Pazar akşamı, seçim sonuçlarına bakmak için televizyon kanallarını gezerken gözüm yine Evanjelist-Pentikostal kilisenin "Zaferler Ulusu" adlı programına takıldı.
Sahnede Carla adında bir kadın, Evanjelistlere özgü "mucize hikayeleri"nden birini anlatıyordu:
Bir iş kuracak durumum yoktu. Aslında muhasebeciyim ama her zaman iş yapmamın önünde bir engel vardı. Fakat 'Tanrı'yla anlaşma yaptım' ve her şey değişti. Bugün 0 kilometre arabam var, lüks bir sitede oturuyorum ve para biriktirebiliyorum. Gençlere kiliseye güvenerek yollarını bulabileceğini söylüyorum…
Yanlış okumadınız ya da bir çeviri hatası yok. Gerçekten de "Tanrı'yla anlaşma yaptım" dedi.
Tanrı'nın Krallığı Evrensel Kilisesi (Iglesia Universal del Reino de Dios- IURD), üyeleri ve destekçileriyle girdikleri ilişkiyi böyle tanımlıyor.
Bu "Tanrı ile anlaşma" fikrini, pragmatik bir değiş tokuş olarak size sunuyorlar.
Yani kiliseye ne kadar verirseniz o kadar kazanırsınız.
Yakın zaman önce bu konuda bir kitabı yayımlanan Arjantinli sosyolog Ariel Goldstein, Evanjelik paradigmayı "refah teolojisi" olarak tanımlıyor.
Buna göre Tanrı sadece hastalığı iyileştiren, hastalıktan koruyan değildir, iş garantisi de sağlar.
Evanjelik televizyonlarda da vaizler bir tür kişisel gelişim uzmanıdır. Tanrı'yı kişisel başarıya ulaşmanın ve maddi refah elde etmenin bir yolu olarak pazarlarlar.
Fakat bu heyecanlı ve motive edici vaiz, izleyicilerin hayatına destek sunmak için para ister; karşılığında da bağış yapanlar için dua eder.
Eğer takipçilerinin gelirinde bir artış olursa bu vaizin hanesine "mucize" olarak yazılır.
Artmazsa da sorun yok, çünkü hatanın kendi inançsızlıklarından olduğunu düşünürler.
Yayının yapıldığı yer uzak değil, birkaç sokak ötemde: Buenos Aires'in göbeğinde, Almagro'da yer alan "Tanrı'nın Krallığı Evrensel Kilisesi" (IURD) bir mabetten çok film stüdyosuna benzer.
Sahte sütunlar ve dekorlarla döşeli bu Evanjelist-Pentikostal kilise, bir cemaate değil tüm dünyaya seslenmek için kurulmuş gibidir.
Brezilya merkezli en büyük Evanjelist-Pentikostal kiliselerden birisi olan IURD, 1977'de Vaiz Edir Macedo tarafından kurulmuş.
Başından itibaren de yayımcılık, kitap kampanyaları, müzik albümleri pazarlamasına girişmiş.
Medya satın alma stratejisiyle "Grupo Record"u oluşturmuş. Record TV, ulusal izleyicinin yüzde 17'sine ulaşarak ülkedeki en büyük ikinci televizyon ağı haline gelmiş.
Bugün "Grupo Record" Brezilya'nın üçüncü büyük medya şirketi.
IURD'nin kurucusu Vaiz Macedo'nın üç ciltlik biyografisi ülkede üç milyon sattı.
Kilise bununla yetinmeyip liderinin filmini bile çekti. "Nada a perder" (Kaybedecek bir şey yok) adıyla vizyona giren film 2018'de Brezilya sinemalarında en çok izlenen film oldu.
Edir Marcelo, bugün Brezilya'da bir medya imparatorluğuna, bankaya ve bir silahlı orduya sahip tek kişi.
Bu kadar büyük sermayeye ve yatırımlara sahip bir yapı olmasına karşın gecekonduda en fazla karşımıza çıkan da yine bu kilise.
Hatta diyebilirim ki, yoksul mahallelerde en aktif çalışmaları yürütenler bu Pentikostal kiliseler.
Çünkü Evanjelik kilise, medya ve sokak gücü üzerine kurulmuş, daha sonra bunu siyasete dönüştürmüştür.
Bu tarikatlar güçlerini yoksulların dünyasındaki nüfuzlarından alıyorlar.
Devletin yoksulları kaderine terk ettiği yerlerde, dayanışma ve aidiyet bağlarının inşası, Evanjeliklerin günlük çalışmalarının bir parçasıdır.
Açlık, yoksulluk, devletin şiddeti, aile içi şiddet, güvensizlik ve uyuşturucu sorununun sosyal yapıyı yıktığı yerde Evanjelikler bu bağları tarikat hiyerarşisi lehine yeniden kurarlar.
Sosyalizm ve Özgürlük Partisi'nin (PSOL) Sao Paulo yöneticisi Monica Seixas, Brezilya gecekondusu "favela"daki Evanjelist çalışmanın etkisini şu sözlerle tarif ediyor:
Nasıl taban çalışması yaptıklarını görmek için favelaya girin. Vaiz ilaç ve yiyecek verir. Evin erkeğinin içki içmeyi ve şiddeti bırakmasını sağlar. Oğlunu hapiste ziyaret eder ve annesine Tanrı'nın onu serbest bırakacağına dair söz verir. Bu bizim yaratamadığımız umut dolu bir ilişki. Tüm bunların karşılığında insanlar Evanjelist dogmanın gereğini gönül rahatlığıyla yerine getirirler.
Evanjelik gruplar ilk olarak Şili, Brezilya ve Kolombiya'da, 1980'lerde siyasete girdiler ve o dönemden bu yana taktiklerini hiç değiştirmediler; yolsuzluk karşıtı söylemler, mesihvari mesajlar, ahlak bekçiliği vb.
IURD ilk olarak 1989 seçimlerinde, Brezilya'da başkan seçilen Fernando Collor de Mello'nun partisinden meclise 15 milletvekili soktu.
IURD bugün Brezilya meclisinde 30 sandalye sahibi. Evangelistlerin toplam 91 milletvekili olduğu söyleniyor.
Evanjelistlerin sağ politikaya doğrudan temsilciyle girdiği o yıl, Katolik kilisesi de tercihini Lula'nın İşçi Partisi'nden (PT) yana kullanmıştı.
Pentikostallar bu yüzden Katolikleri "komünist ittifak"ın bir parçası olmakla suçladılar.
Bu ayrım bana kalırsa Avrupa'dan devralınmıştı. İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman siyasetinde Hristiyan Demokrat CDU'yu Evanjeliklerin, Sosyal demokrat SPD'yi de Katoliklerin desteklemesi, benzer bir model.
Bununla beraber Evanjelistlerin, kıtada 30 yıllık süreçte tek bir çizgi üzerinde hareket ettiklerini söyleyemeyiz.
Örneğin "Tanrının Krallığı" adıyla anılan IURD, 1989 seçimlerinde "komünist" olmakla suçladığı İşçi Partisi'yle 2003'te pragmatik bir ittifak kurdu.
Lula hükümetinde 2008'e kadar Çevre Bakanlığı yapan Yeşiller Partisi'nden Marina Silva, 2010 seçimlerinde Evanjelistlerin desteğiyle 19,5 milyon oy aldı.
Fakat Evanjelistler, diğer taraftan İşçi Partisi'nin adayı Dilma Rousseff ile pazarlığa oturdular.
Ve ona kürtajı teşvik etmeyeceği ve "eşcinselliği" cesaretlendirmeyeceğine dair bir mektubu imzalattılar.
2014 seçimlerinde ise Brezilya Sosyal Demokrat Partisi'nin (PSDB) üzerinden Dilma Rousseff'i kürtajı teşvik etmek istemekle suçlayan bir dini propaganda yürüttüler.
Aynı yıl Cumhuriyetçi Parti'nin (PRB) Sao Paulo milletvekili adayına destek verdiler.
TV Record televizyon sunucusu da olan Celso Russomanno, 1.500.000 oyla ülkede en çok oy alan kişi oldu.
Bugün Rio valisi olan, IURD'nin piskoposu Marcelo Crivella, 2012-2014 yılları arasında Dilma Rousseff hükümetinde Balıkçılık Bakanlığı yaptı.
Daha da önemlisi Başkan Rousseff, Evanjelist kiliselere "uyuşturucuyla mücadele" için hiçbir denetime tabi olmayan büyük bir bütçe tahsis etti.
Verdiği tüm bu ödünlere rağmen meclisteki Evanjelist cephenin yüzde 89'u, 2016'da Rousseff'in koltuğundan indirilmesiyle sonuçlanan "impeachment" oylamasına destek verdi.
