Soysuzdan güzel olmaz... Ruhun lisanı İlm-i Sîma

Dr. Halim Gençoğlu Independent Türkçe için yazdı

Kamet'i (boyu) her kimin olsa uzun 
Olur o safi-kalb ü sade derin,
Kısa olursa kibr ü kine olur,
Mekr ile hileye hazine olur...


Türkiye'de üzerinde pek durulmayan fakat esasında toplumun genelini ilgilendiren meselelerden biri asalet olgusudur. 

İnsanı güzel yapan sadece dış görünüşü müdür? Güzellik neye denir ve asaletle bağlantısı nedir? 

Asalet neden tarihi imparatorluklarda hep önem arz etmiştir? Soy güzelliğinden ne anlamalıyız?

Bazı ilimsel veriler ışığında "Soysuzdan güzel olmaz" sözünde kastedilen nedir, bu yazıda onu ele alacağız.
 

1.jpg
İngiliz asıllı Mary Ann Bevan (1874-1933) "dünyanın en çirkin kadını" namıyla tanınmış ve bu şöhretiyle tarihe geçmişti. Peki, bu İlm-i Feraset'in konusuna girer mi ?

 

Türklerde tarihsel süreçte asalet mefhumu

Türklerde soyla ilgili birçok önemli atasözlerinin mevcut olması asalete değer vermelerinden ileri gelir.

Türk milleti sadece insan üzerinde değil, at gibi çok değer verdikleri evcil hayvanlarında da asalete önem vermişlerdir.

Bu manada yılan gibi ya da aslan gibi adam derken bahsedilen o kişinin hayattaki duruşudur. 1

İnsanoğlundaki asalet olgusu ise ayrı bir önem arz ettiği gibi Türk-İslam Uleması tarafından Feraset adı altında incelenmiş ve çeşitli çalışmalara konu olmuştur. 

Halit Ziya Uşaklıgil, bu konuda kaleme aldığı eserinde feraset ilmini açıklamıştır:

O ilahi kudret tarafından öyle bir seklide düzenlenmiştir ki, kendi yüzümüz de dahil bütün yüzler bir sır. Ondaki küçük bir kıvrımdan tutun da yüzü meydana getiren organların ortaya koyduğu kompozisyon, gözün alna, alnın kaşa, dudakların buruna, burunun yanağa ve bütün bunların tek tek birbirlerine nisbeti yüzün anlamını ortaya koyuyor, insan ruhunun nitelikleri yüzde görünür hale geliyor, yüz bir nevi ruhun aynası oluyor. İnsan öncelikle yüzünde başlıyor. Yüz insanın insana açıldığı ilk kapı oluyor. 2


Hakikaten Osmanlı döneminde saraya cariye alınırken çocukların fizyonomik özellikleri dışında yüz ifadeleri önemli kriterlerden biriydi.

İlm-i feraset ya da frenoloji denilen bu alan, Osmanlı sarayında kullanılan ilim dallarının başında geliyordu. 3

Mustafa Bin Bâli'nin XVI. yüzyılda kaleme alıp III. Murad'a takdim ettiği İlm-i Feraset kitabında Muhyiddin İbn Arabi ile Fahreddin Razi gibi büyük isimlerin eserlerinden istifade ettiğine göre bu sahanın İslam dünyasında bin yılı aşkın bir geçmişi olduğu söylenebilir.

Yine bu konuda Hocazade Rıza Efendi'nin Firâset al-hakimîye fî kifâyet al-insânîye adlı eseri önemli kaynaklardan biridir. 4
 

2.jpg
Osmanlıca mecmualarda Kıyafet'ül Beşer ya da Kıyafet'ül İnsaniye şeklinde geçen ilim dalı, dış görünüşten ahlakı okuma ve karakteri anlama ilmidir.


Batı dünyasında ise bu konu antropolojinin bir dalı olan tipoloji adı altında ırkların birbirinden üstünlüğü manasında kullanılmış ve ilim sahasına değil, daha çok ırkçılığa hizmet etmiştir.

Günümüzde insanların antropolojik özelliklerinin değerlendirilmeleri artık kriminolojide kullanılan ilim dalları arasında sayılmaktadır.

Bu konudaki çalışmalar Birinci Dünya Savaşı yıllarında Avrupa'da ırkçı yaklaşımlar sebebiyle zirveye çıkmıştı. 5

Halbuki İlm-i Feraset'te böyle bir şey olmadığı gibi Türkler de ten rengine dayalı asalet üstünlüğü itibar görmemiştir.

Avrupa ve Amerika'da siyahilere karşı ırkçılığın şiddetli olduğu yıllarda Mehmet Akif Ersoy'un Sudanlı Musa'ya yazdığı "Eşref Bey'in emir eri Zenci Musa; omuzunda arşa yükseldi Nebi İsa" dizeleri Türk milletinin siyahi ırklara karşı yaklaşımının bir özeti gibidir.

Hatta kendi ırkını başka ırklardan üstün gören birinin asaleti üstün davranışta değil ten renginde aradığı, dolayısıyla soyluluk alameti göstermediği söylenebilir.

Zira asaleti etnisiteye indirgeyerek değerlendirmek ilimsellikten uzaklaşmak olur. Soylulukta temel olan insanda olan davranış özelliğidir. 6


Büyük Türk düşünürü Yunus Emre'nin "Yaradılanı sev yaradandan ötürü" deyişi gibi topluma rehber olmuş yüzlerce sözü ancak asil ruhlu bir şahsiyetin ifadesi olabilir.

Birbirinden değerli besteler yapan Barış Manço gibi sanatçıların arkasında yine o asalet bulunmaktadır. Dolayısıyla soyluluk kişide yeteneğin olmasıyla değil onun nasıl kullanıldığıyla ölçülür.

Bu durumda mesela bir din aliminin hükümete yaranmak için hakikate aykırı fetva vermesi soysuzlukla alakalı bir meseledir.

Bir akademisyenin aynı şekilde sırf belli odaklara yaranmak için hakikati eğip bükmesi asil insanlarda olmayan davranışlardır.

Mehmet Akif'lerin ya da başka bir ekolden Yaşar Kemal'lerin mütevazi yaşamlarının altında yatan sebep budur.

Benzer bir karakter Aziz Nesin'dir. Onun hatıralarında bahsettiği bir anısı asaletine dair ipuçları vermektedir.

Dünyanın en cimrileri 'Eli açık', dünyanın en korkakları 'Yürekli', dünyanın en tembelleri 'Çalışkan' gibi soyadları aldılar. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için, güzel soyadı yağmasında da sona kaldım.

Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime 'Nesin' soyadını aldım. Herkes 'Nesin' diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.


Toplumda Aziz Nesin gibi karakterler aykırı dursa da esasında dürüstlük ve genel ahlaki kurallara göre yaşam konusunda yanlışlara göz yummadıkları için tarihte hep dokuz köyden kovulmuşlardır.

Halk yaşarken onların kıymetini bildiği kadar, onlara tahammül edebildiği kadar medenidir demek bu konuda bir ölçü olabilir. 


Gözler kalbin aynası mıdır?

'Gözler kalbin aynasıdır' darbı meseli esasında asaletin ölçümünde önemli bir kriterdir.

Gözlerden yansıyan ifade kalbin güzelliğini, insanın dinginliğini ve asaletini yansıttığı gibi kötü niyetini, sapkın karakterini ortaya koyar.

Peygamber İsa'yı veya Allah'ın Resulu Hz Muhammed'i (SAV) özel yapan sadece peygamberlikleri değil, hayattaki örnek duruşlarıdır.

Birçok gayrimüslimin Muhammed Peygamberin sünnetinden veya sözlerinden etkilenip Müslüman olmasının sebebi sadece Kur'an'ın mucizesi değil, bu asil ruhun davranışlara yansımasıdır.

Asil insan karşısındaki kişiyi aciziyetinden ötürü aşağılamaz; fakat vatana, millete, insanlığa zararlı bir şey varsa ona karşı bir tavır ortaya koyar. Toplum menfaati için tepkisini ifade eder.

Dolayısıyla toplum menfaati için çalışan iyi yürekli insanın kalbindeki güzellik göz ifadelerine yansır. Onu sevimli kılan bu asil davranıştır.

Yüzüne nur inmiş derken kalpten gözlere yansıyan letafet kastedilir. Asil insanlar sever, üzülür, darılır, utanır, hoş görür ama hor görmez.

Yeri gelince ölümüne savaşır, ölür; fakat doğruluktan ayrılmaz.Tutumlu olur ama cimri olmaz; cömert olur paylaşır. Mesela bir park yeri için komşusuyla kavga etmek yerine uzlaşır.

Özür dilemesini bilir, gönül alır. Kısacası insan olur. Ölünce özlenilir, arkasından rahmetle anılır. Fakir fukarayı gözetir. Başkasının kusurunu ifşa etmez kapatır.

Gözü görmediği için gözlük kullanana 'dört göz' demez. Hal ve hareketleri parayla pulla veya şöhretle değişmez.

Nüktedan olur fakat zevzeklik etmez. Ölçüyü bilir. Rütbeye saygı gösterir fakat itibar etmez. Kimseye mevkisinden dolayı yaltaklanmaz. Parayı bulup şımarmaz.

Paylaşmayı sever. Bir merakı, hobisi olur. Sanata, doğaya, canlıya hürmeti, yaşlıya ve çocuğa muhabbeti olur.

Birinin sözüyle hareket etmez, sürüye uymaz. Aklını ve vicdanını kullanır. Bunlar asil insanlarda görünen bazı özelliklerdendir. 7 


Asil insanları soylu yapan onların davranışlarıdır. Fakat bu bazen fizyonomik ölçülerde el ayak sima özellikleri, vücutta bacakların, omuzların, kulağın, gözün duruşu ve oranı nispetinde ve bazı şartlara bağlı olarak asaleti ortaya koyar.

Fakat bir mankenin bütün bu fizyonomik ölçüleri uyuştuğu halde soysuzluk alametleri göstermesi olağandır.

Mesela "Asalet boyda değil soydadır" sözü bu noktada doğrudur. Burada soyluluk karakter ve hal-hareketlerdeki sevimliliktir, insani duruştur. Asalet bu noktada kendini gösterir. 


Asil insanın kalemi bölmeye değil kucaklamaya meyillidir. Şahsi menfaati için toplumun sinir uçlarıyla oynayan yazar, çizer, sanatçı, akademisyen asil değildir, olamaz.

Asil insan topluma ışık tutan, fayda sağlayan eserleriyle ortaya çıkan kişidir. Bölücülük yapmaz.

Şöyle ki; asil bir ruh ödül almak için kendi sahasının dışına çıkıp "Türkler Ermenileri öldürdü" şeklinde bir beyanatta bulunmaz.

Gerçekten böyle düşüncesi olan birisi bunu ilmi bir çalışmayla ortaya koyar. Ödül alacağı anda bunu bir siyasi argüman olarak kullanmak tam olarak bir soysuzluk alametidir. 

Ya da bir gazeteci sırf dikkat çeksin diye "Falanca şairin oğlu benim yanıma geldi para istedi üç gün sonra cesedi çöplükte bulundu" şeklinde bir yazı yazmaz.  

Fakat "o falancanın oğlu ölüyordu, sağ olsun x kişisi yardım etti, hayatı kurtuldu" şeklinde başkasından aktarılırsa bu asil ve insani bir hareketin tezahürüdür. 8


Türkiye'de asaletiyle meşhur tipler

Şüphe yok ki, şahısların dışarı yansıyan ruh üstünlükleri onları asil ya da bayağı yapar. 

Bazı insanlarda duyduğumuz "Ben ondan elektrik alamadım" şeklindeki ifadeler aslında bireylerin asalet derecelerinin hayata yansımasında ve dolayısıyla karakter olarak uyuşmazlıktan ileri gelir.

Asil bir insanın ortama huzursuzluk veren ya da sadece kendi menfaatini düşünen bir tipi sevmesine ihtimal yoktur.

Her iki karakterin birbirini tanımamasına rağmen aynı ortamda, yolculukta vs. bulunması bile birbirlerine rahatsızlık verir. 9

Asil insan tipi eyleminde kendisi için değil toplum için düşünür ve hareket eder. Asil insan duygulu insandır, empati kurar.


Sadece Türkiye'de değil asil davranışları, üstün komuta yeteneği, kendini halkına adaması gibi barışçıl hareketleriyle asaleti her tarafında görülen şahsiyetlerden biri, Mustafa Kemal Atatürk'tür.

Atatürk'ün tam tersi karakterler ise menfaati için her şeye razı olan Damat Ferit Paşa gibi çıkarcı bayağı karakterlerdir.

Allah'ın çok az insana bahşettiği bir zeka; fakat daha önemlisi bu zekayı toplumuna faydalı olabilmek için kullanan asil davranış, Atatürk'ün hayatının özeti gibidir.

Atatürk her insan gibi kusursuz da değildir; fakat asil duruşu ve davranışlarıyla toplumda bir asalet timsali olmuştur.  

Bunu Atatürk düşmanlığı yapan zihniyetin anlamayacağı gibi, Atatürk'ü ideolojik bir maske olarak kullanan rozet Atatürkçüleri de anlayamaz.

Zira ilmi meseleler ideolojik çerçevede ele alınıp sağlıklı tahlil edilemezler. İntikam almak hırsıyla nutuk atan ya da sürekli Atatürk aleyhinde kalem oynatan şahıslardan yine asalet beklenemez.

Sürekli Atatürk'ü yazıp yüceltmek de benzer şekilde sorunlu bir davranıştır. Zira bir insanın derdi hayatta hakikati aramaksa bu birçok sahada kendini göstermelidir. 10


Asil insanların çoğu öldü

Topluma kendini adamış hakikat peşinde koşan insanların değerini basit düşünen insanların anlaması beklenemez.

Başka bir ifadeyle ufak hesaplar için yaşayan insanların büyük düşünen insanları anlamasına imkan yoktur.

Uğur Mumcu veya Necip Hablemitoğlu gibi toplum menfaati için konuşan insanlar yaşarken, belli bir kesimin tenkitlerine uğradılar.

Kimin haklı olduğunu zaman gösterdiğinde toplum o asil insanlarını kaybetti.

Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu yaşarken ona muhalif olanlar kendisine "aykırı vali" ismini takarken, ancak öldükten sonra ona "efsane vali" diyebilmiştir.

Zira o yaşarken susmak, o başarıyı görmezden gelmek ya da yanında yer almak bir asalet meselesidir.

Tıpkı Oktay Sinanoğlu'nu yaşarken görmezden gelen, cenazesine sahip çıkmayan bazı parti liderlerinin öldükten sonra onu yeniden keşfetmeye çalışmaları gibi…

Yaşarken birçok parti liderinin tenkit ettiği Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünden sonra takdir görmesi aynı bayağı hareketin bir tezahürüdür.

Muhsin Yazıcıoğlu asil duruşundan ötürü tehdit alıp öldürülürken yanında kimse durmadı. Zira zalime, haksızlığa karşı savaşmak asalet ister.

İşte İlm-i Feraset bu gelişmeler henüz olurken insanları erkenden tanımamıza ve olayları tahlil etmemize yardımcı olur.

Bu konuda ihtisas yapmak için sadece ilim yetmez, insana incelikleri görebilen bakış açısı ve öngörü gerekir. 


Asalet kalıtsaldır, eğitimle törpülenir

Soyluluk kalıtsal olduğu için eski hanedan aileler asil sülalelerle evlilik münasebetleri kurmuşlardır. Osmanlı Devleti'nin Karamanoğullarından, Dulkadiroğullarından kız alıp vermesinin sebebi budur.

Bu ailelerin çocuklarından komuta kademesine gelmesinden ziyade orada kalması kişinin asaletiyle alakalıdır. Böylelikle asaletin babadan-anadan hangi evlada geçtiği karakterden anlaşılmış olur.

Osmanlı döneminde âyan diye bilinen ailelere tımar ya da zeamet arazisi, savaşta gösterdikleri başarılardan sonra verilirdi. 11

Savaşta başarı göstermek cesaret işidir ve cesaret asil insanda bulunan bir ruhi haslettir. Fakat bu cesaret, idare ettiği tımar toprağını elinde tutmak için yeterli değildi. 

Zira tımar topraklarında çalışacak halkı bir ıslahat amiri olarak idare etmek asalet kavramının imtihan olduğu mezralardan biridir.

Şöyle ki, idari süreçte adaletli olup herkesi kucaklamak, taraf değil hakem olmak, asil insanların kendini gösterdiği özelliklerinden bilinir.

Osmanlı Devleti uzun seneler taşradaki huzur ve dirliğini Anadolu'yu işleyen bu soylu sipahilere borçludur. 12

Hanedan ailelerdeki bu asaletin dışavurumunda bir taraf hoşgörüyse diğer taraf hayır işlemektir. Anadolu’daki vakfiye, mescit, köprü veya camilerin birçoğu o asil ecdadın eseridir.


Günümüz siyasetinde asalet sorunu

Asalet mefhumunun önem arz ettiği mahfillerden biri de siyasi arenadır. Asil insan menfaati için yalan söylemez. Halkını kandırmaz.

Üç kuruşa tenezzül edip amcaoğluna ihale vermez. Gaflete düşünce utanır istifa eder. Liyakate, dürüstlüğe, mertliğe önem verir.

İnsanları rengi, dini veya milletinden ötürü ayırmak asaletin olmadığı toplumlarda görülür. 

Soysuz karakterlerin siyasette başarısız olmalarının sebebi elde ettikleri mevkileri halkın menfaati için değil, kendi çıkarları için ortaya koymasından ileri gelir. 

Asalet toplum düzeninde yaşantıda hatta mimaride bile kendini gösterebilir. İnsanı değerli kılan asalettir. 

Zira yeri geldiğinde konuşmak gibi susmak da asaletin ortaya çıktığı kriterlerden biridir. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır, sözü buna işaret eder.13

Zira duyarlı kimse haksızlık ve zulmün karşısında susmaz, muhakkak gereken tepkiyi gösterir. Akif’in şu mısraları bu manada tam bir asil insan davranışlarını tarif eder:

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem,
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!..
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam…


Soysuz nedir, kime denir?

Soysuzluk toplumda genel manada kullanıldığının dışında davranışlardaki üstün ya da bayağı hareketlerdeki hususiyetlerle sınırları çizilir.

Yani kastedilen güzellik değil asil harekettir. Soylu insan şahsi menfaati için kalemini satmaz.Mehmet Akif Ersoy gibi fakir ama asil yaşar.

Kimseye yaranmak için başkasına iltifat etmez. Siyasi partilerin değiştiği dönemlerde yeni yeni yazarların ortaya çıkmasının bir sebebi de budur.

Bu ideolojik bir cephe açmak değil, esasında siyasi alt yapı için satılmış kalemlere yer vermektir. Bu tür devirlerde topluma yön veren asil insanlar ya inzivaya çekilir, çekilmezse itibarsızlaştırılır.

Bu noktada yeni düzene uygun piyonlar çeşitli payelerle meşhur edilir. Kraldan fazla kralcılar itibar görür. 


Soysuz insan tipi konuyu bilmeyenleri genel manada yanıltabilir. Dışarıdan çok güzel görünen bir kadın ya da yakışıklı görünen bir erkek soysuz olabilir.

Dolayısıyla fiziki özellikler ruhi çirkinliği örtmeye yetmez. Esas olan insan ruhundan dışarı yansıyan ifadedir ve bu estetikle düzeltilecek bir şey değildir.

Ancak karakterin törpülenmesinde en etkili etmen aile terbiyesi ve eğitimdir. Bu manada izah edersek engelli ya da Down sendromlu bir bireyin fiziksel özelliğinin asaletle açıklanır bir tarafı yoktur. 

Bahse konu mesele insanın özündeki ahlakın dışarıya yansıma derecesidir. Burada ölçü özdeki ahlakın evvela niyet yoluyla gözlere ve sonra davranışlara yansıması ile muvazidir.

Mesela hayırseverlik bir asalet göstergesidir. Tanımadığın bir insana iyilik etmek, bir çeşmeyi onarmak, bilmediğin bir alimin mezar taşını yaptırtmak ya da çocuklara faydalı olmak asalet göstergesidir. 14

Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi bu konuyu eserlerinde çok güzel işlemiştir. 15


Konuyu yine başka bir açıdan şöyle değerlendirebiliriz. Sinema filmlerinde Cüneyt Arkın'a babacan ya da kahraman karakterlerin verilmesi bu asil ifadeden kaynaklanır.

Rolü oynamakla o rolün aktörün üzerine oturması iki farklı şeydir. Aktörde asil duruş varsa bahse konu rol üzerine oturur. Aksi halde o role yabancı hareketler yapar, yani rolünün hakkını veremez. 

Mesela Adile Naşit, Hulusi Kentmen, Kemal Sunal gibi sinema sanatçılarının her kesim tarafından sevilip kabul görmesinin sebebi de budur.

Nubar Terziyan, Şener Şen gerçek hayatta sevilen karakterli insanlardır. 16 Bunlardan birinin Ermeni ya da Kürt olması onu daha asil yada bir diğerinden daha aşağı yapmaz. Asalet hal ve hareketlerde aranır. 17


Soysuzdan güzel olmaz

Hakikaten davranış temelinde bakıldığında fiziksel olarak güzel görünüp fakat güzel olmayan çok insan tipi mevcuttur.

Bunun temel sebebi dış güzelliğin yanıltıcı bir maske rolü oynamasıdır. Soysuz insanın ya da soylu insanın karşılaştığı zorluklar karşısında gösterdiği tutum, onu bu iki kategoriden birine sokar, soylu ya da soysuz yapar. 

Bu sebeple Soysuzdan güzel olmaz, zira güzellik kalpten göze yansıyan ifadede ve asil davranışlarda saklıdır.

 

Notlar

  1. Revnakoğlu, Cemâleddı̂n Server. 1961. Erzurumlu İbrâhim Hakkı ve Maʻrifetnâmesi. İstanbul: Ercan Matbaası. 
     
  2. Uşaklıgil, Halit Ziya. 2016. Ruhun lisanı ilm-i sîma. İstanbul : Büyüyenay Yayınları.
     
  3. Fizyonomi ilmi, İslam dünyasında, ilm-i firaset, ilm-i ehadis gibi isimler altında ele alınmıştır. Bkz, Lelic, Emin. 2017. Ottoman Physiognomy ('Ilm-I Firâset): A Window into the Soul of an Empire. Ann Arbor: ProQuest Dissertations & Theses.
     
  4. Hocazâde Rizâ Efendi, 1856, Firâset al-hakimîye fî kifâyet al-insânîye. [İstanbul]: Taş Destgâhı.
     
  5. Helfgott, Jacqueline B. 2008. Criminal behavior: theories, typologies, and criminal justice. Los Angeles: SAGE.
     
  6. Süleyman Uludağ, "Firâset", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/firaset#1 (29.08.2021).
     
  7. Hass-Wisecup, Aida Y. 2017. Profiles in Crime Typologies of Criminal Behavior. San Diego, CA: Cognella,
     
  8. Bu konunun daha iyi anlaşılması için 1990’lı yıllarda medyaya yansıyan basit bir olayı anlatmak isterim. O dönemin meşhur televizyon kanallarıdan Kral TV ödül törenlerinden H. C’ye verilen ödülün daha sonradan H’ye ait olduğu, o dönemde bu düzenbazlığı yapan şarkıcı Y. S. tarafından itiraf edilmişti. O dönemde Kral TV’nin sahipleriyle özel ilişkiler kuran Y. S şahsi bir sorun yaşadığı H. C’den intikam almak için aslında zamanında kendi yaptığı bir haksızlığı itiraf ederek ikinci bir kez hoş olmayan bir davranış sergilemişti. İşte bu tür davranışlar soysuz insan tipinin sergilediği hareketlere örnek verilebilir. Y.S başka bir programda “ben mutlu değilsem kimse mutlu olmasın” diyerek bencil karakterini sergilemişti. Ahlaki çöküntü içerisinde olan bu tip insanların eline geçen güç bir bombaya dönüşür, bu karakterler insanların hayatını karartabilir ya da bir rezili vezir diye topluma tanıtabilirler. Böyle gözlerinden niyeti açıkça anlaşılan karakterler olduğu gibi kendi karakterini saklayabilen fertler de mevcuttur. 
     
  9. Talikizâde Mehmed Suphi, and Mehmet Gürbüz. 2016. Firâset - nâme. Balgat, Ankara: Grafiker.
     
  10. Bālī, Muṣṭafá ibn Sulaymān, Ramazan Sarıçiçek, and Muṣṭafá ibn Sulaymān Bālī. 2014. Risâle-i kiyâset-i firâset / İlm-i firäset = Yüzler hâli söyler: inceleme - günümüz Türkçesi - metin - tıpkıbasım. İstanbul: Büyüyenay Yayınları.
     
  11. Barkan, Ömer Lütfi. 1980. Türkiye'de Toprak Meselesi. Istanbul: Gözlem Yayinlari.
     
  12. Zeynep Buçukcu. 2018. "19. Yüzyilda Yapilmiş Bi̇r Kiyafetnāme Tercümesi̇: Dimaşkḭ’ni̇n Ki̇tābü’l- Ādāb Ve’s- Si̇yāset Fḭ ʿi̇lmi̇’n-Naẓari̇ Ve’l- Fi̇rāset’i̇". Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature. 4 (4): 927-952.
     
  13. Hadisi Șeriftir.
     
  14. Mesela İngiliz ajan Lawrence tipolojik olarak da kötü bir karakteri sergilemektedir. Bu onun ajan olmasından ötürü değil, kötü bir karaktere sahip olmasından ötürü bunun simasına yansımasından ileri gelmektedir. Aynı şekilde fakir fukara bir aileden gelen birisi ruhi asaletini asil davranışlarıyla ortaya çıkarabilir. Kardeşleri için de bir çocuk atadan gelen asil davranışlar sergileyebilir. Diğer kardeşler sıradan fakat bu çevresinde dürüst, namuslu, güvenilir, hayırsever olarak bilinir.
     
  15. Erzurumlu İbrâhim Hakkı. 1981. Marifetname'de tasavvuf. İstanbul: Cimtay.
     
  16. Şükran Fazlioğlu. 2001. "İbnu’l-Ekfânî’nin İkmâlu’s-siyâse fî ilmi’l-firâse adlı eseri". Divan: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi. 227-238.
     
  17. Köprülü, Mehmet Fuat. 1915. İslam medeniyetine ve Türk harsına aid Millı̂ tetebbüler mecmuası: din, ahlak, hukuk, iktisad, lisaniyat, bediiyat, fenniyat, bünye-i içtimaiye tedkikatı. İstanbul: Âsâr-i İslâmiye ve Milliye Tedkik Encümeni

 *Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU