"Ben kimseyi öldürmedim, kimseyi öldürtmedim. Bıçaklarıyla üzerinize gelen çocuklar, onlar sizin çocuklarınız! Onlara ben öğretmedim, siz öğrettiniz!"
Charles Manson
Yazar Albert Camus, 1951'de kaleme aldığı "İsyankâr Adam" denemesinin girişinde "İnsan ne ise o olmayı reddeden tek varlıktır!" diyordu. Hayatta oynadığımız rolün ne denli iki yüzlü olabileceğinin sinyallerini veriyordu belki de. Peki Charles Manson da böyle bir varlık mıydı? Ne olduğunu reddedip başka bir karaktere mi bürünüyordu her seferinde? Hâkim karşısında ya da hapishanede "Bunu ben değil, sizin kendi ellerinizle yarattığınız sisteminiz yaptı" derken samimi miydi? Yoksa kendisi için yazdığı hikâye eşliğinde sadece kişisel gösterisini mi icra ediyordu?
1 metre 68 santimlik boyuyla dünyanın gördüğü en tehlikeli ve manipülatif seri katillerinden biri olan Manson'ın aklına Camus'nün bu önermesi gelmiş midir orası meçhul. Ancak çoğunun nazarında hem insanlıktan çıkmış bir canavar hem ilgi çekici bir karakter hem de pazarlanabilir popüler bir suç figürü olarak görüldüğü kesin. Bu algı, 2017'deki ölümünün ardından bile hala sürüyor.
Manson, ünlü rock grubu The Beatles'dan aldığı gizli, "satır arası" mesajlarla "ırklar arası savaş" başlatması gerektiğini düşünen ya da bu saçmalığa çevresindeki itaatkâr grubu inandırabilen bir kişilikti. (Kuvvetle muhtemel Beatles için de bu durum saçmalığın daniskasıydı. Çünkü Manson grubun kendisine üstü kapalı mesaj yolladığını farz ederken onlar John Lennon'ın albüm kayıtlarına Yoko Ono'yu niye getirdiğinin kavgasını veriyordu)
Manson'ın demir parmaklıkların ardından yazdığı şarkı sözleri Guns'n Roses gibi kalburüstü rock gruplarının albümlerinde yer bulabildi ve suratı en çok sattığı yıllarda Rolling Stones dergisinin kapaklarını süsleyebildi. Aslında bu iki gerçek bile ortada üzerine düşünülmesi gereken bir algı olduğunun ispatı. Kim bilir belki de kapitalizmin "karşı kültür" kisvesi altında, altın tepside sunduğu bir imajdan, karanlık bir mit pazarlamasından ibaretti sadece Charles Manson.
Ne olursa olsun şurası çok net. İnsan kendini reddetse dahi doğasını reddedemeyecek bir yaratık, üstelik vahşi bir yaratık. Charles Manson'ın "aile" adında topladığı şu "kendini bilmez" gençlere öldürttüğü Sharon Tate ve arkadaşlarının katledişinin üzerinden tam 52 yıl geçmişken de mevzu bahis yine vahşet. Manson, Spahn Çiftliği'nde çoğu zaman yaptığı gibi marihuanasını sarmış tüttürürken, onun yönlendirdiği "aile üyeleri" Sharon Tate, Abigail Folger, Wojciech Frykowski, Jay Sebring ve Steven Parent'i öldürüyordu. Kuşkusuz bu yaşananların adı da kelimenin tam manasıyla vahşetti. Üstelik Hollywood yıldızı Tate, ünlü yönetmen Roman Polanski ile birlikte çocuk beklerken, hamileliğinin sekizinci ayında gerçekleştirilmişti bu katliam.
Manson azmettirirken, diğerleri cinayeti işlerken vahşiydi. Tate ve beraberindekiler kendilerini öldürmeye gelenleri gördüklerinde; bıçaklar kendilerine doğru yöneldiğinde korkudan dişleri birbirine vurmuş muydu, bilinmez. Eğer öyleyse, bu durum insanın esasen vahşi tabiatıyla açıklanabilecek bir ruh haliydi. Çünkü modern zamanlarda bile insanlar korktuğunda, ölüm tehlikesi sezinlediklerinde ilk çağlarda yaşayan atalarından miras tepkilerin hemen hemen aynısını veriyordu. Hala öyle. Korkunca çenemiz titriyor, tüylerimiz diken diken oluyordu. Hala öyle. Bedenimiz yüz binlerce yıl öncesine ait bu işleyişi, bu düzeni bugün bile devam ettirebilen bir mekanizmadan ibaret. Bu da fizyolojik olarak taş devri insanlarından bir farkımızın olmadığını gösteriyordu. Hala öyle. Bir insan kendini büyük bir tehlikenin içinde hissettiğinde vücudu şartlı refleks gösterip kendini savunmaya programlıyor, bunu yaparken karşısındaki ile savaşabilmek için kaslarını farkında olmadan hazır hale getiriyor ve tıpkı diğer canlılarda olduğu gibi bir yırtıcıymışçasına dişler ve çene ana savunma mekanizması halini alıyordu. Evet, hala öyle. Evrimin törpülenmiş hali bu! Aradaki tek ve temel fark mı? Büyük olasılıktır ki; Manson'ın "ailem" dediği katillerin çenesi saldırırken, kurbanların ise kendilerine yönelik tehdidi fark ettikleri an bu refleksi sergilemiş oluşuydu. Bir yandan vahşete uğramanın beraberinde getirdiği dehşet diğer yanda vahşetin ta kendisi… Buraya kadar yazıyı okuyabildiyseniz Manson'ı meşhur eden cinayet serilerine ve şüphesiz öncesine, yani hayatına bakmak gerekiyor. Çünkü şartlı ya da değil, ama açık saçık bu vahşetin kökeni çok ama çok öncesine dayanıyor. 1 Yüz 1 İnsan'ın iki bölümlük yazı dizisinin ilki başlıyor.
Babasını hiç tanımadı, annesini hiç hatırlamadı
12 Kasım 1934'te Cincinnati'de doğdu Manson, eskilerin deyişiyle gayrimeşru bir ilişkinin meyvesiydi. Babası Colonel Scott ile hiç tanışmadı. Alkolik annesi Kathleen Maddox, Charles'ı dünyaya getirdiğinde henüz 16'sındaydı. Manson soyadı annesinin ikinci evliliğinden geliyordu. Kathleen, William Manson ile dünya evine girdikten sonra Charles da üvey babasının soy ismini aldı. Annesi, oğlu henüz 5 yaşındayken silahlı soyguna karıştı, cezaevine gönderildi. O cezaevine girerken oğlunu da koruyucu bir ailenin yanına vermek istedi. Ama olmadı. Önce annesinin kardeşleriyle yaşadı Charles.
Ardından kaçtığı bir Katolik okuluna verildi. Annesi cezaevine girdikten sekiz yıl geçtikten sonra mahkeme, Charles'ın Indiana eyaletindeki Gibault Erkek Okulu'na gönderileceği yönünde karar aldı. Sene 1948'e geldiğinde ilk suçunu işledi Charles Manson. Bir marketi soydu. Kısa süre sonra yakalanıp gözaltına alındı. Kaçtı. Kaçtıktan sonra hayatının üç yılını geçireceği, aynı eyaletteki Plainfield'a gönderildi. Yine kaçmak istiyordu. Tam 18 kez teşebbüste bulundu. Bu okul daha sıkı çıktı. 1951 yılına dek…
Artık neredeyse annesinin kendisini doğurduğu yaştaydı. Çalıntı bir arabayla bir daha geri dönmemecesine uzaklaştı. Yol boyunca kimine göre 15 kimine göre 20 benzin istasyonunda durdu ve durduğu hemen her yeri soydu. Nihayet yakalandığında kaçtığı yerden neredeyse 3 bin kilometre uzaklıktaki Utah'taydı. Bu kez Washington D.C.'deki Ulusal Eğitim Okulu'na yollandı. 17 yaşın altındaki suçlular için hükümetin çocukları eğitebileceğine inandığı bir kurumdu gittiği yer… Okul psikiyatristi birkaç saatin ardından Manson'ı "kurnaz" ve "aşırı derecede kırılgan" olarak tanımlayabildi. O aşırı hassas çocuk, 1 yıl sonra artık reşitti. Ve bir erkek çocuğunun boğazına ustura dayayıp tecavüz etti. İki yer daha değiştirdi. Sistem hala şans tanıyor, Virginia ve ardından Ohio'daki ıslahevlerine gönderiyordu onu.
Evlendi, çocuk sahibi oldu, boşandı, pezevenkliğe başladı
1955 yılında bir restoranda tanıştığı garsonla, Rosalie Willis ile evlendi. Kısa sürede çocuk sahibi oldular. Ailesine otopark görevlisi olarak bakmak kâfi gelmeyince yine hırsızlığa girişti. Bu kez çalıştığı yerdeki arabaları çalıyordu. Tutuklandı. Beş yıl ceza aldı. Şartlı salıverildi. Fakat şartlı salıverilmenin kurallarına uymayınca üç yıl daha hapis cezasına çarptırıldı. Evliliğinin üçüncü yılıydı. Yapamadı. Boşandı. Eski eşi Charles Jr. Manson'ın velayetini üstüne aldı. Manson ise bir süre başıboş dolaştıktan sonra Güney Kaliforniya'da pezevenkliğe başladı. Hırsızlık ve tecavüzün ardından şimdi de kadın satıyordu. Daha doğrusu 16 yaşında bir kızı pazarlıyordu. 1959'da suç kartelasına bir yenisi ekledi: Çek sahtekarlığı. 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Cezası tecil edildi. Bunda Leona'nın etkisi yadsınamazdı.
Gözü yaşlı bir savunma yaptı Leona. Manson ile birbirlerine sırılsıklam âşık olduklarını söyledi. Eğer Charlie serbest bırakılabilirse evlenebilirler, yeni bir yaşama başlayabilirlerdi. Yıl sona ermeden 19 yaşındaki Leona ile evlenen Manson yine serbest kalmıştı. Hem de hapishanenin psikiyatristi Dr. Edwin McNiel'in "Onun şartlı tahliye için iyi bir aday olduğunu söyleyemem" uyarısına rağmen. Doktor yazdığı raporda şu tespiti yapıyordu:
Charlie, ortalama bir birey olduğu izlenimini vermiyor. Duygusal açıdan çok dengesiz ve çok güvensiz... Bana göre muhtemelen psikozu olmayan sosyopatik bir kişilik. Ne yazık ki, hızla kurumsallaşmış bir birey oluyor. Onu şartlı tahliye için iyi bir aday olarak kesinlikle tavsiye edemem.
Scientology tarikatı, cezaevleri yılları ve Beatles takıntısı…
1955'te çalıntı bir aracı eyalet sınırlarını geçirmekten hapse atıldığında, ilk eşi hamileydi. Beş yıl sonra bu kez hapisten çıkabilmek için Leona kartını öne sürmüştü Manson. Bu kez evde onu bekleyen hamile eşi yoktu ama ona âşık olduğunu söyleyen bir eş adayı vardı. Leona Rae "Candy" Stevens, Los Angeles'tan tanıdığı bir hayat kadınıydı. Manson cezaevinden yine sıyrılıp özgürlüğüne kavuştuğunda Leona ve bir başka seks işçisini yanına alıp bu kez New Mexico'nun yolunu tuttu. Evlendiği kadını başka erkeklere pazarlamaya başladı. Şimdi de Mann Yasası'nı çiğnemişti Manson. 1910'da ABD Kongresi'nin çıkardığı bu yasaya göre fuhuş amacıyla bir eyaletten ötekine kadın taşımak suç kabul ediliyordu. Haliyle mahkeme hakkında bir kez daha tutuklama emri çıkardı. Özgürlüğü dört ay sürdü, Nisan 1960'da Teksas'ta tekrar tutuklandı. Tutuklanmasının ardından yine başkent yolu göründü. Ana karanın hemen doğusundaki McNeil Adası'ndaki hapishane yeni evi olmuştu. Burada Scientology tarikatı üyesi olduğunu iddia etti. Cezaevindeki psikiyatristlere göre ise Manson çok köklü kişisel sorunları olan bir kimseden başkası değildi.
Tarih 1963. Manson'ın ikinci çocuğu geldi dünyaya. İlki gibi adını yine Charles koydu. Ve çocuğu olduktan kısa süre sonra bir kez daha boşandı. 1964'te farklı bir şey yapmayı denedi. Hırsızlıktan, tecavüzden, pezevenklikten, polisten kaçmaktan, yalan söylemekten, manipüle etmekten çok daha farklı bir şey… Eline gitar aldı. Bu hevesin ardında yatan en büyük neden esasen modaya uymasıydı. Batı kültürünü hipnotize etmeye başlayan The Beatles'ın hayranları arasına katılmıştı o da.
Abbey Road albümünün çıkmasına da ağzından çıkacak talimatla gerçekleşecek Sharon Tate cinayetine de daha dört yıl vardı. Bir yandan Beatles dinleyip bir yandan şarkı yazarlığına soyunmuştu. Hapishane çatısı altındaki 1966 yılını böyle geçiriyordu işte. 21 Mart 1967'de 10 yıllık cezasını tamamladığı için tahliye vakti geldi. Belki de ilk kez cezaevini sevmişti. Gidip hapishane müdürüyle konuştu, "Burada kalmak istiyorum" dedi. Ama sistem izin vermedi. San Francisco'ya doğru yola çıktı Manson. Müritlerini etrafında toplamasına az bir zaman kalmıştı.
1968: Fransa'da Mayıs patlaması ya da Manson'ın iç dünyasının infilakı
1968. Vietnam'da Amerikan askerlerinin My Lai katliamını yaptığı yıl. İnsan hakları savunucusu Martin Luther King'in suikasta kurban gittiği yıl. ABD'de Richard Nixon'ın başkan olduğu sene. Fransa'daki Sorbonne Üniversitesi'nde De Gaulle hükümetine karşı öğrencilerin isyan ettiği, özgürlük hareketinin tüm dünyaya yayıldığı yıl… Aynı zamanda o sırada 34 yaşında olan Charles Manson'ın müritleri ile birlikte Güney Carolina'daki Spahn Çiftliği'ne yerleştiği tarih. Yaz ayları… 55 dönüm genişliğindeki arazi, 50'li yılların başında George Spahn'a satılmıştı.
Önceleri film çekimlerinde kullanılan bu yer zaman içinde bir eğlence kasabasına dönüşmüş, setlere kiralanmıştı. Daha sonra çiftlik içinde mazbut Amerikan aileleri için doğa gezilerinin düzenleneceği, cebinde biraz parası olanlar için at biniciliğinin yapılacağı bir mekân olacaktı. Tarihin en çok ses getiren cinayetlerine dair planların masaya yatırılacağı bir yere dönüşmesi ise tarihlerin belki de en semboliği 1968'e denk geliyordu. Manson o sıralar 80 yaşında olan Spahn'ı ikna etti ve çiftliğin işlerini üstlenmek kaydıyla oraya yerleşti. Yanına "ailem" dediği ve kısa süre sonra beynini yıkayacağı gençleri de alarak…
Manson'ın yardım teklifi, zaten artık görme engelli olan çiftlik sahibinin de işine geliyordu. İddiaya göre işine gelen sadece bu değildi. Spahn, Manson'ın arada sırada yanına yollayacağı kızları da kabul edecekti.
Manson'ın rock yıldızı dostu
6 Nisan 1968. Bu kez yollara düşen Manson değil Dennis Wilson'dı. Manson'ın hayranı olduğu Beatles'ın tahtına göz diken Amerikalı rock grubu Beach Boys'un davulcusu Wilson'ın en büyük alışkanlıklarından biri de yolda otostop çekenleri arabasına almak, yeni insanlarla tanışmaktı. Yolda Manson ailesinin üyelerinden Patricia Krenwinkel ile başka bir genç kadını ellerini havaya kaldırmışken gördü. İki kadını da arabasına aldı ve Sunset Bulvarı'ndaki evinin yolunu tuttu. Yol boyunca sohbet ettiler. Wilson yeni arkadaşlarına kendisinin stüdyoya gitmek zorunda olduğunu ama isterlerse evinde kalabileceklerini söyledi. Kadınlar kabul ettiler.
Wilson sabahın ilk ışıklarıyla eve döndüğünde garajına doğru giden araç yolunda daha önce hiç rastlamadığı bir otobüsü fark etti. Eve girdiğinde içerisi bıraktığı gibi değildi. Oda kalabalıklaşmıştı. Tam 18 kadın vardı. Bunlara ilaveten orta yaşlı pejmürde halde bir adam da salonundaki koltuklardan birinde oturuyordu. Wilson korktu. Ve daha önce hiç görmediği bu adama "Bana zarar mı vereceksin?" diye soruverdi. Manson kısa bir duraksamanın ardından "Hiç sana zarar verebilecek birine benziyor muyum kardeşim?" deyip beklenmedik bir şey yaptı. Dizlerinin üstüne çöküp Beach Boys üyesinin ayaklarını öpmeye başladı. Rock star ve şartlı tahliye olmuş mahkûm artık yakın arkadaş olmuşlardı. Sadece Manson ve ailesi onun evine gitmiyor zaman zaman Wilson da onların çiftliğine gidip iade-i ziyarette bulunuyordu. Manson ile arada sohbet ediyor, ailenin genç kadın üyeleriyle sevişiyordu Wilson. Kadınlar evine geldiğinde sağı solu süpürüyor, bulaşıkları yıkıyor, geleneksel ev işleriyle de ilgileniyorlardı.
Kim bilir; Manson belki de birkaç yıl önce sarıldığı gitarından çıkan besteleri, yazdığı şarkı sözlerini ABD rock müziğinin bu "mütevazi", arkadaş canlısı yıldızıyla paylaşabilir, hayatında yeni bir sayfa açılabilirdi. Aslında açıldı da. Wilson, yeni arkadaşını müzik ve şov dünyası ile tanıştırdı. Hatta cinayetler öncesinde Beach Boys, Manson'ın yazdığı "Never Learn Not to Love" şarkısını kaydetti. Gerçekten Manson yetenekli olduğu için miydi yoksa ondan çekindiğinden mi? Aslında bu sorunun göreceli yanıtını Wilson (ancak) cinayetlerden sonra Manson davasının savcısı Vincent Bugliosi'ye verecekti:
Manson'a zaman zaman nakit para veriyordum. Susan Atkins'in dişleriyle ilgili sorunu vardı. Doktorun onun için çıkardığı tüm faturayı karşıladım. Ailede zührevi hastalığa yakalanmış hemen herkesi doktora gönderdim, masraflarını üstlendim. Hatta onları Beverly Hills'teki kendi doktoruma yolladım. Ödünç verdiğim Ferrari arabamla kaza yaptılar. Aslında bu dünyadaki en şanslı adam olabilirim. Çünkü sadece paramı kaybettim. Müzik mi? Charlie'nin bedeninde müziğe dair en ufak bir zerre yoktu, zaten hiçbir zaman olmamıştı.
Manson'ın "Helter Skelter" saplantısı ve ırklar arası savaş
Manson, Wilson'ın evine artık uğramaz olmuştu. Çünkü Beach Boys davulcusu o ve tarikatının üyeleriyle daha fazla görüşmek istemediği belli etmişti. Neredeyse Manson ailesinin tüm kadınlarıyla cinsel ilişkiye girmişti ve korunmasız seks yüzünden hastalık kapmak istemiyordu. Charlie ve melekleri ise kendi yolundalardı.
Otobüse atlayıp ülkeyi dolaştılar, sonra çiftliğe geçtiler. Koca bir yaz marihuanayla, LSD ile, seksle, sonu gelmez sohbetlerle, sözde dini ritüellerle, felsefeyle, İsa peygamber ile, beyaz ırkla ilgili muhabbetlerle geride kalıyordu. Eski bir mahkûm kendini Mesih ilan etmiş, bir çiftlik içinde kendi kilisesini kurup toplumun yozlaştığını söylüyor, hatta dünyanın sonunun geldiği iddia ediyordu. Elbette tüm bunların yanında bir de müzik vardı. Manson ailesi için durum buydu.
The Beatles ise artık dünya müzik listelerine hükmediyordu. Grup üyeleri Hindistan'a gitmeye karar verdi. Orada geçirdikleri zamanın ürünü olarak "White Album" çıktı ortaya 1968'te. Bu albüm Manson'ın düşünce dünyasında büyük etki bıraktı. Özellikle de Türkçe'de "karışıklık" ya da "kaçan kaçana" anlamına gelen "Helter Skelter" şarkısı... Şarkıda /Aşağıya geldiğimde sürgünün tepesine geri gidiyorum/Durup dönüp bir yolculuğa çıktığım yere/Aşağıya varıp tekrar seni görene kadar/Söyle bana, söyle bana, hadi bana cevabı söyle/Dikkat et/Karışıklık, karışıklık, işte o geliyor/ diyordu özetle. 1968'in yılbaşı gecesiydi Manson ve beraberindekiler şarkıyı dinlediklerinde.
4 buçuk dakikalık dinletinin ardından Manson aile üyelerine döndü ve şöyle dedi: "Beatles'ın ne dediğine uyandınız mı? Karışıklık çökecek. Beatles bize bunun olacağını söylüyor" Irklar arası savaşın başlayacağından bahsediyordu Manson. Mesajı almıştı!
Manson hedefini seçiyor: Müziğini görmezden gelen zenginler
Yeni yılın üçüncü ayı bitmek üzere, tarih 23 Mart 1969. Manson, Cielo Drive'daki Tate konutuna gitmeye karar verdi. Aslında Tony Melcher'ı arıyordu. Ve daha önce yaptığı keşiflerden Melcher'ın ara sıra o eve gittiğini biliyordu. Melcher, 1960'lı yılların ortalarından sonuna dek ABD'de folk rock hareketini şekillendiren, önde gelen plak yapımcılarından biriydi. Aynı zamanda şarkı yazarıydı. Manson onunla buluşup şarkılarından bahsedecekti. Randevusu yoktu ama o kendinden emindi. Belki müziğini yayınlayacak kişi Melcher olabilirdi. Kapıyı çaldı. Açan Tate'in fotoğrafçısıydı. Manson meramını anlattı. Aldığı yanıt "Geldiğin gibi geri dön, mümkünse arka sokaktan dolaşarak…" oldu.
Manson bilenmişti. Ama önce plan yapmalıydı. Belki de büyük cinayetin provasını. Sadece dört ay sonra "dostum" dediği genç müzik öğretmeni Gary Hinman'ı aile üyelerine öldürttü. "Helter Skelter" başlamalıydı. Sadece Hinman'ın öldürülmesi emrini vermemişti Manson. Genç adamın öldüğünden emin olunduktan sonra kanıyla duvara "Politik domuzcuk" yazılacaktı. Öyle de yapıldı.
10 gün sonra benzer saçma mesajlar, kendisiyle müziği hakkında konuşmayı geri çeviren Tate malikanesinin duvarlarında da kendine yer bulacaktı. Manson'ın ilham kaynağı yine Beatles'tı. Sözüm ona bu yolu açan White Album'deki "Piggies" şarkısıydı:
Küçük domuzcukları gördün mü?
Kirde mi sürünüyorsun?
Ve tüm küçük domuzcuklar için
Hayat kötüye gidiyor
Her zaman oynamak için kir olması gerek
Daha büyük domuzcukları gördün mü?
Kolalı beyaz gömleklerindeler mi?
Daha büyük domuzcukları bulacaksınız, kirleri karıştırarak
Her zaman oynamak için temiz gömlekleriniz olsun
Tüm destekleriyle arpacıklarında
Etrafta ne olduğu umurlarında değil
Gözlerinde bir eksiklik var
Onlar ne?
ARKASI YARIN:
- Manson'ın katliamları nasıl başladı?
- Yargılanma süreci nasıl sürdü?
- Savunmasında neler söyledi?
- Manson davasının sürpriz tanığı kimdi?
- Memnun olmadığı avukatını cezaevinden nasıl öldürttü?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish