Hindistan cevizini yaracak gücüm var/ Keskin usturayı getir bana/ Arjantinli esmer Sosa gibi/ Biliyorsun ki ben tehlikeliyim/ Bitch'imle nasıl konuşacağımı bilirim/ Kubarımı nasıl keseceğimi bilirim/ Eğer sana gösterirsem polis gelir/ Eğer çökersem klitorisimi hissedersin/ Bak ne kadar zarif görünüyorum/ Prada ile bigudi/ Dök mazotu deri tutuşsun/ Bana yalan söylemek için çalış biraz/ İlk önce buradan kavra beni/ Gel, öğren, kıç biti/ Ve eğer IMF bana gelirse/ Eğer çorbamı içeceklerini zannederse
(Sana Sana / Nathy Peluso)
Arjantinli Nathy Peluso, Latin Amerika kadın popunun dikkat çekici örneklerinden biri.
Sadece her tarzda şarkı söylemiyor, aynı zamanda tek bir şarkısının içinde hip, hop, soul, trap, jazz, rap, salsa, swing arasında gidip gelebiliyor.
Hatta Peluso, Latin Amerika lehçelerini de müzik gibi kullanıyor. Farklı kelimeleri farklı lehçelerle söyleyerek müziğini kişiselleştiriyor.
Peluso'nun şarkılarındaki tüm bu tarzlar ve lehçeler, adeta bir göçmen grubu gibi şarkıların içinden geçip gidiyor.
En azından ben onu dinlerken şöyle hissediyorum: Varacak bir yer yok, hayatta kalmanın kanıtıdır yola devam etmek...
Müzik karşısında sözlerin fazla kifayeti yok ama yine de yukarıda Türkçeye çevirdiğim "İyileşecek, iyileşecek" adlı şarkısı, Latin Amerika kadın popunun politik çizgisi hakkında biraz fikir veriyor.
Elbette güçlü, kadınlığıyla gurur duyan bir feminist tona sahip. Kelimeleri dişileştiriyor. Maskülen bir kelime olan "coraje (cesaret)" yerine "corashe"yi uydurmuş.
Yani bir erkeğin en çok ihtiyacı olan şeyi: Kadın cesareti ya da yüreği…
Fakat şarkıda dikkati çeken iki unsur daha var: Sosa ve IMF.
1990'larda uygulanan IMF programları neticesinde Arjantin ulusal ekonomisi çökmüştü. Tam da şarkıda söylediği gibi; Arjantinlilerin içecek çorbası kalmamıştı.
Bugün 25 yaşındaki Nathy Peluso'nun ailesi de 2001 krizinden birkaç yıl sonra İspanya'ya göç etmek zorunda kalmış.
Kuşkusuz Peluso'nun IMF vurgusu bir ayrıntı; Bersuit Vergarabat'ın 1998 tarihli "Sr. Cobranza (Bay Tahsilatçı)" şarkısındaki kadar güçlü değil.
20'nci yüzyıl kültüründen gelenler "doğrudan politik" severler. 21'inci yüzyıla doğru kaydıkça mesaj, dolaylı bir hal alır.
Geçen asrın sanatında hedef ve öfkenin nereye boşaldığı bellidir. Onu alaşağı etmek, ayaklar altına almak vardır.
Şimdi ise reddetmek ve "kendi olmak" öne çıkıyor.
Şarkıda geçen "Sosa" ismi de bu yüzden önemli. Çünkü her ne kadar belli etmese de bu kuşak geçmiş sembollere önem veriyor.
Peluso'nun "bir ustura gibi keskin" diyerek gönderme yaptığı kişi ünlü Arjantinli yorumcu Mercedes Sosa'dır. Üstelik Sosa'yı tarif ederken kullandığı "negra" kelimesi onun yerli kimliğini vurgular.
Mercedes Sosa'nın salt örnek bir kadın folklor yorumcusu olarak değil, yerli kimliğiyle beraber değerlendirildiğinde sembole dönüştüğünü görürüz.
Oysa biz Mercedes Sosa'yı, sağlığında cunta tarafından sürgün edilen bir komünist olarak sembolize etmiştik.
Chavela Vargas, Celia Cruz, Mercedes Sosa, Amparo Ochoa, Violetta Parra, Latin Amerika'nın tüm bu kült kadın yorumcuları, bizim için güçlü politik anlamlar taşır.
Onlar sesleri aracılığıyla halkın yankısını bize taşıyan devrimci figürlerdir. Çünkü bu misyonun, onların sahip olduğu siyahi ve yerli köklerinden daha önemli olduğunu düşünürdük.
Bugün onları sembolleştiren, şehirde büyümüş Nathy Peluso gibi genç kadınlar kendilerini yerli köklere yakın hissediyor.
Bir röportajında şöyle diyor Nathy:
Görsel olarak inşa etmeyi seviyorum, hayal ettiğim görüntülerden yola çıkarak yazıyorum.
Arjantinli genç şarkıcı Spinetta, Ella Fitzgerald, Nina Simone, Caetano Veloso, Celia Cruz, Mercedes Sosa dinleyerek büyümüş.
Ancak bu büyük yorumcuları ortaya çıkaran toplumsal koşulları, sosyal değişimleri yaşamamış. Sadece gözlerini kapatıp şarkılarını dinlemiş ve hayal etmiş.
Bu yüzden, bugün biçimlendirilmesi imkansız bir yerli kimliği etrafında kurulan bir hayal, geçmişin devrimci hareketinin mirasından çok daha ilham verici.
Hadi diyelim ki Nathy, kızcağız, ne isyan görmüş ne de ayaklanma; peki, isyanın ortasında bir gül gibi beliriveren Şilili Mon Laferte'ye ne demeli?
Mon Laferte, 2011'den bu yana sosyal hareket içinde faal bir aktivist ve çok yönlü bir sanatçı.
Kadın ve LGBT hareketlerinde, Şili 2019 ayaklanmasında ve seçimlerde hep sol cephede yer almasıyla gayet politik bir figür.
Buna rağmen şarkıları Nathy Peluso'dan daha politik değil. Nathy gibi karışık tarzda müzik yapmayı seviyor. Bolero, vals, reggae, cumbia, ska, pop rock tarzlarını karıştırıyor.
O da kelimelerle oynuyor ve farklı Latin lehçelerini kullanıyor. O da bir göçmen. Şilili ama Meksika'da yaşıyor.
Bu iki kompozitör yorumcunun geniş kitlelere mal olan eserlerinin, en azından benim dikkatimi çeken bir başka detayı; "kahramansız" oluşları.
Birine adanmış ya da bir toplumsal kahramanı anlatan şarkılar yapmıyorlar.
Mon Laferte; Universal, Nathy Peluso; Sony Müzik ile çalışıyor. Sanırım bu sayede MTV ve Latin Grammy Ödülleri'ne gidebilme şansını buluyorlar.
Latin Grammy Ödülleri 2000'den bu yana veriliyor ve yüzde 80 erkek ağırlıklı. Sadece 2006'da Shakira erkeklerin tekelini kırabildi. O tarihten bu yana Shakira'nın başarısına sadece hemşerisi Karol G yaklaşabildi.
Karol G müzik ve eğlence endüstrisine daha yatkın olan reggaeton, trap tarzı müzik yapıyor. Anuel AA, Daddy Yankee, Ozuna ve J Balvin gibi bu tarz müziğin "krallarına" eşlik etti.
Zaten o da müzik endüstrisinin "erkek" karakterini değiştirmenin mümkün olmadığını söylüyor. "Sadece kadınları biraz ileriye itiyoruz" diyor.
Her ne kadar Nathy ve Mon Laferte gibi kült müzik üretmese de Karol G, erkeklerin egemen olduğu zor bir alana kendini kabul ettirebilmiş az sayıda kadından biri.
Kısa süre önce ilk kez iki kadın şarkıcı; Becky G ve Natti Natasha, "Sin Pijama" isimli şarkıyla birleşip listelere girmeyi başarmıştı.
Fakat Karol G'nin bir başka kadın rapçi Nicki Minaj ile beraber söylediği "Tusa" adlı şarkı, listenin başına yerleşip erkekleri bir süreliğine de olsa aşağıya itti.
"Tusa" pek bilinmeyen Kolombiya kökenli olan bir kelime: "Kötü sonuçlanan bir ilişki neticesinde yaşanan hayal kırıklığı ve aşağılanma duygusu"nu ifade ediyor.
Karayip merkezli Latin popunda reggeton, trap tarzı müzikler maçodur. Temalar; erkeğin fethettiği güzel kadının kaprisleri, aldatma vs. üzerinedir.
"Tusa" bir kadının ilişkisinde yaşadığı aşağılanmayı aşmak için acısını başka bir erkekten çıkarma mantığı üzerine kurulmuş. Fakat tam bu noktada kadın duyduğu bir şarkıda eski aşkını hatırlayıp kendine acımaya başlıyor.
Bu tavır maço kültüre uygun olarak; "her şeye rağmen erkeğine bağlı kadın" klişesini tekrar ediyor. Bu yüzden şarkı erkekler tarafından daha çok beğenildi.
Kuşkusuz Karol G tarzı, Nathy ve Mon Laferte ile karşılaştırılamaz. Fakat bazı benzerlikler taşıyor.
Örneğin geçmişin kadın ikonlarından, giyimleri ve vücutlarını kullanış biçimleriyle ayrılıyorlar.
Nathy Peluso bu konuda şunu söylüyor:
Bir şeyleri cinselleştirmekle ilgili bir sorunum yok, ama her zaman eşitlikçi bir yönden. Kendimi asla aşağılamayacağım veya alçaltmayacağım. Ama kadın bedeninin değerli bir şey, sanatsal bir eser olduğunu hissediyorum ve kendimi özgür göstermek konusunda hiçbir kompleksim ya da sorunum yok. Bacaklarımı, tenimi göstermeyi seviyorum. Bütün hayatımız diğerini sevmek üzerine kurulu. Ama kendinizi sevmekle, işte, duygusal ilişkilerde ve bağlarda kendinize öncelik vermekle başlamalısınız
Sanıyorum Mercedes Sosa'larla Nathy Peluso'lar arasındaki temel fark işte burada.
Bugünün toplumsallığı bireyin kendinden başlayarak çoğalıyor. Her birey toplumsallığını kendine ait bir özellikten doğru inşa ediyor.
Çünkü gelecek bir şekilde geliyor. Bugün varolmak ve birlikte yürünecek grubu bulmak önem kazanıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish