Pençşir Vadisi, Kabil havaalanının kaosundan ve ülkeden kaçmaya çalışan mülteci kuyruklarından uzakta başka bir dünya gibi görünüyor. Bu vadide her yer yemyeşildir ve meyvelerle süslenmiştir. Vadinin içinden geçen Pençşir Nehri, güçlü akıntıları ile Hindikuş’tan doğuya doğru yol alır. Bölge, İsviçre'ye rakip olan çarpıcı manzaralarla doludur. Gerçekten de Pençşir, on yıllardır National Geographic'in favori bölgelerinden biridir. Sovyet karşıtı dönemde de Batılı ve Doğulu fotoğrafçılar, rahmetli lider Ahmed Şah Mesud'un fotoğraflarını çekmek için buraya akın etmişlerdir.
Görünen o ki, tüm direniş güçlerinin seferber olmaya çalıştığı bu bölge şimdi yeniden savaşa hazırlanıyor, ama orada nasıl bir direniş var? Son iki haftayı merhum Ahmed Şah Mesud’un oğlu ve halefi Ahmed Mesud ile geçirdim. Tüm bu süre boyunca Ahmed Mesud, güneyde Kandahar'dan kuzeyde Badahşan'a kadar siyasi ve askeri liderlerle görüşmekle meşguldü. Hatta Kabil'in düşüşünden önce bile Mesud, Afganistan Devlet Başkanı Eşref Gani'nin, Taliban’ın ele geçirdiği ilk bölge olan Nimuz’un düşüşünden sonra ülkeyi terk etmeye hazırlandığı ortaya çıktığı süreçte bile en kötü duruma hazırlanmak için 7/24 toplantılarda bulunuyordu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Eşref Gani’nin sorumluluğu
Mesud, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda “Eşref Gani, Afganistan’da açtığı çukurun ne kadar derin olduğunu anlayamadı. Tüm dünyanın Kabil'i yılda milyarlarca dolar finanse ettiği sırada onun elinde altın bir fırsat vardı. Ancak Afgan halkının çoğunluğu hala yoksulluk sınırının altında yaşarken birkaç siyasi seçkin milyonlarca dolar kazanıp bunu yurtdışındaki hesaplarına transfer ettiler. Bunun yanı sıra Gani, Peştun kartını Tacikler, Özbekler ve Hazaralara karşı kullanarak Afganlar arasında daha fazla etnik bölünmeye yol açan bir gündeme sahipti” dedi.
Ahmed Mesud açıklamalarına şöyle devam etti:
"Afganistan hiçbir zaman güçlü bir merkezi sistem kuramadı. Bu konuda 100 yıldan fazla bir süredir başarısız oldu. Artık en iyi çözümün, ülkenin genel toprak bütünlüğüne zarar vermeden adem-i merkeziyetçilik ve bölgesel güçlendirme olduğu ortaya çıktı. Afganistan'ın tek bir ulusu temsil ettiği doğru ama tek şehirden yönetilmemeli. Tıpkı İsviçre gibi Afganistan’da da farklı milliyetler ve diller var. İsviçre’de tek bir devlet olduğu doğrudur ancak onların da İskoçya ve Britanya’dakine benzer bir şekilde özel meclisler kurmaya ihtiyaçları var. Ayrıca Fransızca, Almanca ve İtalyanca konuşan İsviçrelilerin ülkelerinde kendi özel sistemleri var. Afganistan’da ise, son derece merkezi olan yönetim ve zayıf güvenlik sistemi nedeniyle yolsuzluklar çoğaldı ve bundan dolayı Afgan hükümeti halkın desteğini kazanamadı. İnsanlar Taliban’ın kötü günlerini hatırladıkları halde yeni rejimin onları koruyabileceğine inanmadılar ve Eşref Gani’ye güvenmediler. Bu durum, çok çeşitli ve çok etnik gruptan oluşan Afgan toplumunun, merkezi olmayan bir siyasi ve silahlı kuvvetlere ihtiyacı olduğunu gözler önüne serdi.”
Pençşir ve direniş
Ahmed Mesud ile Kabil'den Pençşir’e giderken, intihar saldırıları tehditleri nedeniyle rotamızı iki defa değiştirmek zorunda kaldık. Taliban’ın birkaç saat içinde bölge bölge ilerleyişi, Kabil’den Pençşir’e yolculuğu adete dünyadan Mars’a yapılan bir yolculuğa çevirdi. Pençşir’e vardıktan sonra, sessizliğin hüküm sürdüğü ve sadece güçlü akan nehir sularının kükremesinin duyulduğu tamamen farklı bir dünyaya geldik. Kabil’deki tüm korkudan uzak olan burada bulunan herkes Taliban ile yüzleşmeye hazırdı.
Mesud, “Taliban ile görüşmeye hazırız ve hareketle zaten temaslarımız var ve ortak temsilcilerimiz birkaç kez birbiriyle görüştü. Biz de Müslümanız, ancak zorla dayatılarak hiçbir şey yapmayacağız. Babam da Taliban'la görüşmüştü. 1996'da Kabil’in dışında Taliban’ın lideriyle görüşmek için silahsız ve korumasız olarak oraya gidip onlara şöyle dedi: “Ne istiyorsunuz? İslam dinini uygulamak mı? Biz de Müslümanız ve biz de barış istiyoruz, bu yüzden birlikte çalışalım.” Ancak hareket silahla bir şeyleri dayatmak istiyor ki bunu kabul etmeyeceğiz. Barış istiyorlarsa ve bizimle konuşup bizimle çalışıyorlarsa, biz ve tüm Afganlar için barış olacak.”
Ahmed Mesud şöyle devam etti:
“Pençşir direnen tek il. Tüm ülke düştü ama biz dimdik ayaktayız. Tıpkı seksenlerde Sovyetleri ve doksanlarda Taliban'ı yendiğimiz gibi. Unutmamalısınız ki babamın döneminde Taliban kuzeyi ele geçiremedi, sonra El Kaide örgütü onu öldürdü ve sonrası malum. Ama ülkeye barış, güvenlik ve istikrar getirmek için babamın kan hakkını affetmeye istekli ve hazırım.”
Mesud, Afganların herhangi bir teröre teslim olmayacağını söyleyerek, “Taliban ile siyasi müzakereler yoluyla kapsayıcı bir hükümet kurmaya hazırız, ancak kabul edilemez olan, aşırılık ile karakterize edilmiş bir Afgan hükümetinin kurulmasıdır. Bu sadece Afganistan için değil, bölge ve tüm dünya için ciddi bir tehdit” dedi.
El Kaide ve terör
1990'larda Taliban, Afganistan topraklarının yüzde 85'ini ele geçirdikten sonra dünyanın dört bir yanındaki terörist gruplar buraya geldiler. Sonrasında ise 11 Eylül 2001 olaylarına tanık olduk. El Kaide’nin eski lideri Usame bin Ladin gibi Arap ülkeleri tarafından aranan birçok düşman Afganistan’a geldi.
Ahmed Mesud "Biz sadece Taliban tarafından dayatılan herhangi bir kurala karşı değil, aynı zamanda genel olarak uluslararası terörizme karşı da direniş güçleriyiz. Babam, daha El Kaide kurulmadan önce uyarmıştı. Hatta 1980’lerde birçok ülkeden aşırılık yanlısı teröristler buraya geldiğinde uyarmıştı. Bunlar buraya Afganistan için gelmediler, başka şeyler için geldiler. Sonrasında 11 Eylül olayları ve Ortadoğu’daki felaketler gibi birçok olay oldu. Biz artık buraya uluslararası savaşçıların gelmesini istemiyoruz. Çünkü Ortadoğu ile ilişkilerimiz çok önemli ve Suriye ve Libya gibi Ortadoğu ülkelerinden ve Orta Asya’dan pek çok aşırılıkçı gelebilir. Pençşir, herhangi bir aşırılığa karşı ilk savunma hattı olmaya devam edecektir” açıklamasında bulundu.
Barış koşulları ve iktidar paylaşımı
Ahmed Mesud “Bütün Afganlar olarak 40 yıllık savaşın sona ermesini istiyoruz, ancak Taliban'ın barışçıl olması için, bölgesel özerkliği, iktidar transferini ve adem-i merkeziyetçiliği içeren bazı temel şeylere sahip olmalıyız. Taliban, Afganistan’da herhangi bir aşırılığa ve uluslararası terörist grupların varlığına hayır diyebilmeli. Ayrıca iktidar paylaşımı da olmalı. Bölgelerimizin kimse tarafından zor kullanılarak yönetilmesini istemiyoruz. Bugün bazı Taliban savaşçıları, 1990’larda savaşan ebeveynlerinden daha aşırılıkçı hale geldiler. Bu, onların IŞİD ve El Kaide gibi modern aşırılık yanlısı gruplarla olan bağlantılarından kaynaklanmaktadır. Taliban’ın reforme edilmediği doğru ancak hala onlarla oturup konuşabiliyoruz. Konuşuyoruz da zaten. Bir çıkış yolu bulmayı ve tüm savaşları sona erdirmeyi umuyoruz. Uluslararası terörizme karşı olduklarını söylüyorlar ancak bunu eylemde de görmeliyiz. Bunu gerçekten istediklerini umuyoruz. Savaşmak istemiyoruz ama Pençşir’e girerlerse savaşmaya hazırız. Silahsız ve barış içinde gelebilirler. Ama silahla girmek isterlerse son adama kadar savunmaya hazırız. Ancak karşımızdaki Taliban bile olsa barışa bir şans tanımalıyız” ifadelerini kullandı.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Şarku'l Avsat