Kim olursa olsun, hep sonu belli şekilde başlıyor göreve. Ersun Yanal, Guus Hiddink, Abdullah Avcı, Mircea Lucescu, Fatih Terim ve Şenol Güneş, hepsinin bir şekilde gidişi, davullarla oluyor.
Konu başarı ya da başarısızlık kadar, aldığı ücret, seçtiği oyuncular, yaşı ve hangi takım orjinli olduğu hep gündemde kalıyor.
Özellikle etkin bir takım spor medyasının, bu gidişlerde etkisi de ortada. Çünkü maç sonunda hem Burak Yılmaz'ın, hem de Şenol Güneş'in açıklamalarında mesajlar, belli ki bir güç savaşında, bir taraflara veriliyor.
Yoksa böyle tuhaf mesajlar, neden verilsin ki. Benzer mesajlar Fatih Terim, Ersun Yanal ve Lucescu zamanında da verilmişti. Mesela bu güç savaşında bir spor yorumcusunun, Türkiye Futbol Federasyonu'na danışmanlık yapması, bu çarpık sistemle ilgili bir fikir veriyor aslında.
Bununla beraber, milli takım teknik direktörlerini seçen irade, mutlaka kendince bir denge kurmaya özen gösteriyor.
Mesela yardımcı antrenör, millî takım sorumlusu ya da koordinatörlük seçimlerinde, mutlaka büyük kulüplere yakın, kişilere görev veriliyor. Yani aslında görev için yeterlilik değil, denge sağlanmış oluyor.
Bir plan veya projeden çok, yönetilebilen süreçlere odaklanılıyor. Ve tercihler de hep, bu süreçlere göre ilerliyor.
Bu yüzden de güç savaşının olması normal. Mesela Fransa 2016'da yaşanan prim pazarlığı, daha önce 2002 dünya kupasında da yaşanmış ve özellikle, jip olayı gündeme gelmişti.
Eklemek gerekir ki 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nda, şimdiki Basketbol Federasyonu Başkanı da canlı yayınlarda, sürekli prim istemişti. Ne de olsa milli görev kutsaldı ve primsiz olamazdı.
Konuya geri dönersek, 2017 yılında nasıl olduğu anlaşılmayan bir şekilde Hollanda 2.liginde, kendi takımında bile oynamayan oyuncu, milli takıma seçilebilmişti.
Ya da dönem dönem güçlü olan bazı oyuncular, oyuncu seçiminde etkili olmuştu. Hatta, milli takımda antrenör ve oyuncu kavgası kulislere yansımıştı.
Sonuç olarak, kullanılan bütçeler, seçilen oyuncular, teknik adam tercihleri ile bir güç mücadelesinin yeri oluyor milli takım.
Milli takımda görev alanlar, hep aynı sistemden geliyor
Son 20 yıldır, 11 teknik direktör çalıştı milli takımda. Yardımcı antrenörler, futbol direktörleri, U21 antrenörleri hep aynı ekol ve sistemden gelen benzer isimlerdi aslında.
Ve bu ekol, geleneksel kalıp, modern futbola entegre olamamış durumda. Bunu, kulüplerin ve Türk futbolunun mevcut durumu gösteriyor. Çünkü bu ekol, zaten kulüplere başarı getirmedi.
Örneğin 2000 yılında doğan bir çocuk, 20 yıldır aynı isimleri görüyor ve yeni bir isim ya da yeni ekolun doğduğuna şahit olamıyor. Bu sırada, Avrupa'da hem futbolun, hem de isimlerin değiştiğine şahit olurken, Türkiye'de buna uzak kalıyor.
Kabul etmek gerekir ki Türkiye'de futbol, kötü yönetiliyor. Hem kulüpleri yönetenler, hem federasyonu yönetenler aynı kişiler zaten. Ve içine de de çok fazla geleneksel ve duygusal soslar ekliyor futbolun aktörleri.
Bu yüzden de tartışmalar, teknik olmaktan uzaklaşıyor. Ve ne futbol değişiyor, ne de milli takımdaki sorunlar. Yani geleneksel model ve benzer isimler ile yeni bir sistem ve vizyon yaratılması zor zaten.
37 şehir, milli takıma hiç oyuncu vermedi
Mesela Türkiye Futbol Araştırmaları Merkezi'nin (TÜFAR) araştırmalarına göre; 37 şehir, hem altyapı, hem de doğum yeri olarak, milli takıma hiç oyuncu vermemiş.
Ve İstanbul'dan sonra altyapı olarak, en çok Almanya'dan beslenmiş milli takım. Yani futbol dar bir alanda oynanıyor ve kendi kazananları yaratıyor.
Milyonlarca liralık bütçeler ile milli takımı prim ve cazibe merkezi yapmak, hep aynı isimler etrafında dönerek milliği ayrıcalık olarak sunmak, kulüpçülüğün milli takımda alan bulmasına izin vermek, bir takım spor medyasının milli takımda gücünü tesis etmek, başarısızlığın sebeplerinden bazılar belki de.
Bir ülke futbolunun sunumu olan, anlatımı olan, kültürünü gösteren milli takım, sadece duygusal patlamalar ile kendini var etmeye çalıştı uzun zamandır. Bu yüzden, etrafına benzer isimlerin serpiştirileceği bir yabancı teknik adam da çözüm olmaz.
Çünkü artık oyun da oyuncular da değişti.
Bu yüzden artık federasyonun tüm kurumları, tüm kurulları ile modern futbola uyum zamanı. Uluslararası arenaya sahne olan milli takımın, bir ülke futbolunu anlatması için değişme zamanı.
Belki de artık milli takımın, daha fazla millileşme zamanı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish