Son zamanlarda kamuoyunun vicdanını yaralayan bazı adli suçlar 'idam cezasını' yeniden gündeme getiriyor.
Bu konu elbette hukukçuların uzmanlık alanına girmekle beraber, sıra dışı tarihi, meseleyi yakından incelemeye celbediyor.
Evvela idam kelimesinin 'adem' (ölüm) sözcüğünden türediğini ve Türkçe bir eylemsi ile birleşerek kalıplaşmış bir kelime grubu oluşturduğunu anlıyoruz.
Tarihin ilk dönemlerinden beri izi sürülebilen bu uygulamanın en somut kanıtı Babil'in Hammurabi Kanunnameleridir.
Medeni toplumlarda bireylerin intikam için birbirlerini öldürmelerini engellemek ve suçun caydırılması için uygulanan bu yöntem, İslam hukukunda da yer almıştır.
Had, kısas ve siyaseten katl gibi uygulamalar İslam hukukunda idam cezasının uygulandığını göstermektedir.
Hukukçuların bir kısmı idam cezasını bir nevi kefaret açısından değerlendirirken; bir kısmı ise gelecekte meydana gelebilecek benzer suçların önlenmesinde caydırıcı bir unsur olarak ele almaktadır.
İdam cezasına karşı çıkan modern anlayışta ise idam cezasının iki sakıncası üzerinde durulmaktadır.
Bunlardan ilki; insana yaşam hakkını cemiyet vermemiştir, dolayısıyla almaya da hakkı yoktur, demektedir.
Ayrıca idama giden süreçteki psikolojik işkence de kişiye ayrıca bir eziyettir.
Diğer bir yaklaşımda ise, yargılamada hata yapılması durumunda bunun telafisinin bulunmamasıdır.
İdamın uygulandığı ve kaldırıldığı ülkelerdeki suç istatistikleri farklılık göstermesi nedeniyle bu cezanın etkinliği hakkındaki tartışmalar hala süregelmektedir.
Güncel tartışmaları kenara bıraktığımızda tarihin tozlu raflarında idam meselesi ile ilgili hayli zengin bir literatür bizleri karşılıyor.
Kadim medeniyetlerde idam cezasının türleri ve sebepleri
Eski Mısır'da idam cezası, devlet tarafından kurumsallaştırılmış bir hüviyet arz etmekteydi.
Bu cezayı hak etmek için kişinin adam öldürmesi, kedi gibi kutsal sayılan bir hayvana zarar vermesi ya da yalancı şahitlik etmesi gibi cürümler işlemesi gerekiyordu.
Mısır'da kişinin dikenlere atıldıktan sonra yakılması en bilinen idam çeşitlerinin başında gelmektedir.
Yine de kadim Mısır'da bazı firavunlar idam cezasını kaldırarak ömür boyu hapis yöntemini de benimsemişlerdi.
Meşhur Hammurabi kanunlarında ise idam cezasının çok sık başvurulan bir yöntem olduğunu görüyoruz.
Örneğin bir kadın yalnızca ev işlerini ihmal etmesi durumunda dahi bu ceza ile karşı karşıya kalabilmekteydi.
Elbette her medeniyette idam cezası bizzat devlet tarafından yerine getirilmiyordu.
Örneğin eski Çin'de bir katilin infazı bizzat maktulün ailesi tarafından ifa edilebiliyordu; ama bu kan davalarına neden olduğu için merkezi otoritelerin pek benimsediği bir yöntem olduğu söylenemez.
İdamın siyasi bir boyut kazandığı devre Romalılar ile olmuştur. Hükümdara hakaret, askerden kaçmak, toplumda ifsada neden olmak ve siyasi entrika gibi suçlar nedeniyle en fazla siyasi idamlar Roma'da gerçekleşecekti.
Özellikle siyasi ve dini suçlar işlemiş kişileri arenalarda aslanların önüne atmak suretiyle cezaları ifa edilirdi ki bu yöntem sonraları kitlesel ayaklanmalara neden olacaktı.
Elbette idam yalnızca İslam hukuku ya da eski medeniyetlerde olan bir uygulama değildi.
Mesela bugün 'recm' olarak bildiğimiz uygulamanın kökleri Yahudiliğe dayanmaktaydı. Bilhassa zina gibi suçlar en ağır cürümlerden biri olarak kabul edilmesi münasebetiyle Yahudilerce hiç de mesahama görmemişti.
Hıristiyanlık tarihi ise idamlarla adeta kana bulanmıştı.
Engizisyon adı verilen insanlığın yüz karası mahkemeler yüz binlerce masum insanın idamı ile sonuçlanmıştı.
İslamiyet öncesi Türklerde de idam yoğun bir biçimde uygulanan bir yöntemdi. Diğer topluluklardan ayrılan en önemli uygulama 'cinayete teşebbüs' suçunun da idamla sonuçlanmasıydı.
Çoğunlukla siyasi suçlara idam verilmekle beraber toplumun asayişinin tehdit edilmesine rıza gösterilmezdi.
Osmanlı'da idam cezası
Osmanlı'da idam cezasının çoğunlukla cinayet, eşkıyalık, isyan ve siyasi suçlar sonucu uygulandığını söylemek mümkündür.
Yaklaşık 33 yıllık iktidarına rağmen en az idam cezasını tatbik eden hükümdar Sultan Abdülhamid olmuştur.
Sultan, idamlık suçları çoğunlukla ömür boyu hapis ve sürgün gibi cezalara çevirmiştir. Bilhassa siyasi suçlarda af çıkarmasıyla bilinen Abdülhamid döneminde tatbik edilen idam sayısı yaklaşık beştir.
Bu durum istibdat olarak anılan dönem için son derece şaşırtıcı bir istatistik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Osmanlı dönemindeki en tartışmalı idam cezası nedenlerinden birisi şüphesiz siyaseten katl'dir.
Bu hüküm yalnızca Sultana ait olmakla beraber "sâ'i bi'l-fesâd" olarak tanımlanmaktadır.
Bu uygulama bir kenara bırakıldığında idamın en fazla uygulama nedeni olarak 'cinayet' suçu öne çıkmaktadır.
Osmanlı'da idam verilen sıra dışı suçlar da bulunmaktaydı. Örneğin yangın çıkarmak çok büyük bir cürümdü.
Özellikle evlerin ahşaptan yapılıyor olması Osmanlıların yangın meselesini büyük bir ciddiyetle ele almasına neden oluyordu.
Ekonomide dengesizliğe neden olacak kalpazanlık suçu da hiçbir surette tolere edilmeyen cürümlerin başında gelirdi.
Bizzat Fatih Sultan Mehmet, Kanunnamelerinde kalpazanların idam edilmesini şu sözlerle emredecekti;
Ve mezkûr kulum her kimde gümiş sezer ise, araya, bulunduğundan sonra baturmayub alub darbhâneme göndere ve dahi teftiş ede. Her kanda kalbazan bulunursa, ol yerün kadısı ve subaşısı katına iledüp anlar dahi teftîş edüb göreler. Şer' ile kalbazanlığı sâbit olursa hükm edeler, mezkûr kulum boğazından asub rızkını beğlik ede, kimesne mâniʻ olmaya.
Dördüncü Murad ise tütün ve içki içen kimselere siyaseten katl cezası vermekten çekinmemesi ile yüzyıllarca anılacaktı.
Bu iki cürmün başka dönemlerde örnekliği yok denecek kadar az şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Osmanlı dönemindeki en tartışmalı idam cezası hiç şüphesiz Fatih Sultan Mehmet döneminde yasalaştırılan 'Kardeş Katli' kanunudur.
Bu uygulama hiçbir günahı yokken ve daha kundakta bebek olmasına rağmen bazı şehzadelerin idam edilmesine neden olmuştur.
Fatih, bu kanunu şu sözlerle yasalaştıracaktı;
Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katl etmek münâsibdir. Ekser ulemâ dahi tecviz etmişdir. Anınla âmil olalar.
Osmanlı'da idamlar çoğunlukla 'salb'; yani iple boğmak şeklinde gerçekleştirilse de recm, kafa kesmek, denize atmak, vücudu çengellere geçirmek (çoğunlukla Müslüman öldüren gayrimüslimlere uygulanan acı verici bir yöntemdi), kazığa oturtmak (çok nadir uygulanmış ve genellikle eşkıyalık cürmüne isnaden uç bölgelerde tatbik edilmiştir) ve son dönemde kurşuna dizmek yöntemleri kullanılmıştır.
Fatih Sultan Mehmet'in, Hurifileri ve Hurifi liderini yakarak idam ettirdiğine dair iddialar olmakla beraber, bu yöntem İslam hukukunca kesinlikle men edilmiştir.
Yine Fatih döneminde bir kalpazanın derisi yüzülerek idam edildiğine dair bazı görüşler mevcutsa da bu iddia da zayıf delillere dayanmaktadır.
Denize atmak suretiyle idam cezası Osmanlı'da bulunmazdı. Bu yöntem daha çok sarayda ortadan kaldırılacak biri varsa uygulanan bir yöntemdi.
Başka bir deyişle esasen bu idamdan çok cinayet olarak ele alınacak bir hadisedir ki elimizde bu konudaki kaynaklar yetersizdir.
Yine 'topa koyup ateşlemek' şeklindeki idam iddiaları da güçlü delillere dayanmaz. Bu türden iddialar çoğunlukla seyyahların hayal güçlerine dayanmaktadır.
Ve ok taliminde idamlık suçluların canlı hedef olarak kullanıldığı iddiaları bu kez yerli seyyahımız Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sine dayanmaktadır.
Evliya Çelebi, Reşat Ekrem Koçu ve yabancı seyyahların iddiaları birbirinden ilgi çekici olsa da ciddi delillere dayanmaz.
Doğru olsalar bile bu ve benzeri iddialar ciddi kaynaklarda yer almamaktadır. Bu sebeple kurumsal bir uygulama alanına sahip olduğunu söyleyemeyeceğiz.
İdamı uygulayan cellatların hikâyesi ise bir başka dosyanın konusu olduğu için burada değinmeyeceğiz; ama bu işi Osmanlı'da eskiden beri Çingenelerin yaptığı bilinmektedir.
Bu görevi ifa eden kişiler yalnızca cellatlar değildi. Özellikle subaşı ve asesbaşları cellatlık görevini yerine getirirlerdi.
Görüldüğü gibi idam gerek uygulanma nedeni, uygulama sahası ve biçimi ile son derece karmaşık bir tarihe sahip.
Bugün modern dünyada zehir zerk etmek ve elektrik vermek gibi yöntemler tercih edilmektedir.
"İdam cezası suçu engellemekte başarılı mı" sorusuna verilebilecek net bir cevap yok. Bu uygulamanın adaleti yerine getirdiğini söylemek de zor.
Buna rağmen Başak Cengiz ya da Ayşegül Aydın'ın katilleri için idam cezasından başka her cezanın ödül gibi duracağını düşünen milyonlar bulunmaktadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish