Malum hikâyeyi herkes bilir. Sarıklı ve cübbeli bir devrimci Ali Suavi, yanına topladığı muhacirlerle Çırağan Sarayı'nı basarak Sultan Murad'ı kaçırmaya teşebbüs eder.
Üstelik Suavi, bunu yapacağını gazetede şu ilanla kamuoyuna duyurur;
Müşkilat-ı hazıra pek büyüktür. Lakin çaresi pek kolaydır. Yarınki nüshamızda cümlenin müsaadesiyle bu çareyi kısacık şerh ve beyan edeceğim. Bugün şu mektubum yarınki neşre enzar-ı umümiyyeyi celb içindir efendim.
Suavi'nin bahsettiği çare, Çırağan Baskını idi.
Mamafih, bir rivayete göre, okuma yazma bilmediği ve yalnızca yedi sekize kadar sayabildiği için kendisine Yedisekiz unvanı verilen Hasan Ağa (Sonradan Paşa olarak anılacak) kalın bir sopa ile bu çareyi bikes ve kifayetsiz bırakacaktı.
Hasan Paşa, vaka-i adiyeden saydığı bu cürmü şöyle izhar edecekti;
Efendimiz, saray civarında bir berber dükkânında tıraş oluyordum. Birdenbire bir gürültü işittim. Ne olduğunu anlamak için hemen dükkândan çıkarak saraya doğru ilerledim. O taraftan gelen bir adama tesadüf ettim. Sarayı muhacirlerin bastığını öğrendim. Aklım başımdan gitti. Koşmaya başladım.
Yolda rastladığım silahsız bir zaptiyeyi de yanıma aldım. Saray kapısına vardım. Silahsız olduğum için kapıda duran kapıcının elindeki sopayı kaptım, içeri daldım. Avluda kimseyi göremedim.
Harem tarafından kadın çığlıkları, 'Sultan Murat, çok yaşa' diye bağrışmalar geliyordu. O tarafa atıldım.
…
Muhacirler, Murat Efendi'yi ortalarına almışlar, karma karışık bağırıyorlar ve onu selamlık tarafına doğru sürüklüyorlardı. Bu arada muhacirlerin içinden, kâtip kıyafetinde bir adam ayrılarak üstüme atılmak istedi.
Elindeki rovelveri göğsüme çevirdi. Elimdeki sopayı şiddetle başına indirdim. Bu adamı, bir darbede cansız olarak yere serdim. Bu sefer de gene o kıyafette bir adam üstüme atıldı. Fakat ikinci sopa darbesinde o da yere yuvarlandı.
Oysa Çırağan'da Sultan Murad'ı kaçırıp Sultan Abdülhamid'i tahttan indirme teşebbüsü yalnızca Ali Suavi vakasıyla sınırlı değildi.
Çırağan Vakasından bir sene kadar evvel, çiçeği burnunda Sultan Hamid'in cülusundan yaklaşık iki ay sonra tuhaf bir hadise meydana geldi.
Sabık Sultan Murad'ın sıhhatinin yerinde olduğunu iddia eden taraftarları onu Çırağan Sarayından kaçırarak Avrupa'ya götürmek üzere gizli bir plan yaptı.
Sultan Abdülhamid, daha tahta oturur oturmaz şayialar dalga dalga yayılmıştı. Sultan Murad'ın tahttan indirilmesini bir darbe olarak yorumlayan kimseler Sultan Hamid'e karşı propagandaya başlamıştı.
Bu şayiaları yayan kişileri derhal yakalatan Sultan Hamid, onları tutuklamak yerine evvela memurluk vermiş sonra da şu nasihatte bulunmuştu;
Sizin biçare biraderimin ahval-i sıhhiyyesi hakkında mugayir-i hakikat haberler işâa etmiş olduğunuzu işittim. Sizi ayıplamam. Kendisinden ötedenberi iyilik gördüğünüz için imdi sadakat göstermeniz ve şifayap olmasını arzu etmeniz tabiidir. Onun iyi olmasını ben de can ve gönülden arzu ederim; fakat verdiğiniz haberler doğru değil. Anın için sükût etseniz daha iyi edersiniz.
(Abdulhamid-i Sani ve Devr-i Saltanatı - Osman Nuri)
Rum İstavridis'in planı: Kadın çarşaflarıyla sultanı kaçırmak
Büyük Britanya'nın Başkonsolosluğunda tercüman olarak çalışan İstavridis, Rum asıllı bir Osmanlı vatandaşıydı.
Sultan Hamid'i tahta geçtiği ilk günden beri sevememiş ve Sultan Murad'ın hasta olduğuna inanmamıştı.
İstavridis'in yaptığı plana göre bir İngiliz gemisi rıhtıma yanaşacak ve Sultan Murad gizlice o gemiye bindirilecek sırasıyla Odesa'ya oradan da Londra'ya götürülecekti.
Burada Sultan Murad tedavi edildikten sonra İstanbul'a dönecek ve Sultan Hamid'i devirerek hakkı olanı alacaktı.
Oysa Mithat Paşa'nın iddiasına göre rıhtıma yanaşacak gemi, İngilizlere değil; Ruslara ait olacaktı.
Dedikodular Sultan Hamid'e ulaştığında bu konu Sadrazam Mahmut Paşa ile gerginliğe neden oldu. Hatta kimilerine göre de bu tertibin arkasındaki asıl kişi Mahmut Paşa'ydı.
İddiaya göre; Sultanı avuçlarına almak isteyen Sadrazam, tabiatı gereği fazla kaygılı olan Abdülhamid'in vehmini artırarak onu korkutmak istiyordu.
Nihayet hükümet bir plan yaparak failleri suçüstünde yakalamaya karar verdi.
Buna göre Çırağan'a giriş çıkışlar serbest bırakıldı, bu şekilde faillerin eylemlerini icra etmeye cesaretlendirildi.
İstavridis'in bir diğer önemli suç ortağı Lehli Mihalovski isimli bir yabancıydı. Yine Adliye Nezaretinden Mehmet Efendi ve Maliye Kâtibi Hüsnü Beyler operasyonun beyin takımındaki kişilerdi.
Bahsi geçen şahıslar mabeyn-i hümayundan Ahmed ve Arif Beylere planlarını açarak anlaşırlar, bilmedikleri ise Ahmed ve Arif ismindeki şahısların Sultan Abdülhamid'e bağlı kişiler olmasıdır.
Operasyon için içeriden destek almak gerekmekteydi. Bunun için de İstavridi'nin çetesine Çırağan memurlarından Mehmed Bey getirildi.
Mehmed Bey onları kadın kılığında içeri alacaktı. Çırağan'da bulunan Sultan Murad ve genç Şehzade bu yolla kaçırılacaktı.
Kapıdaki nöbetçilere rüşvet vermek suretiyle ikna edilecekti. Nöbetçilerin direnmesi halinde rıhtımdaki gemiden gelecek yardımla nöbetçiler derdest edileceklerdi.
İstavridi çetesinin bilmediği bir başka şey ise kendilerine içeride yardımcı olacağını zannetikleri Mehmed Bey'in aslında Sultan Abdülhamid'e son derece bağlı bir asker olan Tahir Ağa olmasıydı.
Uzunçarşılı'nın yorumuna göre operasyonu Damat Mahmut Paşa yönetiyorsa da Sultan Hamid'e bu denli yakın bir isim olan Tahir Ağa'nın operasyonun içinde olması operasyonu bizzat Sultan Hamid'in yönettiği iddialarını güçlendirmektedir.
Faillerinin suçlarının sabit olmasına rağmen derhal derdest edilmemelerinin ve teşebbüsün beklenmesinin arkasındaki temel sebep muhtemelen İstavridi'nin hangi büyükelçi ile temasta olduğunu tespit etmekti.
Yani kadın kılığına giren bu çeteciler Ruslara mı yoksa İngilizlere mi hizmet ediyordu; bu henüz belli olmadığı için teşebbüse fikir aşamasında müdahale edilmedi.
Sonradan anlaşıldığı üzere İstavridi bu eylemini Rus elçisinin gözetiminde yapıyordu; ama İngiliz elçisinin bu plandan habersiz olması söz konusu değildi; çünkü Sultan Murad; önce Odesa'ya götürülecek ardından da Londra'ya kaçırılacaktı.
Böylesi büyük bir operasyondan dünyanın en güçlü devletinin istihbaratının habersiz olması pek mümkün görünmüyordu.
Velhasıl olay günü, Çırağan Sarayı'nın kapısına bir fayton yanaştı. İddiaya göre gelenler Kemaleddin Efendi'nin saraylıları idi; ama İstavridi ve arkadaşları kadın kılığında avluya girer girmez nöbetçi zabitanlar tarafından derdest edilerek tutuklandı.
Darbecilerin peçeleri indirildiğinde bahsi geçen kişiler olduğu anlaşılarak tutuklandılar. Olayla ilgili resmi açıklama ise şöyleydi;
Geçenlerde bazı bedhâhan tebdil-i kıyafetle Çırağan Sarayının âlisine dühul kasd için ol canibe azimetleri istihbar olunması üzerine ahzü tevkif olunup icrayı tahkikat ile merkumlar istintak cdildikte keyfiyet-i mahz-ı isaet olduğu anlaşılarak merkum müfsitler hakkında mücazat-ı derdest-i icra bulunmuş…
(1 kânunuevvel 1292 "13 birinci kanun 1876 ve 26 zilkade 1293")
Olayın belki de en önemli tanığı konumunda bulunan Sultan Murad'ın validesi, bir mektubunda konuyu şu sözlerle anlatacaktı;
Ey Efendim şaşmaz mısınız, bundan bir kaç gün evvel kapumuza bir takım çarlılar (çarşaflılar) gelmişler, tutup zabtiyeye götürmüşler, güya Efendimizi ve Salâhaddin Efendiyi Rusyaya kaçıracaklarmış da memurlar tutmuşlar; Allah akıl versin. Sultan Murad'n millete ve devlete ne ihaneti vardır ki hasmı olan Rusya'ya kaçsın; Vallah buna kahkaha ile gülmelidir olkadar; hem kendileri bu desiseyi yapmışlar ve hem de bizim üzerimize atmışlar.
Bari yaptılar yapacak yolunda yapaydılar. Ne fayda böyle bir desiseyi herkes anlamışlar utansınlar. Allah onların daha cihana rezil etsin. Bizim ağzımız kapalı bir şeyden haberimiz yok, kendi derdimizle. Bunların da işi kalmamış da böyle fesatlıkla uğraşıyorlar. Ortalığa baksan daha iyi olur; evladım ne yapmış ki kaçsın…(Uzunçarşılı – Belleten 32. Sayı)
Valide Sultan'ın söylediklerinden anlaşıldığı üzere Sultan Murad'ın Rusya'ya kaçırılması planlanıyordu.
Oysa Validenin ima yoluyla kastettiği kişiler ise hükümetti, ona göre bu tertibin arkasında fesat peşinde koşan devlet yetkilileri bulunuyordu.
Olay kadar ilginç olan başka bir nokta ise faillerin mahkemesi olacaktı. Çünkü sanıklar İstavridi, Jülü, Hüsnü ve Ahmet mahkeme tarafından ağır şartlarda ve ömür boyu sürgün cezası verilmesine rağmen Sultan Abdülhamid tüm sanıkları affettiğini açıkladı.
Sanıkların neden affedildiğine dair ise iki görüş öne çıkıyor; ilki İstavridi'nin bu işi yabancı ülkelerin elçileri ile yapmasıydı. Dolayısıyla Sultan Hamid üzerinde baskı kuran elçiler af kararının çıkmasını sağlamıştı.
Bir diğer iddia ise Sultan Hamid bu işin arkasında hükümetten kimselerin olduğunun farkındaydı ve meseleyi bu şekilde kapatarak muhataplarına meseleyi görmezden geleceği mesajı veriyordu.
Bu olaydan sonra Çırağan Sarayı asıl büyük vakayı yaşayana kadar bir süre sessizliğe bürünecekti. Filhakika bugün dahi bu garip vaka tam anlamıyla aydınlatılabilmiş değil.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish