Başarılı olmasını beklediğiniz bir yöntemi denerseniz ve beklediğinizden daha çok başarılı olursa aynı yöntemi tekrar tekrar uygulamanız kaçınılmazdır.
Denenmiş ve doğrulanmış bir yol, yeni ve bilinmeyen yoldan daha iyidir. En azından iktidar ve siyasettekilerin düşüncesi bu.
İran Humeyni rejimine gelince, onun devrimci aşırılıkçı rejimler sınıfındaki "işareti" veya "alameti", ulus-devlet içinde mini devletler oluşturmak, devletin yetki alanı dışında coğrafi alanlar oluşturmak ve bunun yanı sıra bu dış coğrafyalarda silahlar, savaşçılar, medya ve ekonomi düzeni teşkil etmektir.
Bu konuda onlar için en başarılı örnek, Lübnan'daki "Hizbullah" deneyimidir.
Muhtemelen şu anda Afganistan'da uyguladıkları da bu tecrübenin parçalarından biri.
Bir başka deneyimleri ise Suudi Arabistan'da yaşadıkları "Hizbullah El-Hicaz" deneyimiydi.
Ancak Suudi devletinin kararlılığı ve Suudi toplumsal dokusundaki farklılık nedeniyle bu terörist oluşum bölgede tutunamadı ve sadece birkaç terör faaliyeti gerçekleştirebildi.
Bunların en önde geleni 1996'da ülkenin doğusundaki El Huber şehrinde bulunan apartmanlara düzenledikleri bombalı saldırıydı.
Mezhepsel ve toplumsal farklılıklarla tanınan Yemen'de, kendilerini "Ensarullah" diye tanıtan Husiler vesilesiyle Lübnan'daki "Hizbullah" deneyimini tekrar uygulamaya çalışıyorlar.
Belki daha sonra Yemen Cumhuriyeti yeniden kurulur ve Husi silahını devlet içinde, düzenli silahlı kuvvetler sisteminin dışında, meşru ve mukaddes kılmak için iktidarı ve ülkeyi tamamen ele geçirme projesi başarısız olur.
Yakın zamanda Irak Haşdi Şabi Otoritesi Başkanı Falih el-Feyyaz, İran Devrim Muhafızları Başkomutanı Hüseyin Selami ile yaptığı görüşmede tüm bu anlamları açık bir şekilde ifade etti ve şunları söyledi:
İranlı Devrim Muhafızları'nın tecrübeleri Irak yasalarına ve özelliklerine uygun olarak kullanılmalıdır.
İran'ın resmi haber ajansı "IRNA" tarafından bildirildiğine göre Hüseyin Selami, "Haşdi Şabi"yi "cihatçı bir örgüt" olarak nitelendirerek "İran'ın asıl sözünü savaş alanında söylediğini" ifade etti.
Falih el-Feyyaz'ı kabul eden "Devrim Muhafızları" komutanı Selami, şunları söyledi:
Asıl sözlerimizi savaş alanında söylüyoruz. Gerçek siyasi güçler saha güçleridir.
Yani İran Devrim Muhafızları komutanının bu sözlerine göre İran'a ve Devrim Muhafızları'na bağlı olmayan Irak siyasi güçlerinin hiçbir değeri yoktur.
Keza, İran hegemonyasına karşı çıkan gençlik akımlarının hiçbir değeri yoktur.
Hatta İran'a bağlı olmayan dini referansların ve tabii ki devletin de hiçbir değeri yoktur. Değerli olan tek şey "savaş sahası güçleri"dir.
İran "Devrim Muhafızları" ve onların arkasındaki İran Dini Lideri'nin kendi kararını verme yetkisine sahip bağımsız bir devlet olan Irak'a yönelik hayallerini ve planlarını bundan daha açık ve net ifade edecek bir şey var mı?
Irak'taki milislerinin Amerikan güçlerine ve üslerine yönelik saldırılarına da değinen Selami, "Onlar iki kötü durum arasında gidip geliyorlar, ya kalacak ve darbe almaya devam edecekler, ya da mağlup bir halde Irak'ı terk edecekler" dedi.
Peki... Irak devleti ve kurumları, "yabancı bir yetkili"nin başka bir ülkenin temel egemenliğine ilişkin konularda söylediği bu sözlerin neresinde?
Özetle... gittikleri her yerde kendi devletleri lehine o devleti yutmaya çalışıyorlar.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish