Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed ile Güney Afrika'nın müstafi Cumhurbaşkanı Jacob Zuma'nın ilginç bir ortak özellikleri var.
Birincisinin ülkesindeki iç savaş, ikincisinin ise hakkındaki yolsuzluk davası nedeniyle zor durumda olmalarından bahsetmiyorum.
Her iki üst düzey siyasetçinin Afrika'da hızlı bir yükselişte olan Pentekostalizm akımının mensubu olmalarını kastediyorum.
Abiy Ahmed ile Jacob Zuma bu konuda hiç de yalnız sayılmazlar.
Ülkelerindeki Pentekostal kiliselere üye olan ve/veya destek veren Afrikalı liderler arasında Ekvator Ginesi Cumhurbaşkanı Teodoro Obiang, Kenya Cumhurbaşkanı Uhuru Kenyatta ve Uganda Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni'nin yanı sıra, Gana ve Fildişi Sahili'nin eski devlet başkanları Jerry Rawling ve Laurent Gbagbo sayılabilir.
Dahası Pentekostalizmin elitist bir kült olmaması, aksine en fazla takipçiyi yoksullar ve orta sınıf arasından bulması ayrıca önemli.
Nitekim Pentekostal kiliselerin müdavimlerinin sayısının yarım milyar olduğu tahmin ediliyor ki bu rakam tüm Hristiyan aleminin dörtte birine tekabül ediyor ve Pentekostalizmi Katolikliğin ardından en büyük ikinci Hristiyan grup yapıyor.
Afrika kıtasına ilişkin veriler daha çarpıcı.
Pew Forum 2011 yılı verilerine göre dünya genelindeki Pentekostalların yaklaşık yarısı Sahraaltı Afrika'da bulunuyor.
Ülkeler bazında ise Nijerya nüfusunun yüzde 26'sının, Kenya ve Güney Afrika nüfusunun ise yüzde 10'unun Pentekostal olduğu tahmin ediliyor.
Gana'daki tek bir Pentekostal kilisenin bir milyona yakın cemaati var.
Peki, nedir bu Pentekostalizm akımı? Nasıl ortaya çıktı?
Afrika'da bu kadar ilgi görmesinin temel nedenleri ne?
Akım hangi açılardan eleştiriliyor ve akımı kıtada nasıl bir gelecek bekliyor?
Bu soruların yanıtlarına geçmeden önce şu hususu belirtmek gerekiyor.
Ademi merkeziyetçi yapısı nedeniyle Pentekostalizmin dünya genelinde olduğu gibi Afrika'da da birçok farklı yorum ve uygulaması bulunuyor.
Dolayısıyla örneğin klasik Pentekostalizm, Yeni Pentekostalizm gibi ayrımlar olmakla birlikte bu yazı, Afrika'da Pentekostalizm çalışan akademisyenlerin üzerinde mutabık kaldıkları hususları içeriyor.
Pentekostalizm nedir?
Pentekostalizmin kelime olarak kökeni Yunancadaki "pentekoste". Yani ellinci gün demek.
Hristiyan inanışına göre İsa çarmıha gerildikten birkaç gün sonra havarilerine görünür.
Devamında yaklaşık 40 gün havarileriyle bir araya gelir ve bu durum Yahudilerin hamursuz bayramından 50 gün sonra kutlanan haftalar bayramına (Şavuot) kadar sürer.
Yine Hristiyan inanışa göre teslis inancındaki "Kutsal Ruh" bu sürenin sonunda havarilerin kalplerine dolar ve bunun etkisiyle havariler semavi olduğuna inanılan bilinmeyen diller konuşmaya başlarlar.
Protestan/Evangelist Hristiyanlığın bir kolu olarak nitelendirilebilecek Pentekostalizm, temellerini işte bu inanıştan alıyor.
Kutsal Ruh'a atfedilen önem Pentekostalizmi diğer Hristiyan mezheplerinden ayırıyor.
Bu bağlamda Pentekostalizm, Hristiyanlığa girişi temsil eden suyla vaftizin temsili olduğuna, gerçek vaftizin Kutsal Ruh'un kişinin kalbine dolması şeklinde gerçekleştiğine, ancak bu sayede kişinin gerçek bir Hristiyan olduğuna ve yeniden doğduğuna inanılıyor.
Bu nedenle Pentekostallar özellikle Katolikleri "sözde Hristiyan" olarak nitelendiriyor.
Kutsal Ruh'un kişiyi etkisi almasının göstergesinin ise İsa'nın havarileri gibi semavi olduğuna inanılan (ve dolayısıyla bilinmeyen) dillerde konuşabilmek, mucizevi bir şekilde iyileşmek ve kötü ruhlardan kurtulmak olduğu kabul ediliyor.
Diğer Hristiyanlık mezhep ve akımlarıyla kıyaslandığında çok yeni sayılabilecek akım ilk olarak 1900-1906 yılları arasında ABD'de ortaya çıktı.
Akımın misyonerleri 1907 yılında Güney Afrika'ya, 1914'te Liberya'ya, 1921'de Burkina Faso'ya, 1930'lar da ise Nijerya ve Gana'ya ulaştı.
1980'lere kadar kıtada önemli bir varlığı görülmeyen Pentekostalizm, son 30 yılda eşine az rastlanır bir şekilde yayıldı.
Neden yükselişte?
Akımın Afrika ülkeleri ve halkları nezdinde gittikçe daha fazla rağbet görmesinin sosyolojik, ekonomik ve teolojik birçok nedeni bulunuyor.
Ancak bunların başında Afrikalı yerel papaz ve din adamlarının akımı yeniden yorumlaması geliyor.
Geleneksel Hristiyan mezhepleri kıtada bela ve musibetler karşısında sabretmeyi ve karşılığında öbür dünyadaki ödülleri vadederken Pentekostalizm, öbür dünya saadetinin yanı sıra bu dünyada da sağlıklı ve müreffeh bir hayat yaşamayı ön plana çıkarıyor.
Kilise cemaati mensuplarına, kronik dahi olsa sağlık sorunlarının mucizevi bir şekilde iyileşebileceği ümidi aşılanırken, refah ve zenginliğin esasen tanrının rızasının bir göstergesi olduğu vurgulanıyor.
Bu minvalde diğer Hristiyan mezhepleri din adamları mütevazi bir hayat sürmeye dikkat ederken Pentekostal papazlar pahalı kıyafetler, lüks araba filoları hatta özel jetlerle sahip olmakta bir beis görmüyor hatta bunları nazara veriyor.
Adları zaman zaman yolsuzluk skandallarına karışmakla birlikte Pentekostal papazların büyük çoğunluğu, tanrının rızasını kazanmış kullarına er ya da geç zenginlik vereceğini iddia ediyor.
Dini diskur ve yaşantıdaki bu değişimin Afrika ülkelerinin ciddi ekonomik sorunlarla karşılaştıkları 1980 ve 1990'lı yıllara denk gelmesi, Pentekostalizmin geniş halk toplulukları nezdindeki cazibesini artıran etkenlerden.
Zira bu dönemde işsiz kalmış, yoksullaşmış, geleneksel dayanışma mekanizmalarını kaybetmiş, dışlanmış ve yalnızlaşmış bireyler hayata tutunacak bir dal arayışındaydı.
Diğer tüm alternatifleri denemişlik ve çaresizlik, bireylerin Pentekostalizmin cazibesine kapılmasında önemli rol oynadı.
Bahsekonu sosyo-ekonomik sorunların halen devam ediyor oluşu Pentekostalizme olan ilginin de canlı kalmasına yol açıyor.
1990'lar aynı zamanda Afrika ülkelerinde demokratikleşme rüzgarlarının estiği, dünya genelinde ise küreselleşmenin gittikçe derinleştiği bir zaman dilimi.
Ortaya çıkan görece özgürlük ortamında Pentekostal papazlar, sesli ve görsel medyayı da çok iyi kullanarak seslerini büyük kitlelere duyurmayı başardılar.
Trans halinin sıkça görüldüğü, kötü ruh çıkarma seanslarının düzenlendiği ve bilinmeyen dillerin konuşulduğu yüksek oktanlı vaaz ve ibadetler, diğer mezhep ve dinlerin monoton, cansız ve sıkıcı ayinlerine göre daha fazla dikkat çekiyor.
Bunlara ilaveten Pentekostalizmin Afrika'da hızla yayılmasının sırrı, geleneksel Afrika inançlarıyla Hristiyanlığı cemetmesinde saklı.
Pentekostalizm esasında geleneksel olan her şeye; yerel inanışlara, birey yerine toplumu öne çıkaran toplumsal yapıya ve bu çerçevedeki adet ve törelere şiddetle karşı çıkıyor.
Ancak, özünde yerel dinler ve kültürlerden gelen birçok unsur Pentekostal kiliselerin Hristiyanlık yorumlarında önemli yer tutuyor.
Bu minvalde Pentekostalizm, geleneksel inanışlarda sıkça karşılaşılan büyücülük, uğursuzluk ve kötü ruhların da bulunduğu ruhani evrende iyi ruhları Kutsal Ruh'la ikame ediyor.
Dahası geleneksel inanışlardaki şifa ile din arasındaki bağlantıyı aynen muhafaza ediyor.
Dolayısıyla Afrika kıtasındaki bazı Pentekostalizm yorumları, takipçilerine kendilerinden ve eski inançlarından ögeler bulabildikleri bir inanç sistemi sunuyor.
Dönüşümün radikal olmaması kabullenilmesini de kolaylaştırıyor.
Hangi açılardan eleştiriliyor?
Pentekostalizm öncelikle maddiyata önem vermesi nedeniyle eleştiriliyor.
Kilisenin cemaati, karşılığında tanrı tarafından maddi refah ve bollukla ödüllendirilecekleri argümanıyla bağışta bulunmaya teşvik ediliyor.
Bazı kiliseler yeterli maddi gücü bulunan müdavimlerinden kişisel gelirlerinin yüzde 10'u kadar maktu bağış topluyor.
Zenginlik ve dünya hayatındaki refaha yapılan bu vurgu, dini özünden uzaklaştırdığı şeklinde yorumlanıyor.
İkincisi, kurumsallaşma eksikliği nedeniyle Pentekostal kiliselerin kurucuları olan papazlara aşırı bağımlı olması.
Bahsekonu kişiler, yüksek eğitimli olmaları ve hitabet sanatını çok iyi icra etmelerinin yanı sıra, modern ses ve görüntü teknolojilerini kullanarak geniş kitlelerini arkalarından sürükleyebiliyor.
Papazların eş ve çocukları da çoğu durumda kilisenin üst düzey yönetici kadrosunda görev alıyor.
Ancak, kurucu papazın yerine görevi kimin devralacağı önemli bir belirsizlik teşkil ediyor.
Örneğin, TB Joshua adlı Nijeryalı papaz, kurduğu Tüm Milletlerin Sinagog Kilisesi (Synagogue Church of All Nations) ile sadece ülkesinde değil, dünya genelinde tanınır olmuş ve Afrika'daki birçok siyasetçiyle yakın ilişkiler kurmuştu.
Ancak papaz Joshua'nın geçtiğimiz haziran ayında ölümünün ardından kilisesinin akıbeti hakkındaki belirsizlik devam ediyor.
Üçüncü eleştiri akımın siyasetle fazla içli dışlı olması noktasından geliyor.
Kiliselerin üst düzey siyasi elitle yakın ilişkiler kurma kaygısı bu algıyı daha da güçlendiriyor.
Ancak Pentekostal aktörlerin bu siyasi duruşu ülke içerisindeki dengeleri sarsabiliyor.
Nitekim Fildişi Sahili'nde 2002 yılında başlayan iç savaşı tetikleyen nedenlerden bir tanesinin de dönemin Cumhurbaşkanı Laurent Gbagbo'nun maiyetindeki Pentekostal papazların adı geçeni ülkenin ilk Hristiyan cumhurbaşkanı olarak sunmaları, muhalefeti ve Hristiyan olmayanları ötekileştirmeleri ve şeytani güçler olarak addedilen Müslümanların ülkeden kovulması gerektiğini yüksek perdeden dillendirilmesi gösteriliyor.
Dördüncü eleştiri, Pentekostalizmin dinler arası diyalogdan uzak durmasına ilişkin.
Kiliselerin birçoğunun özellikle İslam ve Müslümanlara karşı bir retorik benimsediği görülüyor.
Bu retorik, Müslüman ve Hristiyan nüfusun birlikte bulunduğu ve dinin siyasallaştığı Fildişi Sahili ve Nijerya gibi ülkelerde daha belirgin.
Bazı Pentekostal papazlara göre İslam, annesi bir cariye olan Hz. İsmail'in neslinden gelen bir peygamber tarafından temsil edildiği için "meşru" nübüvvet zincirinin dışında görülüyor.
Buna ilaveten Pentekostalizmin, diğer Hristiyan mezhepleri dahil diğer inançlarla samimi bir diyalog kurmaktan kaçındığına dair bir anlayış birliği bulunuyor.
Pentekostalizme yöneltilen eleştiriler arasında son olarak sözkonusu akımın yıkmaya çalıştığı geleneksel kabile ve ahbap-çavuş yapılarına benzediği iddiası zikredilebilir.
Bu bağlamda Pentekostal kilise ve papazlar, cemaatlerine bir taraftan geçmişten gelen tüm bağlarından kurtularak birey olmayı salık verirken, diğer taraftan müntesiplerinin kendilerini kilisenin sosyal ağına adamalarını, kilise lider kadrosuna güvenmesini bekliyor. Kilise bünyesinde kurulan dayanışma sandıkları, itaatkâr ve sadık üyelerin ödüllendirilmesi, şevksiz ve düzensiz olanların ise disiplin altına alınması için kullanılıyor ki bu durumun Afrika genelindeki "etnik" temelli patronaj ilişkisinin ikamesi olarak okunması mümkün.
Sonuç
Tüm bu eleştirilere ve iddia edilen olumsuz yanlarına rağmen Pentekostalizm kıtadaki yayılmasını sürdürüyor.
Zira Pentekostalizm de diğer tüm dinler gibi bir inanç sistemi ortaya koyuyor ve inananlarının her iki dünyadaki mutluluklarını teminat altına almayı vadediyor.
Pentekostalizm ayrıca, bu dünya hayatındaki sağlık ve refaha vurgu yapması, çoğunluğu toplumun marjinalleşmiş kesimlerinden olan insanlara cazip geliyor.
Bu minvalde kendisini ortaya çıkaran sosyo-ekonomik koşullar var olduğu sürece Pentekostalizm Afrika'da zemin kazanmaya devam edeceği anlaşılıyor.
Öte yandan, Pentekostalizmin İslam'a yönelik tutumu ve kıtada İslam'ın radikal yorumlarının güçleniyor olması birlikte düşünüldüğünde, önümüzdeki dönemde özellikle Nijerya, Gana, Güney Afrika ve Kenya gibi ülkelerde din temelli ihtilaf riskinin artacağını söyleyebiliriz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independent
© The Independentturkish