerin derhal değiştirilmesi gerekiyor" dedi.
Kendi hesaplamalarına göre kamuda toplam 100 milyar liralık bir israf olduğunu aktaran HDP Ekonomiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı, "Bunun içerisinde lüks araba saltanatı da lüks bina kiralamaları da yazlık-kışlık saraylar da var, yerelde belediye harcamalarında da var" dedi ve şöyle devam etti:
Yurttaşlar faturalar altında eziliyor. Elektrik, su, doğalgaz, internet, yoksullar için büyük bir yük. Aylık ortalama 1000 lira tutuyor.
100 milyar liralık israftan vazgeçsek, bu miktarla tüm evlere ihtiyaç sınırına kadar elektrik, su, doğalgaz ve interneti ücretsiz yapabiliriz.
Bir avuç, şatafat yaşayacak diye halkın bu zorluğu yaşamasını kabul etmemeliyiz.
HDP'den diğer tüm partilere ortak toplantı çağrısı
HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Türkiye ekonomisindeki kan kaybının durdurulması için Meclis'teki tüm partilere ortak toplantı çağrısında da bulundu:
Meclis'te bulunan tüm siyasi partilerin ekonomi sorumluları, bir araya gelip ortak bir akılla gerekli yasaların çıkarılması ve bütçe tercihlerinin değişmesi için sorumluluk almalı.
Farklı siyasi partilerdeyiz, farklı düşünüyoruz ama tüm yurttaşlarımız ekonomik kriz altında eziliyor. AKP'li yurttaş da MHP'li, CHP'li, HDP'li yurttaş da bu pahalılık altında eziliyor.
Buna karşı derhal bir araya gelip uzlaşarak acil ekonomik tedbir paketini Meclis'ten geçirmemiz gerek diye düşünüyorum.
Böyle bir çağrı gelirse hazırız, hatta böyle bir çağrıyı biz de buradan yapmış olalım. Bu görüşmeleri yapmaya hazır olduğumuzu belirtelim.
Öztrak: Üretmeden, borçlanarak büyüme modeli iflas etti
CHP Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak ve CHP Ekonomi Masası, OSTİM'de sanayicilerle bir araya geldi.
Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu bir "buhran" olarak niteleyen Öztrak, "Üretmeden, borçlanarak büyüme modeli iflas etti" dedi.
Devlette bir yönetim krizi olduğunu, bunun da 2014'de başladığını ve tek kişilik rejime evrildiğini aktaran Öztrak, şöyle devam etti:
Türkiye'nin demokratik standartları yıprandı, hukuk devleti yıprandı ve hukuk devleti yıprandı da bu ekonomiyi neden ilgilendirir derseniz en çok ilgilendiren konulardan birinin bu olduğunu hepimiz gördük.
İş insanı, üretici kendini güvende hissetmiyorsa üretmiyorlar. İş adamı yatırım yapmıyor, dışarıdan yatırım gelmiyor. Dolasıyla hukuk devleti ve demokrasi bu bakımdan son derece önemli.
"TL, adını bilmediğimiz bir sürü paraya karşı değer kaybetti"
Türk Lirası'nın sadece dolar karşısında değil, tüm yabancı paralara karşı da değer kaybettiğini aktaran CHP'li vekil, "Pakistan rupisine karşı, adını bilmediğimiz bir sürü paraya karşı değer kaybetti. Problem bizde, dışarıda değil. Dışarıda da var ama ağırı bizde" diye konuştu.
Merkez Bankası'nın 128 milyar dolarlık rezervinin satılmaması durumunda şu anda bu krizin içinde olunamayacağını aktaran Öztrak, "Bir gün içinde para bu kadar oynamazdı. ‘Brüt rezervimiz var' diyorlar. Bu brüt rezervlerden bankaların döviz mevduatını, Uluslararası Para Fonu'ndan özel çekme haklarını, diğer şeyleri ve SWAP'ları düştüğümüzde bu Uluslararası Para Fonu tanımına göre net rezervimiz 35 milyar dolar. Yani Merkez Bankası'nın kasası 35 milyar dolar açık veriyor" dedi.
Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan'ın ziyaretini de değerlendiren Faik Öztrak, şunları söyledi:
İçişleri Bakanı ‘Bunlar FETÖ ile birlikte hareket etti' diyordu. Basın da böyle manşetler atıyordu. Şimdi bugün baktığımız zaman aynı basın, ‘Körfez'de yeni dönem' diye başlık atıyor.
Peki ne oluyor? Varlık Fonu ile iş birliği yapacakmış, 10 milyar dolar getiriyorlarmış Varlık Fonu'na.
Bu ilk, Merkez Bankası Başkanı ‘Ben artık enflasyona değil, çekirdek enflasyona bakacağım' dediğinde Varlık Fonu'nun dolar cinsinden değeri 34,5 milyar dolardı. O günden bugüne dolar hızla değer kaybetti.
Bugün Varlık Fonu'ndaki varlıklarımızın değeri 23,5 milyar dolara düştü. Yani Abu Dabi'den gelen para neredeyse yarısını satın alabilecek duruma geldi.
"Bugün bu ülkenin en büyük açığı, tarafsız cumhurbaşkanı açığıdır"
Öztrak çözüm olarak ise dört işin başarılması gerektiğini söyledi. Bunlardan ilki "Can ve mal güvenliğini sağlayacak bir şekilde hukuk devleti ve demokrasiyi yeniden güçlendirmek"
Bunun içinde güçlendirilmiş parlamenter sistemin gerekli olduğunu aktaran CHP Genel Başkan Yardımcısı, "Tarafsız cumhurbaşkanı olması lazım. Bugün bu ülkenin en büyük açığı, tarafsız cumhurbaşkanı açığıdır. Olsaydı farklı uzlaşmalar sağlanırdı" diye konuştu.
Ekonomik Sosyal Konsey ve Vergi Konseyi kurulmalı
Yargının bağımsız olması, seçim yasalarının değişmesi gerektiğine değine Öztrak, "Ekonomik Sosyal Konsey'in toplanması lazım. Vergi Konseyi'ni kurmamız lazım. Burada iş adamları ve devlet, bir arada nasıl bir vergileme olacağına karar vermesi lazım. Bir de üzerinde durduğumuz, Meclis'te bir Kesin Hesap Komisyonu kurmamız lazım" açıklamasını yaptı.
Tüm bunların yanı sıra üretmeden büyüme olmayacağına da değinen Öztrak, "Borçla ekonomiyi şişirerek onun kalıcı olması mümkün değil. Borçlanacağız ama aldığımız borcu üretime yatıracağız. Döviz kazandıracak yere yatıracağız, betona yatırmayacağız" dedi.
Güçlü sosyal devlette kimsenin dışarıda bırakılmayacağını söyleyen Faik Öztrak, "Kadınlar, gençler… Ciddi şekilde sahip çıkılması lazım. Bunların girişimciliklerinin özendirilmesi lazım. Önemli bir kurum getirmeye çalışıyoruz. İspanya getirdi bunu krizde ve çok işe yaradı. Aile Destekleri Sigortası Kurumu. Biz diyoruz ki ekonomide daha fazla etkinlik sağlayacak bir biçimde biz Aile Destekleri Sigortası Kurumu'nu getirelim, devlet sahip çıksın, yeniden üretime kazandırsın" ifadelerini kullandı.
İbrahim Çanakçı: Madem TL'yi değersizleştirerek bir çıkış peşindesiniz neden 130 milyar doları sattınız?
Deva Partisi Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Çanakçı ise hükümetin "Dünyada kriz var, diğer ülkelerde de sıkıntılar var, biz de bundan etkileniyoruz" açıklamalarını eleştirdi.
Bu savunmanın bir temeli olmadığını söyleyen Çanakçı, "Türkiye kendi ligindeki ülkelerle karşılaştırıldığında en yüksek politika faizini veren, en yüksek enflasyona sahip olan, elektrik ve doğalgaz gibi enerji ihtiyaçlarında çok ciddi artış yapan ülkelerden birisi. Kuru bizim kadar yüzde 65-70 arasında artan bir ülke gösterebilirler mi? " dedi.
Hükümetin bilerek ve isteyerek, göz göre göre atmış olduğu adımlardan sonrası bir döviz krizinin ortaya çıktığını söyleyen Çanakçı, bu adımları şöyle açıkladı:
Merkez Bankası rezervlerinin şeffaf olmayan şekilde çarçur edilmiş olması, -50 milyar dolara kadar düşürülmüş olması çok önemli bir yanlıştı.
Merkez Bankası'nın eylül, ekim ve kasımda atmış olduğu adımlar, çok büyük yanlıştı. Enflasyon beklentisi kötüleşirken, riskler devam ederken, bu tür adımlar atması krize davetiye çıkarmasıdır. Dönüp başkasını suçlamaya gerek yok. Karşı argümanların hepsi bir kılıf bulma yöntemidir.
"Büyüme modelini değiştiriyoruz, bunları bilinçli olarak yapıyoruz"… Şayet bilinçli olarak yapıyorsanız yine soruyoruz: Madem TL'yi değersizleştirerek bir çıkış peşindesiniz neden 130 milyar doları sattınız?
"Paranızın değerini düşürerek, itibarsızlaştırarak ihracat artışı sağlayamazsınız"
Bilinçli bir değişim stratejisi olmadığını aktaran Çanakçı, "Enflasyon raporunda tek bir cümle geçti mi bununla ilgili? Orta Vadeli Program açıklandı 2,5 ay önce, orada da bir açıklama yoktu" dedi.
2003-2014 yılları arasında Hazine Müsteşarı olarak görev yapan İbrahim Çanakçı'da göre bir model değişikliği olsa bile bu modelin ihracatı artırması mümkün değil.
Türkiye'yi yoksullaştırarak, gelir dağılımını bozarak bir büyüme elde etme çabasının beyhude olduğunu söyleyen Çanakçı, "Paranızın değerini düşürerek, itibarsızlaştırarak ihracat artışı sağlayamazsınız. Üretim ve ihracat yapınız ithalata bağımlı. İthal gelirlerinizin maliyetleri de artacak. İhracata avantaj sağlayamazsınız" dedi.
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi'nin "Döviz kurlarındaki aşırı dalgalanma ihracatı durduracak boyuta ulaştı. Dövizin ateşini düşürmek için politikacılar çözüm üretmeli" çağrısını hatırlatan İbrahim Çanakçı, "Yüksek kur değil, öngörülebilir, istikrarlı kur önemli" diye konuştu.
"Merkez Bankası ve TÜİK yönetimi değişmeli; Cumhurbaşkanlığı politika kurulları derhal kapatılmalı"
Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın da açıkladığı dört yapısal ve 21 kısa vadede atılması gereken adımdan da bahseden Çanakçı, sözlerini şöyle sürdürdü:
1. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilsin: Bu sistem ve bu sistemin yol açtığı kötü yönetim anlayışı, bu sorunları beraberinde getirdi. Sistem değişmedikçe işler düzelmeyecek.
2. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı sağlanmadıkça içeriden ve dışarıdan yatırımların artması mümkün değil.
3. Kamu yönetimi: Ehliyetin liyakatın tekrar geri gelmesi gerek. Merkez Bankası'nın halini görüyoruz.
4. Yeni bir büyüme modelİ: TL'nin itibarsızlaştırarak değil, verimlilik ve yenilikçilik artışıyla. Teknolojide ve dijital dönüşümde sıçrama yapmak yoluyla bir büyüme.
Bunların yanı sıra Deva Partisi'nin sunduğu çözüm önerilerinden bazıları şu şekilde:
- Merkez Bankası yasası derhal değiştirilerek banka tam bağımsız hale getirilmelidir, Merkez Bankası üst yönetimi, TBMM Plan Bütçe Komisyonu tarafından kamuya açık biçimde değerlendirmeye tabi tutularak, liyakat ve ehliyet sahibi kişilerden seçilmelidir.
- TÜİK üst yönetimi de bu çerçevede yenilenmeli, TÜİK'in istatistikleri bağımsız akademisyenler tarafından denetlenip, güvenilirlik testine tabi tutulmalıdır.
- Bir kara delik hakine gelen Varlık Fonu ve sadece kaynak tüketen Cumhurbaşkanlığı politika kurulları derhal kapatılmalıdır.
- Stratejik planlama ve koordinasyondan sorumlu yeni bir kurum kurulmalıdır.
- Kamuda yeni bina, araç, temsil, ağırlama gibi giderler durdurulmalıdır.
- Kamu-özel iş birliği projeleri eksiksiz bir biçimde Sayıştay denetimine açılmalıdır. Kaynaklar rant projelerinde değil, ülkemizin rekabet gücünü artıracak alanlarda kullanılmalıdır. Bu çerçevede, Kanal İstanbul projesi bir an önce gündemden düşürülmelidir.
- Kamu bankalarının siyasi mülahazalarla kredi verme operasyonları durdurulmalıdır.
- Asgari ücret, memur, işçi ve emekli maaşları, geçmiş kayıplar, gıda enflasyonu ve dar gelirli kesimlerin tükettiği mal sepetindeki fiyat artışları dikkate alınarak yükseltilmelidir.
- Gübre, tohum, ilaç, mazot, yem başta olmak üzere girdilerdeki artışları dengeleyecek ve çiftçilerimizi koruyacak özel bir destek programı oluşturulmalıdır. Esnafımız için de özel bir doğrudan destek, kredi ve garanti programı acilen oluşturulmalıdır.
Erhan Usta: Türkiye'nin cari fazla verdiği dönemlerin ortak özelliği kriz dönemleri
İYİ Parti Grup Başkanvekili ve Plan ve Bütçe Komisyonu Üyesi Erhan Usta ise bugün Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, enflasyonla mücadelenin bir kenara bırakıldığını, kurun başı boş bir şekilde hareketlendiğini ve hükümetin nasıl bir politika izleyeceğine ilişkin kimsenin öngörüde bulunamadığını söyledi.
Hükümetin "ucuz TL ile cari fazla verme" yönündeki politikasını eleştiren Usta, "Türkiye'nin cari fazla vermesini hepimiz arzuluyoruz. Bu, refah anlamına gelir, ancak sanayide dönüşümü sağlamadan ve üretim kapasitesini artırmadan ve sadece kur politikasıyla bu nasıl olacak? dedi.
Türkiye'nin daha önce verdiği cari fazlaları, "1994 yılında yedi ay, 1998-1999 yıllarında sekiz ay, 2001'de dokuz ay üst üste cari vazla verilmiş. Ancak sürdürülememiş. Bu cari fazlaların ortak karakteristiği kriz dönemlerinde verilmiş olması" diyerek açıkladı.
AK Parti'nin ilk yıllarında ülkeye sıcak para ve döviz girişinin olduğunu dile getiren Usta, "Ancak gelen dövizler doğru yerlerde kullanılmadı. Temel sorun buydu. Hükümetin 20 yıldan beri devam eden inşaat aşkı, Türkiye'yi buraya getirdi. Gereğinden fazla lüks konutlar yapıldı. Her tarafa AVM yapıldı. Burada ciddi bir rant oluştu. Herkesin sevdası rantı yemekti. Türkiye'nin üretim kapasitesini düşünmediler. Borç artınca da kırılganlık arttı. Ülkenin teknolojik seviyesini geliştirmek için bir gayretleri olmadı en sonunda ekonomi tıkandı" görüşünü paylaştı.
Yapılan hataların sonucunda borcu döndürmekte zorlanan bir hükümetin olduğunu belirten Erhan Usta, "Eğer bir şey uygulayacaksanız bunu piyasaya anlatın. Piyasayı inandırmadığınız zaman doğru bir iş yapsanız bile netice alamazsınız. Görüyoruz ki bunu bile yapmaktan aciz bir hükümet var. Bu işler meydan okuyarak, birilerini düşman gösterip 'mandacı' diyerek veya 'yeni bir kurtuluş mücadelesi veriyoruz' diyerek olmaz. Kurtuluş mücadelesi yüz yıl önce yapıldı. Yeniden kurtuluş mücadelesi veriliyorsa bunu 20 yılda siz oluşturdunuz" diye konuştu.
© The Independentturkish