Brezilya'nın güncel Devlet Başkanı Jair Bolsonaro'nun ise Evanjelizm ile hiçbir siyasetçinin olmadığı kadar açık bir ilişkisi var.
Zira Bolsonaro'nun Evanjelizmle bağı seçim ittifakıyla sınırlı değil ideolojik.
Bunu 2019'da Brezilya'nın en önemli Evanjelik etkinliği olan "Marcha do Jesus"a katılarak kanıtladı.
Bolsonaro, Sao Paulo'daki eyleme katılan ilk devlet başkanı oldu.
Evanjelik örgütlenmelerin siyasete müdahalesi yalnızca Brezilya'da bu kadar belirgin değil.
Kolombiya'da FARC'la Barış Anlaşması'na karşı kampanya düzenlemekten, Guatemala'da devlet başkanı çıkarmaya, Peru'da parti kurmaya dek kıtanın her yerinde aktifler.
Bazı Evanjelist grupların Venezuela'da Maduro'yla yakın ilişki sürdürdüğü, Nikaragua'da Ortega ile ittifak kurduğu ve Meksika'da Lopez Obrador'un başkanlık kampanyasında yer aldıkları görülüyor.
(Katolik Kilisesinin de bu üçüne karşı olduğu görülüyor.)
Pentikostalist Evanjelizm'in Latin Amerika'da yayılmasında, ekonomik krizlerin olduğu kadar koşulların ve kullanılan örgütlenme araç ve yöntemlerinin de büyük etkisi var.
Belirgin bir öğretisi ya da örgütlenme şeması yok. Herhangi biri kendini "Pastör" ilan edip Evanjelist "şube" açabiliyor.
Elde ettiği gelirin yüzde 30'unu merkeze aktaran vaiz, hakimiyet alanını genişlettikçe bağlı olduğu kilisenin yönetiminde yükselebiliyor.
Katolik kilisesinde din adamlarının kurumsal kimliği esastır. Bu nedenle işledikleri suçlar da kilisenin hanesine yazılır.
Oysa Pastörlerin özerk konumları karşısında Evanjelist kilise, kusursuzdur. Yani Pastörün hatası kişisel başarısı şirketindir.
Evanjelist rahiplerin bir başka dikkat çekici yöntemi de, ayinlerde kendilerini bir şaman gibi konumlandırmaları.
Dokunarak ya da dua yoluyla şifa verdikleri inancını yaymaları, Evanjelizm'i güçlendiren faktörlerden birisi.
Zira Latin Amerika, halen Şamanist geleneklerin canlı olduğu, ruhçuluğun bir inanç olarak kabul gördüğü bir coğrafya.
Bu kültürel koda uygun davranmaları sebebiyle, ayinlerde duygusal ve katılımcı bir ritüel ortaya çıkıyor.
Ayinlerde takipçileri ile kurdukları bu "primitif" bağın yanı sıra teknolojiyi istedikleri gibi kullanmaları, onları görsel medya alanında hızla ilerletti.
Evanjelist örgütlenmeler, 1980'lerin başında televizyon sahibi oldular. İnternet çağına geçince, bu faaliyetleri daha da büyük bir dinamizm kazandı.
Sırf bu özellikleri bile, unutulmuş eski azizlerden medet uman hantal Katolik kilisesiyle arasında, büyük bir canlılık farkı yaratmasına neden oluyor.
Katolik kilisesinde rahip olmak için en az iki yıllık bir dini eğitimin yanı sıra, ön lisans düzeyinde bir üniversite diploması gerekiyor.
Katolik kilisesinin eğitimli orta sınıf ve istikrarlı gelire sahip kesimlere dayanması da bunu destekler nitelikte.
Buna karşılık Evanjelistler, devletin bile giremediği "favela"larda, "villa"larda eğitimsiz ve hiçbir sosyal güvenceye sahip olmayan yoksullar arasında örgütleniyorlar.
Evanjelist kilisesinin rahibi "Pastör" kelimenin tam anlamıyla çobandır.
Kitleler kendi sefaletlerine bir tepki olarak, küçük bir çobanın etrafında toplanmış bir mucize beklemektedir.
Mucize de gözlerinin önünde duran bu vaizdir.
Bu yüzden birçok Evanjelist Pastör, lüks arabasıyla çekildiği resmini tabelaya koyar.
Pastör, bindiği Ferrari'yi ilahi kudretinin bir kanıtı olarak göstermektedir.
Evanjelizmin kitlelere yaydığı bu kültür gerçek ideolojisini ortaya koyar;
Sosyal aktör ya da sınıf yoktur, sadece mülk sahibi olmayı hak edenler vardır.
Onlar da en inançlılar ve fırsatlar için savaşanların içinden çıkarlar.
Evanjelik örgütlenmeler kişisel kampanyalar yürüten bu tür liderlerin öncülüğünde ortaya çıkar ve buna sosyal bir temel kazandırarak toplumsal kabulü sağlar.
Bu gruplar, devlet destekleriyle elde ettikleri gelir sayesinde, sosyal ve bölgesel işler yaparak büyürler.
Sosyal yardımlar aracılığıyla elde edilen toplumsal nüfuzu, sosyal politikalara aracılık ederek kurumsallaştırır ve bunu siyasal güce çevirirler.
Bir tür sosyal arabuluculuk rolü üstlenirler. Daha doğru bir ifadeyle; güç merkezlerinin ihtiyacı olan sosyal manipülasyonu gerçekleştirirler.
Evanjelik kilisenin sosyal araçlar ve medya gücüyle kurduğu bu boyun eğme ilişkisi, tesis ettiği mikro-otoriterlikler daha sonra siyasi ittifaklara, otoriter projelere çevrilir.
Her şeye rağmen Arjantin'de Evanjelistler siyasette Latin Amerika'nın diğer yerlerindeki etkinliklerini gösteremiyorlar.
Bana kalırsa bunun başlıca sebebi Arjantin'in komşusu Uruguay'la beraber kıtanın gerçek anlamda tek seküler toplumuna sahip olması.
(Hatta Uruguay Katolikliğin tükenip Evanjelizmin güçlenemediği ve çoğunluğu Ateist olan tek Latin Amerika ülkesidir.)
Rio de La Plata beş asırlık tarihinde kilisenin daima zayıf kaldığı Latin Amerika'daki tek bölgedir.
19 ve 20'nci yüzyılda Avrupalı göçmenlerin gelişi de bu durumu pekiştirdi. O nedenle bu Evanjelist hareket Arjantin için çok yeni bir olgu.
Fakat Arjantin'de bu kiliseler son yıllarda ülkeyi bir girdap gibi kendi içine çökerten ekonomik krizlerle büyüdü ve önümüzdeki yıllarda sosyal ve ekonomik krizin derinleşmesiyle güçlenmeye devam edecekler.
Ancak şu anda artan etkinliklerini siyasi güce dönüştürmeyi henüz başaramadılar.
Evanjelistlerin Arjantin siyasetinde gelişecek alan bulamamalarının bir başka nedeni de ana siyasi akım olan Peronizm ile Katolik Kilisesi arasındaki kuvvetli bağın buna izin vermemesi.
Bu yüzden diğer ülkelerde olduğu gibi ittifaklarını çeşitlendiremiyorlar.
Belki de bu sayede 2021'de Arjantin Netflix'inde Evanjelizm üzerine bir kurgu dizi yayımlanabildi.
İsmi de -muhtemelen IURD'den esinlendiği için- "El Reino" yani "Krallık" olan dizide, hırslı ve kötü karakterli Evangelist bir Pastörün siyasi komploları anlatılıyor.
Dizide bu pastör, devlet başkan yardımcılığına adaylığını koyuyor. Ve ne tesadüftür ki başkan adayı öldürülüyor. Böylece tek aday olarak kalıyor.
Şu günlerde ikinci sezonu çekilmeye hazırlanan "El Reino" geçen ağustosta Evanjelik İttifakın (La Alianza Cristiana de las Iglesias Evangélicas de la República Argentina) yoğun tepkileri arasında gösterildi.
Özellikle dizinin uyarlandığı "Catedrales" isimli romanın yazarı Claudia Piñeiro hedef alındı.
Evanjelikler Arjantin'in çok ödüllü kadın yazarı Piñero'yu "feminist militanlık" ve "kürtaj yasasının çıkmasına verdiği destekle" suçladılar.
Yani bildiğimiz "bel altı" saldırılarla "ahlak kalelerini" tahkim etmeye çalıştılar.
Hepimizin bildiği gerçek ise sistemin en kirli yanlarından beslenen bu örgütlenmelerin bir "alışveriş merkezi"nden farkı olmadığı.
Ve bu sistem sürdükçe bağışlar ve ticari faaliyetlerle inanılmaz zenginliklere erişmiş şeytani vaizlerinin de varolacağı…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish