Sıkışmış bölgenin farklı noktalarına boylanırken

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Kırk dört günlük savaşın bir anda durdurularak 'Barış gücü' adı altında Rusya askeri kuvvetlerinin Azerbaycan topraklarına girmesine izin verilmesi o zaman da ilginç karşılandığı gibi bugüne kadarki gelişmeler hep tartışmaları da beraberinde getiriyor.

Özellikle son bir ayda Rusya'nın, savaşta ağır darbe almış Ermenistan ordusunu yeniden kuracağını açıklaması, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev'in "Rusya, Ermenistan'a büyük miktarda silah veriyor" şeklindeki belki beklenmedik sayılabilecek açıklaması, senelerden beri Aras nehri kıyısındaki ermeni işgali altında bulunmuş bölgeden Dağlık Karabağ işgalcilerine ve bölücülerine destek veren Tahran rejiminin elinin oradan çektirilmesi sonucunda 43 kilometrelik İran-Ermenistan sınırında varlığını güçlendirmeye çalışması, savaş sırasında Türkiye'de ortaya çıkan 'Zengezur koridoru' beklentisinde kayda değer bir ilerlemenin sağlanamaması vb. konular gündemi her gün meşgul etmektedir.

Azerbaycan silahlı kuvvetlerinin 'kendi toprağım' dediği Zengezur bölgesinin sınırın iki kilometre ötesindeki bölgeye yerleşmesine Rusya gibi Batı'dan da belirli tepkilerin verilmesine rağmen silahlı güçlerin orada iyice mevzilenmesine karşın Bakü'nün kontrolünde bulunmayan Hankendi ve diğer bölgelerde yaşanan gelişmeler ve özellikle Ermenistan-Azerbaycan sınırının Rusya 'Barış gücü' kontrolünde bulunması gelişmelerin geleceği açısından önemli soruları da kendisiyle getirip gelmektedir.

Türkiye'den bakıldığında mevcut sorunları nasıl okumalı?

BM Güvenlik Konseyi kararı,10 Kasım anlaşmasını imzalamış hiçbir ülkenin parlamento kararı bile olmadan Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesine yerleşmiş Rusya 'Barış gücü' bölgenin geleceğinde nasıl bir role sahip olmayı hedeflemektedir? 


Bölgeyi çok yakından tanıyan (ve bugünkü pozisyonundan dolayı yakından izlemeyi sürdüren) Gelecek Partisi Dış ilişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Türkiye'nin Tahran, Moskova ve Viyana'daki eski Büyükelçisi (1990'lı yıllarda Türkiye'nin Bakü Büyükelçiliğinde de görev yapmıştır) Ümit Yardım'a göre, 9/10 Kasım üçlü anlaşması sonrası bölgesel gerçekler her hâlükârda yeni bir düzlemde seyredecek ve siyasi, iktisadi, stratejik bütün adımlar bu zemin üzerinde yer alacaktır.
 

Ümit Yardım.jpg
Emekli Büyükelçi ve Gelecek Partisi Dış ilişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ümit Yardım


Independent Türkçe'nin konuya ilişkin sorularını emekli Büyükelçi Ümit Yardım, şu şekilde yanıtlıyor:

"Rusya bu güçlü konumunu üç başkent arasındaki yoğun diplomasi trafiğinin yanı sıra Yukarı Karabağ bölgesinde sahada attığı somut adımlarla da etkin şekilde ortaya koyuyor.

Yukarı Karabağ altyapısının yeniden inşası, su, elektrik vb. sorunların çözülmesi, önemli günlerde askeri gösteriler ve Hankendi'nde açılan dev Rus bayraklarıyla verilen mesajlar, Rusya Federasyonu pasaportunun kullanılması, Rusçaya ikinci devlet dili mahiyeti kazandırılması bu güçlü konumun bazı işaretlerini hatta gövde gösterilerini teşkil ediyor.

Bütün bu adımlarını atan Rusya'ya meydan okuyabilecek bir başka aktör ise bölgede söz konusu değil...

Bu genel görünüm içinde baktığımızda Azerbaycan'ın siyasi/hukuki kazanımlarının en azından şimdilik askeri boyutun gerisinde kaldığı söylenebilir.

44 günlük yıldırım zafer henüz arzu edilen siyasi başarıları getirmemiştir. Üstelik Yukarı Karabağ konusu tedricen Afganistan, Taliban iktidarı vb. Gelişmeler karşısında uluslararası gündemde alt sıralara iniyor ve bu durum bize göre Rusya, İran gibi bölgesel aktörlerin işine gelmiyor da değil."


Ankara'daki Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Hasan Kanbolat, 44 günlük savaş sırasında ve sonrasındaki gelişmeleri normal olarak değerlendiriyor.

Independent Türkçe'nin bölgede cereyan eden gelişmelere ilişkin sorusunu yanıtlayan Hasan Kanbolat'a göre, aslında birçok alanda yolun yüzde 95'i geçilmişt durumda:

"Azerbaycan 1990'ların başında dört senede kaybettiği topraklarını 44 günde geri aldı. 'Barış gücü' adı altında Rus ordusunun Azerbaycan topraklarında bulunduğu gerçeği vardır.

Laçin sınır kapısından giriş çıkışlardaki istatistikler Rus ordusunun himayesine rağmen ermeni nüfusun Dağlık Karabağ'da kalmak istemediğini ve Ermenistan'a göç ettiğini bize göstermektedir.

Azerbaycan'ın zaferinde belirleyici rolü Z kuşağına mensup askerler oynamıştır, ülke açısından önemli bir durumdur.

Gerek 44 günlük savaş sırasında ve gerekse ondan sonraki dönemde Türkiye, Rusya ve Azerbaycan'ın bölgedeki işbirliğine tanık olduk.

Evet, bugün Karabağ'da Rus askeri vardır ama orada aynı zamanda Türk askeri de vardır. Bu,1991'de SSCB'nin dağılmasından sonra Türk-Rus işbirliğinin en güçlü kanıtlarından biridir.

Bana göre sorunun yüzde 95'i çözülmüştür ve yerde kalan kısmının da çözülmesi açısından Azerbaycan için hiçbir problem olmayıp ilerleyen dönemde Kafkasya'da Ermenistan'ın da içinde bulunacağı yeni işbirliği alanları açmak için vakit harcamak gerekiyor."
 

Hasan Kanbolat.jpg
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Hasan Kanbolat 


Dönemin Başbakanı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2008 yılı ilkbaharında Azerbaycan Milli Meclisi'ndeki konuşmasında "Öncelikli hedefin Aras nehri kıyısının işgalden kurtarmak olması gerektiğine" vurgu yapmıştı.

Bu durumda Ermeni işgali altındaki Karabağ bölgesine her türlü desteği veren Tahran rejimi de Azerbaycan'ın meşru sınırlarını ihlal edemeyecekti.

Operasyonlar sürecinin Erdoğan'ın daha 2008 yılında işaret ettiği bölgeden başlamış olması Tahran rejimini de bir anda açığa düşürdüğü gibi İran nüfusunun yaklaşık yarısını teşkil eden Azerbaycan menşeli nüfusun Karabağ'a ilgisinin daha da artmasına neden oldu.

Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 10 Aralık 2020'de Bakü'deki törende okuduğu ve iki Azerbaycan'ın parçalı durumunu gündeme getiren şiir Tahran rejimini rahatsız etti.

Aras Nehri kıyısından işgal altındaki topraklara yardım sevk etme olanağı kalmayan Tahran rejimi bu kez İran-Ermenistan sınırında kendi pozisyonu güçlendirmeye ve ilişkileri uzunluğu 43 kilometreyi bulan sınır üzerinden sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.

İşin uluslararası ilişkiler bakımından ilginç yanı o bölgede aynı zamanda Türkiye ve Azerbaycan'ın çıkar gütmesidir.

10 Kasım Rusya-Azerbaycan-Ermenistan üçlü anlaşmasında ulaşım koridorlarının açılması maddesinin bulunması Türkiye'de kamuoyunu büyük bir beklenti içine sokmuştu.

Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev her fırsatta Türkiye'yle Azerbaycan'ı Nahçıvan'dan geçmek kaydıyla karayoluyla doğrudan birbirine bağlaması öngörülen Zengezur koridorunun açılacağını söylemektedir.

Azerbaycan bu konuda hatta kendi yönetim haritasında değişiklik yapmıştır. Fakat Zengezur koridorunun Azerbaycan ve Nahçıvan yönlerinden hem kara ve hem de demiryolu ulaşımına açılma durumu muhtemelen İran İslam Cumhuriyeti'ni daha fazla rahatsız etmektedir ki, Zengezur koridoru üzerindeki Megri sınır kapısını eskisinden dört-beş misli daha aktif kullanmaya çalışıyor.

İran ne yapmak istiyor, bölgede dengeleri değiştirmeye gücü yeter mi?

Independent Türkçe'nin bu konudaki sorusunu yanıtlayan merkezi İsveç'te bulunan ve İran sınırları içindeki otuz beş milyonluk Azerbaycan Türkü'nün özgürlüğü uğruna mücadele veren Azerbaycan Merkez Partisi Genel Başkanı ve ANT TV kanalı imtiyaz sahibi Salih Kamrani'ye göre kırk dört günlük savaşa Güney Azerbaycan ahalisinin büyük katkısı bulunmuştur:

"Kırk dört günlük savaşta Güney Azerbaycan'ın Bakü'ye büyük desteği söz konusu olmuştur. Türkiye ve Azerbaycan sınırlarından Tahran'a kadar İran'ın işgalci Ermenistan'a desteğini durdurması amacıyla protesto gösterileri yapılmış ve etkili olmuştur.

Bizim aktivisitlerimiz Tahran rejimi tarafından cezalandırılmıştır. Tahran rejimi üzerinde kurduğumuz baskı sonucunda pozisyon değişikliği yapmak zorunda kalmıştır.

Güney Azerbaycan gerçeği kırk dört günlük savaştan sonra dünyayı yöneten güçlere daha açık şekilde belli olmuştur.

Arkasından Sayın Erdoğan'ın okuduğu şiir 35 milyonluk Güney Azerbaycan gerçekliğini Türkiye'nin de gündemine daha ciddi şekilde getirmiş oldu.

Güney Azerbaycan meselesine Türkiye'de bakışın değişmesi bizi memnun etmesine rağmen Türkiye'den bu konudaki beklentimiz çok büyüktür, Türkiye'nin gündeminde daha fazla yer bulmasının yanı sıra dünyanın çeşitli platformlarında da 35 milyonluk nüfusumuzun haklarını savunması için Türkiye'den daha cesur inisiyatifler beklemekteyiz.

Ermenistan'ın yenilgiyi kabul etmesine rağmen Tahran rejimi bu yenilgiyi kabul etmiyor ve tüm gücüyle sabote ediyor.

İki ülke de kendi varoluşlarını büyük ölçüde birbirlerine bağlamış durumdadırlar. Onun için İran tüm gücüyle Zengezur koridorunu engellemeye çalışacaktır.

Bana göre hatta Ermenistan ve Azerbaycan barış anlaşması imzalama noktasına gelse bile İran bunu engellemeye çalışacaktır.

Zengezur koridorunun Türkiye ve Azerbaycan'ın istedikleri şekilde açılması İran'ın tüm stratejik hedeflerini suya düşürecek ve dünyaya açılmasını sekteye uğratacaktır.

Ama her şeye rağmen İran'ın esas tedirginliği Güney Azerbaycan reelitesiyle ilgili olup haklarımızı almamız için 35 milyonluk nüfusumuzu tek vücut olarak mobilize ettikçe Tahran'ın tedirginliği artıyor.

Bir anlığa gözünüz önüne 35 milyonluk nüfusunun aynı bölgede yaşadığı bir Güney Azerbaycan'ı getiriniz ve Zengezur koridoruyla kıyaslayınız. Türkiye'den Türk dünyasına açılacak en büyük kapı Güney Azerbaycan olacaktır."
 

Salih Kamrani.jpg
Azerbaycan Merkez Partisi Genel Başkanı Salih Kamrani


ORSAM Başkanı Hasan Kanbolat'a göre, Zengezur koridorunun açılması Türkiye ve Azerbaycan kadar Ermenistan'ın da çıkarlarına uygundur ve aslında tüm girişimlerine rağmen bundan sonraki süreçte İran'ın ne Azerbaycan üzerinde herhangi bir etkinliği bulunacak ve ne de bölgedeki herhangi projenin hayata geçirilmesine Tahran'ın engeli söz konusu olacaktır.

Türkiye'nin eski Tahran Büyükelçisi, Gelecek Partisi Dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ümit Yardım ise Independent Türkçe'nin sorularının devamını şu şekilde yanıtlıyor:

Bu perspektiften değerlendirdiğimizde 9/10 Kasım 2020 anlaşmasının en önemli yönlerinden birini şüphesiz Zengezur koridoru konusunun teşkil ettiğini bir kez daha hatırlamalıyız.

Azerbaycan'ı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ne bağlayacak ulaşım bağlantılarının kurulması bu belgede kayıt altına alınmaktaydı.

Bugün ise anlaşmanın en başta bu boyutunda işlerin umulduğu gibi gitmeyeceğinin bazı işaretleri de görülüyor.

Cumhurbaşkanı Aliyev, Zengezur'un tarihi önemini hemen her vesileyle vurgular, bir asır önce bu toprakların Azerbaycan'dan çalındığına işaret eder, Ermenistan Başbakanı da cevabını yakın müttefiki İran üzerinden verir...

İran için; Ermenistan ve Rusya arasında bir set (Zengezur) oluşması, Azerbaycan ana karası ile Nahçıvan bütünlüğünün tesisi gerçek endişelerini teşkil ediyor. Bunun önüne geçmek için atmayacağı hiçbir siyasi vb. Adım da olmayacaktır.


Kırk dört günlük savaştan sonra gelinen aşamayla ilgili Independent Türkçe'ye bir yazı çerçevesinde yapılan açıklamaların içeriğini okurlarla paylaştık.

Türkiye'yi de çok yakından ilgilendiren Zengezur koridoru'nun henüz açılmamasına rağmen dikkatlerin çekildiği başka önemli bir alanın İran sınırları içeresindeki Azerbaycan bölgelerinde yaşayan 35 milyonluk Türk kökenli nüfusun kendi hakları uğruna mücadelesinin bölgedeki ve dünyadaki gelişmeler çerçevesinde gündeme ciddi şekilde oturacağı gerçeğidir...

Yakından izlemeyi sürdüreceğiz...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU