Edip Cansever: Sevgide sevgisizlik, sevgisizlikte sevgi arayan insanlar ülkesi

Mustafa Orman Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

İngiliz kralına karşı çıkmasıyla tutuklanan ve Londra Kulesi'nde hapsedilen Thomas More, bir kömür parçasıyla kızına yazdığı mektupta, "İşbu mektubu seni candan seven baban bir parça kömürle yazdı; o baban ki, naçiz dualarından hiçbirinizi eksik etmiyor. Ne sizi, ne bebeklerinizi, ne dadılarınızı, ne iyi yürekli kocalarınızı, ne babanızın dirayetli karısını ve ne de diğer dostlarımızı. Ve böylece sana hoş çakal diyorum, sevgili kızım, çünkü başka kağıdım kalmadı" diyordu.

Mektubun geçmişten günümüze dek süregelen rolü azımsanmayacak derecede önemli. Yazarların mektupları, onların kişiliğine, aşklarına, nefretlerine, öfkelerine, sanat yapıtlarına, eleştiri dünyasına, yapıt oluşturma evrelerine, sıkıntılarına, gurbetteki ve sürgündeki özlemlerine giden yola dair izler sürmememizi sağlar.

Kimi mektuplar da kamunun politik alanına yazılır, kimi de dayanışmaya. Tarihsel döngüde liste uzayıp gidebilir. Ama mektuplardan en çok ünlü düşünür, yazar ve kişilerin mektuplaşmaları her zaman toplumsal bellekte yer edinmiştir.

Edebiyatçıların mektuplaşmaları hem yazarların iç dünyasına hem de edebiyat tarihine ışık tutacak kaynak niteliğindedir.

Birçok örnek sıralanabilir. Ama Ahmed Arif'in Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nda bir simge haline gelen, idam cezasına çarptırılan Cemile Buhayrad'a yazdığı mektup, siyasi bilinç, izlenim ve acıyı paylaşmaya yönelik hafıza tazeler: 

Namlular karşısında dimdik ve espassız duruşunu hayalliyorum. Kavgandan bir marş, bir mısrâ mı son sözün? Anana kardeşlerine selâm mı yoksa?  On dokuz yaşındasın. Sakın gençliğime doymadım deme! Şimdiden ölümsüzsün.

Niceleri var ki bin yıl yaşasa sencileyin bir haysiyet katamaz yaşamaya. Yarının CEZAİR'inde, kurtarılmış CEZAİR'de, okullarda bebeler önce senin adını belleyecekler. Sonra dünyayı!

 

cemilebuhayrad.jpg
Cemile Buhayrad

 

Ölümüne sevilmek isterken kimseyi de sevmek istemiyorlar

Mektuplar yazılmadığından beri ölüyor sevgiler, diyordu bir arkadaşım. Oysa sevgi ne kadar ölçülebilirdi mektupla?

Belki ölçülemezdi, ama sevgiler saklanırdı yarınlara. Öbür güne uyanmanın, başka yıllara yayarak mektuba dönmenin, kitapların arasında mektup saklamanın, çekmecelere atmanın, dolapların arkasına düşmüşlüğünün özleminde kırık da olsa bir heves vardı.

Fakat artık, hiçbir şey eskisi gibi değil. Mektubun hayatımızdaki ölümünü günbegün yaşıyoruz. Dışarının gürültüsünde belli belirsiz kulağımızı sıklıkla delip geçen cümleler de yok değil. Say say bitmez.

Sınırsız yakınmalarla cepheler dolar, sevgi sadece kelimelerde ve cümlelerde kalır. Ağırlığında kaldıkça dibe çöker sevgi. Sadece gösterileri şaha kalkar.

Gösteriler de son bulur, başlar artık derinden o bilindik damar bulunur: Düşmanlığı bilmeyen sevgiyi nereden bilebilsin ki?

Düşmanlığı bilmeyenin sevgisi, düşmanlıktan gocunan sevgisizlik büyür koca koca kalabalıkların içinde. Böyle siner ruhlara. Ne kavga ne de emek belirir, bir tek bocalayan cümle ağızlar yazar kendini. 


Ölümüne sevilmek isterken kimseyi de sevmek istemiyorlar; bu kırılan bir kalbin yetemediği aynadır artık.

Betonların ve egzoz dumanlarının arasında kalmışlığın ağzıyla konuşanlar çoğalır. Yeni bir dil bulmalıyız bunca parçalanmışlığın içinde, belki de dilsizlik olmalı bu.

Ayna artık parçalandı. Ayna olmadan da devam etmeli sevgiye ve sevilmeye. Ama yeni bir dil yaratmalı, ısrarı dalında olan bir ağacın gölgesiyle.

Seninle durduğumuz yerin bahçeleri var; ama büyüyen bir bahçe, demeliyiz herkese. Ya da kimi, evden kalp diye bahsediyor. Kalp kimin evidir peki?

Kalbin bir ev olması fikri; kalbe ev olmaya gelenin kalbiyle eve eğilmesiyle; pencereleri göğe ve bahçelere açılan, duvarları gölgeleri birbirine bağlayan ışık huzmesiyle karşılar büyümeyi ve büyütmeyi.

Aslında ne kadar kendiyle kalırsa kalsın, bir ağacın gölgesine, bir çiçeğin açışına bağlanırsa bağlansın insanların içinde geçmeyen şeyler var.

Belki bir insanın yanında dik, güçlü ve ayrılmaksızın bağlı kalamayız, ama her gün bir ağacın salınışındaki dal gibi kendimizi hatırlatabilir, nefes verebiliriz ona ve kendimize.

İnsan bu dünyada, beraber büyüdüğüne, beraber büyüdüğüyle büyüttüğüne en çok üzülür. Belki de artık kimse birliktelikte bir şey büyütmüyor, büyütmediğinden üzülmüyor.

Bu yüzden her şey tıkandı ya da her şeyin içi boşaldı. Kim bilir! 
 

 

"İki Satır, İki Satırdır"

Edip Cansever'in İki Satır, İki Satırdır adıyla yazdığı Alev Ebüzziya'ya Mektuplar, 1962-1976 yıllarını kapsamaktadır.

Cansever'in Alev Ebüzziya'ya sevgisi, aşkı mektupların satır aralarında coşkuyla görülürken toplumsal-siyasal olaylar, edebiyat dünyası, sinema, günlük yaşamındaki çıkmazlar, meyhane hayatı ve şiir çokça yer bulur.
 

AlevEbüzziya.jpeg
Alev Ebüzziya


Onun kimlik edindiği Kapalıçarşı'daki dükkanı da mekanın konuşma tezahürleri olarak karşılık bulur. Kimileyin sabah, kimileyin akşam; yaralanan yürekleri, sessiz sokakları, kalabalıkların arasındaki yalnızlık, tanıklık bilinciyle sayfalara düşer.

Kendinden bir şey vermek, karşısındakinden almaktır, bir nevi. Aynı zamanda vefanın renkleri çerçeveye çizilir.

Edip Cansever'in şiir dünyası ve şiirleri de sevgilinin okuma pratiğinden geçer mektuplarda. Baktığı sevgide, sevgiye bakamayanların alayı da düşer sözlerine:

Sevgide sevgisizlik, sevgisizlikte sevgi arıyan insanlar ülkesi burası. Birisinde yabancılık ve korku, ikincisinde melankoli ve erdemsizlik. 1


Cansever'in sokak başlarında kedilerin sessizliğine dair söyledikleri, bir fincanı betimlerken İstanbul'daki mevsime denk getirişini, dükkanlardaki ve sokaklardaki insanların resimlerini de sık sık görürüz mektuplarda.

Ama neyi anlatırsa anlatsın, nereden gelirse gelsin, nasıl tarif ederse etsin, sonunda her şeyi sevdiğine denk düşürür: 

Sana bir öykü anlatayım mı?

Nehirin birine sormuşlar, demişler ki, 'Sen böyle dipdiri akıyorsun, akıyorsun ama; denize karıştığında nehirliğinden hiçbir şey yitirmiyorsun. Bu nasıl olur böyle?'

Nehir cevap vermiş: 'Aşktan ötürü' demiş; 'karşıki adada bir sevdiğim var, işte bu yüzden nehirliğimden hiçbir şey yitirmiyorum. Bu çabam salt oraya varmak için.'  2

 

edipcansever.jpg
Edip Cansever


Edip Cansever, uzaklardaki sevgiliye gündelik hayatını satırlara dökerken ona insanlara dair nasıl bir tavır takınacağını, nasıl konumlanacağını, gardını nasıl alacağını da öğütler:

Kurnazlık olsun diye değil, gerekli olduğu için bir iki yöntem söyleyeyim sana: Konuştuğun kimselere bol bol soru sor ilkin. Sonra, yakaladığın herhangi bir yanlış fikri eleştirmeye başla ve konunun bütününe doğru hücuma geç.

Göreceksin ki, bütün kitabi bilgiler iflas edecek, düşünmenin dışındaki yücelik ortaya çıkacaktır. Bence asıl bilgelik budur işte: Hapsedilmiş bilginin değil de, taşıyan bilginin, yani aklın zaferini sağlamak. 3


Sevginin paylaşımı, nesnelerin, şarkıların, filmlerin, tabloların, şiirlerin, öykülerin, romanların dünyada her ne varsa, köşesinden kenarından o da paylaşılır.

Susuzluğun verdiği susuzlukta, yerin verdiği yersizlikte yer bulur Edip Cansever. Kâh bir iç sıkıntısına dönüşerek kâh masada bekleyen saksıda solarak kâh hayatın verdiği ızdıraba ses vererek.

Rengini ve şeklini aldığı neyi var, neyi yoksa bölüşülür sevgiliyle:

'İbiza'nın Beyaz Evleri' tablosu masamın üstünde duruyor. Saksılara ayrı bir hak tanıyorum; onlar sana doğru, gizlendiğin yere doğru yeşil-sarı bir gedik açıyorlar. Bu ilerleyiş çok hoşuma gidiyor. Birden, 'Çarşıda Eşyalar Elleyen Kadın' portresi doğuveriyor. Gökyüzü burdaki gibi: alışılmış mavi. 4


Edip Cansever, deneyimlediği yaşamın ortasından konuşur mektuplarda; dert edindiği, kilitli kaldığı, sıyrılamadığı ama aynı zamanda da en büyük coşkuya dal verdiği yerden seslenir.

Yazdığı sokaklar, mekânlar, insan izlenimleri, oturduğu meyhaneler, dinlediği şarkılar, izlediği filmler, okuduğu kitaplar… her şey ama her şey bir yapıta dönüşür. 

 

 

1. Edip Cansever, İki Satır, İki Satırdır, Syf. 19
2. Edip Cansever, İki Satır, İki Satırdır, Syf. 23
3. Edip Cansever, İki Satır, İki Satırdır, Syf. 73
4. Edip Cansever, İki Satır, İki Satırdır, Syf. 174

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU