Naftali Bennett'in Washington gezisinin düşündürdükleri

Dr. Gökhan Çınkara Independent Türkçe için yazdı

İsrail Başbakanı Naftali Bennett, ABD Başkanı Joe Biden ile Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede / Fotoğraf: AP

1. "Mr. Bennett Goes to Washington"

İsrail'in çiçeği burnunda başbakanı Naftali Bennett, ABD Başkanı Joe Biden'la görüşmek için Washington, DC'deydi.

İşin ilginç yanı Bennett'in selefi Binyamin Netanyahu da Hawaii (ABD)'de tatil yapıyordu. 


Bennett ve Biden arasındaki görüşmenin 26 Ağustos Perşembe günü yapılması planlanmıştı. Fakat Kabil Havalimanı'nda İslam Devleti Horasan Vilayeti (İDHV) adlı IŞİD'nin Afganistan kolunun üstlendiği terör saldırısı Beyaz Sarayı teyakkuza geçirince görüşme bir gün gecikmeli yapıldı.

Neticede bu terör saldırı 13'ü ABD ordusunda görevli asker olmak üzerine 92 kişinin yaşamına mal olmuştu.


Biden ve Bennett arasında 90 dakika süren görüşmenin (heyetlerle görüşme dahil) temel başlıkları İran, Gazze, Lübnan ve Suriye oldu.

Filistin konusunda açıklama yapmaktan kaçınan Bennett bunun yerine hükümet ortağı olan Müslüman Arap üyelerin varlığına yönelik takdiri Biden'ın dilinden dinleme fırsatı yakaladı. 


İki liderin masasındaki en netameli konuların başında gelen dosya: İran'ın nükleer silah elde etmeye dönük faaliyetleri ve bölgede istikrarsızlık yaratan eylemleri.

Beyaz Saray, diplomasiye öncelik verileceğini ve bu seçeneğin sınanmasından sonra İran'a yönelik atılacak engelleyici ve sınırlayıcı adımlara odaklanacağının altını çizdi.

Buna karşın Netanyahu hükümetlerinin ABD'nin İran'la yürüttüğü müzakerelere yönelik sert pozisyon takınan tavırları Bennett'te yerini temkinli iyimserliğe bırakmışa benziyor.


Netanyahu'ya tekrar gelecek olursak onun siyasi kültürü ve liderlik stili kutuplaştırıcı bir siyasal düzenekte kendini gösteriyordu.

Bennett ise süreci yönetmeyi, İsrail ve ABD arasındaki stratejik varlıkların muhafazasını ve Biden'ın üzerinde yükseldiği karmaşık siyasal bileşenleri ürkütmemeye çabalıyor.

Ayrıca ABD'nin küresel rolünü teyit etmesi dikkate değerdi. Çünkü Afganistan'dan tahliye fiyaskosu Biden'ın içeride popülaritesinde erimeye yol açıyorken dışarıda ise ABD gücünün caydırıcılık vasfının aşınmasına sebep oluyordu. Bu noktada Bennett Biden'a kuvvetli destek verdi, diyebiliriz.


Seçimli bir demokratik ülke olan İsrail'de Bennett'in kendi seçmen tabanını göz ardı etmesi düşünülemez.

Halihazırda iki liderin kamuoyuna açık yaptıkları konuşma esasında iç kamuoylarına yönelik bir halkla ilişkiler çabası olarak da kaydedilmeli.

Bennett'in ABD'nin İsrail'e yaptığı askeri yardımlara teşekkür etmesi fakat kendi kaderlerini düşünmek zorunda olduklarına dair şerhi, İsrail'in (güvenlik bürokrasisi ve siyasi elitler) son kertede İran tehdidine yönelik otonom inisiyatif kullanabileceğine dair emareyi de göstermesi açısından önemli.


2. İsrail siyasetinde dengeler

Bennett'in DC'ye ayak basarken kafasını kurcalayan konuların başında İsrail siyasetinde karşılaştığı meydan okumalar geliyor.

Sınır polisi (Magav) Barel Shmueli geçen hafta Gazze sınırında çıkan çatışmalarda ağır yaralandı ve vefat etti.

Bennett'in bu askerin ismini yanlış telaffuz etmesi tepkileri topladı. Yaralı askerin babası Yossi Shmueli'yi arayan Bennett askerin ismi olan Barel yerine babası Yossi'yi kullanması affedilemez bir gaf olarak İsrail kamuoyunda yankılandı.

Eski başbakan Netanyahu, Bennett'in bu hatasını siyasallaştırmaktan haliyle geri durmadı. Şu açıkça görülüyor ki Bennett üzerinde baş etmesi güç bir baskı hissediyor.

Bu psikolojik gerginlik onun zihnini toplamasına zaman zaman engel oluyor, denilebilir.


Diğer önemli bir gelişme ise İsrail hükümetinde bütçe oylaması yaklaşırken kabine üyeleri arasındaki kişisel anlaşmazlıkların gün yüzüne çıkması.

Neredeyse her kabine toplantısında Savunma Bakanı Benny Gantz ve Dışişleri Bakanı Yair Lapid arasında sürtüşmenin ortaya çıktığı söyleniyor.

En son Askere Alım Kanunu'nda yapılan bir dizi değişiklik önerisi tartışmaları beraberinde getirdi.

Mütedeyyin Yahudiler (Haredim) için askerden muaf olma yaşının 24'ten 21'e indirilmesi anlaşmazlık konularının başında geliyor. 


Gantz'ın ani çıkışları ve sinir patlamaları olduğu İsrail kabinesinde sık rastlanan bir durum haline geldiği rapor ediliyor.

Gantz ve Netanyahu arasında yeni bir siyasi ittifakın başlayacağına dair spekülasyonlar da dolaşan iddialar arasında.

Gantz eski genelkurmay başkanı olarak hükümette kendisini ilgilendiren konularla daha fazla görünür olma derdinde.

Filistin lideri Mahmud Abbas ile bu pazar gerçekleştirdiği görüşme bu açıdan önemli. Yaklaşık 11 yıldır İsrailli üst düzey yetkililer ve onların Filistinli muhatapları arasında bir görüşmeye rastlanmıyordu.

Gantz'ın bu inisiyatifi herhangi bir geniş çaplı siyasi rota (iki devletli çözüme yönelik müzakerelerin başlaması) içermese de pozitif gündem yaratma açısında önemli.

Şu da açık olsa gerek: Filistin yönetimi Gazze'de Hamas'ın güçlenmesinden memnun gözükmüyor.

Bu sebeple İsrail ile diyalog kanallarını açarak belirli finans girdilerinin serbest bırakılmasıyla toplumsal düzeyde meşruiyet tazelemeye yönelmek istiyor.

Gantz ise İsrail'in güvenliğini tesis etme noktasında tecrübeli bir asker ve yetenekli bir siyasetçi imajını İsrail kamuoyunda pekiştirmekle meşgul. 


3. Bölgesel hareketlilik ve Türkiye'nin yeni konumu

Bölgemizde diplomatik hareketlilik hâkim. Afganistan'da yaşanan olaylar özellikle Körfez elitleri tarafından yakından takip ediliyor.

Körfez, özellikle BAE ve Suudi Arabistan'ın başını çektiği ülkeler, bir süredir toplumsal, kültürel ve diplomatik revizyona gitme yolundalar.

Afganistan'da yükselen Taliban ise bu ülkelerde alarm zillerinin çalmasına neden oldu.  


Temel endişe cihadist aktivitenin hızlı ve yoğun şekilde bölgede etkinliğini tekrar arttırma olasılığı.

Bu da reformları yeni yeni kurumsallaştırma çabasında olan ülkelerin daha yaygın ve geniş önleyici güvenlik tedbirlerine başvurmalarına yol açabilir.

 
Türkiye son aylarda çekişmeli ilişkilerde olduğu çoğu ülkeyle ilişkilerini revize etme yolunda. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve İsrail bu ülkelerin başında geliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrailli mevkidaşı Isaac Herzog'u araması iki ülke arasındaki soğumaya bırakılmış ilişkileri yeniden hareketlendirdi.


Türkiye'nin dış politikada rota değiştirdiği argümanları gerçeklikle çok uyuşmuyor gibi. Türkiye'deki yönetici elitleri görüldüğü kadarıyla ABD sonrası Ortadoğu'da oluşmakta olan yeni düzende katı ideallere yer olmayacağını anlamış durumdalar.

Bölgede her ülkenin kendi ulusal çıkarları mevcut ve bunların peşinde koşarken birtakım sınırları göz önünde bulundurmak zorundalar. 


Ortadoğu'da (MENA) demografinin gençler lehine değişimi, daralan öz kaynaklar havuzu, genişleme imkanı olan aşırılıkçı örgütler nedeniyle işbirliğini temel güdüleyici olarak öne çıkarıyor.

Suriye'de uzun süren çatışmalar ve Lübnan'daki politik felç durumu ile ekonomik kriz, çözülmesi gereken iki mesele olarak öne çıkıyor.


Fakat burada çözüm adı verilen sürecin başlaması, bölgenin majör aktörleriyle ve yeni düzene uygun tavizlerin verilmesiyle mümkün.

Türkiye, Suudi Arabistan, İran, İsrail ve Mısır'ın bu konuda yeni pozisyonlarını dikkatle izlemek gerekiyor.


Bennett'in ABD ziyaretinde İran başlığının öne çıkması doğal. İsrail için örgütlü iki güvenlik tehdidi İran ile bağlantılı: Hamas ve Hizbullah. İsrail jeopolitik derinlik sağlayabilecek coğrafi genişliğe sahip değil.

O yüzden sınır güvenliği ve farklı ülkelerle stratejik işbirliği önemli görünüyor. İran'ın küresel sisteme eklemlenme arzusu şu an için çok gündemde değil.

Ama yeni yönetimin yaptırımları kaldırmak konusunda istekli olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü politik istikrar en nihayetinde ekonomik genişlemeyle doğru orantılı denilebilir.

İsrail'in dış politikası Bennett'in ideolojik aidiyetleri ile bir yere kadar çevrelenebilir. Bunun en net görünümü İsrail ve Filistin arasında iki devletli çözüme dönük müzakerelerin başlatılmasında Bennett'in çok istekli olmayacağını söyleyebiliriz.

Arap dünyası ile İbrahim Anlaşmaları'nı genişletmek için çaba gösterilebilir. Fakat bölgesel ittifak blokları Başkan Trump dönemindeki gibi net görünmüyor. 


El-Ula Zirvesi'yle Körfez'de Katar'ın yeniden Arap siyasetine dahli bu noktada önemli bir belirleyici.

Ayrıca Suriye'nin Arap Birliği'ne olası davetiyle de farklı bir süreç beraberinde başlayacak. 


Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler yenilenme sürecinde.

Tunus'ta yaşanan politik süreçler Arap bölge siyasetini bölmedi. Bu önemli bir sınamaydı. İkinci sınav ise Afganistan'dı.

Taliban'ın iktidara yürümesi de Arap siyasetinde bir çatışmaya veya bölünmeye yol açmadı. Bilakis geçtiğimiz haftasonu Bağdat'ta düzenlenen bölgesel işbirliği konferansı "işbirliği" kelimesinin önemini ve işlevini pekiştirdi. 


İsrail'in Arap dış siyasetine yönelik temel katkısı İran karşıtı cepheye destek sağlamak yönündeydi.

Fakat İran'daki yeni yönetimin kısa vadede Arap dünyasıyla orta yol bulmaya çalışacağını düşünürsek İsrail'in Körfez merkezli Arap siyasetine yeni imkanlar sunması gerekecek.

İran'ın bölgesel nüfuz alanlarına yönelik müdahaleci tavrından vazgeçmesi kolay gözükmüyor. İran'ın güvenlik elitlerinin Arap Baharı ile birlikte sahada yer almayı önemli gördükleri açık.

Bunun arkasında bölgesel bir güç olarak İran'ın küresel aktörlerin yerel çıkar arayışlarında kendisiyle müzakereye girmeye zorlama stratejisi akla geliyor.

Suriye'de Rusya ile; Irak'ta ABD ile; Lübnan'da İsrail ve ABD ile; Yemen'de Suudi Arabistan'la çatışmacı bir ilişkiyi tercih etmesinin altında da bu mekanizma yatıyor.

Bennett ise İran'ı yakından gözlemleyen bir ülkenin başbakanı olarak tek bir vurucu darbedense "bin kesikle öldürme" stratejisini öne sürmekte.

Bennett'in bu yeni formülasyonu çeşitli yollarda ve seviyelerde uzun süreli fakat küçük boyutlu operasyonlar dizisi anlamına geliyor.


4. Sonuç

Şu an bölgede (MENA) çatışmanın maliyetli ve işbirliğinin ise karlı olduğuna dair inanca aktörler ikna olmuş gibi.

Son bir yılda bölgesel işbirlikleri artıyor ve ülkeler aralarındaki sorunları çözmeye odaklanıyor.

Bölgesel bloklaşma, jeopolitik cepheleşme veya stratejik işbirliği gibi seçeneklerden ülkeler uzak durabilir.

Devletler bölgenin dinamikleri nedeniyle aşırı-jeopolitikleşmeden toplumsal, ekonomik ve siyasi olarak yılmışa benziyor.

Sorunların çözümü için azami diplomasi süreci başladı. İlişkilerin yönetilebilir olması kısa vadede her ülkenin beklediği en iyi senaryo.

İçeriye dönünce ise genç işsizlik; kadınların istihdama katılımı; iklim değişikliği; aşırılıkçı örgütlerle mücadele gibi devasa altyapısal sorunlar liderlerin masasında çözüme kavuşturulmayı bekliyor. 

Bennett'in Washington ziyareti aslında bölgesel bu eğilimi doğrulayan bir gelişme olarak ortaya çıkıyor. Biden ve Bennett çatışmadan değil işbirliğinden yana olduklarını söylediler. 

Ortadoğu yine hareketli günlere gebe anlayacağınız. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU