Matematikle aram çocukluktan beri çok iyi değil. Hesap kitap işini çok sevmem. Hatta lisede matematik dersim karneye genellikle orta düşerdi. Yani geçer notun biraz üstü.
Neyse ki zamanla analitik düşünme konusunda biraz iyiye doğru yol aldım.
Lise yıllarından kalma, matematik bilimi ile ilgili zihnime kazınmış, unutmadığım bir yöntem var.
O yıllarda çok kısa bir süreliğine dersimize giren matematik öğretmenimiz "Problemi anlamak, çözümün yarısıdır" derdi ve arkasından eklerdi:
Söylediğimi kavrar, buna göre davranırsanız, sonuç sizin için kesinlikle iyi olacaktır.
Bu söylem lise yıllarından bu yana zihnime kazınarak, bu günlere geldi. Zaman ilerledi, koşullar değişti, sorunlar ağırlaştı, yaş ilerledi ama zihnimdeki söylem önemini kaybetmedi.
Kendi çapımda matematik öğretmenimizin önerisini hayata geçirerek, yaşantımı kolay hale getirmeye çalıştım ve giderek bunu toplumsal sorunlara uyarlama gereğine inandım.
Mesele toplum olunca siyasetin ağır havası kendiliğinden düşüncelere sirayet ediyor, insanın en küçük hücresine kadar kendiliğinden yerleşiyor.
İster istemez insan bu yöne kayarak, siyasetin rotasını anlamaya, yorumlamaya çalışıyor.
Bugünlerde herkes bunu yaşıyor. Farkında olmadan, siyasetin alanına giriyor, ülkenin geleceği hakkında şu ya da bu şekilde konuşuyor.
Kimisi makro düzeyde ele alıyor, kimisi mikro düzeyde düşünüyor.
Sanırım seçim atmosferine girmiş olacağız ki, siyaset daha fazla konuşulur oldu. Birkaç haftadır sokaktaki dil değişti, seçim kokusu sardı her tarafı. Siyasi partilerdeki hazırlık da bunu gösteriyor.
Her zamanki gibi seçim atmosferine girilince ülke sorunları yeniden keşfedilesine tartışılmaya başlanıp, yeni arayışlara giriliyor.
Kamuoyu yoklamaları, gözden ırak görüşmeler, dengeleri gözeten girişimler, gizli ittifaklar... daha fazla belirginleşiyor ve siyasetin yeni rotası belirleniyor.
Bu, hemen her seçim öncesi yaşanır, iktidarın sacayakları böylelikle sandık kurulmadan belli olur.
Bugün de yaşanan budur.
Gözlerden uzak süren tartışmalar, zaman zaman kamuoyuna yansıyan görüşmeler, gizli ve yeni ittifaklar ülkenin bir seçim sürecine girdiğini gösteriyor.
Anlaşılan, siyasetin tıkandığı kabul edildi ve bunu çözecek en kolay, en anlaşılır yolun sandık olduğu anlaşıldı.
Mesele şu ki, seçim süreçleri iki tarafı keskin bıçak gibidir, kestikçe tutan ele de zarar verir.
Yani seçim süreçlerinde ne kadar toplumu ayrıştırıcı bir dil kullanılsa, toplumda yaşanan bölünmüşlük de o derece artar. Kutuplaşma, giderek düşmanlaşma eğilimine girer.
İşte bu nedenle analitik düşünmenin öneminden bahsetmek istedim.
Problemleri doğru anlamak, sorunları tespit etmek en az sorunları çözmek kadar önemli.
Biraz zihnimizi kurcalayalım. 2009 yılında başlayan ve 2015 yılında sona eren çözüm sürecinde yaşananları hatırlayalım.
O dönem bize şunu öğretti: Siyasetin dili, toplumu derinden etkiliyor ve bir anda birçok şey değiştirebiliyor.
Çözüm süresince silahlar susmuş, toplumda bir rahatlama yaşanmış, toplumdaki bölünmüşlük azalmıştı.
Sanırım bu kısmi iyileşme, kısa sürede ekonomik göstergelere yansımış, ticari kurumlar rahat bir nefes almıştı.
Çözüm sürecine herkes destek olmasa da toplumun geneli durumdan memnundu. Bu, hem ekonomik göstergelere, hem de insanlar arasındaki ilişkilere yansıyordu.
Sonrası malum...
Çözüm süreci şu ya da bu şekilde bozuldu, devlet fabrika ayarlarına dönerek süreci zapturapt altına aldı.
Bir anda atmosfer değişti, söylenenler buharlaştı. Çözüm sürecinde düşünülenler tuzla buz oldu, taraflar arasında arabulucu olan HDP tarihin en ağır bedelini ödedi.
Başta Selahattin Demirtaş ve bazı milletvekilleri, HDP'li belediye başkanları ve aktivistleri tutuklandı, haklarında istenilen cezalar art arda onaylandı.
Ya süreci yürütenler başarılı bir yönetim sergileyemediler ya da sorunlar gerçek anlamda analiz edilemedi.
Onca emek, onca umut boşa gitti.
Peki, her şeye rağmen yeni bir çözüm süreci yaşanabilir mi?
Bilemiyorum, ama sorunlar varlığını sürdüğüne göre arayışlar da devam edecek ve belki de yeni bir süreç başlayacak.
Burada mesele, süreci doğru yönetebilmek ve hukuksal zeminde yürütmek. Çünkü bazı sorunlar dar siyasal yaklaşımlarla çözülemiyor.
Bunun için analitik düşünmek ve sorunları iyi anlamak gerekiyor...
Yani sorunu anlamak çözümün yarısıdır.
Dışlayarak, ötekileştirerek ve yok sayarak sorunlar yok olmuyor. Bilakis katlanarak hayatımıza nüfuz ediyor...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish