İki yönüyle şiddetli aşırılık için hesaplanmamış bir takviye dozu

ABD’nin geri çekilme kararı için sebepleri ve gereksinimleri, Çin genişlemesini durdurmaya dönük güçlü bir arzuyu yansıtan entegre bir mantığı olmasına rağmen, uygulanma şekli ve bundan kaynaklanacak sonuçlar feci ve korkunç olmaya devam ediyor

Fotoğraf: AFP

Afgan olayının doğru başlığı, ABD'nin yenilgisinden ziyade, düşmanlarının zaferidir. Bu yorgun ülkede olanları açıklamak veya haklı çıkarmak için öne sürülen tüm gerekçeler ve literatür onların coşkusunu gizlemiyor. Afganistan’da yaşananlar, despotluk ve terörizme karşı zaferin, onun savunucularını ve taşeronlarını ortadan kaldırmaktan ziyade, zehirli fikirler ve ideolojik aşırılıkların kökünü kazımakla gerçekleşeceği sözünü pekiştiriyor. Washington ve Batılı müttefiklerinin bölgedeki dostlarını dinlemedikleri için anlamadıkları şey buydu.

ABD’nin geri çekilme kararı için sebepleri ve gereksinimleri, Çin genişlemesini durdurmaya dönük güçlü bir arzuyu yansıtan entegre bir mantığı olmasına rağmen, uygulanma şekli ve bundan kaynaklanacak sonuçlar feci ve korkunç olmaya devam ediyor. Bilhassa en azından kadın ve azınlıkların yararına olan başarıları koruyan bir geçiş hükümetinin oluşumuna denk getirilmediği için. İlk sabite şu, Washington'un Afganistan’daki varlığı sırasındaki uygulamaları hakkında bildiklerimize göre, gitmesi veya kalması, 100 yıl sonra bile acı gerçeği değiştirmeyecek. İkinci sabite ise, Taliban zaferinin dünya çapındaki militan gruplara bir güç dozu sağlayabileceği.

Bu adımdan en az etkilenen, abartmıyoruz, ABD'nin kendisi, zira terörün bizzat topraklarını hedef almaya dönme olasılığına ilişkin yazılan tüm analizler pek çok nedenden dolayı pek olası değil. Nedenlerin en önemlisi, 11 Eylül 2001 cinayetini takip eden, terörle mücadele tekniklerinin geliştirilmesine, gözetimin sıkılaştırılmasına, savaş alanının terör gruplarının bulunduğu alanlara kaydırılmasına uzanan değişikliklerdir. Ancak az etki, Washington'un Afganistan'dan çekilme planlarını hızlandırmanın maliyetini en azından bir süper güç olarak itibarı, prestiji, güvenilirliği ve parlaklığı açısından ödemeyeceği anlamına gelmiyor. 20 yıllık çaba dakikalar içinde eridi ve Afganistan büyüklüğünde bir ülke Taliban'a teslim edildi.

Bu noktada, ülkeden ayrılan işgalciyi taşıyan uçakların etrafında toplanan, onunla gitmek için can atan binlerce Afgan'ın görüntüsünün üzerinden atlayamayız. Amerikan iş birlikçisi oldukları çürütülemeyecek bir gerçeğin ifadesi. ABD’ye yapılan iğrenç sömürgeci ve despot iktidarın sahibi tanımları, ayrılmasından sonra olacaklardan duyulan panik karşısında çöktü.

Taliban'ın genel af, misilleme yapılmaması ve kadınların yönetime katılımı konusunda iyi niyet beyan ettiği doğru. Bununla birlikte, bu güven verici pozisyonlar selinin arkasında esasında, devam eden Amerikan varlığının yanı sıra iç kızgınlığı ve muhalefeti soğurma, uluslararası toplumu yatıştırmaya çalışma arzusu yatıyor. Ancak anlaşmanın uygulanmaya başlamasından önce başkente girmeme taahhüdünü yerine getirmeyen Taliban, diğer taahhütlerini yerine getirecek mi? Ayrıca Taliban'ın merkezi ve birleşik bir güç olmadığını da unutmamalıyız. Liderlerinden bazıları Batı ile sorun çıkartmak istemeyebilirken, şahinler onlarla aynı fikirde olmayabilir. Kabil saatler içinde düştü ve onunla birlikte yaklaşık 20 yıla yayılan Afganistan'daki Amerikalılar ve Avrupalılar dönemi de düştü. Batının davranışları, insan hakları sloganı altında müdahale ettiği bahanesini de geçersiz kıldı. İster Orta Asya'dan, ister Taliban varlığının uzantılarından ve Ortadoğu'daki destekçilerinin çeşitliliğinden bahsediyor olalım, tüm bunlar bu bölgenin geleceği hakkında düşünmeyi gerektiriyor.

Bugün Afganistan Taliban'ın elinde, peki biz bölge halkını ertesi gün neler bekliyor?

İran'daki Mollalar sorunuyla yüzleşmenin yanı sıra, dünya, Afganistan'da uzantıları, yayılmacı hırsları ve özellikleriyle Mollaların yeni bir versiyonuyla karşı karşıya kalabilir.

Irak savaşından sonra olduğu gibi jeopolitik ittifaklarda da bir değişime tanık olacağız. Bunların ilki, Rus Dışişleri Bakanlığının Taliban ile flörtü. Ruslar, mevcut koşullardan yararlanmak için kısa görüşlü taktik politikalarda ustalar. Temel kaygıları her zaman Washington'a ve Batı'ya mümkün olan en büyük zararı nasıl verecekleri. İkincisi, Taliban'ın kendisi için bir tehdit oluşturmadığını deklare eden ve gözünü Afganistan’ın devasa maden zenginliğine dikmiş olan Çin.

Afganistan'da hiçbir zaman merkezi bir hükümet olmadı. Dolayısıyla Amerikalıların bir tane yaratabileceklerine dair inançları acemice ve safçaydı, aşiret dinamiklerini hesaba katmıyordu. Aynı zamanda ABD ile Avrupalı ​​müttefikleri arasındaki koordinasyonda da bir kusur olduğu kanıtlandı. Batı cephesinin ayrık olduğu görüldü. Bu da, gelecekteki krizlerde ABD’nin dış politikasının güvenilirliğine yönelik şüpheleri ikiye katladı.

Bölgesel olarak bu doğru olabilir, ancak alternatif Rusya ve Çin mi? Yahut bölgesel ittifaklar düzeyinde yeni ve ciddi bir yaklaşım aramak, Arap dünyasının çıkarlarını ve ABD’nin bölgemizdeki menfaatlerini pazarlayan yeni temeller üzerinden Washington ile ilişkileri gözden geçirmek mi?

Suriye, Filistin, Lübnan ve Yemen'in kaybedilmesinden sonra  sağduyulu Arapların görevi budur. Bu yaklaşım, İran'ın düşmanca davranışları ve Taliban ile olan ilişkisi nedeniyle daha acil hale geldi. Batı'ya, özellikle de ABD'ye karşı düşmanlık, aralarındaki mezhepsel ve temel anlaşmazlıklardan daha büyük olduğu için İran, Taliban'ın en büyük müttefiklerinden biri olabilir mi?

Taliban ve İran arasındaki ilişki, gelişen belirsiz bir gelecek meselesi. İranlılar manevra ve dindarlık konusunda yetenekli. Amerikalılarla yapılan son Doha müzakerelerinin kanıtladığı gibi, Taliban da hak sahibi. İran, tek bir amaç, yani Batı ve çıkarlarıyla savaşmak için Taliban'ı kullanabilir. Keza bunun tersi de mümkün.

Amerikalıların Taliban ile ilişkilerinde benimsedikleri kolaycılık, bölgeyi ve birkaç yıldır aynı masaya oturdukları müzakereciyi anlamadıklarını gösterdi. Sorunun gerçekten de bir medeniyet  sorunu olduğu açığa çıktı. Amerikalıların, Bernard Lewis ve Samuel Huntington gibi bu konuyu yüzlerce kez ele almış olan Amerikan entelijensiyasından kilit kişilerin söylemlerinden henüz ders almadıkları ortaya çıktı. Sorun, bölgede yaşadığımız Amerikan politikasının sonuçlarına yol açan bir pragmatizme ek olarak, anlayış eksikliği ve saflığın bir kombinasyonu mu?

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

DAHA FAZLA HABER OKU